Yazılar

Meyve ve tatlıyı iftar sonrasına bırakın!

Toplumdaki yaygın inanışın aksine ciddi kalp hastalıkları dışında kalp hastalarının oruç tutmalarında bir sakınca görülmüyor. Zira, yapılan araştırmalara göre; oruç tutan hastalarda kalp krizi riskinde artış saptanmazken, kan şekeri ve kolesterol seviyelerinde düzelmenin yanı sıra tansiyon değerlerinde de düşme tespit edilmiş. Ancak, uzun saatler boyunca aç ve susuz kaldıktan sonra yapılan bazı hatalar kalp hastalarında ciddi sorunlar gelişmesine neden olabiliyor.  Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Karabulut, bu nedenle kalp ve damar hastalarının oruç tutarken doktorlarının önerilerine harfiyen uymaları gerektiğine dikkat çekerek, “Ritim bozukluğu, kan basıncında ani yükselmeye bağlı gelişen felç ile kalp krizi, oruç tutarken beslenmelerine ve günlük yaşam alışkanlıklarına dikkat etmeyen kalp ve damar hastalarında sıkça görülen sorunları oluşturmaktadır. Dolayısıyla hastaların ilaçlarını düzenli olarak kullanmaları, hatalı beslenme alışkanlıklarından kaçınmaları ve vücutlarını fazla yormamaları yaşamsal önem taşımaktadır” diyor. Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Karabulut, Ramazan’da kalp sağlığı için dikkat edilmesi gereken 10 kuralı anlattı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu!

Prof. Dr. Ahmet Karabulut

Prof. Dr. Ahmet Karabulut

Sahursuz oruç tutmayın

Ramazan’da uykusuz kalacağımız kaygısıyla sahuru çoğunlukla ihmal ediyoruz. Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Karabulut, oysa gün içerisinde bize enerji veren ve ayakta tutan öğünün sahur olduğunu belirterek, “Sadece iftarla tek öğün oruç tutanlarda metabolizma yavaşlar ve bu durum kilo alımıyla sonuçlanabilir. Dolayısıyla sahura mutlaka kalkılmalı ve tok tutacak bir öğün tercih edilmelidir. Tam buğday ekmeğine tost, 1 adet haşlanmış yumurta, 9-10 zeytin, 1 dilim az yağlı peynir, 3-4 adet ceviz, domates, salatalık, roka ve avokado salatası, 1 tatlı kaşığı bal ve 2 bardak su örnek bir sahur menüsü olabilir” diyor.

İftar öncesinde ve sonrasında yürüyüş yapın

Ramazan’da çoğunlukla egzersiz yapmaya ara veriyor ve daha az hareket ediyoruz. Oysa hareket etmek kalp ve damar sağlığının yanı sıra tüm vücut sağlığı için önemli. Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Karabulut, iftar öncesinde yapacağımız 30 dakikalık yürüyüşün metabolizmamızı hızlandırdığını vurgulayarak, “Yürüyüş vücudu iftara hazırlar, sindirim ve uykuyu destekler. Ayrıca iftar sonrasında yapılacak olan 15-20 dakikalık yürüyüşle günlük hareket hedefine ulaşılmış olunur” diyor.

İftar yemeğinde aşırı su içmeyin

Susuzluk çoğumuzu oruç tutarken zorlayan bir durum. Dolayısıyla iftar yemeğinde aşırı su tüketebiliyoruz. Ancak dikkat! Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Karabulut, suyu iftar yemeğinin sonunda içmemiz gerektiğine dikkat çekerek, “Bazen kişiler yarım litre suyla iftar açabiliyorlar. Bu durum mide asiditesini azaltarak sindirimi zorlaştırabilmekte, bunun sonucunda karın ağrısı ve şişkinliği gibi sorunlar gelişebilmektedir. Dolayısıyla önerimiz, yarım bardak suyla iftar açılması ve kalan suyun iftar sonunda içilmesidir” diyor. Vücut susuz kaldığında ritim bozukluğu ve tansiyonun düşmesi gibi önemli sorunlar gelişebileceğini ve kalp krizi ile felç riskinin de artacağını vurgulayan Prof. Dr. Ahmet Karabulut, sağlığı riske atmamak için iftardan başlayarak sahura kadar mutlaka 1.5 litre su (8-10 bardak) tüketmek gerektiğini söylüyor.

Sigara ile iftar açmayın

Kalp ve genel sağlığınız için sigara kullanmayın ve içilen ortamlarda da bulunmayın. Ramazan, sigarayı bırakmanız için çok iyi bir fırsat aslında. “Ancak bu alışkanlığınız devam ediyorsa, iftarı sigara ile açmayın, iftar sonrasında peş peşe sigara içiminden de kaçının” uyarısında bulunan Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Karabulut, “Sigara, damarlar üzerinde doğrudan oluşturduğu toksik etkiyle yüksek tansiyon ve kalp krizini tetikleyebilir” diye konuşuyor.

İftarı yavaş yapın

Kalp sağlığınız için dikkat etmeniz gereken bir başka önemli nokta ise iftarda yemeği hızlı tüketmemek olmalı.  Zira besinlerin hızlı tüketimi; hazımsızlık, şişkinlik, çarpıntı ve tansiyon yükselmesi gibi sorunlara neden olabiliyor. İftarı yarım bardak suyla açıp, sonrasında çorba ve salata tüketmek midenizi zorlamayacaktır. Ana yemekte besinleri 10-20 kez çiğnedikten sonra yutmanız ise sindirimi rahatlatacaktır. İftar yemeğini bir porsiyon meyve veya sağlıklı tatlıyla sonlandırabilirsiniz.

