Yazılar

En ölümcül kanser türü!

En ölümcül kanser türü!

Akciğer kanseri dünyada kanser türleri arasında en sık görülen ve yine en sık ölüme neden olan kanser türü olarak ilk sırada yer alıyor. Öyle ki tüm kanser ölümlerinin yaklaşık 3’te birinden akciğer kanseri sorumlu oluyor. Dünyada her yıl yaklaşık 2,2 milyon kişi sigaranın en önemli risk faktörü olduğu akciğer kanserine yakalanıyor ve 1,6 milyon kişi de bu hastalık nedeniyle hayatını kaybediyor. Ülkemizde de akciğer kanseri oldukça yaygın görülüyor. 2020 yılında 40 binin üzerinde yeni akciğer tanısı konulduğu belirtiliyor. Akciğer kanseri, genellikle erken dönemlerinde fazla belirti vermemesi veya en tipik belirtisi olan öksürük geliştiğinde sigara içen kişilerin ‘sigara öksürtüyor’ düşüncesiyle hekime geç başvurmaları nedeniyle sıklıkla ileri evrede teşhis ediliyor. Tedavinin gecikmesi de hastanın hayatını kaybetmesine yol açıyor. Acıbadem Ataşehir Hastanesi Göğüs Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Erdal Okur, oysa gerek cerrahi tedavide gerekse diğer tedavi yöntemlerinde yaşanan önemli gelişmeler sayesinde özellikle erken tanı konabilen ve cerrahi olarak tedavi edilebilen akciğer kanserinden tamamen kurtulmanın mümkün olabileceğini belirterek, “Hastalığın erken döneminde tanı konabilmesi için yüksek riskli olarak belirlenmiş, yoğun sigara içen veya geçmişte içmiş olan 50 yaş üzeri kişilere her yıl düşük radyasyon dozlu bilgisayarlı akciğer tomografi çekimi yapılması öneriliyor. Bu sayede henüz hiçbir belirti vermemiş erken evre akciğer kanserinin yakalanması mümkün olabiliyor” diyor. Peki hangi belirtiler akciğer kanserine işaret ediyor, ne zaman hekime başvurmak gerekiyor? Göğüs Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Erdal Okur, “1-30 Kasım Dünya Akciğer Kanseri Farkındalık Ayı” kapsamında akciğer kanserinin belirtilerini anlattı; önemli uyarılarda bulundu!

Pause Dergi

Prof. Dr. Erdal Okur

Öksürük

Akciğer kanserinin ilk belirtisi genellikle öksürük oluyor. Göğüs Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Erdal Okur, öksürüğün tümörün havayolunu irrite etmesi veya tıkanıklıklar yapması sonucu geliştiğini belirterek, “Kronik sigara içenlerde özellikle sabahları, bir miktar balgamın eşlik ettiği, kronik öksürük yaşanabiliyor. Ancak önceden de var olan öksürükte artma veya öksürüğün karakterinde bir değişiklik hissedildiğinde hekime başvurmak yaşamsal önem taşıyor” diyor.

Kanlı balgam

Kanlı balgam akciğer kanserinin en özgül bulgularından biridir. Akciğer kanserinde ağızdan gelen kanama; derinden öksürükle gelen ve genelde balgamla birlikte, balgam içinde bir damla veya çizgi şeklinde oluyor. “Balgamda kan görülmesi hemen hekime başvurma gerekliliğinin işaretidir” uyarısında bulunan Prof. Dr. Erdal Okur, “Bazen burun ve dişetlerinde de kanama olup ağızdan veya balgamla karışık gelebiliyor. Bu nedenle her ağızdan kan gelmesi mutlaka akciğer kanseri demek değildir. Ancak özellikle orta yaş ve üstü sigara içen kişilerin bu konuda şüpheci olmalarında yarar vardır” diyor.

Nefes darlığı

Akciğer tümörünün havayolunu tıkaması veya akciğerlerde tümöre bağlı su toplanması nedeniyle nefes darlığı gelişebiliyor. Kronik sigara içenlerde, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) sık görülüyor ve bu hastalar nefes darlığı sorunu yaşayabiliyor. KOAH hastalarında akciğer kanseri de geliştiği zaman nefes kapasitelerinde bir miktar daha bozulma yaşanabiliyor. Kişi daha az efor sarf ettiğinde, örneğin merdiven çıkarken veya daha kısa mesafe yürüse bile hemen yorulduğunu hissediyor. Daha önce nefes darlığı yaşamayan kişilerde de fiziksel aktiviteyle nefes darlığı sorunu başlayabiliyor. Tüm bu bulgular hekime danışmayı gerektiren akciğer kanserinin sinyali olabiliyor.

Sık akciğer enfeksiyonu geçirmek

Tümör akciğerde havayolunda tıkanıklık yapabiliyor ve bu tıkanıklığın arkasında kalan akciğer kısmında enfeksiyon gelişebiliyor. Antibiyotik ile tedavi edilip düzelse de akciğer enfeksiyonu bir süre sonra tekrarlıyor. Prof. Dr. Erdal Okur, “Dolayısıyla art arda akciğer enfeksiyonu geçiren kişi bu durumda akciğerlerinde havayolunu tıkayan bir sorun olabileceği ihtimalini düşünmeli ve mutlaka hekimine başvurmalıdır.” diyor.

Ses kısıklığı

Ses tellerine giden sinirlerden özellikle sol tarafta olanı akciğerin yakınından geçiyor ve bu sinire akciğer tümörünün kendisi veya onun neden olduğu lenf bezi büyümesi bası yaptığı zaman hastanın sesinde tamamen veya kısmi kısılma başlayabiliyor. Ses kısıklığının başka nedenleri olsa da, özellikle akciğer kanseri için risk grubundaki kişilerin bu konuda dikkatli olmaları büyük önem taşıyor.

Pause Dergi

Göğüs, omuz ve kol ağrısı

Göğüs bölgesinde ağrı akciğer tümörünün göğüs duvarına ulaşması durumunda görülüyor. Devamlı künt ve hiç kaybolmayan bir ağrı şeklinde gelişiyor. Göğüs Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Erdal Okur,Akciğerlerin en üst tepe kısımlarında gelişen tümörler ise omuz ve kol ağrısına yol açabiliyor. Dolayısıyla başka neden olmadan ve 1-2 hafta içinde düzelme göstermeyen göğüs bölgesindeki ağrı akciğer kanserinin habercisi olabiliyor.” uyarısında bulunuyor.

Kilo kaybı, halsizlik

Çoğu kanser gibi akciğer kanserinde de vücutta yıkım artıyor, hastada kansızlık (anemi) gelişiyor. Hasta yavaş yavaş kilo kaybediyor ve kendini halsiz, bitkin hissedebiliyor. Bazen iştahı azalmamış olsa da ve iyi beslense de kilo kaybı devam edebiliyor. Dolayısıyla istemsiz ve diyet yapmadan oluşan kilo kaybı vücutta herhangi bir yerde gelişen kötü huylu tümörden kaynaklanabiliyor.

Nadir görülen diğer belirtileri

Boyun bölgesinde beze büyümeleri, yutma zorluğu, kol ve bacaklarda devamlı geçmeyen ağrılar ve hırıltılı solunum gibi diğer belirtiler de aslında ileri evre akciğer kanserinden kaynaklansalar da bazen ilk sinyali olabiliyor.

40 yaşından sonra yılda bir kez şart!

40 yaşından sonra yılda bir kez şart!

Meme kanseri dünyada kadınlarda görülen kanserlerde ilk sırada yer alıyor.  Ülkemizde de kadınlarda gelişen kanserlerin yüzde 25’ini oluşturuyor ve birincilik sırasını koruyor. Yürekleri ferahlatan haber ise tedavide yaşanan büyük gelişmeler sayesinde erken tanı konulduğunda meme kanserinde tam şifa sağlanabilmesi! Acıbadem Altunizade Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Gül Başaran, meme kanserine erken tanı konulmasında düzenli yapılan taramaların kilit rol üstlendiğine dikkat çekerek, “Her kadının 20 yaşından sonra ayda bir kez memesini tercihen banyoda iken muayene etmesi; normalden farklı bir görünüm ve asimetri olup olmadığını kontrol etmesi gerekiyor. Ayrıca 40 yaş sonrasında da yılda bir kez hekim tarafından meme muayenesi ve mamografi taraması yapılması yaşamsal önem taşıyor” diyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Gül Başaran, 1-31 Ekim Meme Kanseri Farkındalık Ayı kapsamında erken evre meme kanseri hakkında en çok merak edilen 7 soruyu yanıtladı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu

Pause Dergi

Prof. Dr. Gül Başaran

SORU: Meme kanserinin semptomları nelerdir?

