MEDENİYETİN BAŞLANICI; GÖBEKLİTEPE

MEDENİYETİN BAŞLANICI; GÖBEKLİTEPE

Göbeklitepe Şanlıurfa il merkezinin 22 km kuzeydoğusunda, Örencik köyü yakınlarında yer alan dünyanın en eski kült yapı topluluğudur. Bu yapıların özel yapan ise T biçimindeki 10-12 dikilitaş, yuvarlak planlamayla dizilmiş ve araları taş duvarlarla örülmüştür.

İlk kez 1963 yılında farkına varılmış, kazı çalışmaları ise 1996 yılında Alman arkeolojist Klaus Schmidt başkanlığındaki Alman arkeoloji takımı tarafından başlatılmıştır. Klaus Schmidt 2014 yılındaki ölümüne kadar kazı ekibinin başında kalmaya devam etmiştir. Schmidt Göbeklitepe’nin 11.000 öncesine uzanan tarihiyle, insanlığın en eski yerleşim birimi olduğunu kanıtlamıştır. Göbeklitepe Arkeoloji ve insanlık tarihinin baştan yazılmasını sağlayan olağanüstü bir keşiftir. Bu özelliği ise başta fark edilmemiş ancak yapılan kazılar ilerledikçe bu muhteşem buluş ortaya çıkmıştır.

İnsanlık tarihinin bu en eski ve muhteşem yapıtlarının yer aldığı Gökbelitepe’yi ziyaret etmek için en uygun konaklama seçeneği tabi ki Şanlıurfa merkezi olacaktır. Burada bütçenize göre oteller bulmak mümkün. Şanlıurfa’ya ise havayolu ile kolayca ulaşabilirsiniz.

Ferhat Kaan Şahin

En güzel sıcak rota “Maldivler”

 

Maldivler ya da resmi adıyla Maldiv Cumhuriyeti, Hint Okyanusu’nda 1.200 adadan oluşan bir devlettir. Hindistan’ın güneyinde ve Sri Lanka’nın yaklaşık 750 kilometre güneybatısında yer alır. Küresel iklim değişiklikleri yüzünden, bu doğa harikası adaların yüzyıl içerisinde sular altında kalacağı öngörülmektedir. Maldivlerdeki adacıklar genel olarak, daire şeklindeki mercan kayalıkları ve kum adacıkları anlamına gelen Atoll olarak adlandırılır. Müslüman bir ülke olan Maldivler şeriat kurallarıyla yönetiliyor. Bu yüzden her noktada bikini ile dolaşmak ya da alkol almak serbest değil. Otellerin bulunduğu resort olarak adlandırılmış adalarda ise böyle bir kısıtlama bulunmuyor.

Maldivler, Robinson Crusoe için yalnız geçirilen zamanı 21. Yüzyıl için se lüks bir konforu temsil ediyor.. Kocaman bir akvaryumda yüzermiş hissi veren berrak sularıyla Maldivler, gönlünüzü fethedecek ve bir kez gittiğinizde geri dönmek istemeyeceğiniz bir yer. Maldivlerde hem çok lüks hem de uygun oteller bulunuyor. Kesenize göre, cennetten bir köşede tatil yapmak için daha iyisi düşünülemez!..

Maldivler’e Türkiye’den direk uçuşlar 8 saat sürüyor. Bir diğer alternatif ise Katar ya da Birleşik Arap Emirlikleri üzerinden aktarmalı gitmek. Bu da İstanbul ya da Ankara’dan Doha ya da Dubai’ye 4 saatlik bir uçuş ve sonrasında Katar’dan Maldivlere 4 saat 30 dakidalık bir uçuş anlamına geliyor. 1-2 saat kadar da Havaalanında beklemek zorunda olduğunuz unutmayın.

FERHAT KAAN ŞAHİN

Kış aylarında en sıcak rota Maldivler

 

Kış aylarında en sıcak rota “Maldivler”

Maldivler ya da resmi adıyla Maldiv Cumhuriyeti, Hint Okyanusu’nda 1.200 adadan oluşan bir devlettir. Hindistan’ın güneyinde ve Sri Lanka’nın yaklaşık 750 kilometre güneybatısında yer alır. Küresel iklim değişiklikleri yüzünden, bu doğa harikası adaların yüzyıl içerisinde sular altında kalacağı öngörülmektedir. Maldivlerdeki adacıklar genel olarak, daire şeklindeki mercan kayalıkları ve kum adacıkları anlamına gelen Atoll olarak adlandırılır. Müslüman bir ülke olan Maldivler şeriat kurallarıyla yönetiliyor. Bu yüzden her noktada bikini ile dolaşmak ya da alkol almak serbest değil. Otellerin bulunduğu resort olarak adlandırılmış adalarda ise böyle bir kısıtlama bulunmuyor.