İftar sonrasında tekrar yemek yemeyin

Ramazan’da iftar öğününden sonra yatıncaya kadar bir şeyler yemek sıkça yaptığımız hatalardan. Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Karabulut, iftardan sonra yemeğe devam etmenin uyku düzenini bozacağına ve mide reflüsüne yol açacağına işaret ederek, “Ayrıca sahur yapma isteğini de baskılayacaktır. Bu nedenle meyveyi veya tatlıyı iftar yemeğinden sonraki saat içerisinde tüketmek, sonrasında bir şey yememek sağlıklı bir yaklaşım olacaktır” diye konuşuyor.

Meyve veya sütlü tatlıları tercih edin

Şerbetli tatlı tüketimi Ramazan’da artış gösteriyor. Ancak özellikle ağır iftar sofralarında ara verilmeden yenilen tatlılar mide ve kalp hastalıklarını tetikleyebiliyor. Bunun nedeni ise şerbetli tatlıların hem yoğun kalori içermeleri, hem de iftar sonrasında mideye ve sindirime ek yük oluşturmaları. Bunun sonucunda kan şekerinde dalgalanmalar, kanda koyulaşma gelişebiliyor. Bunların yanı sıra insülin salınımını kamçılayarak daha çabuk acıkmaya da yol açıyor. Bu nedenle tatlıyı kısıtlamalı ve iftardan sonraki saat içerisinde tüketmelisiniz. Ayrıca şerbetli tatlılar yerine sütlü tatlılar ya da meyveyi tercih etmeli, şerbetli tatlı tüketecekseniz tadımlık olarak tek bir dilimde bırakmalısınız.

Öğlenleri bir saat uyuyun

Ramazan’da uyku düzeni biraz bozulabiliyor ve uykusuzluk sorunu yaşanabiliyor. Prof. Dr. Ahmet Karabulut, uykusuzluğun gün içerisinde gerginlik, çarpıntı ve tansiyon yüksekliğine neden olabileceğine işaret ederek, “Dolayısıyla vücudumuzun ihtiyacı olan 7 saatlik kaliteli ve dinlendirici uykuyu sağlayabilmek için yatış saati erkene çekilebilir. Ayrıca öğleden sonra bir saati aşmamak kaydıyla gündüz uykusu takviyesi yapılabilir. Gece uykusunu olumsuz etkileyeceği için gündüz uzun süre uyumaktan kaçınmak ise çok önemlidir” bilgisini veriyor.

 İlaç kullanımını bırakmayın

Kalp hastalarında ilaç düzeninin oruç saatlerine uyacak şekilde yeniden düzenlenmesi ve ilaç kullanımının bırakılmaması büyük bir öneme sahip. Aksi halde ilaçlar ile ilgili yan etkiler ya da etkinlik kaybı izlenebilir. Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Karabulut, kalp ve damar hastalıklarında ilaç düzeninin kişiden kişiye farklılık gösterdiğini belirterek, sözlerine şöyle devam ediyor:  “Bazı ilaçlar günde 1 kez, bazıları ise günde 2-3 kez alınabilir. Oruç sürecinde tansiyon düşeceği için tansiyon ilaçlarının dozunda yeniden ayarlama yapılması gerekebilir. İdrar söktürücü ilaçlar susuzluğu arttıracağı için bu dönemde ilaçlara ara verilmesi hekim kararı ile düşünülebilir.”

Ziyafet sofralarından uzak durun

Ramazan, mideyi dinlendirme ve mideyi küçültme ayıdır. Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Karabulut, dolayısıyla mide sınırlarını zorlayan ziyafet sofralarından kaçınmak gerektiğini belirterek, “Zira midenin tıka basa doldurulduğu iftar yemekleri genellikle hazımsızlık, çarpıntı ve tansiyon yükselmesiyle sonlanmaktadır. Ayrıca, özellikle ziyafetlerde fazla tüketilen şerbetlere de dikkat etmek gerekir. Bu şerbetlerde aroma ve şeker oranları yüksektir. Tercih edilecek içecek su, maden suyu ve ayran olmalıdır. Ayrıca fazla miktarda çay ve kahve, tüketimi de vücuttan su atılımını ve kalpte çarpıntıyı tetikleyebilmektedir. Dolayısıyla çay ve kahveyi iftar sonrasında 2 bardak veya 1 fincan ile sınırlandırmak da önemlidir” uyarısında bulunuyor.

Kırık, çıkık ve burkulmanın önemli belirtileri!

Kışın dondurucu soğuklarıyla birlikte yurt genelinde çok sayıda ilde kar yağışı buzlanma ve don tehlikesini artırırken, kış kazalarına karşı son derece dikkatli olmak gerekiyor. Zira bir anlık dalgınlıkla düşme sonrası kırık- çıkık ve yumuşak doku yaralanmalarının yanı sıra yaşamı tehdit edecek çok ciddi sağlık sorunları da meydana gelebiliyor. Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Nezih Ziroğlu “Kış aylarında günlük yaşamda kazalarla çok sık karşılaşılıyor. Özellikle kaygan zeminlerde düşme sonucu meydana gelen ortopedik yaralanmalar hastanelerin acil servislerini dolduruyor. Basit bir kayma dahi ciddi kırıklara veya bağ yaralanmalarına yol açabiliyor. Ancak kışın en sık görülen ortopedik kazalardan ve yaralanmalardan korunmak için bazı basit ama etkili önlemleri öğrenmek hayat kurtarıcı olabilir” diyor. Doç. Dr. Ziroğlu, kışın en sık görülen ortopedik kazalar ve yaralanmalar ile kış kazalarına karşı alınması gereken önlemleri anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Doç. Dr. Nezih Ziroğlu

Doç. Dr. Nezih Ziroğlu

  • El bileği burkulması ve kırıkları

Kaygan zeminlerde düşme sonucu elde ve bilekte meydana gelen burkulmalar ve kırıklar oldukça yaygındır. Belirtiler arasında; şiddetli ağrı, morarma, şişlik ve bileği hareket ettirmede zorluk yer alır. Eğer kırık varsa, bilekte şekil bozukluğu da görülebilir.

