Yazılar

Maske taksanız da cildinizi güneşten koruyun!

Maske taksanız da cildinizi güneşten koruyun!

Güneş yanıkları, kırışıklar, kuruluk, lekeler… Tüm bu olumsuz faktörler nedeniyle erken yaşlanan cildimiz… Sağlığımız üzerinde pek çok faydası olsa da, zararlı ışınlarına kontrolsüzce maruz kaldığımızda güneş bu kez tam tersi bir etki gösteriyor; cildimizde kalıcı sorunlara neden olabiliyor! Öyle ki cilt yaşlanması üzerinde genetik faktörlerden sonra en güçlü etkinin ‘güneş ışınları’ olduğu, yapılan çalışmalarla kanıtlanmış. Çok daha önemlisi, günümüzde görülme oranı giderek artan ve artık 20’li yaşların bile sorunu haline gelen cilt kanserine yol açabiliyor! Acıbadem Dr. Şinasi Can (Kadıköy) Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Mehtap Kıdır, pandemi nedeniyle hayatımıza giren maskelere  güvenmeyip cildimizi mutlaka korumamız gerektiğine dikkat çekerek, “Güneş ışınlarını kısmen engellediği için maskenin kapattığı alanlarda cilt renginde daha az bronzlaşma olurken, maskenin dışında kalan bölgeler ise güneş ışınlarının etkisiyle daha fazla bronzlaşabiliyor; bunun sonucunda ciltte rahatsız edici boyutlara ulaşabilen ton farklılıkları oluşabiliyor. Dolayısıyla güneş koruyucu ürünleri düzenli olarak yüzümüze sürmeli ve özellikle maske dışında kalan alanları daha iyi korumalıyız” diyor. Peki, zararlı güneş ışınlarından korunmak için hangi önlemleri almamız gerekiyor? Acıbadem Dr. Şinasi Can (Kadıköy) Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Mehtap Kıdır, güneşin zararlı etkilerinden korunmak için dikkat etmemiz gereken 8 kuralı anlattı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu.

Pause Sağlık, Pause Dergi

D vitamini için 10 dakika yeterli!

Sağlığımız üzerinde son derece önemli bir role sahip olan D vitamininin sentezi için güneş ışınlarından her gün faydalanmamız şart. Ancak süreyi abartmamak şartıyla! “D vitamini sentezi için vücudunuzun sadece kol ve bacak gibi bölgelerinin iki el ayası kadarlık bir bölümünün güneşe maruz kalması yeterlidir” diyen Dermatoloji Uzmanı Dr. Mehtap Kıdır, şöyle devam ediyor: “Daha uzun süre güneşlendiğimizde daha fazla D vitamini üretimi olmuyor. Aksine 30 dakikadan fazla güneşte kalmak D vitamini yıkımını başlatıyor. Ayrıca güneş koruyucu kullanmak D vitamini üretimini tamamen sıfırlamıyor, sadece D vitamini üretim süresini 10 dakikadan yarım saate çıkarmış oluyor. Bu nedenle 11:00-15:00 saatleri arasında, güneş koruyucu kullanmadan 10 dakika güneşlenmeniz yeterli olacaktır. Bu sürenin dışında ise güneşin zararlı ışınlarının yeryüzüne en dik geldiği bu saatlerde asla güneşlenmeyin”

Her 2-3 saatte bir tekrarlayın!

Güneşten korunurken yaptığımız önemli hatalardan biri, koruyucu ürünü günde sadece bir kez uygulamak oluyor. Oysa etkisi sürüldükten sonra giderek azaldığı için güneş koruyucu ürünleri her 2-3 saat arayla tekrar etmeyi alışkanlık haline getirmelisiniz. Deniz veya havuzdan çıktıktan sonra, duşun ardından ve terlediğinizde etkisi azalacağı için bu süreyi beklemeden koruyucu ürünü yeniden sürmelisiniz.

Sokağa çıkmadan önce şart!

Hemen hepimiz güneş koruyucu ürünleri sokağa çıkmadan hemen önce, tatildeysek deniz veya havuz kenarında sürmeyi alışkanlık haline getirdik. Ancak etkileri sürüldükten 20 dakika sonra başladığı için koruyucu ürünleri dışarıya çıkmadan önce uygulamaya özen gösterin.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Şapkanız geniş siperlikli olsun

Dermatoloji Uzmanı Dr. Mehtap Kıdır, “Sadece güneş kremi sürmek güneşten korunmak için yeterli değildir” uyarısında bulunarak, “Şemsiye altında oturmak ve geniş siperlikli şapka kullanmak gibi önlemleri de ihmal etmemek gerekiyor. Ayrıca göz sağlığını korumak ve göz çevresi kırışıklarını engellemek için güneş gözlüğü de mutlaka kullanılmalı” diyor.

Sadece UVB’den korunmak yetmez!

Güneş koruyucu ürünlerdeki SPF (Sun Protection Factor-Güneş Koruyucu Faktör) değeri, güneşin altında cildimizin kızarmadan kalabileceğimiz süreyi gösteriyor. Güneş koruyucu ürünlerde, yaz aylarında SPF değeri en az 30 olan ürünü tercih edin, çünkü daha düşük SPF değeri güneşin zararlı ışınlarından cildimizi korumak için yeterli gelmeyecektir. Ancak SPF sadece zararlı güneş ışını UVB den korunmayı ifade ediyor. Oysa aynı zamanda cilt yaşlanması ve cilt kanserinden sorumlu olan UVA’dan da korunmamız gerekiyor. Bu sebeple güneş koruyucu alırken üzerindeki SPF değeri kadar UVA koruyuculuğunu ifade eden ”PA++” değerinin de olmasına dikkat etmeniz çok önemli.  

Cilt tipinize özel olsun

Dermatoloji Uzmanı Dr. Mehtap Kıdır, cilt tipinize uygun güneş koruyucu ürünleri kullanmanız gerektiğini hatırlatarak, “Özellikle yağlı ciltlerde sivilce ve siyah nokta sorunuyla karşılaşmamak için su bazlı ve üzerinde ‘non-comedogenic’ ifadesi yazan ürünler tercih edilmeli. Lekeye yatkın ciltlerde ise içinde renklendirici olan ve ‘tinted’ dediğimiz ürünleri kullanmalı” diyor. Ürünün suya dayanıklı olmasına da dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayan Dr. Mehtap Kıdır, şöyle devam ediyor: “Ürünün üzerinde hem UVA hem de UVB den koruduğunu ifade eden ‘geniş spektrumlu’ ifadesi de yer almalı. Çocuklarda kullanılan güneş koruyucularda ürünün içinde parafin, paraben, PABA ve oxybenzone olmamasına dikkat edilmeli, çünkü bu maddelerin kanserojen ve alerjik etkileri olduğu biliniyor. Ayrıca çocuklarda ve hamilelerde cilt yüzeyinde kalan, emilmeyen ve mineral filtre olarak adlandırılan fiziksel güneş koruyucular tercih edilmeli.”

Pause Sağlık, Pause Dergi

Yeterli sürdüğünüzden emin olun

Güneş kreminin güneşin zararlı ışınlarından koruması için yeterli miktarda uygulanması önem taşıyor.  Güneş koruyucu yetersiz kullanıldığında, ürünün koruyuculuğunu ifade eden SPF değeri 50 den 2-3’e kadar düşebiliyor. Kremi cildinize iyice ovalayarak yedirmeniz, koruma gücünü azaltacaktır. Bu nedenle çok ovmadan hafifçe emdirerek uygulamaya dikkat edin.

