

Koskoca bir yaz hatta sonbahar geçti kışa geldik bile…
Moda, Moda;
Dileğim hepimizin harika bir kış geçirmesi. Yaz sezonum Bodrum’dan sonra Kos ve Simi adalarının turu ki harikaydı, ardından ilk kez bu kadar uzun kaldığım bir Moda serüveni ki bayıldım bu semtimize. Eskiden aralıklı bilhassa Koço’ya çok giderdik, eskiden dediğim gençliğimizde… Her zaman buraları çok sevmişimdir. Yıllar geçti daha da güzel olmuş buraları… Hele Moda. Fenerbahçe. Caddebostan yürüme yolu her gün yaptığım bir güzergah oldu. Sabahları ve akşamları ise arkadaşlarla bitmek bilmeyen kafe, restoran gezileri…
Bilhassa haftasonları kapısındaki bekleme kuyruğu uzadıkça uzayan ‘brekkie’de kruasan zevkine doyamadım gitti. 80 çeşit kruasanı olan bu müesseseyi candan kutluyorum, disiplini, temizliği, rahatlığı ve de tabii ki lezzetleri için…
Son ay içinde önce Milano ardından şu anda bulunduğum Selanik yolculuğum son zamanlardaki yaşantıma en güzel noktayı vurdu.
Milano;
Canım dostum Seyhan’ımın daveti ile soluğu Milano’daki evinde aldık. Çok eski arkadaşım Müjdat Kuma ile Ayşe Yaka gibi Milano’nun eskisi dostumuz da olunca ekibin parlaklığını bilmem anlatmam gerekiyor mu? Dünya çapındaki pastanelerinin en iyilerinden Cova’da 5 çaylarından Bice’de akşam yemeklerine kadar dostların yapabildiği Milano’yu en güzel şekliyle yaşadık. Oradaki kadim dostum ile benim kruasan klasiğim san Gregorio’ya gittim ilk sabahımda.
Nostaljilerimi yaşarken birkaç senedir gidemediğim Milano’yu karış karış dolaştım… Cumartesi kurulan pazar yerinden, tüm markaların en güzel şekilde sunulup satıldığı ‘La Rinacente’ ye kadar, Duomo meydanından gezmeye doyamadığım Brera’ya gittim ki her seferinde gittiğim ve de bir sonrasında yine uğradığım Brera müzesini de ziyaret ettim tabii ki.
Seyahatin başka bir güzelliği çok sevdiğim çok takdir ettiğim dostluğu ile iftihar ettiğim dünya çapındaki kardeşim Eren Yorulmazer ile buluşmamızdı. Önce Erenin evinde buluştuk. Beyazın hükmettiği, her bakımdan TEK olan yuvasında uzun zamandır görüşemediğimiz için kendimizi kaybettiğimiz sohbete daldık. Kahvaltı yerine brunch’in sonuna yetişebildik Bulgari’de. Harikanın üstü bir yemek yedik tabii kahkahalar içinde.
Bu arada Yorulmazer ‘Vitali’ olarak yepyeni bir dekorasyon firması yarattı. Dünyanın dört bir yanındaki iş adamları ile çalışan dostumun yarattığı eserler kapış kapış. Son gece Seyhan’ın davetinde Bice’de o kadar derin konulara daldık ki, arada düşüncelere dalarken arada kahkahalarla gülmelere geçtik. Son yıllarda o kadar mutlu olduğum bir düzeye girdim ki bilhassa eski çok az yeni dost diyebileceğim kişiden başkalarıyla samimi görüşmüyorum. Ne ben onları ne onlar beni üzmesin, rahatsız etmesin … Geçen yıla kadar çok gidip geldiğim Milano’yu yeniden yaşadım… Başta can dostum Seyhan Sapmaz, İzim, Erenim, Ayşem, Müjdat’ıma çok teşekkür ederim birlikte bu güzellikleri tattığımıza…
Selanik;
Veeeee döner dönmez leylek havada misali ver elini Selanik. Çok merak ediyordum burayı, başta çooook eski dostum Neslihan’ın bana tanıtımlarından dolayı mı desem?
Bir gece evvel Fatih Ürek kalmıştım. Sabah muhteşem bir kahvaltıyla güne başlamıştık, akşam da süper bir Uzakdoğu restoranı İnari ‘ye gittik. Bayıldım… İstanbul Vadide’ki bu dükkâna. Sabah alana yetişmek için 2 saat uyuyabildim. Uçağım 9.05 te kalktı, indiğimizde 9.15 idi. “Ya 10 dakikada mı gelmişiz?” diye düşünmeye başladım. Yanımdaki beye sorduğumda saat farkını hatırlattı. Herhalde uykusuzluğumdandır dedim. Alandan (sabah uykusunu asla feda etmeyen Neslihan Yargıcı, büyük fedakarlıklarla gelip beni aldı. İlk önce şehirde şeref turu attık.
Şehre geleli 2 gün oldu ama sanki 22 gündür gezmişim gibiydi…Hele bugün ‘black Friday’ diye yıkıldı ortalık. Çok güzel bir şehir, evet herkesin dediği gibi İzmir’e çok benziyor. Gündüz başka gece bambaşka… Ladadika diye bir semt var, eski zeytin fabrikalarının olduğu ki şimdilerde sokak araları ve meydanlar irili ufaklı restoranlarla dolu. Saat akşamüstü 7 de gittik, dolaştık dolaştık ki doyamadım. Saat 20.30’da sokaklar boştu. Önümüze çıkan daha önce Neslihan’ın bildiği bir restorana girdik. Oturduk, dolmaya başladı saat 10.30 da ful dolmuştu. Meğerse burada insanlar 21.30-22 arası yemeğe gelirmiş çünkü öğlen ancak 03.00’da yemeğe gidilirmiş. Gittiğimiz lokantanın adı ‘full tou meze’ idi. O kadar candan karşılandık ki pek hoşumuza gitti. Üstüne üstlük masaya Türkçe menü gelince ve de şef Dimitri masaya gelip Türkçe sipariş alınca ve de harika yemekler gelince ve de inanılmaz bir hesap gelince şaşırdık.
Ardından sokak aralarında tur attık. Kulüpler açılmaya başlamıştı o saatlerde. Size bir başka semt daha tavsiye edeceğim. Gündüz bizim Sirkeci tarzında işyerleri olan ve akşamları inanılmaz şık bar ve restoranlarla ağzına kadar dolu olan Ladadika’nın üst tarafı.
Bu arada Selanik’te restoran, mağaza girişlerinde aşırı derecede 2. aşı kontrolü var. Aşısı olmayıp psr testi olanlar ancak açık hava bölümlerinde oturabiliyorlar, canlı müziğe de giremiyorlar. Giyim mağazaları kıyamet gibi, bir de bilhassa börek, başta baklava tanıdığımız birçok tatlı çeşidi olan pastaneler, meze restoranları kıyamet gibi.
Hızlı turlarla Selanik’i bana harika bir güzellikte tanıtan Neslim ile en iyi yaptığımız ziyaret tabii ki Atamızın Selanik’teki evi. Çok heyecanlandım çok. Gözlerimde yaşlarla öğretmenler gününde dünyanın en değerli öğretmeninin karşısında olmak çok ama çok heyecanlandırdı beni.
İzmir-Atina-Milano… Her yerden biraz… Çok renkli çok iyi bir yer burası…
Hepinizi candan kucaklıyorum Selanik’ten İyi kışlar diliyorum…