CEVAP: Memede fiziksel herhangi bir değişiklik, meme başından akıntı gelmesi ve memede ele gelen kitle, meme kanserinin başlıca belirtilerini oluşturuyor. Prof. Dr. Gül Başaran, “Bunların içinde en sık karşılaştığımız belirti hastaların eline gelen bir kitleyi hissetmesidir” diyor.

SORU: Tanı için hangi standart yöntemlere başvuruluyor?

CEVAP: Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Gül Başaran, meme kanserinde standart tarama yönteminin mamografi olduğunu belirterek, sözlerine şöyle devam ediyor: “Bu yöntem kolay bir yöntem olmakla birlikte, çok yoğun meme yapısına sahip kadınlarda meme ultrasonografisi (USG) ile desteklenmesi gerekebiliyor. Kalıtsal meme kanseri olan, yani aileden gelen hasarlı genler nedeniyle meme kanseri riski artmış olan kadınlarda ise memenin manyetik rezonans görüntülemesi (MRG) ile tarama yapılıyor”

SORU: Erken tanı nasıl konabiliyor?

CEVAP: Her kadının 20 yaşından sonra memesini ayda bir kez, tercihen banyoda iken muayene etmesi; normalden farklı bir görünüm ve asimetri olup olmadığını kontrol etmesi önem taşıyor. Prof. Dr. Gül Başaran, meme muayenesinin 40 yaş sonrasında ise hekim tarafından yılda bir yapılmasını önerdiklerine işaret ederek, “Yine 40 yaş sonrasında yılda bir kez mamografi yapılmasını tavsiye ediyoruz. Özel durumlarda, örneğin adolesan dönemde göğüs bölgesine radyoterapi alan veya ailesinde zararlı bir gen bozukluğu olduğu bilinen kişilerin meme kanseri için taramalara daha erken yaşlarda başlamaları ve meme MR’ı ile takip edilmeleri önem taşıyor” diyor.

SORU: Meme kanserinde erken tanı ne sağlıyor?

CEVAP: Meme kanseri erken teşhis edildiğinde hastalıkta tam şifa sağlanabiliyor. Ayrıca ele kitle geldiğinde başvuran hastaların tanı sonrasında  çoğu sistemik bir tedavi alırken, tümör daha ele gelmeden rutin takip sırasında saptanan ve tanı konan tümörlerin tedavisinde ise sadece cerrahi ve radyoterapi gibi lokal tedaviler yeterli oluyor. Ayrıca erken tanı alan hastaların çoğunda sistemik tedavi olarak 5 yıl ağızdan verilen endokrin tedavinin yeterli geldiğini vurgulayan Prof. Dr. Gül Başaran, “İleri evredeyse kemoterapi ve radyoterapi sonrası verilen endokrin tedavinin süresi ise 5 yıldan daha uzun oluyor” diyor.

SORU: Meme kanserinde evrelendirme nasıl yapılıyor?

CEVAP: Meme kanserinde evreleme, tümörün öncelikle ilk gidebileceği bölgesel lenf bezi ağı olan koltuk altı lenf bezlerinin tutulup tutulmadığını anlamakla başlıyor. Bu inceleme meme ultrasonografisi ile yapılıyor. Meme kanserinin vücudun diğer organlarına yayılıp yayılmadığını, yani metastatik evre 4 olup olmadığını anlamak içinse diğer radyolojik tetkikler, örneğin batın ultrasonografisi, akciğer veya batın tomografisi, kemik sintigrafisi, beyin manyetik rezonansı (MR) veya pozitron emisyon tomografisine (PET) başvuruluyor. Prof. Dr. Gül Başaran, “Bu tetkiklerden hangisini seçeceğimizi tümörün büyüklüğüne, koltuk altı lenf bezlerini tutup tutmadığına ve tümörün tipine bakarak belirlemekteyiz” diyor.

SORU: Kanserden korunmak için nelere dikkat edilmeli?

CEVAP: Kanserden korunmak için özel bir beslenme metodu mevcut değil. Dengeli beslenme, sağlıklı kilomuzu koruma, alkol tüketmeme, sigara içmeme ve işlenmiş gıdalardan uzak durma gibi sağlıklı yaşamı korumak için gerekli olan tüm uygulamalar kanserden korunmak için de geçerli oluyor. Kişinin kendisine gereken miktarda uyku düzeni sağlaması, düzenli spor yapması (tempolu yürüyüş gibi) kanserin yanı sıra başka kronik hastalıklardan da koruyor.  Bunların yanı sıra doktor önerisi olmadıkça gereksiz vitamin veya benzeri takviye edici gıdalardan da kaçınmak gerekiyor.

Pause Dergi

SORU: Medikal tedavi nasıl düzenleniyor?

CEVAP: Tümörün patolojik incelemesinde bakılan östrojen/progesteron reseptörleri ve Her-2 adlı proteininin varlığına göre meme kanseri üç alt tipe ayrılıyor. Birinci grupta hormon reseptörleri pozitif (östrojen ve progesteron reseptörleri), ikinci grupta hormon reseptörleri ve Her-2 negatif (üçlü negatif grup) ve üçüncü grupta ise  Her-2’nin pozitif olduğu (Her-2 pozitif) grup meme kanserleri bulunuyor. Prof. Dr. Gül Başaran, tedavi şekillerinin öncelikle tümörün bu alt tiplerden hangisi olduğuna göre düzenlendiğine işaret ederek, “İkinci önemli olan unsur ise hastalığın evresidir” diyor.

Erken evrede en önemli karar, önce sistemik medikal tedavi (kemoterapi+/- hedefe yönelik akıllı ilaçlar) ardından “cerrahi mi”, yoksa tam tersi “önce cerrahi sonra sistemik onkolojik tedavi mi” yapılacağı oluyor. Prof. Dr. Gül Başaran, “Bu da tümörün evresi ve tipi ile yakından ilgilidir” diyerek, tedavi sürecini şöyle anlatıyor: “Metastatik evrede ise tedaviyi belirleyici en önemli parametre, hastalığın hayatı tehdit eder bir durumda olup olmadığının analiz edilip ona göre tümörün tipine bağlı olarak kemoterapi veya endokrin tedavi +/- hedefe yönelik akıllı ilaçları seçmektir. Tedavi belirlerken önemli olan diğer kısımlar ise hastanın genel durumu, menopozda olup olmaması, kanserinin kalıtsal olup olmadığı, sahip olduğu başka kronik hastalıkların ciddiyeti ve hastanın tedavi konusundaki kendi arzusudur”

Kanser taramalarına mutlaka katılın

Kanser taramalarına mutlaka katılın

Yapılan saha araştırmalarına göre her yıl yaklaşık 200 bin kişiye kanser tanısı konuluyor. Özellikle ülkemizde kalp ve damar hastalıkları ile birlikte kanser hayati risk oluşturan sağlık sorunlarının başında geliyor. Kanserin önlenebilir bir hastalık olduğu biliniyor. Tütün ürünü kullanmamak, yaş, cinsiyet ve geçmiş hastalık öyküsüne uygun beslenmek, ideal vücut ağırlığına ulaşmak, zararlı güneş ışınlarından korunmak, çevresel ve kimyasal kanserojenlerden kaçınmak ve hareketli bir yaşam tarzı sürdürmek kanserden önemli ölçüde koruyor. Çevresel ve kimyasal birleşenlerin neden olduğu kanser türleri için toplumsal bilincin oluşturulması ve önlemlerin alınması halk sağlığı için büyük önem taşıyor. Memorial Diyarbakır Hastanesi Tıbbi Onkoloji Bölümü’nden Uz. Dr. Halis Yerlikaya, kanser ve korunma yöntemleri hakkında bilgi verdi.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Dr. Halis Yerlikaya

Bilinmesi gereken değiştirebilir ve önlenebilir kanser nedenleri

Kanser oluşumu her zaman biyolojik risk faktörleri (yaş, cinsiyet, ırk) kaynaklı görülmemektedir. Yaşam tarzı değişiklikleri ve bireysel önlemlerle sınırlı bu faktörler kanser oluşumunu engellemede tek başına yeterli olmamaktadır. Hava kirliği, tütün ürünü kullanımına bağlı duman maruziyeti ya da katı yakıtların kullanımına bağlı kapalı alan dumanı gibi tüm toplumun sağlığını bozan ve kanserojen olan durumların toplumsal birlik ve bütünlük ile alınacak önlemlerle kontrol altına alınması çok önemlidir. Toplumsal ve bireysel olarak kanser oluşumunda önemli risk faktörlerini minimum seviyeye indirerek, bu nedenlere bağlı kanser oluşumunu engellemek için bilinmesi gereken risk faktörleri kısaca şu şekilde sıralanabilir;

  • Alkol kullanımı
  • Cinsel yolla bulaşan HPV enfeksiyonu
  • Hepatit B (HBV) ya da diğer kanser yapıcı enfeksiyonlar
  • İyonize ve ultraviyole radyasyon
  • Hava kirliliği
  • Sigara başta olmak üzere tütün ürünlerinin kullanımı
  • Pasif içici olma (tütün ürünlerinin dumanına maruz kalma)
  • Aşırı kilolu veya obezite
  • Yetersiz ve sağlıksız beslenme
  • Yetersiz fiziksel aktivite
  • Katı yakıtların kullanımına bağlı kapalı alan dumanı
  • Çalışma ortamlarından kansere neden olabilecek maddelerin kullanımı denebilir.