Araçta ve evde pencere kenarında…

Evdeki pencerelerden ve araçların camlarından UVB ışınlarının geçişi engellenirken, UVA ışınlarının yoğunluğu ise camdan geçişle azalmıyor ve yaz-kış aynı miktarda oluyor. UVA, cilt yaşlanması ile cilt kanserinden sorumlu olan güneş ışığı. Bu nedenle evde ve araçta bulunduğunuz süreçte camdan geçen güneş ışığından korunmak için UVA koruyuculuğunu gösteren, üzerinde ”PA++” ibaresi olan bir güneş kremi kullanmalısınız.                 

Selülit derecesine göre tedavi

Selülit derecesine göre tedavi

Halk arasında vücudun bacak, kalça gibi bölgelerinde ‘portakal kabuğu’ görünümü olarak bilinen selülit, kadınların % 80-90’ında görülüyor.  Kadınların en önemli estetik sorunları arasında yer alan selülit, birçok nedene bağlı olarak ortaya çıkarken, beslenme alışkanlığı ile yaşam tarzında değişiklik yapılmadan kalıcı şekilde yok olmuyor. Medikal ve cerrahi tedavi ile birlikte birçok tedavi yöntemi tek başına ya da kombine olarak uygulanabiliyor. Memorial Kayseri Dermatoloji Bölümü’nden Uz. Dr. Ayşe Gökçe Tümtürk, selülit ile ilgili bilinmesi gerekenleri anlattı.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Çok oturmak ve dar kıyafetler selülite neden olabilir

Selülit, cilt yüzeyindeki portakal kabuğuna benzeyen düzensiz iniş ve çıkışlarla kendini belli eden estetik bir cilt sorunudur. En çok uyluk, kalça ve karın bölgesindeki deri ve deri altı yağ dokusunda oluşmaktadır. Homojen yani düz olmayan engebeli görünüm derinin altında biriken ve genişleyen yağ hücreleri ile cilt yüzeyine dik uzanan ve ‘septa’ adı verilen lifli bantların bir araya gelmesiyle ortaya çıkar. Selülitin en sık görülen nedenleri; hormonal değişiklikler, genetik faktörler, kilo alımı, kilo kaybı, sağlıksız beslenme, hareketsiz yaşam tarzı, sigara, alkol, kafeinli içecekler, karbonhidratlı beslenme ve yoğun tuz kullanımıdır. Bunların dışında dar kıyafetler ve çok fazla oturmak da selülite neden olabilir.

Selülitin 3 derecesi

  • Birinci derece selülitlerde portakal kabuğuna benzetilen inişli çıkışlı görüntü, cildin sıkışmasıyla belirgin hale gelir. Ayaktayken ve yatar vaziyette selülit görüntüsü fark edilmez.
  • İkinci derece selülitler ise uzun süre ayakta durulduğunda ve bacak bacak üstüne atıldığında ciltte belirginleşir. Sıkışan ciltte, portakal yüzeyi tümsekleri ortaya çıkar.
  • Üçüncü derece selülitler, otururken ve sıkıştığında değil de yatay pozisyonda belirgindir. Bu selülitler ağrı yapabilir. Menopoz dönemindeki kadınlarda ağrılı bu durum görülebilir. Genelde bacakların uyluk bölümünde, karın, kol basen ve kalça bölgesinde ortaya çıkar.

 Üçüncü derece selülitler ağrı yapabilir

Üçüncü derece selülitler, ağrı yapabilir. Özellikle menopoz dönemindeki kadınlarda ağrı oluşabilmektedir. Ağrı, selülitin bulunduğu bacaklar, karın, kol basen ve kalça bölgesinde ortaya çıkabilir. Selülitin; kadınlarda bacak, basen, kalça ve karın bölgesinde oluşması normaldir. Başka bir ciddi hastalığın belirtisi olmayan selülitler zamanla varislere, duruş bozukluklarına ve ciltte sarkmalara neden olabilir. Tedavi seçenekleri oldukça fazladır. Ancak vücutta biriken yağ dokusunun neden olduğu selülitten kurtulmak için yaşam tarzının değiştirilmesi gerekir. Spor ve diyet öncelikli seçenekler olmalıdır. Vücut sıkılaşması için kilo verme sürecinde ve sonrasında önerilen uygun spor, selülit tedavisinde önemlidir. Eğer spor ve diyet etkili olmuyorsa deforme olmuş yağ dokusuna odaklanan cihazlar ve işlemler ile cerrahi (liposakşın) seçenekleri düşünülebilir. Özellikle masaj mantığıyla çalışan cihazlar, uzun dönemde kan dolaşımını hızlandırıp birikmiş yağ dokusunu azaltmaktadır.

Medikal tedavide selülit giderici kremler, radyofrekans, ultrason, karboksiterapi, vakum terapi, elektroterapi, pressoterapi, yağ dokusu arasındaki fibröz bantları yıkan lazer tedavileri ve artan yağ dokusunu eriten, dolaşımı düzenleyen mezoterapi gibi tedaviler tek başlarına ya da kombine olarak kullanılabilmektedir.

Selülit kan dolaşımını da olumsuz etkiler

Selülitlerin estetik görüntüyü bozmasının yanı sıra başka zararları da bulunmaktadır. Selülitler bazı bölgelerdeki kan dolaşımını olumsuz etkilemektedir. Vücudun bazı bölgelerinde oluşan yağ hücreleri fazla yağı depolar ve östrojen hormonunun da etkisiyle bu hücreler genişler. Kan dolaşımının giderek azalması ve yağ hücrelerinin genişlemesi nedeniyle yağ dokusu yayılır. Bu yayılma sonucunda deri altı bağ dokusunu da etkileyerek vücudun normalden daha fazla su tutmasına ve dolayısıyla da kan dolaşımının zayıflamasına neden olur. Vücut kan dolaşımındaki zayıflamayla birlikte,  dokulara eskisinden daha az oksijen ulaşır. Selülitin başlamasında ve ilerlemesinde en önemli hormon östrojendir. Kadınlık hormonu olan östrojenin fazla salgılanması, lenf dolaşımının yetersiz ve kişinin ailesindeki kadınlarda selülit öyküsü olması risk faktörleridir.

 Selülit tipi ve derecesine göre tedavi seçenekleri

Lenfatik drenaj uygulaması: Özellikle bacaklarda yüzeyel dolaşımın bozulması sonucu lenfatik drenajın sağlanması amacıyla tüm bacak veya karına eşit miktarlarda değişik aralık ve değerlerle basınç uygulanması işlemidir.

Mezoterapi: 4 milimetrelik özel iğneler ve bir enjektör yardımıyla cildin orta tabakasına özel solüsyonların enjekte edilmesidir. Bu maddeler selülitli bölgeye doğrudan etki yapar ve vücut tarafından kullanılmayan yağ hücrelerini parçalayarak organizma tarafından tekrar kullanılabilir yağ durumuna getirir. Tedavinin amacı yağ hücrelerinin zarlarını parçalamak, lenf ve kan dolaşımını rahatlatmak, lipoliz mekanizmasını tekrar harekete geçirmek, cilt yüzeyini iyileştirmektir. Haftada 1 veya 15 günde 1 uygulanacak 8-12 seans yeterlidir.

LPG: Cilde vakum uygulayarak “septa” adı verilen anatomik yapıları gevşetmeyi, uzatmayı ve hatta koparmayı amaçlayarak çalışan cihazlar selülit tedavisinde yer bulmuşlardır. LPG aspirasyon (emme) ve dönme aksiyonlarının birlikte kullanılarak deri ve deri altı dokulara negatif basınç uygulanması prensibine dayanan bir masaj metodudur.

Akupunktur: Vücudun çeşitli kilit noktalarına iğneler yardımıyla ulaşıp su ve yağ hücrelerini harekete geçirerek yok etme yöntemidir.

Ozon terapi: Yağ hücrelerini oksijen ile temizleyerek, yağların yakılmasını amaçlayan bir yöntemdir. Selülitli bölgeye uygulanan buhar banyosu sayesinde oksijen alt tabakaya kadar ulaşır ve kan dolaşımını hızlandırır.