Maldivler, Robinson Crusoe için yalnız geçirilen zamanı 21. Yüzyıl için se lüks bir konforu temsil ediyor.. Kocaman bir akvaryumda yüzermiş hissi veren berrak sularıyla Maldivler, gönlünüzü fethedecek ve bir kez gittiğinizde geri dönmek istemeyeceğiniz bir yer. Maldivlerde hem çok lüks hem de uygun oteller bulunuyor. Kesenize göre, cennetten bir köşede tatil yapmak için daha iyisi düşünülemez!..

Maldivler’e Türkiye’den direk uçuşlar 8 saat sürüyor. Bir diğer alternatif ise Katar ya da Birleşik Arap Emirlikleri üzerinden aktarmalı gitmek. Bu da İstanbul ya da Ankara’dan Doha ya da Dubai’ye 4 saatlik bir uçuş ve sonrasında Katar’dan Maldivlere 4 saat 30 dakidalık bir uçuş anlamına geliyor. 1-2 saat kadar da Havaalanında beklemek zorunda olduğunuz unutmayın.

FERHAT KAAN ŞAHİN

Diyetisyen Selahattin Dönmez, Vikinglerin adasında

Bu ay ki Konuk Yazarımız  Selahattin Durmaz;

“VİKİNGLERİN İZLANDA’SI GÖRÜLMEYE DEĞER”

 

Seyahatimi planlamadan önce hayalini kurduğum Blue Lagoon için keşfe çıktığım bu serüvende dünyadan kopuk olarak düşündüğüm, dünyanın en huzurlu olduğu belirtilen ada ülkesini karış karış gezdikçe; aslında dünyanın merkezinde eşsiz bir hazine içinde kendimi bulduğumu fark ettim.

 

Helsinki aktarmalı, beklemeleriyle toplamda 7-8 saat kadar uzun bir uçuş sonrasında Grönland ve İngiltere arasında Faroe Adalarının kuzey batısında yer alan “Arctic” ülkeleri içinde aktif volkanik yanardağlar üzerine kurulmuş doğa harikası olan İzlanda’ya varmıştım. Keflavik Uluslararası Havalimanından çıkınca buz gibi tertemiz havası yorgunluğumu hemen almış daha attığım ilk adımlarda dünyanın birçok yerinde göremeyeceğim güzelliklerin kapısını aralayan ayrı bir gezegene geldiğim hissi beni büyülemişti. İndikten sonra Türkiye ile arasında olan 3 saat farkı nedeniyle saatimi ayarladım, transferime hızla atlayıp yerel halkın yaşam şeklini anlamak için Reykjavik’te kiraladığım eve yol alırken kılavuzuma da ardı arkası kesilmeyen sorularla ilk defa geldiğim bu ülke ile ilgili merak ettiklerimi sormaya başladım.

 

Her Yıl 1-2 Santimetre Kare Büyüyen Ada

 

İzlanda yani Iceland; Reykjavik, Akureyri, İsafjörour, Egilsstaoir olmak üzere 4 büyük şehri olan göze küçük görünse de haritada birbirine oldukça uzak mesafeleri olan geniş bir ada ülkesi. Ülkenin yani adanın oluşumu ise tam bir tabiat mucizesi. Yanardağların lavları üzerine kurulmuş ve tektonik plaklardan oluşan İzlanda “lav tarlaları” ile dolu verimli arazileri çok sınırlı bir coğrafik alan. Bu aktif yanardağlardan çıkan lavlar nedeniyle her yıl ada 1-2 santimetre kare daha genişliyor. Tarımın çok az alanda elverişli olmasına rağmen hayvancılıkta ileride olduğunu duymam ilk şaşkınlığımı yaşamama neden oldu. Koyun en çok yetiştirilen ve eti ile sütünden yaygın yararlanılan küçükbaş hayvancılığın candamarı. Tüm nüfustan fazla koyun yetiştiriliyor. Ve ülke dışından hayvan ticareti yasak olduğu için hayvanların hastalanmasına olanak sağlayan hayvana özgü hastalık bu ülkede görülmüyor. Yani hayvanlar tamamen organik ortamda sağlıklı et ve süt sunuyor diyebilirim. Ve İzlanda’ya özgü bir ırka sahip olan türünün tek örneği yabani atlar adanın sembolü. İzlanda’da birçok göl bulunuyor ve göller ise balık dolu. Ayrıca balinalar, foklar ve Kuzey hattında görülen puffin adlı rengarenk kuş türü de İzlanda’da yaşayan doğanın harikaları. Puffinleri görmeden asla dönmeyin derim.

