Affetmek özgürleştirmektir

Seanslarda oldukça sık çalıştığımız konuların başında “affetmek” geliyor. Birini affetmek, geçmişi affetmek ve hatta kendini affetmek… “Af” iki harften oluşan bir kelime olsa da içeriği bir hayli dolu bir kavramdır. Bazen birini affedemediğimiz için, bazen de kendimizi geçmişimizdeki hatalar yüzünden affedemediğimiz için yıllarca içimizde kırgınlık taşıyabiliriz.
Affetmek yaşadıklarımızı unutmak, bize yapılanı haklı göstermek ya da yaşadığımız bir haksızlığı yok saymak değildir. Affetmek, yaşadığımız olumsuzlukları olduğu gibi kabul edip, bu yükü daha fazla taşımamaya karar vermek ve geçmişin acısını sürekli taşımaktan özgürleşmektir. Sırtınızda ağır bir çanta taşıdığınızı düşünün. İçinde kırgınlıklar, öfkeler, pişmanlıklar var. Bu çanta her gün biraz daha ağırlaşıyor ve sizi yere doğru çekiyor. Affetmek o çantayı yere bırakmak gibidir. Bütün yükleri ve acıları inkâr etmeden, “Artık bunu taşımak istemiyorum” diyebilmektir.
Affetmek yüklerimizden kurtulmaksa neden affetmekte zorlanıyoruz? Birini affedersek yaşadığımız acının hafife alınacağını, bize yapılan haksızlığın önemsenmeyeceğini ve olayların üzerinin örtüleceğini sanıyoruz. Ben affedersem, sanki bu yaşananlar hiç olmamış gibi olacak” korkusu taşırız. Affetmeyi, adaleti yok saymak gibi algılarız. “Bana bunu yapan biri, cezasız kalmamalı!” diye düşünürüz. Oysa aslında affetmek, adaletin gerçekleşmediği bir dünyada kendimize içsel bir adalet sunmaktır. Affettiğimizde karşı tarafa üstünlük vermekten korkarız ve öfkeye tutunuruz, çünkü öfke bize ilk anda güç veriyor gibi hissettirir. Kırılgan ve savunmasız hissetmek yerine, öfke ile kendimizi güçlü, tetikte ve korunmuş hissederiz. Öfke, bir çeşit duygusal zırh gibidir ama bizi korumaktan çok zehirlemeye başlar. Bizi sürekli geçmişin içinde tutar, sağlıklı ilişkiler kurmamızı engeller, iç huzurumuzu çalar.
Affetmek yalnızca duygusal bir rahatlama değil; ruh, beden ve ilişkilerimiz üzerinde doğrudan etkili olan kapsamlı bir iyileşme sürecidir. Pek çok insan affetmenin sadece “karşı tarafa iyilik yapmak” olduğunu düşünürken, aslında en büyük iyilik ve şifa, affedenin kendisine yönelir. Araştırmalar affedebilen bireylerde depresyon, anksiyete ve kronik öfke düzeylerinin belirgin şekilde azaldığını göstermektedir. Affetmeyi başarmış kişiler, olaylara daha geniş bir perspektiften bakabildikleri için kendilerini ve başkalarını daha az yargılarlar. Bu da yaşam kalitesini doğrudan artıran bir durumdur. Sürekli taşınan öfke ve kırgınlık duyguları, vücutta stres hormonlarının —özellikle kortizolün— kronik şekilde yükselmesine neden olur. Bu durum, kalp hastalıkları, yüksek tansiyon, sindirim problemleri, uykusuzluk ve bağışıklık sistemi zayıflığı gibi birçok sağlık sorununa zemin hazırlar. Affetmek ise tam tersine, bedenin stres tepkilerini azaltır, sinir sistemini rahatlatır.
Bazen en çok, kendimizi ve geçmişimizi affetmekte zorlanırız. Dış dünyaya karşı hoşgörülü olabiliriz, başkalarının hatalarına anlayış gösterebiliriz ama konu kendimize gelince, içimizde bir yerde hep aynı sızıyı taşırız. Geçmişte yaptığımız bir hata, aldığımız bir karar, belki bir başkasına – istemeden de olsa – verdiğimiz bir zarar… Bugünkü bilincimizle geçmişe bakınca, “Nasıl böyle yapmışım?” diye kendimizi ve geçmişimizi yargılıyoruz. Böyle anlarda kendimize şunları hatırlatabiliriz: “O zamanki bilgi ve koşullarımla elimden gelenin en iyisini yaptım.” “Bugün daha bilinçliysem, daha merhametliysem, işte o yaşadıklarım sayesinde böyleyim.”
Peki affetmeyi kolaylaştırmak için neler yapabiliriz? Çoğu zaman incindiğimizde ilk refleksimiz duygularımızı bastırmak olur. Ama duygular bastırıldıkça içimizde birikir ve zamanla öfkeye, umutsuzluğa, hatta bedensel rahatsızlıklara dönüşebilir. Bu yüzden ilk adım, duygularımıza dürüstçe alan açmaktır. Affetmeyi kolaylaştıran bir diğer durum empati yeteneğimizi geliştirmektir. Empati kurmak, karşımızdaki kişiyi haklı görmek değil onun yaşadığı deneyimleri, korkularını, sınırlarını anlamaya niyet etmektir.
Affetme süreci düz bir çizgi değil, inişli çıkışlı bir yolculuktur ve bir anda gerçekleşmeyebilir. Önce sadece “affetmeye niyet etmek” bile büyük bir adımdır. Affetmek hayatımıza kimi alıp almayacağımızdan bağımsız bir karardır. Bazen birini affederiz ama ona karşı sağlıklı sınırlar koymamız da gerekebilir. Bu da affetmenin olgunluk boyutudur.
Sonuç olarak affetmek; geçmişte yaşananları yok etmek, üzerini örtmek değil onlara yeni bir gözle bakabilmektir. Affetmek bir zayıflık değil, özgürleşmenin ta kendisidir!

Şehnaz Tuna
Klinik Psikolog
+90 544 455 22 63