Kanser teşhisi için yıllık taramalar öneriliyor

Ülkemizde sık görülen meme, kalın bağırsak, rahim ağzı, prostat ve akciğer kanserlerinin herhangi bir belirti vermeden teşhis edilmesi için tarama yöntemleri bulunmaktadır. ‘Kanserden değil geç kalmaktan kork’ sloganı önemli bir gerçekliğe vurgu yapmaktadır. Kanserde erken tanı hayat kurtarmaktadır bunun için özellikle sık görülen kanserlerden meme kanseri, kalın bağırsak kanseri ve rahim ağzı kanserleri için belirlenen yaşlarda önerilen taramaların yapılması yaşamsal önem taşımaktadır. Böylelikle daha erken dönemde birtakım belirtiler ortaya çıkmadan ve kanser vücutta yayılmadan saptama yapılması mümkün olabilmektedir. Belirli risk faktörlerine sahip olan ve belli bir yaşın üstündeki bireylerin erken teşhis için ve kanser tedavisinin başarısı açısından tarama yaptırması gerekmektedir. Yaşam tarzı değişiklikleri ve tarama yöntemlerinin etkin kullanılması ile kanserin önlenebilir ve erken teşhis edilebilir bir hastalık olduğu unutulmamalıdır.

Kanser tedavisinden daha başarılı sonuçlar alınabilmesi adına tarama yöntemlerinin etkin bir şekilde kullanılması gerekmektedir. Taramanın yapılmadığı ileri seviyede kanser tespit edilen bireyler için tedavi seçenekleri daha azdır ve başarı oranları da düşebilmektedir. Örneğin kadınlarda mamografi taraması sayesinde erken dönemde kemoterapi gereksinimi dahi duyulmadan sadece ameliyat ile meme kanseri tedavisi sağlanabilmektedir. Tanısal sürecin gecikmesi, tedavi sürecinin geç başlamasına neden olarak hastalığın seyrini değiştirebilmekte ve hayati risk faktörlerini artırmaktadır.

Kanser riskini göz ardı etmeyin

Kanser riskini göz ardı etmeyin

Çağın hastalığı olarak tanımlanan kanser her geçen gün yaygınlaşıyor. Bununla birlikte her hangi bir belirti ortaya çıkmadan önce hastalığın erken dönemde yakalanması ve tedavi başarısının artmasına olanak sağlayan kanser taramaları hayati önem taşıyor. Yapılan muayene ve tetkikler sonunda kanser riski belirlenen hastalarda tanı için daha detaylı işlemler yapılabiliyor. Memorial Ataşehir Hastanesi İç Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Halil Öztürk, kanser taramasının önemi hakkında bilgi verdi.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Dr. Halil Öztürk

Erken tanı tedavi şansını artırıyor

Her hastalıkta olduğu gibi kanser tedavisinde de erken tanı büyük önem taşımaktadır. Herhangi bir belirti oluşmadan hastalığın teşhis edilmesini amaçlayan kanser taramalarını özellikle riskli gruptaki kişilerin ihmal etmemesi gerekmektedir.

Kanser taramalarını 4 ana başlık altında değerlendirmek mümkündür.

1-Kanser taraması nasıl yapılır?

  • Fizik muayene
  • Laboratuvar testleri
  • Görüntüleme yöntemleri
  • Genetik testler

2-Kimler kanser taraması için daha uygundur?

  • Ailesinde ve kendi geçmişinde kanser öyküsü olanlar
  • Kanser ile ilişkili olabilecek bazı genetik bozukluklara sahip olanlar
  • Kanser oluşumuna sebep olabilecek tütün kullanımı veya kimyasal maddelere maruz kalanlar
  • İleri yaştakiler

3-Hangi kanserler için düzenli tarama önerilir?

  • Meme Kanseri: Mamografi ile yapılan taramaların özellikle 40-70 yaş arasındaki kadınlarda meme kanserine bağlı ölümlerin belirgin olarak azalttığı gösterilmiştir. Taramalarda 25-39 yaş arasında yıllık meme muayenesi ve 40 yaş üstünde ise meme muayenesi ile birlikte mamografi yapılması önerilir.
  • Servikal (rahim ağzı ) kanser: HPV (human papillomavirus) testi ve PAP smear tek başına veya birlikte yapılması önerilen testlerdir. 21-29 yaş arasındakilerin üç yılda bir PAP smear testi yaptırması, 30-64 yaş arasındakilerin her yıl PAP smear testi ve 5 yılda bir HPV testi önerilir. 65 yaş üstünde son on yıldaki testlerde anormal bulgu yoksa taramaya gerek olmadığı düşünülmektedir.
  • Kolorektal (kalın barsak) kanserler: Dışkı testleri (dışkıda gizli kan ve dışkı DNA testi) ve kolonoskopi bağırsak kanserlerini tarama ve erken tanısında kullanılan testlerdir. 45 yaşından itibaren her yıl dışkıda gizli kan ve 10 yılda bir kolonoskopi yapılması önerilir.
  • Prostat kanseri: 45 yaşından itibaren muayene ile birlikte PSA (Prostat spesifik antijen ) taraması yapılır. Ancak ailesinde prostat kanseri bulunanlarda daha erken yaşlarda taramaya başlamak daha uygun olacaktır.

4 -Risk faktörlerinin veya belirtilerin olması durumunda yapılması önerilen kanser taramaları nelerdir?

  • Endometrium (rahim) kanseri: Yıllık transvajinal ultrasonografi ve endometrial biyopsi önerilir.
  • Karaciğer kanseri: Kronik viral hepatitlerde, otoimmün hepatit, karaciğer sirozu durumunda veya doğuştan gelen bir karaciğer hastalığınız varsa yılda bir karaciğer ultrasonografisinin yapılması ve AFP ( Alfa feto protein) ölçümü uygun olacaktır.
  • Over (yumurtalık ) kanseri: Yakın akrabalarınızda over kanseri varsa, BRCA1 veya BRCA2 genetik mutasyonlarına sahipseniz, yılda bir transvajinal ultrasonografi ve CA 125 ölçümü önerilmektedir.
  • Akciğer kanseri: Sigara içenlerde (1 paket 20 yıl veya 2 paket 10 yıl) sigara içimi varsa ya da son 15 yıl içinde sigara bırakılmışsa 50-80 yaş arasında, tarama için düşük doz bilgisayarlı akciğer tomografisinin çekilmesi gerekmektedir.