 Lazer tedavisi: Selülitli bölgeler üzerine uygulanan lazer ile kan dolaşımı hızlandırılır ve hareketsiz bölgeler harekete geçirilir. Geçirgenleşen yağ hücrelerindeki fazla yağ dinamik lazer ile akışkan, sıvı hale getirilir ve yağ hücrelerinin sağlıklı formuna dönmesi sağlanır.

 Ultrason: Derinin altına doğru inilerek yağ hücrelerini parçalamayı sağlayan bir yöntemdir. Sadece selülitli bölgelerde değil küçük yağların tedavisinde de etkilidir. Bu yöntemle ses dalgalarının kavitasyon etkisiyle selüliti parçalaması veya depolarını azaltması sağlanır.

 Basınç tedavisi: Hava basıncı ile kan ve lenf dolaşımını harekete geçiren bu yöntem, selülit tedavisinde çok etkilidir.

 Lipoelektro: Çok ince ve uzun iğneler yardımıyla yapılan bu tedavide, elektro ile selülitli bölgelerdeki yağlar parçalanarak boşaltılmaya çalışılır.

 Radyofrekans: Radyofrekans, cilt kollajen sentezini tetiklerken cilt altı yağ dokusunun incelmesini sağlar. Derin katmanlardaki selülit sebebi olan bantların gevşetilmesine neden olur.

 Karboksiterapi: Karbondioksit gazı enjekte edildiği bölgede yağ hücrelerini parçalar, mikro dolaşımı ve dokuların oksijen kullanma potansiyelini artırır.

Güneş cildinizde lekeler oluşturmasın

Güneş cildinizde lekeler oluşturmasın

Cilt lekeleri, güneş etkisinin artış gösterdiği yaz aylarında belirgin hale geldiğinden, özellikle bireylerde kozmetik açıdan belirgin sorunlar ortaya çıkabiliyor. Cildin güneşin zararlı ışınlarına maruz kalması pigmentasyon sorununa ve cildin yaşlanmasına neden olabiliyor. Acıbadem Ankara Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Bahar Öznur, bu durumun açık havada olabileceği gibi, seyahat anında araç içinde bile oluşabileceğini aktararak yapılması gerekenler hakkında bilgi veriyor.

pause Sağlık

Rüzgârlı havada güneşlenmenin leke riskini daha da arttırabileceğine dikkat çeken Dr. Bahar Öznur, şunları söylüyor: “Güneşe bağlı lekelerin azaltılabilmesi için koruma çok önemli. Güneşle temas mümkün olduğu kadar azaltılmalı ve bunun için yaz kış en az 30 koruma faktörü içeren güneş koruyucu krem ve spreyler kullanılmalı. UVA-UVB ışınlarına karşı geniş spektrumlu yüksek güneş koruma sağlayan kremler cildi güneş yanıkları ve güneş hasarından korur ve leke riskini azaltır. Ayrıca bu kremlerde bulunan bazı antioksidan içeren maddeler cildin erken yaşlanmasını önlemektedir.”

Güneşin doğrudan cilde temasının engellenmesinin önemini vurgulayarak şapka kullanımına dikkat çeken Dermatoloji Uzmanı Dr. Bahar Öznur “Mutlaka şapka gözlük ve koruyucu kıyafetler giyilmeli. Lekeler her ne kadar kozmetik bir sorun olsalar da yoğun güneş ışını temasının deri kanserinin sıklığını da arttırdığı bilinmeli” diyerek dikkat edilmesi gereken diğer unsurları şu şekilde sıralıyor:

Güneş lekelerinin birçok nedeni var

Ailesel faktörler, hormonal ilaçlar, hamilelik ve bazı kimyasal maddeler de leke gelişimini arttıran diğer nedenledir. Özellikle gebeliklerde artan östrojen hormonu lekeyi uyardığından yaz gebelerinde lekelenme daha fazla görülür. Bu yüzden hamilelik döneminde uzun süre güneşlenmekten kaçınılması gerekir.

Kişisel bakım uygulamaları bahara bırakılmalı

Yaz aylarında yaptırılan ağda, lazer epilasyon, kimyasal peeling, fraksiyonel lazer gibi işlemler leke riskini artabiliyor. Bu yüzden bu tarz uygulamaların mutlaka sonbahar aylarına ertelenmesi gerekir. Vücuda uygulanan bazı ürünler, örneğin parfüm ve kolonya direkt leke oluşumu yapabilecek kimyasallar içerdiğinden yaz aylarında güneşli alanda kullanılmamalı. Alkollü ıslak mendiller de bu riski arttırabileceği için dikkat etmek gerekir.

Kullanılan ilaçlara dikkat!

Bazı ilaçların cilt lekelerini arttırdığı bilinmektedir. Doğum kontrol hapları, romatizmal ilaçlar, bazı kalp ilaçları ve antibiyotikler, sivilce tedavisinde kullanılan ilaçlar da güneşe duyarlılığı artarak lekelerin gelişimini uyarmaktadır. Bunların yanı sıra yanlış kozmetik ürünlerin kullanımı da ciddi lekelenmeye neden olabilmektedir. Bu tarz ilaçları kullanan bireylerin ilaçlar konusunda bilgilendirilmesi ve güneşlenmekten kaçınması önemlidir.

Deri kanserinde korunmanın yolları

Deri kanserinde korunmanın yolları

Deri kanseri dünyada en sık rastlanan kanser türünde ilk sıralarda yer alıyor. Dünyada her yıl yaklaşık 2-3 milyon kişiye melanom dışı deri kanseri ve 132 bin kişiye deri kanserinin daha tehlikeli bir türü olan melanom tanısı konuyor. Türkiye’de de her yıl 16-17 bin kişi melanom dışı deri kanserine ve 1500-2000 kişi de melanoma yakalanıyor. Deri kanserlerinin önlenebilir olan en önemli nedeni ise zararlı güneş ışınlarına korunmasız maruz kalmak! Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Prof. Dr. İkbal Esen Aydıngöz, dünyada deri kanserlerinin görülme sıklığının katlanarak artmasında ve bazı hastalarda ölümcül sonuçlara yol açmasında toplumda doğru sanılan yanlış bilgilerin de önemli rol oynadığına dikkat çekerek, “Deri kanserinden korunmamız için güneşin zararlı ultraviyole ışınlarına karşı gerekli önlemleri almamız çok önemli. Ayrıca geç tanı konulduğunda ölümcül olabilen cilt kanserlerinde erken tanı hayat kurtarıyor. Dolayısıyla, doktorunuzun önerdiği aralıklarla dermatolojik muayenelerinizi asla aksatmayın” diyor. Dermatoloji Uzmanı Prof. Dr. İkbal Esen Aydıngöz, deri kanseri hakkında toplumda doğru sanılan 10 yanlış bilgiyi anlattı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Yanlış: Bronzlaşmak sağlıklıdır, öyleyse derimin bronzlaşmasını sağlamalıyım 

Doğrusu: “Her deri tipinde bronzlaşma olmaz. Özellikle açık tenli kişiler bronzlaşmak için güneş temasını arttırdıklarında güneş yanığı meydana geliyor. Güneş yanıkları ilerleyen yaşla birlikte deri kanseri riskini yükseltiyor” uyarısında bulunan Prof. Dr. İkbal Esen Aydıngöz, şöyle devam ediyor: “Bronzlaşmak, hücre çekirdeklerini zararlı ışınlardan korumak için kullanılan bir mekanizmadır. Derinizin yapısını tanıyın, buna göre güneş temasınızı azaltın. Aksi halde deri hücrelerinde DNA hasarı ve sonucunda ortaya çıkan mutasyonlar deri kanserine neden olabiliyor”

Yanlış: Bulutlu havada güneşten korunmaya ihtiyacım yok

Doğrusu: Dermatoloji Uzmanı Prof. Dr. İkbal Esen Aydıngöz, bulutların güneş ışınlarını ancak yüzde 30 oranında filtrelediklerini belirterek, “Böyle havalarda, özellikle esinti de varsa, güneşin yakıcı etkisi fark edilemiyor ve bunun sonucunda şiddetli güneş yanıkları oluşabiliyor. Güneş yanığı da deri kanseri olan melanom riskini 2 kat artırıyor” diyor.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Yanlış: Bulutlu havada güneşten korunmaya ihtiyacım yok

Doğrusu: Dermatoloji Uzmanı Prof. Dr. İkbal Esen Aydıngöz, bulutların güneş ışınlarını ancak yüzde 30 oranında filtrelediklerini belirterek, “Böyle havalarda, özellikle esinti de varsa, güneşin yakıcı etkisi fark edilemiyor ve bunun sonucunda şiddetli güneş yanıkları oluşabiliyor. Güneş yanığı da deri kanseri olan melanom riskini 2 kat artırıyor” diyor.