  • Diz yaralanmaları

Karlı ve buzlu zeminlerde yapılan ani hareketler, dizde bağ yaralanmalarına ve menisküs hasarlarına neden olabilir. Özellikle ön çapraz bağ yaralanmaları sırasında dizde ani bir ses duyulabilir. Şişlik, hareket kısıtlılığı, ağrı ve güvensizlik başlıca belirtiler arasındadır.

  • Omuz Çıkıkları ve Rotator Manşet Yaralanmaları

Düşme sırasında omza alınan darbeler veya kış sporlarında kontrol kaybı, omuz çıkıkları ve omuz manşet kas ve tendon yaralanmalarına neden olabilir. Ani ağrı, omuzda şekil bozukluğu ve baş üstü aktivitelerde güçlük bu yaralanmaların tipik belirtileridir.

  • Kalça kırıkları

Kış aylarında özellikle ileri yaş grubu başta olmak üzere kalça kırıkları sık görülür. Şiddetli ağrı, bacağın dışa dönmesi ve yürüme zorluğu gibi belirtilerle kendini gösteren bu durum, yaşlı bireylerde yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyebilir ve kalıcı sakatlıklara yol açabilir.

  • Ayak bileği burkulmaları

Buzlu zeminlerde dengesiz bir adım atma veya kayma ayak bileği burkulmalarına neden olabilir. Ağrı, şişlik, morarma ve üzerine basamama ayak bileği burkulmaları ve bağ yaralanmalarının en sık görülen belirtileridir.

Erken tanı ve tedavi çok önemli!

Doç. Dr. Ziroğlu, kaza geçiren kişinin olabildiğince hareket ettirilmeden, bilinçli şekilde taşınarak ya da gerektiğinde ambulans çağırarak sağlık kuruluşuna götürülmesi gerektiğini vurguluyor. Bazı basit görünen yaralanmalarda ise tedaviye geç kalınmasının ciddi komplikasyonlara yol açabildiğini belirten Doç. Dr. Nezih Ziroğlu “Ortopedik kazalar ve yaralanmalarda; ıstırahatle geçmeyen ağrı, üzerine basamama ya da bölgeyi kullanamama, eklemde sertlik ve hareket kaybı ile şişlik ve morarmanın hızla artması gibi durumlarda zaman kaybetmeden Ortopedi hekimine başvurmak gerekir” diyor.

Kış kazalarına karşı basit ama etkili önlemler!

Acıbadem Üniversitesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Nezih Ziroğlu, kışın ortopedik kazalar ve yaralanmalara karşı alınabilecek basit ama etkili 7 önlemi şöyle anlatıyor:

  1. Karlı ve buzlu havalarda yüksek topuklu bot ya da çizme giymeyin. Ayakkabınızın altının kaymaz dokulu olmasına dikkat edin.
  2. Özellikle karlı ve buzlu zeminlerde küçük adımlar atın. Adımların geniş olması kayma riskini artırır.
  3. Ani dönüş ve ani hareketlerden kaçının.
  4. Dengeyi sağlayarak düşme riskini azalttığı için elleriniz cebinizde yürümeyin.
  5. Yaralanma riskini azaltmak için kaslarınızı güçlendirici egzersiz yapın.
  6. Şapka ve eldiven takın. Kış sporları yaparken mutlaka dizlik, dirseklik ve kask kullanın.
  7. Soğuk hava kasları sertleştirip esnekliğini azalttığından dolayı, kaslarınızı sıcak tutacak kıyafetler giyin. Kasları sıcak tutmak dengeyi iyileştirerek düşme ve kaymalara karşı koruma sağlarken, ani hareketlerde sakatlanma riskini azaltır, aynı zamanda eklemlerin daha rahat hareket etmesini sağlayarak eklem sakatlıklarını önlemeye destek olur.

Bağışıklık güçlendirme için gelişi güzel vitamin kullanmayın

Son günlerde 7’den 70’e soğuk algınlığı ve solunum yolu enfeksiyonları yaygınlaşırken, özellikle çocuklarda mide ve bağırsak enfeksiyonlarına da sık rastlanıyor. Dondurucu soğuklarla birlikte kapalı ve kalabalık ortamlarda geçirilen uzun saatler virüsler ve bakterilerin kolayca ve hızlıca kişiden kişiye bulaşmasına yol açarken, bağışıklık sistemi yeterince güçlü olmayanları yatağa düşürebiliyor. Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Süheyla Yeldan Vatansever “Son dönemde soğuk algınlığı virüsleri ve bazı bakterilerin neden olduğu üst solunum yolu enfeksiyonlarının yanı sıra mide ve bağırsak enfeksiyonları şikayetleri de oldukça fazla görülüyor. Rotavirüs, Norovirüs, Adenovirüs gibi virüsler ve bazı bakterilerin neden olduğu mide-bağırsak enfeksiyonları (Gastroenterit) ishal, kusma, karın ağrısı, halsizlik, hafif ateş ve sıvı kaybı gibi şikayetlere neden oluyor” diyor. Çocuklarda bağışıklık sisteminin güçlü olmasının, enfeksiyonlardan korunmada son derece önemli olduğunu vurgulayan Dr. Vatansever, çocuklarda bağışıklığı kuvvetlendirmenin ve hastalıklardan korunmanın 10 etkili yolunu anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Dr. Süheyla Yeldan Vatansever

Dr. Süheyla Yeldan Vatansever

  • Bu besinleri tüketmesine özen gösterin

Çocukların abur-cuburdan ve fast-food türü beslenme tarzından, şekerli ve işlenmiş gıdalardan uzak tutulması gerekir. Et, balık, yumurta, baklagiller gibi protein kaynakları bağışıklık hücrelerinin yapımı için önemlidir. Özellikle C vitamini (portakal, mandalina, kivi, brokoli) ve A vitamini (havuç, aspanak) açısından zengin gıdalar tüketilmelidir. Bağırsak sağlığı bağışıklığın yüzde 70’ini etkilediğinden bağırsak sağlığını desteklemek için yoğurt ve kefir gibi fermente gıdaların tüketimi özendirilmelidir. Ceviz ve badem gibi kuruyemişler de beslenmeye dahil edilmelidir.

