Dalgalandım da Duruldum!
Avustralyalı yelkenci Jessica Watson’ın hikayesini biliyor musunuz? 2009 yılında 16 yaşındayken tek başına, sadece yelken kullanarak (motorsuz) ve bir limana uğramadan (non-stop) 210 günde dünyayı turlayan Jessica. Merak edenler True Spirit isimli kitabını okuyabilir veya filmini izleyebilir.
Jessica küçük yaşlardan itibaren yelkene gönül vermiş ve dünya turu hayalini amaç edinmiş. Hikayesinde, bu hayal için gösterdiği çaba, ailesinin ona tam desteği, yaşına rağmen büyük cesareti ve daha nice ilham kaynağı detaylar var.
Burada değinmek istediğim Jessica’nın evine çok yaklaştığı bir sırada başına gelen son derece kritik olay ve olayla ilgili verdiği karar. Yolculuğun sonlarına doğru, karşı konulmaz güçte fırtınaların kopacağı haberi gelir. Yolculuk boyunca kesintisiz iletişimde olduğu yelken antrenörü ve ailesi ile durumu değerlendirmeye çalışırlar. Koşulların çaresiz bırakmak üzere olduğunu gören ve haklı olarak endişe eden aile ve antrenör, hayalini gerçekleştirmiş sayıldığını, güvenli bir limana girmesini önerirler. Ancak Jessica için böyle sayılmaz. Ne pahasına olursa olsun hedefini gerçekleştirmek istemektedir. Yaklaşmakta olan fırtınada nasıl bir yol izleyeceğine karar vermeye çalışırken antrenörünün ona aşıladığı en önemli derslerden biri olan: “doğa ile baş edemeyecek bir durumdaysan, onunla uyum sağla” öğretisi gelir. Ve Jessica kendisini (teknesini) karşı koymaksızın fırtınanın ve yarattığı dalgaların seyrine bırakmaya karar verir. Bu kararı sindirmekte zorlansalar dahi, kardeşleri, anne-babası kaptanın o olduğunu ve kararına saygı duyup destek olduklarını söylerler. İşte bu noktada -aile, Avustralya halkı ve dünyada takip eden- herkes için gergin bir bekleyiş başlar. Her şeye rağmen kararının arkasında olan yelkencinin başına zorlu bir sınav gelmiştir. Bir süre haber alınamayan Jessica, teknesi alabora olmuş halde dalgalarla sürüklenmektedir. Ve yıllar gibi geçen dakikalardan sonra tekne tekrar düzelir! Jessica sağ salim kurtulup dünyayla iletişim kurana dek geçen sürede herkes için büyük dersler çıkmıştır.
Jessica’nınki kadar büyük cesaret gerektiren riskli deneyimler herkesin seçeceği bir yol değil elbette. Ancak hayatta bazen dalgalarla boğuşmaya çalışmak yerine onlarla dans etmek gerekebilir. Nerede, nereye kadar mücadele ve boğuşma gerekir, hangi aşamada dans etmek gerekir, o an’da o yerdeki o kişi karar verecektir. Özellikle doğa kendi içinde ahengi olan, anlamaya çalıştığımız, bize sonsuz ve verimli kaynak sunan bir nimet. Doğaya ne kadar uyumlanabiliyoruz? Yaşam alanlarımız ile, kaynak kullanımında, doğal felaketlerle baş etmede ne kadar doğru kararlar üretebiliyoruz?
Güçlükler, önümüze çıkan engeller sadece doğa ile mi ilgili? Ya insanla, toplumla ilgili olanlar? Bazı koşullar, durumlar, kişiler ile mücadele yöntemi boğuşmak olmayabilir! Elimizde olmayan, bizi aşan, değiştiremediğimiz engellerle çatışmak yerine dans etmemiz gerekebilir. Bu engelin içinde ve engele rağmen iç huzurumuzu koruyabileceğimiz, ilerlememizi sürdürebileceğimiz, farklı keşifler ve bakış açılarının mümkün olduğu bir danstan bahsediyorum. Yine o an’da, o yerde, o kişinin görebileceği ve verebileceği bir karar. Ne dersiniz?
Hepimize hayatın önümüze getirdiği dev dalgalarda süzülmeyi ve devam edebilmeyi dilerim!