Bana New York yoları göründü…
Merhaba arkadaşlar, umarım hepinizi mutlu bir kışa hazırlıklarla bulmuşumdur. İzmir’de geçen sayıda yazdığım gibi Ajdamın süper konserinden sonra peş peşe iki süper konser daha izledim. Bunları İzmir’de izlediğim için mi daha iyi oluyor bilemedim? Coşkudan mı? Sıcaklıktan mı? Samimiyetten mi? Yalnızca İzmir’den mi? Bilemedim…
Sibel Can;
Minicik güzeller güzeli bir kız iken tanıdığım ve yıllarca işlettiğim Astoria ve Livingroom kulüplerinde sahneye çıkardığım Sibel Can’ı bugünlerde olgun ve yine güzel mi, güzel karşımda görmek beni çok mutlu etti. Hele hele her zaman saydığı ve sevdiği İbrahim Tatlıses’in gelmesi ile heyecanlanarak sunduğu muhteşem konseri için tekrar tekrar kutluyorum.
Milano turu;
Konserler arası Milano’ya uçtum. Bu tarz şehirlerde en sevdiğim yıllar da geçse mekanlarının aynı kalması. Menüler, kıyafetler, hatta caddeler hep aynı ve tertemiz. Mimari dokuya önem veren bir şehir. İçleri değişse de dışları asla değişmeyen binalar… Milano’daki Apple mağazası bir harika. Önünde gençlerin oturduğu merdiven ve girişinde bulunan fıskiye ile dikkat çekiciydi. Eşini ve benzerini hiç görmedim. Starbucks’da Milano’nun tarihi postanesinde açılmış. İnsanlar müzeye girer gibi kuyruk bekliyor. İçerisini de geziyor ve fotoğraf çektiriyor. Aklınıza gelecek her tür kızarmış kahve çeşidi ve de bunların dev makineleri mevcut. İçeride restoran ve barda mevcut… Pizzaya kadar çok türde yiyecek bulunuyor. Eski postane, başka bir büyü katıyor bu kahve krallığına…
Milano’da tabii ki bir de müzikal yakaladım; “Saturday Night Fever” Bee Gees şarkıları ve İtalyanca konuşmalarla özlediğim Brodway andım. Milano’da özlediğim kruvasanlarıma, kahve ve gezmelere kavuşurken çok sevip takdir ettiğim dünya modacı kardeşim Serdar Uzuntaş’a da kavuştum. Birlikte elimizde kahvelerle minik Milano turu yapıp sohbet ettik.
Veeee New York;
Canım arkadaşım Nükhet Duru’nun şahane İzmir konserinden çıkıp havaalanına gittik. Sabah 03.45 uçağı ile İstanbul’a geçtik ve 06.45 New York uçağını beklemeye başladık. Her şey planladığımız gibi gidiyordu. Hatta THY Miles&Smiles Lounge’ında yemeği planladığımız nefis kruvasanlara kadar… Sonra bir anda büyü bozuldu. Uçağa bindik ve 3 saatte yakın içinde bekledikten sonra bizleri otobüslere bindirip başka bir uçağa götürdüler. İçimden her şeyde bir hayır vardır dedim. Sorunun ne olduğunu bilmiyorum ama yolda sorun çıkmasından iyidir. Havayolu şirketi tedbiri elden asla bırakmıyor. Sıfır riskle çalışıyor. Geç olsun iyi olsun.
Geldiğimizin günün ertesi Nüket, New York konserine bir sonraki günde Washington’da sahneye çıktı. İki gün birlikte New York’ta gezip dolaştık. Nüket daha sonra 29 Ekim kapsamında üç ayrı şehirde daha konser daha verdi. Sesine yüreğine sağlık Nüket… Canım arkadaşlarım Zeynep ve Ziya bana hazırladıkları odaya ‘Welcome to NY’ ışıklı pano koydurmuşlar. Ne kadar mutlu oldum bilemezsiniz.
Önümüzdeki sayıda bol bol New York haberleri olacak. Yaza kadar buradayım. New York’ta ziyaretlere devam ettim. Eğlence müdürlüğünü kardeşim Gökhan Çakmak genel müdürlüğünü Nur Ercan Magden’in üstlendiği The Marmara Park Av. Gittim. Düşündüğümün çok üzerinde bir otel… Şıklığı, idaresi, dekorasyonu, renkleri, dj’yi, hamamına kadar çok harika bir otel. Odalarda bir harika New York’u gözbebeği olmuş bile… Tüm bu artıların üzerine Gökhan’ın aranje ettiği eventlerle herkesin dilinde bu otel. İftihar vesilemiz. Ekmel Anda’yı da The Marmara Park Avenue’ne ailesinde görünce, önümüzdeki yazımda buraya tekrar yer vereceğimi bildiriyorum… Çünkü çok güzel şeyler olacağı kesin. Hepinize candan iyi, başarılı ve mutluluk dolu bir kasım ayı diliyorum.