  • Yeterli ve kaliteli uyumasına dikkat edin

Uyku sırasında bağışıklık sistemi onarım ve yenilenme süreçlerinden geçer. Çocukların yaşlarına uygun (1-3 yaş: 11-14 saat, 3-6 yaş: 10-13 saat, 6-12 yaş: 9-12 saat) sürelerde uyuması bağışıklık sisteminin düzenlenmesinde hayati öneme sahiptir. Yetersiz ve kalitesi uyku bağışıklığı zayıflatır. Uyku ortamı karanlık, sessiz ve rahat olmalıdır.

  • Spora teşvik edin

Fiziksel aktivite, kan dolaşımını artırarak bağışıklık hücrelerinin daha etkin çalışmasını sağlar. Stres seviyesini düşürerek genel sağlığı iyileştirir. Çocukların açık havada oynaması hem fiziksel hem de ruhsal sağlık için faydalıdır. Çocukların günde en az 1 saat açık havada oyun oynaması sağlanmalı, yaşa uygun spor etkinliklerine katılmaları teşvik edilmelidir.

  • Hijyen kurallarını öğretin

El hijyeni enfeksiyon riskini büyük ölçüde azaltır. Özellikle yemek öncesi, tuvalet sonrası ve dışarıdan geldikten sonra el yıkama alışkanlığı mutlaka kazandırılmalıdır. El hijyeninin sağlanması, gün içerisinde ellerin yüze, gözlere ve ağıza götürülmemesi mikropların vücuda girişini engeller ve enfeksiyon riskini azaltır.

  • Aşılarını ihmal etmeyin

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Süheyla Yeldan Vatansever “Bağışıklık sistemini hastalıklara karşı hazırlayan en önemli yöntemlerden biri aşıdır. Aşılar, çocukların bağışıklık sistemini belirli hastalıklara karşı hazırlayarak koruma sağlar. Çocukların aşı takvimi düzenli olarak takip edilmeli ve varsa eksik aşılar tamamlanmalıdır. Özellikle grip, zatürre gibi mevsimsel hastalıklara karşı koruyucu aşılar düşünülmelidir” diyor.

  • Aile içi huzur ve destekleyici ortam sağlayın

Çocukların stresli durumlarda bağışıklık sistemleri zayıflar. Aile içi huzur ve destekleyici bir ortam sağlamak önemlidir. Sanat ve oyun gibi aktivitelerle rahatlamaları teşvik edilebilir. Stresin dozunda yaşandığında kişiyi tehlikelerden korumaya katkı sağladığı ama aşırı stresin sağlığa zarar verdiği öğretilmeli, stresi yönetmeyi öğretmesi konusunda gerekirse uzman desteği alınmalıdır.

  • Sigara ve kimyasal maddelerin zararlarına karşı bilinçlendirin

Sigara dumanına maruz kalmak, çocukların bağışıklığını zayıflatır ve solunum yolu enfeksiyonlarına zemin hazırlar. Evde ve çocuğun bulunduğu ortamlarda sigara içilmemesi kritik öneme sahiptir. Sigaranın ve kimyasal maddelerin zararlarına karşı bilinçlendirme çok önemlidir.

  • Yeterli su tüketmesine destek olun

Vücudun su dengesinin korunması, bağışıklık hücrelerinin etkin çalışması için gereklidir.  Çocuğun yaşına uygun miktarda su içmesi sağlanmalıdır. Su, toksinlerin vücuttan atılmasını ve bağışıklık hücrelerinin etkin çalışmasını destekler.

  • Kış güneşinden faydalandırın

D vitamini eksikliği bağışıklık sisteminin zayıflamasına yol açabilir. Günde 15-20 dakika güneş ışığı almak faydalıdır. Güneş ışığı, D vitamini üretimini, D vitamini ise bağışıklık hücrelerini destekler. Kış güneşinden mutlaka faydalandırın. Gerekirse doktor kontrolünde D vitamini takviyesi yapılabilir.

  • Gelişigüzel vitamin vermeyin!

Dr. Süheyla Yeldan Vatansever “Çocuklarda vitamin kullanımı, sağlıklı büyüme ve gelişim için gerekli olabilir; ancak bu süreç dikkatle yönetilmelidir. Anne-babalar çocuklarının bağışıklık sistemlerini güçlendirmek amacıyla arkadaşlarından, internetten ya da çevrelerinden duyduklarıyla vitamin ve mineral takviyesinde bulunabiliyor. Oysa doktora danışılmadan ve çocuğun ihtiyacı olmayan bir takım ürünlerin verilmesi bazen bağışıklık sistemini fazla çalıştırarak otoimmün hastalıkları tetikleyebilir! Çocuğun ihtiyacı kan tahlilleri ve sağlık durumu değerlendirilerek belirlenmelidir. Bazı vitaminlerin uzun süre yüksek doz kullanımı vücutta birikerek zehirlenmelere yol açabilir. Bu durum, özellikle büyüme ve gelişme çağındaki çocuklar için ciddi sağlık riskleri oluşturabilir” diyor.