Yanlış: D vitamini eksikliğine neden oldukları için güneş koruyucuların kullanılması sakıncalı

Doğrusu: Toplumdaki yaygın inanışın aksine, D vitamini eksikliğine neden olmadan güneşten korunabiliriz. Prof. Dr. İkbal Esen Aydıngöz,Yapılan çalışmalar Türkiye enlemlerinde, güneşin yeryüzüne dik geldiği saatlerde, 30 dakika süreyle yüz ve kolların korunmasız güneş alması durumunda deriden yeterli D vitaminin sentezlenebildiğini gösteriyor. Buna göre 10:00-16:00 saatleri arasında, 30 dakika korunmasız güneşten faydalanalım” diyor. Ayrıca ekliyor;  D vitamini eksikliğinin tedavisinde D vitamininden zengin gıdalarla beslenme ve D vitamini takviyeleri güvenle kullanılıyor”

Pause Sağlık, Pause Dergi

Yanlış: Güneş koruyuculardaki kimyasallar kansere neden oluyor

Doğrusu: Güneş koruyucuların kansere neden oldukları bilimsel olarak ispatlanmadı. Dermatoloji Uzmanı Prof. Dr. İkbal Esen Aydıngöz, güneşten koruyan ürünlerin ölümcül kanser türü olan melanom riskini yüzde 50 oranında azalttığını belirterek, “Bu çok önemli bir kazanımdır. Ancak kimyasal maddelerin kullanımı hem çevre hem de insan sağlığı açısından dikkatle sorgulanması gereken bir konu. Bu duyarlılıkla yaşa, uygulanacak bölgeye, su temasına, deri tipine ve eşlik eden dermatolojik hastalıklara göre farklı güneş filtreleri tercih ediyoruz” diyor.

Yanlış: Güneş koruyucumu kullanıyorum, istediğim kadar güneşlenebilirim

Doğrusu: Güneş koruyucu ürünlerin etkinliği ispatlandı. Ancak bu ürünler tam korunma sağlamıyorlar. Dolayısıyla en iyi korunma, güneş koruyuculara ek olarak güneşin yeryüzüne dik olarak geldiği 10:00-16:00 saatleri arasında kapalı ortamlarda bulunmak ve son yıllarda kullanımı giderek artmakta olan UV korumalı tekstil ürünlerini giymek.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Yanlış: Koyu tenli olduğum için deri kanseri riskim yok

Doğrusu: Koyu tenlilerde de deri kanseri görülebiliyor. Esmer tenli kişiler güneş ışınlarıyla temas sonrası hızla bronzlaşarak güneş ışığının zararlı etkilerinden bir miktar korunuyorlar. Açık tenli kişilerle karşılaştırıldığı zaman deri kanseri riskinin de daha az olduğu görülüyor. Ancak yapılan çalışmalar bu pigmentasyonun etkisinin 5 koruma faktörlü bir krem kadar olduğunu gösteriyor ve kanserden tam korunma için yeterli gelmiyor.

Yanlış: Solaryum ışınları güneşten çok daha az radyasyon içerdiği için daha güvenli

Doğrusu: Yapılan çalışmalarda; solaryum ışınlarının öğlen güneşinin 2-4 katı ışın verdiği ortaya konmuş. Solaryum cihazlarıyla bronzlaşmak deri kanseri riskini 5-6 kat arttırıyor. Deri kanserini önlemek için solaryum kullanımından kesinlikle kaçınmanız gerekiyor.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Yanlış: Bu ben çocukluğumdan beri var, zararsız. Muayene edilmesine gerek yok! 

Doğrusu: Deri kanserinin en tehlikeli türü olan melanomların yüzde 0.03’ü mevcut benler üzerinden gelişiyorlar. Bu risk düşük olmakla birlikte, çok sayıda beni olan kişilerde hafıza yanıltıcı olabiliyor. Dolayısıyla “Nasılsa çocukluğumdan bu yana var” diye düşünmeyip, benlerin renk ve şekil değişikliklerinde mutlaka dermatoloji muayenesi olmak gerekiyor.

Yanlış: Ailemde deri kanseri yok, bende de deri kanseri olmaz

Doğrusu: Deri kanseri aile öyküsünden bağımsız olarak ortaya çıkıyor. Bununla birlikte, ailede özellikle birinci derece akrabalarda melanom ya da melanom dışı deri kanseri olması, riski belirgin olarak arttırıyor. Böyle bir durumda aile bireylerinin dermatolojik muayenelerinin ihmal edilmemesi gerekiyor.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Yanlış: Bıçak değerse kanser kötüleşir, tedavi olmak istemiyorum

Doğrusu: Prof. Dr. İkbal Esen Aydıngöz cerrahi yöntemin birçok kanser türünde en başarılı sonuç veren tedavi yöntemi olduğunu belirterek, “Diğer kanser türlerinde olduğu gibi, deri kanserinde de, hastalıklı dokunun prensiplere uygun olarak belirli bir payla geniş olarak çıkartılması, hastanın yaşam süresini uzatıyor. Ayrıca, hastalığın tekrarlama riskini de anlamlı olarak azaltıyor. Ancak, tedavinin başarılı olması için erken tanı ve erken tedavi gerekiyor” diyor.

Tatile lekesiz çıkın

Tatile lekesiz çıkın

Güzellik ve estetik algısını bozan önemli faktörlerden biri olan cilt lekelerinin en önemli sorumlusu güneş olarak biliniyor. Ancak solaryum, gebelik, doğum kontrol ilaçları, yara ya da yanık sonrasında da lekeler toplumda sık görülüyor. Bu lekelerden tatile gidip henüz güneş görmeden pratik bir şekilde kurtulmak yeni mevsime sağlıklı bir ciltle girilmesini sağlıyor. Memorial Hizmet Hastanesi Dermatoloji Bölümü’nden Uz. Dr. Selma Salman, cilt lekelerinin tedavisi hakkında bilgi verdi.

Pause Sağlık

Kullandığınız ilaçlar cildinizde lekelenmeye sebep olabilir

Başta beyaz tenliler olmak üzere güneş ışıkları kişilerin yüz, omuz, dekolte bölgesi ve sırtta küçük kahverengi lekeler oluşturmaktadır. Alın, yanak, burun, çene ve üst dudak bölgesinde maskeyi andıran lekelenmeler ise genellikle esmer tenli kadınlarda görülmektedir. Bu lekeler gebelik, bazı ilaçların kullanımı ve menopoz gibi sebeplerle de oluşmaktadır. Leke tedavisine başlanmadan önce kapsamlı bir cilt muayenesi yapılması gerekir. Tanının net olarak konulması ve benlerden ayrımının doğru bir şekilde yapılması gerekir.