Kanser hastaları nasıl beslenmeli

Kanser hastaları nasıl beslenmeli

Kanser hastalarının nasıl besleneceği günümüzde en çok tartışılan konular arasında yer alıyor. Diyabet, hipertansiyon, kalp damar hastalıkları gibi pek çok kronik hastalıkta olduğu gibi, kanserde de beslenme büyük önem taşıyor.  Kanser hastalığında kilo kaybının önlenmesi, enfeksiyona yatkınlığın azalması ve hastanede yatış süresinin kısalmasına da katkı sağlayan yeterli ve dengeli beslenme programları hastanın yaşam kalitesini artırırken, iyileşme sürecinin de daha konforlu olmasını sağlıyor. Özellikle Akdeniz tipi diyetin kanser hastaları için olumlu sonuçları olabileceğini belirten Memorial Ankara Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Dyt. Ceyda Nur Çakın, kanser haftasında hastaların nasıl beslenmesi gerektiği ile ilgili bilgi verdi.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Beslenme ve Diyet Uzmanı Dyt. Ceyda Nur Çakın

Beslenme ile kanser hastalığı yakın ilişki içindedir

Beslenme; büyüme, gelişme, sağlığın korunması ve geliştirilmesi ve yaşam kalitesinin arttırılması için besin öğelerinin vücuda alınmasıdır. Aynı zamanda diyabet, hipertansiyon, kalp damar hastalıkları gibi pek çok kronik hastalıktan korunmada ve tedavisinde beslenme şekli büyük önem taşır. Kanser; gerek hastalığın yarattığı fizyolojik değişikliklere bağlı besin öğesi ihtiyaçlarının değişimi, gerekse tedaviye bağlı yan etkilerden kaynaklı besin alımının etkilenmesi nedeni ile beslenme ile yakından ilişkili bir hastalıktır.

Doğru beslenme kanser hastalarının yaşam kalitesini artırır

Kanser hastalarında yeterli enerji ve protein alımının sağlanması; istemsiz vücut ağırlığı kaybının önüne geçerek, kişinin yaşam kalitesini artırır. Yeterli besin öğesi alan hastalarda enfeksiyonlara yatkınlık azalır ve hastanede yatış süresi kısalır. Tanıya, tedavinin yan etkilerine ve kişinin günlük ihtiyaçlarına uygun dengeli bir beslenme programı kanser tedavisinin önemli bir parçası olup, tedavi sürecini olumlu yönde etkiler. Bu nedenle alınan tedavinin türüne göre oluşabilecek ağız içi yaralar, yutma güçlüğü, iştahsızlık, ishal ve kabızlık gibi yan etkilere bağlı beslenme yetersizlikleri erken dönemde uygun beslenme programı ile düzeltilmelidir.

Akdeniz tipi diyet önemli

Kanser hastaları için olumlu etkileri gösterilen en ideal beslenme şekillerinden birisi de Akdeniz tipi diyettir. Akdeniz tipi beslenen hastaların tedavinin yan etkilerini daha iyi tolere ettiği görülmüştür. Akdeniz tipi diyet; tam tahıllı ürünler gibi kaliteli karbonhidratlar, farklı renklerdeki sebze ve meyveler ile zeytinyağı ve çiğ kuruyemişler gibi sağlıklı yağ kaynaklarını içeren bir beslenme şeklidir. Aynı zamanda bu beslenme şekli kırmızı et başta olmak üzere hayvansal kaynaklı protein kaynaklarının sınırlandırılarak nohut, mercimek gibi bitkisel protein kaynaklarına yer verilmesini tavsiye eder. Bunun yanı sıra süt ürünlerinin yağsız tüketilmesi önerilmektedir.

Bazı gıdalar sindirim zorluğuna neden olabilir

Akdeniz tipi diyet hücre yenilenmesi ve bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi için gerekli olan antioksidanlardan ve bağırsak sağlığını destekleyen diyet lifinden zengin olması nedeniyle kanser hastaları için uygun bir beslenme şeklidir. Ancak bu beslenme şeklindeki bazı gıdalar; belirli kanser türlerine sahip hastalarda sindirim zorluğu yaratabilmektedir.  Bu nedenle tanı aldıktan sonra uygulanacak beslenme şekli ve bireysel planlama için beslenme uzmanından destek almak yararlı olacaktır.

Kanser hastaları için genel öneriler:

  1. Taze sebze ve meyveler, tahıllar, baklagiller, kabuklu yemişler, balık ve zeytinyağı tüketiminin ağırlıkta olduğu, tam tahıllı ekmeklerin tercih edildiği; trans yağlar, hayvansal yağlar, kırmızı et, kümes hayvanları, süt ve süt ürünleri tüketiminin düşük tutulduğu bir beslenme şekli benimseyin.
  2. Öğünlerinizi küçük porsiyonlara bölerek tüketin, erken doyma hissini önlemek için sıvı tüketimini öğün aralarında yapın.
  3. İşlenmiş, paketli ve tatlandırıcı içeren ürünlerden uzak durun.
  4. Sıvı tüketimini atlamayın. Su içmekte zorlanıyorsanız şekersiz komposto, süt/kefir/ayran ve çorba gibi sıvılardan destek alın.
  5. Tabaklarınızda farklı renklerdeki sebze ve meyvelere yer verin. Renkli beslenmek farklı vitamin-minerallerin yeterli alımını destekler.
  6. Ağız içinde yara mevcut ile sert, baharatlı, salçalı yiyecekler ve gazlı içeceklerden uzak durun. Çok sıcak veya çok soğuk besinleri tüketmeyin.
  7. Yutma güçlüğünüz varsa püre kıvamındaki gıdaları tüketmek daha kolay olacaktır. Su, meyve suyu gibi çok akışkan sıvılar solunum yoluna kaçarak öksürük ve enfeksiyona yol açabileceğinden kıvam artırıcı takviyelerin kullanımı fayda sağlayabilir.
  8. Greyfurt, kivi ve narı kemoterapi ilaçlarının etkinliğini değiştirebileceği için tedavi döneminde tüketmeyin.
  9. Haftanın bir gününü tartılma günü olarak belirleyin. Belirgin kilo kayıplarında hekiminize ve beslenme uzmanınıza danışmayı ertelemeyin.
  10. Tüm bunlarla birlikte fiziksel olarak aktif kalmaya çalışın. Hafif yürüyüşler kas kütlenizi korumaya ve iştahınızın açılmasına yardımcı olur.

Her 6 ölümden 1’inin sorumlusu…

Her 6 ölümden 1’inin sorumlusu…

Çağımızın en korkulan hastalığı şüphesiz ki kanser! Dünya genelinde her yıl yaklaşık 18 milyon kişiye kanser tanısı konulurken, ülkemizde de yaklaşık 150 bin kanser olgusu tespit ediliyor. Ölüm nedeni olarak kalp ve damar hastalıklarından sonra ikinci sırada yer alan kanser dünyada her yıl yaklaşık 9 milyon kişinin ölümünden sorumlu tutuluyor. Diğer bir deyişle, her 6 ölümden biri kansere bağlı olarak gelişiyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Gökhan Demir, aslında tıp dünyasında çığır açan gelişmeler sayesinde kanserin birçok türünün günümüzde tedavi edilebildiğine veya yıllarca kontrol altında tutulabildiğine dikkat çekerek, “Kanser tedavisinden başarılı sonuç alınmasında erken teşhis ise son derece önem taşıyor. Ancak toplumda kanser hakkında doğru sanılan bazı hatalı bilgiler hastaların düzenli taramaları aksatmalarına ve hekime geç başvurmalarına neden olabiliyor. Teşhisin geç konulması da kanserin ilerlemesi, dolayısıyla tedaviden etkin sonuç alınamamasıyla sonuçlanabiliyor” diyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Gökhan Demir, kanser hakkında toplumda doğru sanılan 10 hatalı bilgiyi anlattı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu!

Pause Sağlık, Pause Dergi

Prof. Dr. Gökhan Demir

YANLIŞ: Kanser önlenemez bir hastalık. Dolayısıyla kanserden korunmak için yapabileceğim hiçbir şey yok!

DOĞRUSU: Sigara ile tütün kullanımı, obezite, düşük meyve ve sebze tüketimi, fiziksel aktivite azlığı ve alkol tüketimi kansere yol açan en önemli 5 değiştirilebilir risk faktörlerini oluşturuyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Gökhan Demir, bu etkenlerin ortadan kaldırılmasıyla her 3 kanser vakasından 1’inin önlenebildiğini belirterek, şöyle devam ediyor: “Kanser için en önemli risk faktörü ise sigara ve tütün kullanımıdır. Bu ürünlerinin tüketilmemesi sayesinde her 4 kansere bağlı ölümden 1’i engellenebiliyor. Ayrıca kanser nedeniyle oluşan ölümlerin yüzde 25’inden çeşitli enfeksiyon ajanları sorumlu oluyor. Human papilloma virüsü ve Hepatit B virüsüne karşı aşılama yapıldığında yeni gelişecek olan bazı kanser türlerinin önlenmesi mümkün olabiliyor”

YANLIŞ: Hiçbir sorunum yok. Neden kanser taraması yaptırayım ki?