Gereksiz antibiyotik kullanımından kaçının

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Vatansever, antibiyotiklerin gereksiz yere kullanılmasının bağışıklık sistemini olumsuz etkilediğini ve bağırsak florasını bozabildiğini belirterek şöyle diyor: “Her soğuk algınlığı veya öksürükte antibiyotik kullanılmamalı, antibiyotikler sadece doktor önerisiyle kullanılmalıdır. Gereksiz antibiyotik kullanımı, bağışıklık sistemini zayıflatır ve dirençli bakterilerin oluşmasına yol açar.”

Sonbaharda forma girmenin püf noktaları!

Yaz tatilinin büyüsüne kapılıp beslenme düzenine uymamak, “Bir tane daha?” sorusuna hayır diyememek ve bunun sonucunda tatilden fazla kilolarla dönmek bir yaz klasiği olarak pek çok kişiyi olumsuz etkiliyor. Ancak fazla kilolardan kurtulmak mümkün ve bunun için şimdiden kolları sıvayabilirsiniz! Soğuk havaların da metabolizma hızını artırdığına ve kilo vermeye yardımcı olduğuna dikkat çeken Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Begüm Bengi “Sonbaharla birlikte beslenme düzeninizi yeniden planlayarak ve günlük yaşam alışkanlıklarınız arasına her gün mutlaka bir saat orta tempolu yürüyüşü katarak kalori açığı oluşturabilir ve sağlıklı kilo verebilirsiniz. Soğuk havalar da metabolizma hızını artırdığından kilo vermenizi destekleyecektir. Ancak yazın alınan aşırı kilolardan kurtulmak için şok diyetlerden ve ‘bitkisel takviyeler’ olarak sunulan ürünleri bilinçsizce kullanmaktan kesinlikle kaçının, aksi taktirde verdiğiniz kiloları kısa sürede geri alacağınız gibi, böbreklerde ve karaciğerinizde geri dönülmez hasarlara yol açabilirsiniz” diyor. Beslenme ve Diyet Uzmanı Begüm Bengi, yaz kilolarından kurtulmanın 12 yolunu anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Beslenme ve Diyet Uzmanı Begüm Bengi

Beslenme ve Diyet Uzmanı Begüm Bengi

  • Kahvaltıyı ihmal etmeyin

Gün içerisinde kendinizi uzun süre aç bırakmanız gece yemelerinizin artmasına neden oluyor. Bu nedenle güne mutlaka kahvaltı ile başlayın. Kahvaltıda hamur işlerinden kaçının, mutlaka bir yumurta yiyerek protein alımını sağlayın. Yumurta aynı zamanda tokluk sürenizi de artıracaktır. Öğünlerinizde dengeli beslenmeyi amaçlayın. Kilo verme sürecinde metabolizmanızın yavaşlamasını engellemek için öğün sıklığını artırın, gece yemelerini azaltın.

  • Egzersiz yapın

Yağ yakımı için özellikle koşma, yürüme, yüzme, tenis oynama, bisiklet sürme gibi kardiyo egzersizlerini hayatınıza dahil edin. Her gün düzenli olarak bir saat orta tempolu yürüyüş yaparak kalori açığı oluşturabilir ve yağ yakımınızı hızlandırabilirsiniz.

  • Su tüketimini artırın

Yeterli su tüketimi metabolizmanızın hızlanmasına ve kilo verme sürecinize yardımcı olacaktır. Günlük içmeniz gereken su miktarını kilonuzu 35 ml ile çarparak hesaplayabilirsiniz.

  • Sağlıklı pişirme yöntemleri uygulayın

Yemeklerinizi ızgara, fırın, haşlama gibi sağlıklı pişirme yöntemleri ile hazırlayın. Kızartma yöntemi ile pişirilmiş yemeklerden uzak durun.

  • Zeytinyağı tüketin

Yemekleriniz için yağ tercihlerinizde zeytinyağını ön plana çıkartın. Ancak zeytinyağını da sağlıklı diyerek aşırı tüketiminden kaçının, ölçülü kullanın. Tereyağı, kuyruk yağı gibi hayvansal yağlardan kaçının.

  • Sofranızda balığa yer verin

Haftada iki gün yüksek omega-3 içeriğine sahip olan somon, sardalya, uskumru gibi balıkları bol yeşilliklerle birlikte tüketin.

  • Sebze yemeklerinin yanına yoğurt; et yemeklerinin yanına salata ekleyin

Beslenmenizde mevsim sebzelerine mutlaka ağırlık verin. Sebze yemeklerinin yanına yoğurt, ev yapımı ayran veya kefir; et, tavuk, balık, hindi yemeklerinin yanına bol yeşillikli salatalar ekleyin.

  • Kurubaklagilden faydalanın

Haftada 2-3 kez kurubaklagil yenilmesini tavsiye eden Beslenme ve Diyet Uzmanı Begüm Bengi  “Kurubaklagil yemeklerini tencere yemeği olarak hazırlayabileceğiniz gibi bol yeşillikli salatalarınıza da ilave edebilirsiniz. Haşlanmış nohut, yeşil mercimek veya kuru börülce ile hazırlanmış salatalarınızın yanında kefir tercih edin. Probiyotik besinlerden biri olan kefiri düzenli olarak tüketmeniz karın içi yağlanmanızın azalmasına yardımcı olacaktır” diyor.

  • Kompleks karbonhidrat tüketin

Karbonhidrat tüketirken lif içeriği yüksek olanları tercih edin. Tam tahıllı ekmek, kinoa, karabuğday, bulgur gibi lif içeriği yüksek kompleks karbonhidratlara yönelmek kan şekerinin dengeli yükselmesine ve daha uzun süre tok kalmaya imkan tanıyor. Beyaz ekmek, beyaz pirinç vb basit karbonhidratlardan kaçının.