 

Refah, Mutluluk ve Huzurun Adresi

 

Bu küçük bilgileri öğrenirken İzlanda’nın başkenti olan Reykjavik’e yaklaşık 30-40 dakika olan araba yolculuğu sonrası varıyoruz. Ve hemen eve yerleşip kendimi küçük ama zevkli başkentin sokaklarına atıp şehri görmek istiyorum. Kuzey Avrupa ülkelerinde olduğu gibi refah, mutluluk, huzur ve eğitimin en iyi verildiği ülkelerden biri olduğunu hemen anlıyorsunuz. İnsanlar çok yardımsever ve yabancılara karşı oldukça misafirperver davranışları kendinizi yabancı hiseetmenizi engelliyor. Kılavuz ile gezerken bazı enteresan bilgileri de hemen not ediyorum. Suç ve hırsızlık olmadığı için evi kilitlememe gerek olmadığını söylüyor kılavuzum. 130 adet volkanik yanardağ ve bunun 15’I hala aktif olduğu için lavlar ağaç yetiştirmeyi engellemiş. Ağaç çok olmayınca ormanda bu ülkede malesef bulunmuyor. Fakat ülkenin her yerinden su fışkırıyor. 10 bin adet şelalesi bulunuyor çünkü… Dünyanın en iyi içilebilir suyuna sahip bu nedenle. Doğal kaynak suyu olduğu için sülfür kokusu burnunuza hemen geliveriyor. Jeotermak kaynaklardan yenilenebilir enerji üretimi sayesinde sıcak ve soğuk su ülkede ücretsiz. Tabi elektriğe de para ödemiyorlar. Sivrisinek yaşamıyor İzlanda’da. İzlanda’nın bir ordusu bulunmuyor ve ülkeyi Nato devriyeleri koruyor. Polisler silah taşımıyor. Ülkenin her vatandaşı İzlanda dili başta olmak üzere, Norveç dili ve İngilizce biliyor.

 

Reykjavik’te gezerken tam merkezde muhteşem yükselen bir yapıtın klise olduğunu öğreniyorum. Kilisenin ana girişinin hemen çaprazında şehrin en meşhur geleneksel izlanda yemekleri servis eden Café Loki’de kısa bir kahve molası veriyorum ve sonra hediyelik eşya satan her dükkana girip çıkarak İzlanda’ya özgü lava tuzu, yosun tuzu, meyanköklü tuz, biberiyeli tuz ve magnetlerden alıp eve dinlenmeye dönüyorum.

 

Kendinize Doğru Rota Oluşturun

 

Öncelikle İzlanda’yı en iyi gezebileceğiniz mevsim sonbahar. Hem hava serin hem gün ışığından maksimum yararlanabiliyorsunuz. Böylece gezi rotanızda birçok yeri aynı gün içinde görebilirsiniz. İlk önce adanın oluşumunun derin izlerini taşıyan Pingvellir – Arnessysla’da bulunan tektonik plakların kesişim noktasından doğayı keşfetmeye başlayın. Bu tektonik plaka yüzyıllar öncesinin izlerini taşıyan Kuzey Amerika ve Avrupa’yı birbirinden ayıran bir doğa park. Yürüyüş yapıp İzlanda Başbakan’ına ait olan yazlık evine de göz atmayı unutmayın. Refah düzeyi yüksek olan tüm ülkelerde olduğu gibi her İzlanda vatandaşının Başbakanlarının evine randevusuz gidip kahve bile içebilme özgürlüğünün olduğunu da hatırlatmak isterim.

 

Daha sonra rotanıza Gullfoss şelalesini ekleyin. İzlanda’nın en büyük şelalelerinden biri olan Gullfoss’a giderken mutlaka yağmurluğunuz yanınızda bulunsun. Gullfoss’tan direk Arnessyla’da yer alan Geysir’leri görmeye geçin. Geysir İzlanda dilinde fışkırmak anlamına geliyor. Jeolojik zenginliği olan adada her 8-10 dakikada bir yerin altından fışkıran sıcak su patlaması dünyada Şili, Sibirya, Yellowstone Ulusal Parkı ve burada bulunuyor. Yol üstünde Cerid Kraterinde gezinti yapmayı ihmal etmeyin.