DOĞRUSU: Kanser taraması herhangi bir semptomu olmayan sağlıklı bireylerde yapılıyor. Dünyada ve ülkemizde en sık görülen; meme, prostat, akciğer ve kolorektal ile rahim ağzı kanserlerinin tümü için tarama programları mevcut. Düzenli yapılan taramalar sayesinde bu kanserlerden bazıları önlenebilirken, bazıları da erken teşhis edilebiliyor.

YANLIŞ: Erkeklerde meme kanseri gelişmez!

DOĞRUSU: Batılı toplumlarda olduğu gibi ülkemizde de her 8-10 kadından 1’i yaşamı boyunca meme kanseri teşhisi alıyor. Prof. Dr. Gökhan Demir, kadınlardan çok daha nadir de olsa meme kanserinin erkeklerde de görüldüğü uyarısında bulunarak, “Erkek meme kanseri tipik olarak kadın meme kanserinden daha ileri aşamalarda teşhis ediliyor. Bunun nedeni ise büyük olasılıkla erkeklerde meme kanseri oluşabileceğine dair farkındalık eksikliği ve rutin tarama muayenelerinin olmamasıdır” diyor.

YANLIŞ: Hamilelik veya emzirme dönemlerinde meme kanseri gelişmez!

DOĞRUSU: Nispeten nadir görülse de, 30 yaşın altındaki kadınlarda, her 5 meme kanserinden 1’i hamilelikle ilişkili oluyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Gökhan Demir, bu hastaların çoğunda BRCA1 veya BRCA2 genlerinde kalıtsal mutasyonlara rastlandığını belirterek, şöyle konuşuyor: “Ailesinde özellikle birinci dereceden birden fazla akrabasında, yine özellikle genç yaşta meme kanseri tanısı alan biri varsa, genetik geçişli meme ile jinekolojik kanser sendromların da düşünülmesi ve taramaların buna göre planlanması gerekiyor. Örneğin meme kanseri riskini artıran BRCA genleri gibi belirli genlere sahip, meme kanseri riski yüksek olan bazı kadınlar, tarama programlarına 40 yaşından önce başlamalıdırlar”

YANLIŞ: Sigarayı yıllar önce bıraktığım için şikayetlerimin nedeni kanser olamaz!

DOĞRUSU: Kansere bağlı ölümlerde ilk sırada yer alan akciğer kanserlerinin yüzde 85-90 gibi oldukça yüksek bir oranı sigaraya bağlı olarak gelişiyor. Prof. Dr. Gökhan Demir, “Sigara içmeyenlerde oluşan akciğer kanserlerinin büyük çoğunluğu da çevresel dumana maruz kalmakla ilişkili oluyor. Sigarayı bıraktıktan sonra uzun yıllar akciğer kanseri riski azalmıyor. Dolayısıyla sigara alışkanlığı bir süre önce bırakılmış olsa dahi başta yeni başlayan öksürük olmak üzere nefes darlığı ve kanlı balgam gibi  çeşitli yakınmalarda en kısa zamanda doktora başvurmalıdır” diyor.

Pause Sağlık, Pause Dergi

YANLIŞ: Sağlığım yerinde, kolonoskopi yaptırmama gerek yok!

DOĞRUSU: Kolon kanseri düzenli yapılan kolonoskopiyle önlenebilen bir hastalık. Üstelik kanser öncüsü olan polipler kolonoskopide tespit edildiği takdirde işlem sırasında hemen alınabiliyor ve böylece daha sonra gelişebilecek olan kolon kanseri büyük oranda önlenebiliyor. Ayrıca kanser gelişmiş ise erken evrede yakalanması sayesinde tamamen iyileşme sağlanabiliyor. Dolayısıyla hiçbir yakınması ve risk faktörü olmasa dahi 45 yaş üstü her erişkinin tarama amacıyla kolonoskopi yaptırması öneriliyor. Eğer ilk kolonoskopi normal olarak değerlendirilirse her 10 yılda bir tekrarlanması yeterli geliyor. Diğer kanserlerde olduğu gibi ortalama riskten daha yüksek riskli gruplarda ise kolonoskopiye başlama yaşı ve sıklığı değişebiliyor.

YANLIŞ: Hemoroidim kanıyordur!

DOĞRUSU: Bağırsak alışkanlığında değişiklik, tekrarlayan ishal veya kabızlık, dışkılama sırasında ağrı ile kanama, dışkı kalibrasyonunda incelme, şişkinlik, karın ağrısı ve kilo kaybı, demir eksikliği veya kansızlık gibi sorunların nedeni kolon ya da rektum kanseri olabiliyor. Dolayısıyla bu tür yakınmalarda hemoroit kaynaklıdır diye düşünmeyip, zaman kaybetmeden doktora başvurmak yaşamsal önem taşıyor. YANLIŞ: Kanser tedavi edilemez bir hastalık!

DOĞRUSU: Toplumdaki yaygın inanışın aksine, tıp dünyasında atılan dev adımlar sayesinde kanserin birçok türü tedavi edilebiliyor. Tedavinin tam olarak sağlanamadığı bazı türlerinde veya ileri evrelerde bile kanser artık kronik bir hastalık haline getirilerek yıllarca kontrol altında tutulabiliyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Gökhan Demir, akıllı molekülller, biyolojik tedaviler ve immünoterapiler sayesinde onkolojide yeni bir çığırın açıldığını vurgulayarak, “Günümüzde her tümörün birbirinden farklı genetik özelliklere sahip olduğunu biliyoruz. Kanser hücresinin genetik sırrı çözüldükçe kanser tedavisindeki şansımız da artıyor. Kişiye ve tümöre özel yaklaşımlar sayesinde kanser gelecekte çok daha etkin olarak kontrol altına alınabilecek bir hastalık olacaktır” diyor.

Kanser belirtileri

Kanser belirtileri

Çağımızın en korkulan hastalıklarından biri kuşkusuz ki kanser! Dünyada her yıl yaklaşık 15 milyon, ülkemizde yaklaşık 175 bin kişiye kanser tanısı konuyor. Günümüzde her ne kadar kanser tanısı alan hasta sayısı artsa da, teşhis ile tedavisinde çığır açan gelişmeler ve düzenli yapılan taramalar sayesinde uzun yıllar sağlıklı yaşam sürebilen kanserli hasta sayısı da giderek artıyor. Acıbadem Altunizade Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Aziz Yazar, kanser tedavisinden başarılı sonuç alınmasında erken teşhisin kilit rol oynadığına dikkat çekerek, “Düzenli taramalar yaptırarak ve belirtileri dikkate alıp zamanında hekime başvurarak kanserin erken teşhis edilmesini, böylece tedavideki başarı şansını arttırabiliriz. Günümüzde erken teşhis edilen pek çok kanser türünde artık tam şifa sağlanabiliyor veya hastanın uzun yıllar sağlıklı yaşaması mümkün olabiliyor. Yeter ki düzenli taramalar aksatılmasın, kanser belirtilerinde zaman kaybetmeden hekime başvurulsun” diyor. Acıbadem Altunizade Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Aziz Yazar, kanserin önemli sinyallerini anlattı; öneriler ve uyarılarda bulundu!

Pause Sağlık, Pause Dergi

Prof. Dr. Aziz Yazar

Öksürük

Kış aylarında ve pandemide öksürük en sık Covid-19 enfeksiyonu, nezle ve grip gibi solunum yolu enfeksiyonları nedeniyle gelişiyor. Ayrıca reflü, bazı tansiyon ilaçları, astım ve daha pek çok etken öksürüğe yol açabiliyor. Ancak dikkat! Özellikle kış aylarında  üst solunum yolu enfeksiyonundan kaynakladığı düşüncesiyle ihmal edilebilen öksürük, akciğer kanserinin önemli bir belirtisi de olabiliyor! Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Aziz Yazar, özellikle solunum yolu enfeksiyonlarından sonra dört hafta geçmesine rağmen öksürüğün dinmemesi halinde mutlaka hekime başvurmak gerektiği uyarısında bulunarak, “Sigara içme öyküsü olan ve enfeksiyon olmadan öksürük yakınmaları başlayan kişilerde de akciğer kanserini düşünerek tetkik yapılıyor” diyor.

Ses kısıklığı

Kış aylarında ses kısıklığı en sık grip ve faranjit  gibi solunum yolu enfeksiyonlarından kaynaklansa da, reflü ile poliplerin yanı sıra sigara tüketimi gibi daha pek çok etken bu soruna neden olabiliyor. Ses kısıklığı aynı zamanda gırtlak kanserine de işaret edebiliyor! Prof. Dr. Aziz Yazar, ses kısıklığının 3-4 haftadan uzun sürmesi durumunda mutlaka kulak, burun ve boğaz muayenesi olunması gerektiğini belirterek, “Özellikle de sigara içen kişilerde başlayan ses kısıklığı gırtlak kanserini daha fazla aklımıza getirmemize neden oluyor” diyor.