  • Meyvenin yanına kuruyemiş ekleyin

Ara öğünlerde meyvelerinizin yanına çiğ ceviz, fındık, badem, kaju gibi yağlı tohumları ekleyin. Yağlı tohumların içerisinde bulunan sağlıklı yağlar kan şekeri kontrolüne ve tokluk süresinin uzamasına bağlı olarak kilo vermeye olanak sağlıyor.

  • En az yüzde 70 kakaolu bitter çikolata yiyin

Beslenme ve Diyet Uzmanı Begüm Bengi “Sonbaharda havanın erken kararması, hava ısısının azalmasıyla birlikte bireylerde halsizlik, mutsuzluk ve buna bağlı yeme atakları yaşanabiliyor. Bu yeme ataklarını azaltmak ve mutluluk hormonu olan serotonin seviyesini artırmak için muz, fındık ve yulaf ile beslenmek; ara öğünlerde şekersiz Türk kahvesinin yanında en az yüzde 70 kakao içeren bitter çikolata tercih etmek gibi küçük önlemler fayda sağlıyor” diyor.

  • Balkabağı tokluk süresini uzatıyor

Kışın grip gibi solunum yolu enfeksiyonlarına yakalanma riskini azaltmak, vücut direncini artırmak için meyve ve sebze tüketmek gerekiyor. Stresi azaltıp bağışıklık sistemini güçlendirdiği için sonbaharda tatlısıyla olsun çorbasıyla olsun balkabağı tüketebilirsiniz. Yüksek lif içeriğine sahip balkabağı aynı zamanda kilo verme dönemindeki tatlı krizlerini aşmayı sağlıyor. Az şekerli balkabağı tatlısına ceviz ve tarçın eklemek kan şekerini dengeleyerek tokluk süresini uzatıyor.

Doğru sandığımız hatalı bilgiler kilo almamıza neden oluyor!

Yaz aylarında sosyal etkinliklerin artması ve tatiller yeme düzenimizi bozarak kilo almamıza neden olabiliyor. Ayrıca sıcak havalarda vücudumuzda artan su kaybı açlık hissi ile karıştırılabildiği için daha fazla yeme ihtiyacı hissedebiliyoruz. Bunların yanı sıra yaz aylarında kilo almamıza yol açan bir başka önemli etken ise “diyetler” hakkında doğru sandığımız hatalı bilgiler doğrultusunda beslenmek! Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Senem Azizzade, sağlıklı kilo vermek ve kilomuzu korumak için bilimsellikten uzak olan hatalı bilgilerden mutlaka kaçınmamız gerektiğine işaret ederek, “Yaz  aylarında sağlıklı kilo vermek ve kilo kontrolü sağlamak için dikkat etmemiz gereken en önemli üç kural; dengeli bir beslenme programı oluşturmak, bol bol su içmek ve düzenli egzersiz yapmaktır. Dengeli beslenmek metabolizmamızı destekler ve tok kalmamıza yardımcı olur. Bu nedenle öğünlerimizde protein, sağlıklı yağlar, kompleks karbonhidratlar ve lif açısından zengin sebzeler bulundurmalıyız. Sıcak havalarda dehidratasyonu önlemenin yanı sıra metabolizmamızı hızlandırdığı için bol su tüketmeyi de asla ihmal etmemeliyiz. Aktif kalmak ve düzenli egzersiz yapmak da metabolizmamızı hızlandırarak hem genel sağlığımıza hem kilo kontrolüne yardımcı olacaktır” diyor. Beslenme ve Diyet Uzmanı Senem Azizzade, toplumda kilo almamıza neden olan hatalı bilgileri anlattı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu!

Beslenme ve Diyet Uzmanı Senem Azizzade

Beslenme ve Diyet Uzmanı Senem Azizzade

Dondurma yemek kilo aldırmaz. YANLIŞ!

DOĞRUSU: Dondurma, yaz sıcaklarında serinleten keyifli bir seçenek olsa da sık tüketildiğinde kalori alımını artırabiliyor. Beslenme ve Diyet Uzmanı Senem Azizzade, dondurmanın içeriğindeki yüksek şeker ve yağ nedeniyle enerji açısından yoğun bir besin olduğunu vurgulayarak, “Dolayısıyla dondurmanın aşırı tüketimi kilo artışına yol açabilir. Ayrıca şeker ve yağ içeriği nedeniyle dondurma sağlıklı beslenme için doğru bir tercih değildir.  Hazır dondurma yerine, taze veya dondurulmuş meyveler ile hazırlanmış ev yapımı dondurma daha sağlıklı bir tercih olacaktır” diyor.

Doğal meyve içermesi nedeniyle meyve suyu içmek sağlıklıdır ve kilo aldırmaz.  YANLIŞ!

DOĞRUSU: Meyve suları genellikle lif içeriğini kaybetmiş ve yüksek miktarda şeker içeren içeceklerdir. Öyle ki bir bardak meyve suyu üç porsiyon meyveye denk geliyor. Bu nedenle meyve suyu yerine taze meyve tercih etmelisiniz. Böylece kilo alımını önler ve lif alımınızı artırarak tokluk sürenizi uzatabilirsiniz.

Serinlemek için diyet gazlı içecekleri tercih etmek kilo vermemi sağlar. YANLIŞ!

DOĞRUSU: Diyet gazlı içecekler genellikle düşük kalorili veya kalorisiz oluyorlar. Ancak bazı araştırmalara göre; bu içeceklerin uzun vadeli kilo kaybı üzerinde olumlu bir etkileri olmayabiliyor. Üstelik içerdikleri yapay tatlandırıcılar tatlı krizlerine ve dengesiz beslenmeye yol açabiliyor.