Kimyasal peeling ile cilt lekelerine etkin çözüm

Çeşitli kimyasal maddelerin cilde sürülüp belirli bir süre bekletildikten sonra bol suyla ciltten arındırılması ile yapılan kimyasal peeling, derinin üst tabakası olan epidermiste kontrollü olarak kısmi veya tam hasar oluşturulmasını sağlamaktadır. Ciltte birkaç gün süren soyulma, sonrası cilt lekelerden arınarak pürüzsüz bir görünüme kavuşmaktadır. Çiller, akne lekeleri ve melasma için kullanılan tedavi yöntemlerinden birisi olan kimyasal peeling, güneşin olmadığı sonbahar ve kış aylarında tercih edilmektedir. Etkin sonuç almak için 2 haftada bir 4-6 seans yapılması gerekmektedir. İşlem sonrası bol nemlendirici ve güneş koruyucu kullanılmalıdır.

Cilt sarkmaları ve gözaltı morluklarına vitaminli çözüm

Cilt lekeleri mezoterapi yöntemi ile de başarılı bir şekilde tedavi edilmektedir. Cilt sarkmaları, cilt kırışıklıkları, bölgesel incelme, göz altı morlukları ve saç dökülmesi gibi bir çok dermatolojik sorunda kullanılan mezoterapi; ilaçlar, çeşitli bitki özleri, vitaminler, eser elementlerden oluşan karışımların cilt altına uygulanması ile yapılmaktadır. Cilde uygulanan ve yenileyici özelliği olan hyaluronik asit, antioksidanlar, vitaminler, mineraller ile amino asitler cildin uyarılmasını sağlayarak cildi parlak ve sağlıklı bir  görünüme kavuşturmaktadır. Mezoterapi işleminin lazer, dermapen, fraksiyonel mikroiğneli radyofrekans  gibi yöntemlerle bir arada uygulanması leke tedavisinin etkinliğini artırmaktadır.

PRP esmer tenli kişilere de uygulanabiliyor

Son dönemlerde cilt lekelerinin tedavisinde öne çıkan yöntemlerden biri de PRP’dir. Trombositten zengin plazma-PPR işleminde uygulama yapılacak kişinin kanı özel bir tüpe alınmaktadır. Elde edilen trombositten zengin plazma, cilde yaklaşık 1 cm aralıklarla enjekte edilmektedir. Tek başına leke tedavisinde çok etkili olmasa da fraksiyonel mikroiğneli radyofrekans, dermapen gibi yöntemler ile kombine edildiğinde daha başarılı sonuçlar elde edilmektedir. Lazer ya da peeling yapılamayan esmer kişilere uygulanmaktadır.

Gebelik lekelerinden lazer tedavisi ile kurtulabilirsiniz

Cilt lekesi tedavisinde uzman doktorlar tarafından hastanın ten rengi, lekenin yüzeysel ya da derin olması, lekenin açık ya da koyu renk olması gibi özellikler belirlenmesi gerekir. Lazer uygulaması bu konuda önemli seçeneklerden biridir. Lazer uygulaması ışık kaynağından çıkan ışınların bir tüpte biriktirilerek belli bir noktaya yönlendirilmesi ile sağlanmaktadır.  Belirli dalga boyundaki ışığı emme yeteneği taşıyan doku bileşenleri kromofor olarak adlandırılır. Leke tedavisinde kullanılan lazerlerden biri Q-switched Nd-YAG lazerdir. Leke tedavisinde kullanılan dozlarda lazerle işlem sonrası ciltte hafif kızarıklık oluşabilir. Bunun dışında deride soyulma ve yara olmaz. Hastalar günlük hayatlarına devam edebilirler. Lazer tedavisi gebelikte yüzde ve yaşlılıkta el üzerinde görülen lekelerde, dövme silmede ve çeşitli cilt hastalıkları konusunda güvenle uygulanan etkili bir yöntemdir. Çok koyu tenlilerde tercih edilmemektedir.

Pandemi cildimizi erken yaşlandırıyor!

Pandemi cildimizi erken yaşlandırıyor!

Son bir yıldır pandemi sürecinde maske, sabun, kolonya ve dezenfektanlar günlük yaşantımızın vazgeçilmezleri oldu. Beslenme tarzımızın değişimi, yoğun stres ve gün ışığından yeterince yararlanamamak da eklenince cilt sorunları büyük ölçüde arttı. Acıbadem Bakırköy Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Belma Bayraktar “Pandemi sürecinde kendimizi  mutlu edecek  şekerli, unlu besinleri, çay ve kahveyi daha çok tüketir olduk. İş yerinde çalışanlar ise gün boyu maske takmak zorunda kaldığından, maskenin kapalı ortam yaratarak ısı artışına neden olması  akne, roza gibi rahatsızlıkların artışına neden oldu. Bu süreçte saçkıran, sedef, vitiligo, alerji ve el egzamalarında da yüksek bir artış yaşamaktayız. Sağlıklı ciltlerde bile ciddi problemler yaşanıyor” diyor. Dermatoloji Uzmanı Dr. Belma Bayraktar bahar aylarında cildi gençleştirmenin 10 pratik yolunu anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Düzenli egzersiz yapın

Pencereleri açarak günde bir saat yapacağımız egzersizin fiziksel, zihinsel ve ruhsal açıdan sağlığımıza çok önemli faydaları bulunuyor. Düzenli egzersiz cildimizin canlanması ve yüzümüzün erken yaşlanmasını önleme açısından da büyük katkılar sağlıyor. Her gün 10-15 dakikalık yüz yoga hareketleri yaparak cilt kaslarımızı çalıştırabiliriz. Bilgisayar başında uzun saatler  oturma ve bacak bacak üstüne atma bacaklardaki kan dolaşımını engelliyor, varis gelişimine de neden oluyor. Otururken ayaklarımızın altına yükseltici koymak, saat başı  kalkarak biraz yürümekte fayda var.

Yeterli ve kaliteli uyuyun

Uykunun güzelliğimize katkısı aşikar. Yeterli ve kaliteli uyku, cilt sağlığımızı doğrudan etkiliyor. Kişiye  göre değişmekle birlikte günde ortalama 6-8 saat düzenli uyku tavsiye ediliyor. Cilt metabolizması gece çalıştığından, aktif içerikli ürünlerin gece sürülmesini tercih ederiz. Ayrıca sürekli yan pozisyonda uyumak tek taraflı basıya, uyku çizgilerinin gelişmesine  neden olur, asimetri yaratabilir. Bu nedenle cildimizi basıdan korumalıyız; yan yatıyorsak  pozisyon değiştirmeli, mümkün olduğunca sırtüstü uygun yastıkta yatmalıyız.

Her sabah yüzünüze masaj yapın

Uykusuz bir gecenin sabahında cildimiz solgun, gözaltlarımız  ödemli kalkarız. Sabahları soğuk suyla ya da soğuk jellerle yapacağımız masaj  cildimizi canlandırır, ödemi azaltır, daha zinde görünmemizi  sağlar. Gözaltlarımız  şiş ve ödemliyse gazlı bezi soğutulmuş yeşil çaya batırıp pansuman yapabiliriz. Daha sonra uygun bir temizleyici ile temizleyip nemlendirici kremimizi  aşağıdan yukarı doğru lenf drenaj yönünde masajla  yedirebiliriz. Aynı uygulamalar boyun için de geçerlidir.

Bol su için

Sağlıklı bir  cilt  ve  beden  için  mutlaka günde iki litre su içmek gerekir. Yeterli su içmek cildimizin nemlenmesi, organların çalışması, toksinlerin vücuttan atılması için çok önemlidir. Su sağlıktır, hücreler arası  metabolik alışverişte çok önemlidir. Bazılarımız içtiğimiz çay-kahvenin de su ihtiyacımızı karşıladığını zannetmektedir ama tam tersi  bu içecekler idrar söktürücüdür, su kaybına  neden olmaktadır. Çay ve kahve tüketiminde aşırıya kaçmamak, çay ve kahve içildikten sonra ayrıca su içmek gereklidir.