Kanama

Vücudumuzun değişik yerlerinde kanamalar olabiliyor ve bu sorunun nedeninin mutlaka belirlenmesi yaşamsal önem taşıyor. Çünkü pek çok nedenle oluşabilen kanama kanserin de habercisi olabiliyor! Kusmayla birlikte seyreden kanama mide kanserini düşündürürken, kanlı balgam akciğer ve solunum yolları kanserini akla getiriyor. İdrar yollarında görülen kanama da mesane, üreter ve böbrek kanserinden dolayı gelişebiliyor. Bunların yanı sıra rektal, bir başka deyişle makatta oluşan kanama bağırsak kanseri, vajinal kanama da rahim ağzı ya da rahim kanseri sonucu oluşabiliyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Aziz Yazar, “Tabi ki kanamaların tek nedeni kanser değildir ama kanser bu gibi durumlarda akılda tutulmalıdır” diyor.

Kilo kaybı

Kilo kaybı da birçok nedenden kaynaklanabiliyor. Kilo vermek amacıyla diyet yapmadan kilo kaybı oluyorsa ve bu soruna iştahsızlık da eşlik ediyorsa, altta yatan etken böbrek yetmezliği, karaciğer hastalığı, kronik bronşit, tiroidin fazla çalışması, diyabet ve bağırsak emilim bozukluğu olabiliyor. Prof. Dr. Aziz Yazar, bu faktörlerin yanı sıra kilo kaybının kanserin de belirtisi olabileceğini söyleyerek, “Kilo kaybı belli bir kansere özgü olmayıp birçok kanser türünde görülebilen bir belirtidir” diyor.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Ağrı

Ağrı vücudumuzun alarm sistemi gibi çalışıyor ve yolunda gitmeyen bir durum olduğunu gösteriyor. Pek çok hastalığın yanı sıra ağrı kanserin de önemli bir belirtisi olabiliyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Aziz Yazar, kanserin türüne göre ağrı olan bölgenin değiştiğini vurgulayarak, şöyle devam ediyor: “Geçmeyen karın ağrılarına özellikle kilo kaybı da eşlik ediyorsa; mide, kalın bağırsak veya pankreas kanserini düşündürebiliyor. Göğüs duvarındaki ağrı akciğer kanseri veya akciğer zarı kanseri (mezotelyoma) kaynaklı olabiliyor. Geçmeyen baş ağrıları beyin tümörlerine işaret edebiliyor. Son zamanlarda gelişen, geçmeyen ve aynı yerde sabit kalan kemik ağrıları ise kanser yayılımına bağlı oluşabiliyor”

Deri değişiklikleri

Ciltte özellikle güneş gören yerlerde başlayan kabarık veya tam aksine çöküntü halindeki oluşumlar cilt kanseri açısından değerlendiriliyor. Derinin en sık rastlanan kanserleri olan sküamöz hücreli ve bazal hücreli kanserler, bu türden belirtilerle kendilerini gösteriyor. Derinin en önemli kanseri olan melanom ise çoğunlukla benlerde oluşuyor. Benlerdeki simetrinin bozulması, renk değişikliği (alacalı bir hal alması), ben kenarının düzensizleşmesi, bende sulanma (ülser) ve ben çapının büyümesi durumunda melanomdan şüphelenilmelidir.

Yutma zorluğu

Yutma zorluğu; demir eksikliği anemisi, akalazya, enfeksiyon ve divertikül gibi nedenlerden kaynaklanabileceği gibi, sorunun kaynağı kanser de olabiliyor. Yutma zorluğu yapabilen kanserler arasında yemek borusu kanseri, mide kanseri, yutak kanseri ve yemek borusuna dışardan bası yapan kanserler (akciğer kanseri, lenfoma, timoma) yer alıyor. Dolayısıyla yeni gelişen yutma zorluğunda mutlaka hekime başvurmak gerekiyor.

Şişlikler

Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Aziz Yazar, vücutta fark edilen her türlü şişliğin dikkate alınması ve zaman kaybetmeden hekime başvurulması gerektiğini belirterek, “Şişlikler kanserin türüne bağlı olarak ağız içinde, kaslarda, kemiklerde, deride, memede veya testislerde gelişebiliyor. Örneğin memede yeni oluştuğu fark edilen kitle meme kanserini düşündürüyor. Erkeklerde testislerdeki şişlikler de testis kanserinin belirtisi olabiliyor. Ağız içinde oluşan şişlikler ağız kanserine işaret ederken, derideki şişlikler deri kanserinin, kaslardaki şişlikler ise sarkomun habercisi olabiliyor” diyor.

İyileşmeyen yaralar

Vücudumuzda iyileşmesi uzun süren veya iyileşmeyen yaraların mutlaka tetkik ve takip edilmeleri büyük önem taşıyor. Bunun nedeni ise derideki iyileşmeyen yaraların diyabet hastalığının yanı sıra cilt kanserinden de kaynaklanabilmeleri. Ayrıca ağız içerisinde aft şeklinde gelişip büyüyen ve iyileşmeyen yaralar da ağız içi kanserine işaret edebiliyor.

Anemi (Kansızlık)

Anemi, bir başka deyişle kansızlık, ülkemizde çok sık rastlanan bir hastalık. Pek çok nedenden kaynaklanıyor ve en sık demir eksikliği sebebiyle oluşuyor. Erkeklerde ve menopoz sonrasında kadınlarda demir eksikliğine bağlı gelişen aneminin mutlaka tetkik edilmesi gerekiyor. Çünkü mide ve kalın bağırsak kanserleri kendilerini ilk olarak demir eksikliği anemisiyle gösterebiliyor.

Ülkemizde her yıl 40 bini aşkın kişi “akciğer kanseri” tanısı alıyor!

Ülkemizde her yıl 40 bini aşkın kişi “akciğer kanseri” tanısı alıyor!

Akciğer kanseri dünyada ve ülkemizde kanserden ölümler arasında ilk sırada yer alıyor. Dünyada her yıl 2 milyondan fazla, ülkemizde de 40 bini aşkın kişiye, sigaranın en önemli risk faktörü olduğu ‘akciğer kanseri’ tanısı konuyor. Günümüzde en korkulan kanser türlerinden biri olsa da, tanı ve tedavisinde yaşanan önemli gelişmeler sayesinde hastaların yaşam süreleri uzatılırken, yaşam kaliteleri de artırılıyor. Öyle ki erken tanı konulduğunda; immünoterapi, hedefe yönelik tedavi ile kemoterapi yöntemlerinin kombine edilerek uygulandığı tedavi protokolüyle hastalar uzun yıllar sağlıklı ve aktif yaşamlarına devam edebiliyor.

Acıbadem Maslak Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Özlem Er, günümüzde akciğer kanseri tedavisinin hastaya özel planlandığına ve bu sayede tedaviden oldukça başarılı sonuçlar alındığına dikkat çekerek, “Akciğer kanseri temel olarak ‘küçük hücreli olan’ ve ‘küçük hücreli olmayan’ şeklinde ikiye ayrılıyor. Küçük hücreli akciğer kanseri erken evrede kemoterapi ve radyoterapinin birlikte uygulanmasıyla tedavi ediliyor. Yaygın evrede ise kemoterapi ve immunoterapi kombinasyonuyla tedavinin başarısı artıyor. Küçük hücreli olmayan akciğer kanseri ise moleküler özellikleri farklı olan birçok hastalığı içeriyor. O nedenle kişiye özel hassas tıp yöntemleriyle hastanın tümörüne özel en uygun tedavi seçiliyor” diyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Özlem Er, akciğer kanserinin tedavisinde çığır açan gelişmeleri anlattı; önemli uyarılarda bulundu.