Karpuz, peynirle birlikte yenirse kilo verdirir. YANLIŞ!

DOĞRUSU: Yaz aylarında su içeriği yüksek ve düşük kalorili bir meyve olan karpuz ile peyniri birlikte tüketmeyi çok seviyoruz. Beslenme ve Diyet Uzmanı Senem Azizzade, ancak peynirin yağ ve kalori açısından yoğun bir besin olduğuna işaret ederek, “Bu nedenle karpuz ve peynir ikilisinde aşırıya kaçmamak kilo kontrolü açısından önem taşımaktadır” diye konuşuyor.

Sağlıklı oldukları için yaz meyvelerini istediğim kadar yiyebilirim. YANLIŞ!

DOĞRUSU: Meyveler doğal şeker içeriyor ve bu nedenle aşırı tüketildiklerinde fazla kalori alımına yol açabiliyorlar. Özellikle diyabet  hastalığı gibi metabolik sorunları olan kişilerin meyve tüketirken mutlaka porsiyon kontrolü yapmaları gerekiyor.

Soğuk su içmek daha sağlıklıdır ve yağ  yakımını artırır. YANLIŞ!

DOĞRUSU: Yaygın inanışın aksine, soğuk su  içmenin metabolizmayı hızlandırdığına veya kilo verdirdiğine dair çok sınırlı kanıt mevcut. Beslenme ve Diyet Uzmanı Senem Azizzade, “Soğuk su içmek vücut sıcaklığını geçici olarak düşürür ve bu süreçte vücut bir miktar enerji harcar. Ancak soğuk su doğrudan yağ yakımını artırmaz. Hem sağlığımız hem metabolizmamızın hızlanması için suyun sıcaklığı değil, düzenli olarak ve bol miktarda tüketilmesi önemlidir” diyor.

nhidratlar ve lif açısından zengin sebzeler bulundurmalıyız. Sıcak havalarda dehidratasyonu önlemenin yanı sıra metabolizmamızı hızlandırdığı için bol su tüketmeyi de asla ihmal etmemeliyiz. Aktif kalmak ve düzenli egzersiz yapmak da metabolizmamızı hızlandırarak hem genel sağlığımıza hem kilo kontrolüne yardımcı olacaktır” diyor. Beslenme ve Diyet Uzmanı Senem Azizzade, toplumda kilo almamıza neden olan hatalı bilgileri anlattı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu!

Serinlemek için istediğim tüm soğuk içecekleri içebilirim. YANLIŞ!

DOĞRUSU: Yazın sıcak havalarda soğuk içecekler tüketmek ferahlık sağlasalar da bu içecekler yüksek miktarda şeker veya kalori içerebiliyorlar. Özellikle gazlı içecekler, enerji içecekleri veya hazır meyve suları gibi şeker içeriği yüksek içecekler uzun vadede insülin direnci ve diyabet sağlık sorunlarına da neden olabiliyorlar. Dolayısıyla susuzluğu gidermek için su, maden suyu veya sade buzlu kahveler gibi daha sağlıklı seçenekleri tercih etmek önem taşıyor.

Mevsim salataları mutlaka yağsız olmalıdır. YANLIŞ!

DOĞRUSU: Yaz aylarında salatalar sağlıklı ve hafif bir seçenek olsalar da yağsız olarak tüketilmeleri doğru bir yaklaşım değildir.  Özellikle zeytinyağı ile avokado gibi sağlıklı yağ kaynakları salataların lezzetini artırırken, vücut için gerekli olan A, D, E ve K vitaminleri gibi yağda çözünen vitaminlerin emilimini de arttırıyorlar. Ayrıca, sağlıklı yağlar tokluk hissini artırarak uzun süre tok kalmanıza da yardımcı oluyor.

Soğuk yaz kahvaltıları kilo vermemi sağlar. YANLIŞ!

DOĞRUSU: Yazın yumurta içeren geleneksel kahvaltılar yerine yulafla yapılan soğuk kahvaltılar genellikle daha hafif ve serinletici  olsalar da kilo verme sürecinde tek başına bir etki oluşturmuyorlar. Üstelik porsiyon kontrolü sağlanmazsa yulafa eklenen meyve, fıstık ezmesi ve bal kilo almaya bile sebep olabiliyor.

Smoothie kilo verdirir ve her öğünde tüketilebilir. YANLIŞ!

DOĞRUSU: Genellikle meyve, yoğurt veya süt ile yapılan içecekler olan smoothielerin kalori miktarı içeriklerine göre değişiyor. Bazı smoothieler yüksek şeker, yağ ve kaloriden oluşuyorlar. Bu nedenle, smoothie tercih ederken içeriğine dikkat etmek ve porsiyon kontrolü yapmak önem taşıyor. Bu içeceklerin bir öğün veya ara öğün olarak tüketilebileceklerini belirten Beslenme ve Diyet Uzmanı Senem Azizzade, “Ancak dengeli bir diyet için smoothie tek başına yeterli değildir. Diğer besin öğelerini de içeren dengeli bir beslenme programını takip etmek önemlidir” diyor.