 

Blue Lagoon’u görmeden İzlanda’da bulundum demeyin. Alg, silika ve birçok mineralin bulunduğu 40 derece sıcak su içeren bu doğal gölet dünyanın en iyi spa’sı sayılıyor. Yaklaşık 800 yıl önce oluşan bu doğal kaynak suyu hem jeotermal hem de deniz suyu karışımından oluşuyor. Gününüzü burada yüz maskesi, masaj ve detoks içecekleri ile dinlenerek sonlandırın derim.

 

İzlanda’da yapacak çok alternatifiniz bulunuyor. Bunlardan biri balina izleme aktivitesi. Bu aktivite için size kılavuz olacak şirketler bulunuyor. Birini arayıp biletinizi almanız yeterli. Sürat tekneleri ile açık okyanusta birçok çeşit balinaya rastlama ve doğal yaşam alanlarında onlarla yakından temas etme şansınız çok yüksek. Ayrıca puffin adasına uğrayıp bu renkli muhteşem kuşları da bu turda görebiliyorsunuz.

 

Bazalt taşları, simsiyah çakıl taşlı kumsalı ile meşhur olan Reynisdragnar bölgesindeki okyanus kıyısı her turistin uğrak noktası. Bu kumsalda yürüyün ve büyük kayalıkların orada fokların doğal yaşamını yakından izleyin derim. Zamanınız varsa araba kiralayın ve adanın batı kısmını da gönlünüzce dolaşın. Ve mutlaka bir gününüzü Jökulsarlon Gölüne buzulların arasında zodyak ile kaybolmaya, güzel bir grup ile buzul yürüyüşü yapmaya ayırın.

 

Şehirde Altın Noktalarda Zaman Harcayın

 

İzlanda’lı sanatçı Jon Gunnar’ın The Sun Voyager heykeli

Harpa Konser Salonu ve Konferans Merkezi

Arbaejarsafn Açık Hava Müzesi

Hallgrimskirkja Kilisesi

Babalu Café

Austurvöller Bölgesi

 

 

Bir dünya mirası Efes Antik Şehri

Dünya Miras listesine alınan Efes Antik şehri dizler için gezdik. Türkiye’nin dünya çapında en çok tanınan bölgesi olan Efes Antik Şehri, her yıl binlerce turist geziyor. Bir dönem müzik festivali ve etkinlik içinde kullanılan bu ören yeri, şimdilerde yalnızca turistik geziler için açık.

Efes, Anadolu’nun batı kıyısında, bugünkü İzmir ilinin Selçuk ilçesi sınırları içerisinde bulunan, daha sonra önemli bir Roma kenti olan antik bir Yunan kentiydi. Klasik Yunan döneminde İyonya’nın on iki şehrinden biriydi. Kuruluşu Cilalı Taş Devri MÖ 6000 yıllarına dayanır. 1994’te UNESCO tarafından Dünya Mirası Geçici Listesi’ne dahil edilen Efes, 2015’te ise Dünya Mirası olarak tescil edildi.
Dünya Mirası Listesine alınan “Efes” Dünya Miras alanı; Çukuriçi Höyük, Ayasuluk Tepesi (Selçuk Kalesi, St. John Bazilikası, İsa Bey Hamamı, İsa Bey Camii, Artemision), Efes Antik Kenti ve Meryem Ana Evi olmak üzere dört kısımdan oluşmaktadır.

Antik dönemin en önemli merkezlerinden olan Efes, tarih öncesi dönemden başlayarak Helenistik, Roma, Doğu Roma, Beylikler ve Osmanlı dönemleri boyunca yaklaşık 9000 yıl kesintisiz yerleşim görmüş ve tarihinin tüm aşamalarında çok önemli bir liman kenti olarak, kültürel ve ticari merkez hizmeti vermiştir.