Prof. Dr. Özlem Er

İmmünoterapi

İmmünoterapi; vücutta bağışıklık hücrelerinin uyarılarak kanser hücrelerini tanıması ve ortadan kaldırması esasına dayalı bir tedavi yöntemi. Bağışıklık sistemi elemanlarından olan makrofajlar, NK hücreleri ve T lenfositleri gibi hücrelerin aktifleştirilmelerini sağlayan immünoterapi, temelde kişinin bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi amacıyla uygulanıyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Özlem Er, günümüzde immünoterapide en çok kullanılan ilaçların bağışıklık kontrol noktası inhibitörleri (baskılayıcılar) olan antikorlar olduğunu belirterek, şöyle devam ediyor:

“Kontrol noktası inhibitörleri, yani antikorları günümüzde birçok kanserde önemli iyileşme sağlayan ve kullanımı gittikçe yaygınlaşan ilaçlardır. Bu özel moleküller bağışıklık sistemindeki doğal fren mekanizmasını ortadan kaldırarak, kanserli hücreyi tanıyan ve saldıran T hücrelerinin aktivasyonunu sağlıyorlar. Moleküller bağışıklık sisteminin kanserli hücrelere saldırmasını durduran ‘kontrol noktası proteinlerini’ bloke ederek etki gösteriyorlar”

Kemoterapi

Kemoterapi; kanser hücrelerinin büyümelerini ve çoğalmalarını önleyerek onları hasara uğratan bir tedavi yöntemi. Hızlı çoğalan hücreler kemoterapi tedavisiyle yok oluyorlar. Günümüzde kemoterapi uygulamalarında yan etkileri destek tedavilerle önlemek mümkün oluyor. Bulantı, kusma, kan değerlerinde düşme gibi yan etkiler bu şekilde önlenebiliyor. Prof. Dr. Özlem Er, küçük hücreli akciğer kanserinde kemoterapi yönteminin tedavinin en önemli parçası olduğunu vurgulayarak, “Bunun nedeni ise kemoterapinin küçük hücreli akciğer kanserinde hızlı çoğalan hücrelerde etkili olması ve yaygın hastalıkta kemoterapi ile immünoterapinin birlikte uygulanması. Bu yöntemlerde oldukça başarılı sonuçlar alınıyor” diyor.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Hedefe yönelik tedavi

Hedefe yönelik tedavi “akıllı ilaçlar” olarak bilinen yöntem. Kanser hücrelerinin büyümelerini ve çoğalmalarını sağlayan hedefler saptanarak, bu özel moleküllerle hücre büyümesi durduruluyor. Bu sayede normal hücrelerde oluşan yan etkiler en aza indirgeniyor. Hedefe yönelik tedaviler özellikle küçük hücreli olmayan akciğer kanserinde tümörün genomik, bir başka deyişle hücrenin moleküler düzeyde özelliklerine göre düzenleniyor. Hücrede EGFR, ALK, ROS, BRAF, MET, RET diye adlandırılan 10’dan fazla hedef test edilerek, uygun molekül saptanıyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Özlem Er, “Moleküler özelliğine göre tedavi seçimi sayesinde, hem erken evre hem de ileri evre akciğer kanserinde tedavinin etkinliği yüksek, yan etkisi az oluyor ve hastaların yaşam süreleri belirgin oranda uzuyor” diyor.

 Sigara içiyorsanız… Dikkat!

Akciğer kanserinin en önemli nedeni, yüzde 90’ından sorumlu olan sigara! Sigaraya başlama yaşı ne kadar erkense, akciğer kanserinin gelişme riski de o oranda artıyor. Akciğer kanseri ileri evrelerde saptandığında hızlı ilerleyen bir hastalık. Bu nedenle erken tanısı yaşamsal öneme sahip. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Özlem Er, düşük doz radyasyonlu bilgisayarlı tomografi tetkikinin akciğer kanserinin erken tanısında etkin ve riski en az yöntem olduğuna işaret ederek, “20 yıl boyunca günde bir paket veya daha fazla sigara içmiş olan 50-77 yaş arasındaki kişiler, halen içmekte olanlar ve 15 yıldan daha kısa süre önce sigarayı bırakanlar, risk grubunu oluşturuyor. Erken tanı için risk grubundaki kişilerin yılda bir kez düşük doz bilgisayarlı akciğer tomografisi ile mutlaka taranmaları gerekiyor” diyor.

Akciğer en sık görülen kanser türleri arasında ilk sırada!

Akciğer en sık görülen kanser türleri arasında ilk sırada!

Akciğer kanseri dünyada her iki cinsiyet göz önüne alındığında en sık görülen kanser türü olarak ilk sırada yer alıyor. Bilim dünyasında en son yayınlanan verilere göre; tüm yeni tanı alan kanserlerin yüzde 12.3’ünü akciğer kanseri oluşturuyor. Ülkemizde her yıl 40 bin kişiye akciğer kanseri tanısı konuyor. Erkeklerde en sık görülen akciğer kanserini sırasıyla prostat ve bağırsak kanseri takip ediyor. Kadınlarda ise meme kanseri açık arayla ilk sırada yer alırken, bağırsak ikinci ve akciğer kanseri üçüncü sıklıkta görülüyor. Akciğer kanseri genellikle erken evrede belirti vermemesi ve tipik belirtilerinden biri olan öksürük yakınmasında sigara tüketen hastaların ‘Sigara öksürtüyor’ düşüncesiyle zamanında hekime başvurmamaları nedeniyle sıklıkla ileri evrede tanı alıyor. Oysa erken tanı konulduğunda tümörün ameliyatla çıkartılma şansı oluyor ve tedaviden daha başarılı sonuçlar alınıyor.

Acıbadem Altunizade Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Çağlar Çuhadaroğlu, akciğer kanserinde en önemli risk faktörünün sigara tüketimi olduğunu hatırlatarak, “Sigara içen kişinin bir de aile öyküsü varsa, hava kirliliği olan yerde yaşıyor ya da çalışıyorsa, risk katlanıyor. Akciğer kanserinin erken evrede teşhis edilebilmesi için belirtilerde zaman kaybetmeden doktora başvurulması ve yakınması olmasa dahi sigara içen 40 yaş üstü kişilerin yıllık akciğer tomografilerini yaptırmaları çok önemli. Ancak radyolojik incelemelerde her ne kadar düşük dozlu cihazlar kullanılsa da, en iyisi sigara ve kirli havadan uzak durmaktır” diyor. Peki, hangi belirtilerde zaman kaybetmeden bir hekime başvurmak gerekiyor? Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Çağlar Çuhadaroğlu, “Dünya Akciğer Kanseri Farkındalık Ayıkapsamında akciğer kanserinin 8 belirtisini anlattı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu!

Pause Sağlık, Pause Dergi

Prof. Dr. Çağlar Çuhadaroğlu

Uzamış öksürük

Özellikle sonbahar ile kış mevsiminde en sık görülen yakınmalardan biri oluyor öksürük. Genellikle üst ve alt solunum yolu enfeksiyonları, alerjiler, astım ile KOAH hastalıklarından kaynaklanıyor. “Ancak kuru ya da balgamlı öksürük, özellikle de kanlı balgam varsa akciğer kanseri için önemli bir belirti olabiliyor” uyarısında bulunan Prof. Dr. Çağlar Çuhadaroğlu, şöyle devam ediyor: “Sigara içen kişilerin çoğu KOAH hastası oldukları için öksürüğün bu hastalıktan veya sigaradan kaynaklandığını düşünüp, hekime başvurmuyorlar. Bunun sonucunda da tanıda gecikme yaşanıyor. Erken tanı için özelikle sigara içen kişilerin öksürükleri 2-3 haftayı geçtiyse, mutlaka muayene olmaları gerekiyor. Eğer balgamda kan varsa, bu sürecin beklenmemesi büyük önem taşıyor”

Kanlı balgam

Balgamda kan KOAH, zatürre ve tüberkülozun yanı sıra akciğer kanserinin de önemli belirtileri arasında yer alıyor. Prof. Dr. Çağlar Çuhadaroğlu, “Kırmızı taze kan akciğer dışındaki bir sorundan, örneğin burun ve diş etinden kaynaklanabiliyor. Kahverengi kan genellikle mide sorunlarına işaret ediyor. Kan balgamla karışık ise akciğer kanserinin belirtisi olabileceği için zaman kaybetmemek gerekiyor” diyor.