Sağlıklı beslenin

Cilt ve  vücut  sağlığımız için  doğru  beslenme  son derece  önemlidir. Vitamin ve mineralden zengin, katkı  maddesi  içermeyen, yeterli protein içerikli beslenme genel sağlığımız için çok önemlidir. Bunlar herkes için geçerli önerilerdir. Bazı cilt hastalıklarında özel  beslenme programı uygulanır. Akneli  ciltlerde aşırı karbonhidratlı gıdalar, çikolata, aşırı süt ürünleri tüketimi hastalığı alevlendirir. Gül hastalığı olanlarda ise baharat, kahve, alkol tüketimi hastalığı tetikler. Bunun yanı sıra sıcak buharlı banyo  ve güneş ışınları da hastalığı  olumsuz etkiler. Bu  iki hastalıkta  da stres  tetikleyici faktördür.

Cildinizi mutlaka günde 2 kere temizleyin

Dermatoloji Uzmanı Dr. Belma Bayraktar “Cildimizi günde 2 kez temizlemeliyiz. Temizlik ürünümüz cilt yapısına uygun olarak seçilmelidir. Kuru ciltler yağlı cilt temizleme ürünü kullanırsa cilt kurur ve kırışır. Temizlik işleminden sonra uygun bir nemlendirici kullanmak gereklidir. Yağlı ve akneli  ciltler yoğun antiaging ürün kullanırlarsa ciltteki şikayetler artış  gösterir. Maske altına  yapılacak makyajlar ısı  ve terlemenin artışıyla gözenekleri tıkayarak akne oluşumunu tetikleyebilir. Bazı hassas ciltlerde maske alerjileri de sık görmekteyiz. Bu yüzden cildimize su bazlı, tıkamayan nemlendiriciler sürmek koruma sağlayacaktır. Gözenekleri tıkayacak yoğun ürünler kullanılmamalıdır” diyor.

Akşamları ellerinizi kremleyip buzdolabı poşetinde kapalı tutun!

Pandemide en çok yıpranan organımız ellerimiz oldu. Elleri sık sabunlamak, dezenfektan ve kolonya kullanımı derimizin bariyer sistemini bozdu, çatlaklar, kuruluk, kızarıklık ve tahrişe yol açtı. Ellerimizi yıkadığımız  sabun son derece önemlidir. Cilt Ph’ıyla uyumlu, kurutmayan, nemlendiricili sabunlar kullanmalıyız. Yoğun kimyasal dezenfektan içeren sabunlar cildimizde tahriş oluşturur. Ellerimize her yıkamadan sonra nemlendirici krem sürmeliyiz. Akşamları  otururken televizyon karşısında ellerimize nemlendirici sürüp buzdolabı poşeti ya  da naylon poşetle 1 saat kadar kapalı tutarsak bozulmuş nem dengemizi onarmış oluruz. Evde iş yaparken mutlaka  içi bez astarlı lastik eldiven giymeliyiz. Çamaşır ve bulaşık deterjanlarıyla doğrudan temastan kaçınmalıyız.

Evde de güneş koruyucu sürün

Evde  otursak bile mutlaka  güneş koruyucumuzu  sürmeliyiz. Ekrandan, pencereden, lambalardan her daim ışık almaktayız. Haftada  bir ya da iki gün cilt maskesi yapabiliriz. Bu maske cilt tipimize uygun doktorumuzun belirlediği bir maske olmalıdır.

Hobi edinin

Cilt sağlığımız için ruh sağlığımız da çok önemli. Bizi mutlu edecek aktivitelerde bulunmak, sevdiğimiz müziği dinlemek, hoşlandığımız, bizi motive edecek filmler izlemek, dinlendirici ve mutluluk verici, pozitif düşünmemizi sağlayacak kitaplar okumak, meditasyon, yoga yapmak, bizi mutlu edecek sevdiğimiz kişilerle konuşmak, sohbet etmek hepimizin kolaylıkla yapabileceği aktivitelerdir.

Sigaradan ve pasif içici olmaktan kaçının

Dermatoloji Uzmanı Dr. Belma Bayraktar “Sigara kullanımı ve pasif içici olmak genel sağlığımıza çok ciddi zararlar verdiği gibi, cildimizin hızla erken yaşlanmasına yol açar. Hem aknelerde artışa hem de kılcal damar genişlemelerine neden olur. Bu nedenle sigaradan ve pasif içicilikten mutlaka kaçınmak gerekir” diyor.

Aynı ayakkabıyı 2 gün üst üste giymeyin!

Aynı ayakkabıyı 2 gün üst üste giymeyin!

Estetik kaygılar nedeniyle yaz aylarında özen gösterdiğimiz ayaklarımıza, kış mevsiminde daha az ön planda olmaları nedeniyle genellikle aynı çabayı sarf etmiyoruz. Oysa ayaklarımızın kışın uzun saatler boyunca ayakkabı, kapalı bot ve çizme içerisinde kalmalarının yanı sıra hatalı ayakkabı seçimlerimiz; tırnak batmasından mantar enfeksiyonuna, nasırlardan egzamaya, kötü kokudan başparmağın yana doğru sapması olarak tanımlanan halluks valgusa kadar pek çok soruna neden olabiliyor. Dolayısıyla tüm yükümüzü çeken ayaklarımız aslında kış mevsiminde daha fazla özene ihtiyaç duyuyorlar. Acıbadem Altunizade Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Yeliz Erdemoğlu ayak ile tırnak hastalıklarının yavaş başlangıçlı ve sinsi seyirli olduğuna dikkat çekerek, “Bu nedenle çoğu zaman hasta sorunu kanıksıyor; aylar, hatta bazen yıllar sonra doktora başvuruyor. Kaybedilen zaman ise tedavilerin çok uzamasına ve kalıcı deformasyonlara neden olabiliyor. Ayak tabanında ilerleyen bir nasır siğil olabileceği gibi, tırnakta genişleyen koyu renkli leke tırnak melanomu olabiliyor. Bu yüzden uzun süre devam eden herhangi bir sorun yaşandığında uzman bir doktordan görüş alınmalı” diyor. Acıbadem Altunizade Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Yeliz Erdemoğlu kış mevsiminde ayak ve tırnak sağlığınız için dikkat etmeniz gereken 10 önemli kuralı anlattı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu.

Her gün yıkamak şart!

Kışın ayaklarımız ayakkabı ve bot içinde daha uzun süre kalıyor. Ayrıca ayaklarımızı soğuktan korumak için daha kalın dokumalı çoraplar kullanıyoruz. Yine ev içinde patik veya terlik kullanmayı tercih ediyoruz. “Tüm bunlar ayakların havasız kalmalarına, bunun sonucunda bakteri ve mantar hastalıklarına davetiye çıkarıyor.” diyen Dr. Yeliz Erdemoğlu, sözlerine şöyle devam ediyor: “Bu nedenle ayakları temiz tutmak önemlidir. Ayakların her gün uygun pH dereceli yıkama ürünleriyle yıkanmaları ve havluyla çok iyi kurulanmaları gerekiyor.  Ayaklar kötü kokuyorsa fırsatçı mikroplar iş başında demektir. Bu durumda dermatoloji doktorundan görüş alabilirsiniz.”