Helenistik ve Roma Döneminin üstün kentleşme, mimarlık ve dini tarihine ışık tutan simgeleri barındıran Efes’te farklı dönemlere ait en üstün mimari ve kent planlama örnekleri bulunmaktadır. M. Ö. 8. yüzyıla tarihlenen ve Antik dönemin yedi harikasından biri olarak ünlenen kült merkezi Artemision, Hz. Meryem’in İsa’nın annesi olarak kabul ve ilan edildiği 431 tarihli Ekümenik Konsülün gerçekleştiği yer olan Meryem Kilisesi, İsa’nın havarilerinden biri olan ve Yahya İncili’ni Efes’te yazan St. John’ın mezarı üzerine inşa edilen Bazilika gibi Erken Hristiyanlık dönemine şahitlik eden benzersiz eserleri, günümüzde Hristiyanlar tarafından hac mekanı olarak kabul edilen Meryem Ana Evi ve Beylikler döneminde inşa edilen İslam yapıları ile Efes aynı zamanda dini tarih açısından da bugün hala ayakta olan benzersiz bir birikim sunmaktadır.
İzmir Adnan Mendere Havalimanı Efes Antik Kenti’ne 62 km mesafede bulunuyor. İstanbul’un Efes’e uzaklığı ise 550 km, yani oldukça uzun bir yol.
Ferhat Kaan Şahin
ferhatks@gmail.com
Instagram: fksahin

Okyanusa açılan kapı Cebelitarık

Gibraltar yani Cebelitarık… Dünya’nın en önemli boğazlarından biri olan ve birçok defa savaşlara sahne olmuş Cebelitarık şimdilerde Britanya bağlı bir minik yarımada devleti…  Büyük Okyanusa  açılan kapı olan Cebelitarık, gezilmesi gereken ender ülkeler arasında.

 

Cebelitarık, Akdeniz’in girişinde, İber Yarımadası’nın güney ucunda yer alan Britanya Denizaşırı toprağıdır.

Antik çağdaki adı Calpe’dir. Endülüs fâtihi Tarık bin Ziyad’ın 711 yılında ordusuyla birlikte ilk ayak bastığı ve askeri karargâh olarak kullandığı yer olması sebebiyle İslam kaynaklarında “Cebelü Târık” (Tarık’ın Dağı) diye adlandırılmıştır. Bu isim İtalyancaya Gibilterra, öteki Avrupa dillerine de Gibraltar şeklinde geçmiştir.

Cebelitarık oldukça küçük bir ülke. Bu nedenle eğer yürümeyi ve dik yokuşları seviyorsanız araç kullanmaya gerek kalmadan, 2 günde gezebilirsiniz. Cebelitarık’ın ünlü kayasında bulunan Mağribi Kalesi, kuşatma tünelleri, maymun sığınağı, St. Michael mağarası, O’hara bataryası için bir günlük tur yeterli olacaktır. Cebelitarık kayası doğal koruma alanı olarak kabul edilir. Girişte bilet alırken her yere girmenizi sağlayan indirimli kombo biletlerden almanız daha iyi olacaktır. Merkezde bulunan turizm bilgi ofisinden ücretsiz harita ve detaylı bilgiler de alabilirsiniz.

Ülkenin para birimi İngiliz Sterlini ve yemek, içmek, konaklama oldukça pahalı. Bu yüzden İspanya’nın güneyindeki La Linea kentinde konaklayıp günübirlik Cebelitarık ziyareti yapmayı da tercih edebilirsiniz. Bunun için ekstra Şengen Vizesi gerektiğini unutmayın.

Cebelitarık bir ülkeden çok bir kasabayı andırır. Ana caddesi ülkenin merkezi konumundadır. Ana caddeye gelir gelmez sağlı sollu dükkanlar hemen dikkatinizi çekecektir. Bunlar Avrupa’nın vergi cenneti Cebelitarık’ın zenginlik kaynakları arasındadır. Elektronikten oyuncağa, parfümden çikolataya, alkol ve sigaradan hediyelik eşyalara kadar hemen hemen her şeyi vergi avantajı ile uygun fiyata bulabileceğiniz dükkanlarda sıkı pazarlık yapmayı unutmayın.

Cebelitarık’ta göreceğiniz hemen hemen her yer gibi St. Michael mağarası da efsanelere konu olmuştur. Bir zamanlar bu Katedral Mağarası’nın derinliklerinin sonsuzluğa uzandığı ve mağarada bulunan oyukların Hades’in Geçidi olduğuna inanılmaktaydı. Gerçekte ise yağmur sularının binlerce yıl boyunca aşındırdığı kireçtaşı sebebiyle bu muazzam büyüklükteki ve etkileyici yapıdaki mağara oluşmuş.

Avrupa noktası kıtanın en uzak ucunu işaretlemek amacıyla yapılmış. Aracınız olmadan buraya ulaşmak biraz zorlu olabilir fakat buranın manzarası tüm yorgunluğunuza değecektir. Eğer şansınız yaver gider ve hava açık olursa, Afrika kıtasını, Fas’ın Rif dağlarını, İspanya kıyılarını ve Cebelitarık boğazını tek bir noktadan görme zevkine erişebilirsiniz.