İştahsızlık ve kilo kaybı

İştahsızlık ve kilo kaybı akciğer kanserinde sık görülen belirtilerden. Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Çağlar Çuhadaroğlu, istemsiz kilo kaybının kanserde çoğu zaman ileri evre belirtilerinden olduğunu belirterek, “Ancak burada genelleme yapılamaz, istemsiz kilo kaybı akciğer kanserinin tüm evrelerinde olabiliyor. Hatta erken evre belirtisi olarak gelişirse, erken tanı imkanı da sağlıyor” diyor.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Halsizlik

Tüm kanser türlerinde olduğu gibi, halsizlik akciğer kanserinde de oluşan önemli bir belirti. Halsizlik her evrede görülebiliyor, dolayısıyla akciğer kanserinin erken dönem habercisi olabiliyor. Kanser hücrelerinin metabolizması çok fazla çalıştığı için normal hücrelere göre kat kat fazla enerji tüketiyorlar. Akciğer fonksiyonlarını da bozarak nefes darlığı da yapmaları nedeniyle ciddi halsizliğe yol açabiliyorlar.

Sık zatürre geçirmek

“Sık sık zatürre oluyorsanız, hele birde akciğerin hep aynı bölgesinde ise sorun, altta yatan neden akciğer kanseri olabiliyor” bilgisini veren Prof. Dr. Çağlar Çuhadaroğlu, bu tabloda bronkoskopik incelemeyle hava yollarına gönderilen bir bronkoskop ile hava yolunun içinin görüntülendiğini, şüpheli durumda parça alınarak biyopsiye gönderildiğini söylüyor.

Nefes darlığı

Nefes darlığı akciğer kanserinin tipik belirtilerinden. Tümörün hava yolunu tıkaması sonucu oluştuğu için ileri evre belirtileri arasında yer alıyor. Prof. Dr. Çağlar Çuhadaroğlu akciğer kanserinde nefes darlığının şiddetinin kısa sürede, örneğin günler haftalar içinde daha da arttığı uyarısında bulunarak, “Akciğer kanseri hastalarının önemli bir çoğunluğunda aynı zamanda KOAH hastalığı da oluyor. Bu nedenle hastalar nefes darlığının KOAH’tan kaynaklandığını düşünerek maalesef hekime başvurmakta gecikebiliyorlar” diyor.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Göğüs ağrısı

Göğüs ağrısı akciğer zarının ya da kemiklerin tutulumundan kaynaklanabiliyor ve akciğer kanserinin ileri evresinde gelişiyor. Ancak öksürük sırasında göğüste yeri tanımlanamayan bir ağrı olabiliyor ki bu belirti her evrede görülebiliyor. Bunun nedeni ise akciğer kanserinde hava yollarının kitleyi yabancı bir cisim sayarak atmaya çalışması. Kitleyi atamaması sonucu da inatçı ve ağrıya yol açabilen şiddetli öksürük oluşabiliyor.

Ses kısıklığı ve yutma güçlüğü

Ses kısıklığı ve yutma güçlüğü; soğuk algınlığı ile reflü gibi daha masum nedenlerin yanı sıra genellikle larenks kanserinden kaynaklanıyor. Ancak akciğer kanserinde de görülebiliyor. Bu kanser türünde ses kısıklığı ve yutma güçlüğü sinir ya da doğrudan ana hava yolu tutulumuna işaret ediyor.

Meme kanseri yaygınlaşıyor!

Meme kanseri yaygınlaşıyor!

Dünyada ve ülkemizde kadınlarda en sık görülen kanser türü olan meme kanseri erken dönemde hiçbir belirti vermeyerek sinsice ilerleyebiliyor. Günümüzde meme kanserinin giderek artış gösterdiğini, buna karşın bilim insanlarının yoğun çalışmalarıyla tanı ve tedavide son yıllarda devrimsel denilebilecek yöntemler geliştirdiğini belirten Acıbadem Maslak Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Gökhan Demir “Son birkaç yıl içinde yürütülen çalışmaların sonuçları meme kanseri pratiğimizi devrimsel nitelikte değiştirmiştir. Erken teşhis etkin ve güvenli ilaçların günlük pratiğimizde yer almasıyla her evredeki meme kanserli hastalarımıza yeni yaklaşımlarla modern tedavi seçenekleri sunabiliyoruz” diyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Gökhan Demir, Ekim Ayı Meme Kanseri Farkındalık Ayı kapsamında yaptığı açıklamada meme kanserinde en yeni 3 tedavi yaklaşımını anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Sağlıksız beslenmeden hareketsizliğe, aşırı kilodan uzun süreli ve kontrolsüz hormonal tedavilere, sigara ve alkolden hiç doğum yapmamaya, erken adete girmekten geç menopoza… Son yıllarda ülkemizde görülme sıklığı giderek artan meme kanserine birçok etken zemin hazırlayabiliyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Gökhan Demir “Ailede özellikle birinci dereceden ve genç yaşta meme kanseri tanısı alan biri varsa, genetik geçişli meme ve jinekolojik kanser sendromlarının da düşünülmesi ve taramaların buna göre planlanması gerekir” diyor. Meme kanserinin erken evrede hiç bir belirti vermeyebildiğini, tümör büyüdüğü zaman memede ele gelen ağrılı veya ağrısız kitle, meme başında çekinti, meme başından kanlı akıntı, koltuk altında ele gelen şişlik, meme derisinde kızarıklık, ısı artışı ve portakal kabuğu görünümü ile kendini gösterebildiğini belirten Prof. Dr. Gökhan Demir “Ama amaç bütün bu belirtileri vermeden tümörü bir santimetrenin altında, erken evrede teşhis edebilmektir. Bu ancak hiçbir yakınması olmayan sağlıklı kadınlarda taramaların yapılması ile sağlanabilir” diyor.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Prof. Dr. Gökhan Demir

Bu 5 önleme dikkat!

Meme kanseri riskini azaltmak için; aşırı kilodan uzak durmak, düzenli egzersiz yapmak, dengeli ve Akdeniz diyeti ağırlıklı beslenmek (yani mevsiminde bol miktarda sebze-meyve tüketmek, bol balık yemek, zeytinyağlı gıdaları seçmek, az şeker, az tuz tüketmek, aşırı hayvansal yağdan ve işlenmiş gıdalardan uzak durmak), kaliteli ve yeterli uyumak, alkolden ve sigaradan kaçınmak gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Gökhan Demir “Son yıllarda yapılan çalışmalarda uyku düzeninin de meme kanseri gelişme riski ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Özellikle gece nöbeti tutarak çalışan kadınlarda meme kanseri riski biraz daha yüksek bulunmuştur. Uyku sırasında DNA hasarı gelişmiş, henüz kansere dönüşmemiş ancak bu yola girmiş olan hücreler onarılır ve yenilenir. Bu nedenle sağlıklı uykunun koruyucu etkisini de atlamamak gerekir” diye konuşuyor.

Elle muayene ve mamografi hayat kurtarıyor!

Tüm bu sağlıklı yaşam alışkanlıkları edinilmiş olsa da meme kanseri riskinin tamamen ortadan kalkmadığını vurgulayan Prof. Dr. Gökhan Demir şöyle konuşuyor: “Meme kanserinde erken tanı çok önemlidir. Çünkü meme kanseri erken teşhis edildiğinde tam olarak şifaya kavuşulabilen bir hastalıktır. Bu nedenle her kadının kendi kendini elle muayene etmesi (ergenlik yaşından itibaren ayda bir her iki memenin ve koltuk altının kişi tarafından elle yoklanması) ve her sağlıklı kadının 40 yaşından itibaren yılda bir mamografi yaptırması gerekir. Özel bir neden varsa 35 yaşından itibaren yapılmalıdır. Ailevi meme kanseri sendromu olan ailelerde ise meme kanseri taramasının meme MR’ı ile birlikte yapılması önerilmektedir.”

Pause Sağlık, Pause Dergi

Tedavide yeni savaşçılar artıyor!

Bilim insanlarının meme kanserinin tedavisine yönelik gerçekleştirmekte olduğu araştırmaların tüm hızıyla devam ettiğini belirten Prof. Dr. Gökhan Demir “Meme kanserinin tedavisinde bugün elimizde çok zengin bir cephaneliğe sahibiz. Tedavinin seçimi ve sıralaması hastalığın evresine ve tümörün biyolojisine göre belirleniyor. Son yıllarda kullanmaya başladığımız antikor-ilaç birleşikleri de kanser tedavisinde kanser hücrelerini seçici olarak öldürmek için “Truva atı” gibi çalışmaktadır. Hedefe özgü olarak üretilen bir immunglobulin molekülüne taşıtılan kemoterapi ilaçları, hedef hücreye ulaşıp hedeflerine bağlandıktan sonra hücre içine alınarak veya uygun koşullar altında taşıyıcı antikorundan ayrılıp etrafındaki hücrelere etki edecek şekilde ileri teknolojiyle ve mühendislikle geliştirilmişlerdir” diyor.