 Parmak aralarını unutmayın

Uzun süre ayakkabı içinde kalmaları ayakların fazla terlemelerine, yıkandıktan sonra iyi kurulanmaması da nemli kalmalarına neden oluyor. Cilt yüzeyinin rutubetli kalması hemen her zaman mantar hastalıklarının başlaması için uygun ortam sağlıyor. Dolayısıyla ayaklarınızı kuru tutmanız çok önemli. Bunu mümkün kılmak için teri emen pamuklu dokumalardan oluşan çorapları tercih edin. Ayaklarınızı yıkadıktan sonra, parmak aralarını da ihmal etmeden çok iyi kurulamalı, gerekirse fön makinesi kullanılmalısınız. Özellikle diyabet hastalığınız varsa ayaklarınızı kuru tutmaya çok dikkat etmelisiniz.

Ayaklarınızın de neme ihtiyacı var

Yüz ve vücudumuz kadar ayaklarımız da nemlendirilmeye ihtiyaç duyuyor. Özellikle kış aylarında klima ve kalorifer gibi ısı kaynakları havadaki nemin azalmasına neden olarak, ayaklarımızın kurumasına ve çatlamasına yol açıyor. Dermatoloji Uzmanı Dr. Yeliz Erdemoğlu ayaklarınızı her gün düzenli olarak nemlendirmeyi ihmal etmemeniz gerektiğini belirterek, “Kışın, özellikle yağ bazı yüksek ürün kullanımı, başta topuk olmak üzere, tüm ayak cildini daha iyi yumuşatıyor. Haftada bir kez yapacağınız nem maskeleri de yoğun kurulukta fayda sağlayabiliyor.” diyor.

Düzenli aralıklarla peeling yapın

Ölü dokunun cilt yüzeyinden periyodik olarak uzaklaştırılması cilt sağlığı için faydalı oluyor. Ayaklar için özel olarak üretilmiş peeling ürünlerini haftada bir kez uygulamanız yarar sağlayabiliyor. Ancak uygulama sırasında cildinize çok haşin davranmanız cilt yüzeyinde tahrişlere neden olabiliyor. Dolayısıyla peeling yaparken cildinize nazik davranmaya özen gösterin. Peeling sonrası uygun bir nemlendirici kullanımı daha pürüzsüz ve yumuşak ayaklara sahip olmanıza yardımcı olacaktır.

Tırnakların kesim şekli önemli

“Sağlıklı bir ayağın olmazsa olmazı tırnak bakımıdır.” diyen Dr. Yeliz Erdemoğlu, ancak bakım yaparken bazı kurallara dikkat etmek gerektiğini belirterek, önerilerini şöyle sıralıyor: “Ayak tırnaklarının düzenli aralıklarla düz olarak kesilmesi gerekiyor. Çünkü tırnak kenarlarını törpüyle ovalleştirmek, batıklara yol açabiliyor. Tırnaklar her insanda farklı hızda uzuyor. Başparmak tırnağınızı ayakkabının uç kısmında hissetmeye başladığınızda kesim zamanının geldiğini anlayabilirsiniz. Ayağın ayakkabı ve çorap içinde uzun süre kalması ve oje sürmek de tırnağın hava almasını önleyerek plak yüzeyinde sararmalara neden oluyor. Oje alışkanlığına ara vermeniz tırnağın sağlıklı rengine kavuşmasına yardımcı olacaktır.”

Çorap seçimine dikkat edin

Uzun süre ayakkabı, bot ve çizme içinde kalan ayaklar terliyor ve buharlaşmaya imkan olmadığı için cilt yüzeyinde rutubet oluşuyor. Dermatoloji Uzmanı Dr. Yeliz Erdemoğlu bu tablonun bakteri ve mantar enfeksiyonlarına zemin hazırladığı uyarısında bulunarak, “Havlu ve pamuk dokumalı çoraplar teri emerek cilt yüzeyinden uzaklaşmasını sağlarlar. Eğer ayaklarınız normalden fazla terliyorsa işyerine yedek çorap götürmeniz ve gün içinde çorap değiştirmeniz daha sağlıklı olacaktır.” diyor.

Modayı değil, sağlığı tercih edin

Vitrinlerdeki ayakkabılar, botlar ve çizmeler adeta göz kamaştırıyorlar. Siz siz olun, yine de modaya değil, sağlığınıza önem verin. Ayakkabınızın ayağınızı ve ayak bileğinizi iyi kavraması çok önemli. Ancak dikkat! Aşırı dar ayakkabılar ayak ve parmak eklemlerinde deformasyona yol açarak tırnak batması, hatta halluks valgus (ayak başparmağının yana doğru sapması)

oluşumuna zemin hazırlayabiliyor. “Ayakkabınızın ayak tabanınızı desteklediğinden ve deri gibi hava aldıran malzemelerden üretilmiş olduğundan da emin olmalısınız.” uyarısında bulunan Dr. Yeliz Erdemoğlu, “Çünkü suni deri veya plastik ayakkabılar ayaklarınızın daha da terlemesine yol açarak mantar ve egzama oluşumuna neden olabiliyor.” diyor.

Aynı ayakkabıyı 2 gün üst üste giymeyin

Ayak sağlığınız için ayakkabınızın da hava alması önemli. Aynı ayakkabıyı 2 gün üst üste giymemeniz iç yüzeyinin havalanmasına, bu sayede bakteri ve mantar gibi enfeksiyon kaynaklarının ayaklarınıza zarar vermesine engel olacaktır.

Her gün 5 dakika mola

Vücudumuzun tüm yükünü çeken ayaklarımızın da dinlenmeye ihtiyacı var. Her gün 5 dakika, ayaklarınızı kalp seviyesinden daha yukarıda olacak şekilde yükseltmeniz, lenf drenajının artmasını sağlıyor. Yine haftada bir kez yapacağınız ayak masajları hem ruhunuza hem de ayaklarınıza iyi gelecektir. Masaj sırasında badem yağı kullanmanız cildinizin de beslenmesini sağlayacaktır.

Özel eşyanızı paylaşmayın

Ayak ve ayak tırnaklarınıza ait tırnak makası, çorap, terlik, ayakkabı ve ayak havlusu size özel olmalı, kimseyle paylaşmamalısınız. Aksi takdirde başta mantar hastalığı olmak üzere pek çok bulaşıcı enfeksiyon hastalığına yakalanabilirsiniz.

Günde 100 tel saçınız dökülüyorsa dikkat!

Günde 100 tel saçınız dökülüyorsa dikkat!

Saç, kadın ve erkeklerde güzelliğin önemli bir unsuru gibi görünse de aynı zamanda sağlımız hakkında da önemli ipuçlarını barındırıyor. Özellikle mevsim geçişlerinde yaşanan saç dökülmeleri kimi zaman cildimizdeki sorunlara dair ilk işaretleri de veriyor. Hormonal sebeplerin yanı sıra beslenme, kullanılan ilaçlar ya da stresin, saç dökülmelerinin önde gelen sebepleri arasında olduğunu vurgulayan Acıbadem International Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Hülya Sağlam, erken tanı ve tedavi sayesinde dökülmenin önüne geçilebileceğini ve saçların geri kazanılabileceğini belirtiyor.

Saç dökülmesinin önüne geçmek için yapılması gerekenlerin başında saçların temiz tutulması geliyor. Çünkü aşırı yağlanan saçlar ve kafa derisindeki egzamalar dökülmeye neden olabiliyor.

Saç köklerinin hava almasının sağ tellerinin sağlığı açısından çok önemli olduğunu kaydeden Dr. Hülya Sağlam, kafa derisinin belli aralıklarla yıkanması, saçların yumuşak hareketlerle temizlenmesi ve doğru şampuan kullanılması konularına dikkat çekiyor. En sık karşılaşılan saç dökülmelerini üç başlıkta toplayarak nedenler ve tedavi yöntemleri hakkında ayrıntılı bilgi veren Dr. Hülya Sağlam, ayrıca ısı gibi fiziksel ve röfle gibi kimyasal işlemlerden uzak durulmasını öneriyor.