Ferhat Kaan Şahin

ferhatks@gmail.com

Instagram: fksahin

Lüksün şehri Marbella

Marbella, İspanya’nın özerk Endülüs bölgesinde yer alan, Malaga İline bağlı Akdeniz kıyısında yer alan bir şehirdir. 2012 sayımlarına göre 140 binin üzerinde bir nüfusu vardır ki bu onu Malaga İlinin ikinci, Endülüs Bölgesinin de 8. en büyük şehri yapar. Costa del Sol’un en önemli turistik şehirlerinden biri olan Marbella, özellikle yaz aylarında İspanya içinden ve dışından birçok turisti ağırlar. Turistik yapıları ve ikliminin dışında Marbella, birçok arkeolojik miras, onlarca müze, performans alanları ve reggae konserlerinden opera performanslarına kadar uzanan etkinliklerle kültürel bir takvimi vardır. Marbella 10. Yüzyıldan 15. Yüzyıl sonlarına kadar Müslüman hükümdarlar tarafından yönetilmiştir ve eski şehrin bazı bölümlerinden hala bu dönemden kalan eserler görülebilir.

Golden Mile Marbella’nın en varlıklı bölgesidir ve en seçkin kulüpler, restoranlar ve oteller bu bölgede yer alırlar. Siyah Mercedesler ve lüks yatlar adeta bölgenin sembolüdür. Malaga’lı olan ünlü İspanyol oyuncu Antonio Baderas da dahil pek çok tanınmış ve zengin ismin bu bölgede evleri vardır. 25 km kıyı şeridine sahip Marbella altın gibi kumsallarıyla da ünlüdür.

Marbella, geçmişi M.Ö. 1600’lü yıllara uzansa da aynı zamanda modern bir şehirdir. Santiago Şapeli, Çağdaş İspanyol Gravür Müzesi, Plaza de Altamirano, Palacia Bazaan, Emita del Santo Cristo de la Vera Cruz Kulesi, Bonsai Müzesi, El Alicante, El Cable, Puerto Bunes Yat Limanı, Lindavista, Playa de la Bajadilla, Playa de la Fontanilla şehirde görülmesi gereken yerler arasında yer alırlar. Ayrıca Eski Şehirdeki Endülüs/İspanyol karışımı mimariye sahip evler, dar sokaklar, Orange Meydanı, Arap Kalesi ve Surları da tarih meraklılarının görmeden dönmemesi gereken yerlar arsında yer alır.

Marbella’ya Türkiye’den direk uçak seferleri vardır, yani ulaşması son derece kolaydır. Havaalanı şehirden 45 km uzakta konumlanmıştır ve otobüs seferleri ya da taksi ile şehir merkezine ulaşabilirsiniz.

Ferhat Kaan Şahin

ferhatks@gmail.com

İnstagram: fksahin

1700 yıllık tarihi şehir Split

1700 yıllık tarihi şehir Split
Split, Dalmaçya kıyılarının en büyük şehri, Hırvatistan’ın ise başkent Zagreb’ten sonra ikinci büyük şehri olma özelliğini taşır. Adriyatik’in doğu kıyılarında küçük bir yarım ada üzerine kurulmuştur ve bölgedeki en eski şehir ünvanına sahiptir. Şehirdeki en popüler mekan, Dioketian Sarayı ve çevresindeki tarihi kalıntılar Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer almaktadır. Saray, Roma’yı ilk defa 2 ye bölerek (doğu-batı) tetrarşi dönemini getiren Roma imparatoru Diocletianus tarafından yaptırılmış. Diocletianus Roma tarihinde emekli olan ilk ve tek imparatordur ve emekliliğinin ardından yaptırtıldığı sarayda yaşamıştır, sarayın etrafında günümüzdeki Split şehri kurulmuştur. Split şehri ve hinterlandı, tarihi kalıntıları, Salona Harabeleri, Trogir UNESCO şehri, denizi, marinaları, 1700 senelik Dieklotianus sarayı, alışveriş dükkanları, cafeleri, cruise limanı, adaları ile Akdeniz Kıyısında çok turistik bir şehirdir. Etrafı tarihi duvarlarla çevrili olan bu saray Unesco’nun koruması altındadır. Orjinali M.S. 305 senesinde inşa edilmiş olan St. Duje’s Katedrali, Roma İmparatorluğu döneminden kalmış bir yapıdır ve bir Roma tapınağı ile Katolik Kilisesi karması bu yapının dünyadaki en eski katedrallerden biri olduğu düşünülmektedir. Buradan kentin manzarasını da izleyebilirsiniz. Peistil Meydanı ve bu meydanda yer alan Jüpiter Tapınağı (St. John’s Kilisesi) ve 2 tane orjinal Mısır sfenksi de görülmeye değer yapılar arasındadır. Bir Liman şehri olan Split’in Riva adı verilen sahil şeridi de muazzam bir güzelliğe sahiptir. Marjan adı verilen bölge kentlilerin stres attığı, yürüyüşler yaptığı ve bisiklete bindiği park alanıdır. Deniz ve güneşin tadını çıkartmak isteyenler ise Bacvice kumsallarına gidebilirler. Burada çeşitli su sporları yapabilir ve tekne turlarına katılabilirsiniz. Split şehrindeki tek 5 yıldızlı otel ise, Saran Group Yönetim Kurulu Başkanı Sadettin Saran tarafından satın alınan Grand Hotel Lav&Grand Marina Lav. Dünyaca ünlü Starwood Otel ve Resort zinciri bünyesindeki Le Meridien markası tarafından işletilen Grand Hotel Lav&Grand Marina Lav Saran Group’un, Avrupa turizm sektöründeki en son yüksek bütçeli yatırımı olarak da dikkat çekiyor. Split şehri ayrıca dünyaca ünlü dizi The Game of Thrones’un da çekimlerinin bir yer olarak dikkat çekiyor.
KLIS KALESİ
Hırvatistan’ın Adriyatik kıyı şeridinde yer alan bir ortaçağ kalesidir. Aynı adı taşıyan Kilis kasabasının tepesinde konuşlanmıştır. İlk temel yapı bir İllirya kabilesi olan Dalmaçyalılar tarafından yapılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun 1537-1648 arası 111 sene egemenliğine aldığı kalenin yaklaşık 2.000 yıllık tarihinde çok çeşitli prenslik, krallık, devlet ve imparatorluklar kaleye egemen olmuştur. Kilis (Klis) kasaba ve kalesi Bosna Eyaleti’nin Kilis Sancağı’nın da merkezi olmuştur. Mosor ve Kozjak dağlarının ortasında, Avrupa’yı Adriyatik’e bağlayan geçitteki bir tepe üzerine deniz seviyesinden 360 metre yükseklikte kurulmuş bir kaledir. Adriyatik Denizi’ne uzaklığı 11 km’dir. Kale içindeki en eski kalıntı kare şeklindeki minareli ve kubbeli Türk camisidir. Cami Türkler tarafından ele geçirildikten sonra 1537 yılında eski katolik hırvat şapel-küçük kilise üzerine yapılmıştı. 1648 yılında Venediklilerin kaleyi ele geçirmesi sonucu cami minaresi yıkılarak roma katolik kilisesi st. Vitus a adanarak kiliseye çevrilmiştir. 17. yüzyılda kare çatı sekizgen taş çatıya çevrildi. Barok oyuklu baptist lavabo 1648 yılında yerleştirildi. Tarihi Kilis Kalesi, askeri yapısında ziyaretçiler için bir dizi silah, zırh ve geleneksel üniforma görebileceğiniz bir müze şeklinde gezilebilmektedir. Tüm Split’e bağlı Dalmaçya adaları ve yerleşimlerini görebileceğiniz panoramik bir manzaraya sahiptir. Ünlü Game of Thrones dizisinin bazı bölümleri de Klis Kalesi’nde çekilmiştir.
Ferhat Kaan Şahin
ferhatks@gmail.com
instagram: fksahin