Kadınlarda en sık görülen dökülme tipi: Telogen

Kadınlarda en sık görülen saç dökülmesi tipi “telogen” olarak tanımlanıyor. Saç telleri yaşam döngüsünde 3 evreden geçiyor; anagen (uzama), telogen (yeniden kıl oluşumu) ve katagen (dökülme). Herhangi bir zamanda, insan saçlı derisinin kıl foliküllerinin (saçın içinde büyüdüğü yapı) yüzde 85-90’ı anagen, yüzde 13’ü telogen ve yüzde 1’inden azı katagen dönemde oluyor. Günde 100 civarı saç telinin dökülmesi normal kabul ediliyor. Dökülmenin normal olup olmadığını anlamak için “çekme testi” yapılabileceğini anlatan Dr. Hülya Sağlam, “Belli bir saç tutamını çekin. Eğer çekilen saçta, dörtten fazla saç teli ele gelirse, çekme testi pozitif olarak değerlendirilir yani dökülme problemi vardır. Telogen dökülme ortalama 3-4 ay sürer. Altı aydan uzun süren dökülmelere ‘kronik telogen dökülme’ denir” diye bilgi veriyor. Telogen dökülmenin nedenleri ise şöyle sıralanıyor:

  • Hormonal sebepler: Tiroid hastalıkları, gebelik sonrası ve menopoz dönemleri.
  • Diyet: Demir, biotin, çinko, B12, magnezyum, protein ve esansiyel yağ asiti eksikliği.
  • İlaçlar: Bazı hipertansiyon ilaçları, doğum kontrol hapları, lityum gibi psikiyatrik ilaçlar.
  • Fiziksel stres: Kansızlık, vitamin eksikliği, ameliyat, şiddetli hastalıklar, aşırı diyet.
  • Psikolojik stres: Depresyon vb.

Şampuanlar da saç dökebilir

Dr. Hülya Sağlam, kullanılan saç ürünlerine de dikkat çekerek çok önemli uyarılarda bulunuyor:

“Çamaşır ve bulaşık deterjanlarında da bulunan bir madde çoğu şampuanda da köpürmeyi sağlamasi için bulunuyor. Bu madde saç derisi sağlığını bozuyor ve saç tellerine zarar veriyor. Ayrıca saçların kuru iken taranması ve uzun süre, sıkı bir şekilde toplanması da dökülmeye yol açabilir. Saçın kimyasını bozan perma ve röfle gibi açma işlemleri de aşırı ısı veren sürekli fön çekilmesi yine saçlarımızı yıpratan dökülmeyi tetikliyor.”

Bu tip saç dökülmesinin tedavisi için öncelikle nedenin ortaya konması gerekiyor. Ardından da uygun tedaviye başlanıyor. Hastanın saçlarına uygun şampuan kullanması da tedaviyi destekliyor. Dökülen saçların yüzde 70’inin yeniden çıktığını söyleyen Dr. Hülya Sağlam, iyi sonuç alabilmek için saç mezoterapisi ve PRP gibi işlemler uygulanabileceğini kaydediyor.

Erkeklerdeki saç dökülmesi genetik nedenli

Erkeklerde genetik geçişli olarak başın üst ve yan taraflarında ortaya çıkan saç dökülmesi “androgenetik alopesi” olarak tanımlanıyor. Nadiren kadınlarda da görülen bu tip saç dökülmesinin 25 yaşına gelen her dört erkekten birinde görüldüğünü, 50 yaş döneminde de görülme oranının yüzde 50’ye çıktığını anlatan Dr. Hülya Sağlam, “Tedavide hormonal ilaçlar, topikal minoksidil ve mezoterapi ve plazma (PRP), saç kök hücre ve otolog mikrogreft tedavileri (kılcal damar yenileme terapisine) kullanılıyor. Daha ileri vakalarda da saç ekimi yapılır.” diyor.

Androgenetik alopesinin erken dönemde tedavi edilmesi daha iyi sonuç alınmasını da sağlıyor. Doğal yollarla elde edilen şampuan ve losyonlar, dökülmeyi durdurmaya ve saç kalitesini artırmaya katkı sağlıyor. Soyadan elde edilen aminoasitler, biotin gibi vitaminler, çinko gibi mineraller dolaşımı artırıcı bitkisel ekstratlar kullanılıyor.

Saçkıran kendiliğinden geçebilir

Halk arasında saçkıran hastalığı olarak bilinen “alopesi areata” tipi saç dökülmelerinin nedeni tam olarak bilinmese de stres kaynaklı olabilecekleri düşünülüyor. Aynı zamanda otoimmün hastalıklar kapsamında ele alınan saçkıranın pernisyöz anemi (vücudun B12 vitamini eksikliğinden dolayı yeterli miktarda sağlıklı alyuvarın yapılamamasına bağlı kansızlık) ve tiroit hastalıkları ile birlikte görülebildiğini kaydeden Dr. Hülya Sağlam, “Saçkıran genellikle kendiliğinden iyileşir, uzamış vakalarda tedavide uyarıcı baskılayıcı kortizonlu ilaçlar kullanılır.” diye bilgi veriyor.

Saç dökülmesi tedavisinde kullanılan yöntemler

Acıbadem International Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Hülya Sağlam, saç dökülmesini önlemek için kullanılan yöntemlerin PRP, mezoterapi, otolog mikrogreft ve kök hücre tedavisi olduğunu belirtiyor.

 

Yeni nesil tedavi şekli: PRP

Günümüzde en önemli saç dökülme tedavilerinin başında PRP gelir. Yeni nesil bir tedavi şekli olan PRP, “Platelet Rich Plasma- Platelet Yönünden Zenginleştirilmiş Plazma” anlamına geliyor. Bu uygulama bir kişiden alınan küçük miktardaki kanın özel bir tüpe konularak santrfüj işlemine tabi tutulduktan sonra bileşenlerine ayrıştırılması ve elde edilen az miktardaki “platelet yönünden zenginleştirilmiş plazma”nın (PRP), yine aynı kişiye enjeksiyon yoluyla geri verilmesini temel alıyor. 3 hafta ara ile 3 seans uygulanıyor. Dr. Hülya Sağlam, bu tedavi yönteminden sağlanan sonuçların memnuniyet verici olduğunu belirtiyor.
Mezoterapi ile kanlanma artıyor

Saçlı deri mezoterapisi; saç dökülmesini durdurmak, var olan saçın kalitesini artırmak ve yeni saç çıkışlarını aktif hale getirmek için belli periyotlarla saçlı deriye uygulanan bir tedavi yöntemi. Özel vitamin, mineral ve protein karışımları, saçlı deriye enjekte ediliyor, böylece uygulama yapılan alanda kan dolaşımı artıyor. Kıl foliküllerinin kanlanmasının artırılması daha iyi beslenmelerine ve gelişmelerine yardım eder.

Doku örneği, özel sıvı ile birleştiriliyor

Otolog mikrogreft yönteminde genellikle kulak arkasında saç teli içeren bir alandan doku örneği alınarak anında özel sıvı ile birleştiriliyor. Ardından bu doku çok küçük parçalara ayrıştırılarak büyüme faktörleri içeren karışım ile birlikte saçlı deriye enjekte ediliyor. Tek seans olması bir avantajıdır.

Etkileri 2-4 ayda ortaya çıkıyor

Kök hücre tedavisinde yine kulak arkasında kıl folikülü içeren doku parçası alınarak özel laboratuvarlarda kök hücre üretiliyor. Elde edilen hücreler bir ay sonra enjeksiyonla kişiye veriliyor. Bu yöntemlerin etkisinin 2-4 aylık sürede gözlendiğini belirten Dr. Hülya Sağlam, “Saçta hacim artışı ve incelmiş yok olmak üzere olan saç tellerinin tekrar kalınlaşması ile saç miktarında artış gözle görülebilir.” diyor.