Masal şehir Moskova

Masal şehir Moskova
Moskova, Rusya’nın başkenti ve en büyük şehridir. Banliyöler ve civar şehirlerden her gün işlerine gelenler dahil nüfusu 20 milyondur ve tam anlamıya bir megakenttir. Rusya’nın ve eski Sovyetler Birliği’nin çok uluslu yapısının tam anlamıya örneklendiği yer olan Moskova’da her çeşit insana rastlamak mümkün. İstanbul’dan yaklaşık 3 saat süren bir yolculuğun ardından, şehrin yaklaşık 34 km. güneyinde bulunan Domodedovo Uluslararası Havaalanı’na ulaşarak Moskova gezime başladım. Büyük bir şehir olmasının yanısıra her yıl milyonlarca tursiti de ağırlayan Moskova’da toplam 3 tane havaalanı bulunmakta. Geziye tahmin edebileceğiniz gibi Kızıl Meydan’dan başladım. Bu arada İngilizceye de Red Square şeklinde geçen meydanın adının eski Rusçada “Güzel” ya da “Güzelce” anlamına gelen Red kelimesinden geldiğini öğrendim. Ama asıl şaşkınlığımı meydandaki ünlü soğan kubbeli Aziz Vasil Katedrali’nin aslında tek bir yapı olmadığını öğrendiğimde yaşadım. Evet yanlış okumadınız. Kızıl Meydan’daki o ünlü kilise tek bir yapı değil ve ayrı ayrı girişleri olan, birkaç şapelden oluşan bir kompleks. UNESCO Dünya Mirası listesinde bulunan katedralin Aziz Vasil haricinde diğer bilinen isimleri ise Bakire Meryem’in Şefaat Katedrali ve Mübarek Vasil Katedrali’dir. Moskova’nın bu simge yapısı fotoğraf çektirmek için en güzel yer. Kızıl Meydan’da Aziz Vasil Katedrali’nin hemen yanındaysa bizim Topkapı Sarayı’yla aynı işlev göremesi için yapılmış bir içkale olan Kremlin yer almakta. Güçlü kırmızı surları ve uzun kuleleriyle Başkanlık Sarayı ve diğer bazı hükümet binalarına evsahipliği yapıyor ve girmek için özel izin gerekiyor. Kızıl Meydan’da yer alan ve görmeniz gereken bir diğer yapı ise GUM adındaki Rusya’nın en büyük alışveriş merkezi yer almakta. Camdan büyük bir çatısı yer alan oldukça görkemli bir bina.
Moskova’ya gitmişken mutlaka görmeniz gereken bir diğer yer ise kesinlikle Metro. Olduça büyük ve karmaşık bir ağa sahip olan Moskova metrosu dünyanın en eski ve en büyük metrolarından biridir. Büyüklük olarak New York, Paris ya da Londra ile kıyaslansa da iç mimarisi ve dekorasyon olarak kesinlike dünyanın en güzel metrosudur ve her biri adeta bir sanat şaheseri olan 182 tane istasyonu vardır.
Moskova yerel yemekleri tadabileceğiniz birçok güzel restoran olmakla birlikte size önereceğim yer Cafe Pushkin. Gerek leziz menüsü gerek atmosferi ve dizayn ile gerçekten çok güzel bir mekan. Moskova çok büyük bir şehir olmasının yanında görülecek de pek çok yere sahip. Bunların başında yer alan mekanlar ise sanat müzeleri. Rusya’nın yetiştirmiş olduğu ve Rus modernizasyonu ile birlikte gelen batılılaşma döneminin sanatçılarının nanide tabloları ve diğer eserleri görmeden dönmeyin. Eğer tarihe merakınız varsa, İkinci Dünya Savaşı müzelerini de gezinize ekleyebilirsiniz. Savaşın kazanılmasında çok büyük bir bedel ödeyen Rusya, buna mukabil son derece görkemli savaş ve zafer müzelerine sahip.
Moskova gezinizi sonlandırmadan önce uğramanız gereken bir diğer yer ise tabiki Novodeviçi Mezarlığı. Ünlü Türk şair Nazim Hikmet Ran’ın ve diğer pek çok Rus ünlü ismin mezarı, 16. Yüzyıldan kalma Novodemiçi Manastırı’nın yanında yer alan bu mezarlıktadır.
Ferhat Kaan Şahin
ferhatks@gmail.com
İnstagram: fksahin

Ortaçağ gül festivali, Rodos – 25-27 Mayıs

Ortaçağ gül festivali, Rodos – 25-27 Mayıs

Tarihi Rodos adasında gerçekleşen Ortaçağ gül festivali 2006 yılından bu yana adaya turizm katkısı sağlamak için Yunanistan Kültür Bakanlığı destekli olarak devam etmekte. UNESCO kültür mirası listesinde yer alan Rodos kalesi içinde yer alan festival, meşhur Rodos şövalyelerini tekrar canlandırıyor. Tarihçilerin, müzisyenlerin, aktörlerin, görsel sanatçıların, aktörlerin ve ustaların bir araya gelmesi ile şehrin caddeleri renkleniyor.

Festival, geleneksel yemekler, el sanatları ve sergiler satan ahşap tezgahlarla tamamlanıyor.  Ortaçağın tekrar canlandırıldığı şehirde süvarilere, şövalyelere, hokkabaz, jesters, dansçılar, yangın yiyenleri görme şansı bulcaksınız. Eğer biraz şanslıysanız, şövalyelerin zırhını ve kıyafetlerini giyebilir o anları yaşayabilirsiniz.