Anne adaylarına uyarı: “Uzman tavsiyesinden uzaklaşmayın”

“Sen iki canlısın, çok ye”, “Aman çay kahve içme”, “Hamileyken cinsel ilişki olmaz” … Her ne kadar iyi niyetli olsa da bu ve benzeri sözler anne adaylarına hamilelik sürecinde toplum tarafından yüklenen, doğru sanılan yanlış bilgiler. Ne yazık ki yaygın olarak karşılaşılan bu iddialar anne adaylarında gereksiz kaygı ve endişelere yol açarken bebekler için de potansiyel riskler oluşturabiliyor. Günümüzde hem dijital ortamdan hem de çevrelerinden duydukları yanlış önerilere göre hareket eden anne adaylarının, uzman tavsiyelerinden uzaklaşarak sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kaldığının altını çizen Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Fatih Aktoz, “Hamilelik boyunca anne adaylarının kafasını karıştıran pek çok soru var. Örneğin; vajinal muayenenin riskli olduğu söyleniyor, ancak bu doğru değil. Vajinal muayene hem rahim boyutunu, rahim ağzının durumunu ve diğer organların sağlığını değerlendirmeyi sağlar hem de vajinal enfeksiyonların veya diğer komplikasyonların erken teşhis edilmesine yardımcı olur. Doktor önerisi ve yönlendirmesi doğrultusunda yapılmasında sakınca yoktur. Anne adayları hamilelik sürecinde hekimleriyle düzenli iletişimde olmalı ve kulaktan dolma bilgiler yerine hekimden bilgi almalıdır” diyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı, hamilelik dönemine dair doğru bilinen yanlışları sıraladı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Doç. Dr. Fatih Aktoz

Doç. Dr. Fatih Aktoz

Hamilelik belirtileri her kadında aynıdır. YANLIŞ!

DOĞRUSU: Her kadın hamilelik sürecini farklı yaşıyor. Bazı kadınlar hamilelikte tipik belirtiler olan sabah bulantısı, meme hassasiyeti ve yorgunluk yaşarken diğerleri bu belirtileri hafif yaşıyor veya hiç yaşamıyor. Belirtiler kişiden kişiye ve hamilelik dönemine göre değiştiği için bireysel deneyimlere dayanarak genellemelerden kaçınmak gerekiyor.

Görünüşe bakarak cinsiyet tahmin edilebilir. YANLIŞ!

DOĞRUSU: Toplumumuzda anne adaylarının geçirdikleri fiziksel değişimlere dayanarak bebeğin cinsiyetini tahmin etme eğiliminin bulunduğuna değinen Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Fatih Aktoz şunları söylüyor: “Halk arasında yaygın bir alışkanlık olsa da bilimsel olmadığı için bu yöntemi ciddiye almamak gerekir. Göbek şekli, bulantı şiddeti, anne adayının cilt durumu gibi belirtiler ve hamilelik sürecinde yaşanan her türlü fiziksel değişim, bebeğin sağlığı ve gelişimiyle ilgili olsa da cinsiyete dair bir yanıt vermez. Bebeğin cinsiyeti ancak ultrason veya genetik testler gibi bilimsel olarak doğrulanmış tetkikler sonucu öğrenilebilir.”

Hamilelikte cinsel ilişki zararlıdır. YANLIŞ!

DOĞRUSU: Hamilelikte cinsel ilişki normal şartlarda güvenli kabul ediliyor ve bebeğe zarar vermiyor. Bebek rahim içindeki sıvı ve rahim kasları tarafından iyi bir şekilde korunduğu için cinsel ilişki hamileliğin normal seyrine zarar vermiyor. Ancak düşük riski ya da plasenta previa (bebeğin eşinin önde olması) gibi bazı istisnai durumlarda hekimin tavsiyesine kulak vermek ve anne adayının sağlık durumuna uygun hareket etmek gerekiyor.

Bu dönemde cinsel istek yok olur. YANLIŞ!

 DOĞRUSU: Hamilelik sürecinde cinsel istek seviyesi kişiden kişiye değişse de yok olmuyor. Bazı kadınlar hamilelikleri boyunca artan hormon seviyeleri nedeniyle daha fazla cinsel istek duyarken, bazılarının ise fiziksel değişiklikler veya diğer faktörlerden dolayı cinsel isteği azalıyor. Bu durum, her kadının bireysel deneyimlerine ve fiziksel rahatlığına bağlı olarak değişiyor. Ancak bu süreçte cinsel isteği desteklemenin ve sağlıklı bir cinsel yaşam sürdürmenin yolu partnerler arasında açık ve anlayışlı iletişimden geçiyor.

Egzersiz yapılmamalıdır. YANLIŞ!
DOĞRUSU:
Hamilelik sürecinde düzenli hafif egzersizin anne adayının genel sağlığı için faydalı olduğu biliniyor. Özellikle yürüyüş, yüzme, yoga veya hamilelik egzersiz programları gibi düşük etkili aktiviteler kasları güçlendiriyor, esnekliği artırıyor ve bağışıklığı yükseltiyor. Bu tür egzersizler, kan dolaşımını iyileştirerek ve ruh halini dengeleyerek hamilelik sürecini daha rahat geçirmeye yardımcı oluyor. Ancak her kadının sağlık durumu farklı olduğundan, egzersiz programını doktor gözetiminde uygulamak; riskli sporlardan kaçınmak ve herhangi bir sorun veya rahatsızlık hissi durumunda doktora danışmak gerekiyor.

Yüzmek tehlikelidir. YANLIŞ!

DOĞRUSU: Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Fatih Aktoz, “Deniz veya havuz suyu, hamilelik sırasında cildin serinlemesine ve rahatlamasına yardımcı olabilir. Ancak aşırı sıcak suya maruz kalmaktan kaçınmak ve güneşin zararlı UV ışınlarından korunmak için güneş kremi kullanmak gibi bazı önlemler alınmalıdır. Yüzme havuzlarının hijyenik olduğundan emin olunmalıdır. Havuzlarda kullanılan klor, doğru miktarda kullanıldığında zararlı değildir. Ancak havuzdan çıktıktan sonra kimyasalları ciltten uzaklaştırabilmek adına mutlaka duş alınmalıdır. Sıcak su yerine serin ve ılık su tercih edilmelidir” diyor.

 Hamilelikte iki kişilik yemek gerekir. YANLIŞ!

DOĞRUSU: Toplumumuzda anne adaylarını beslemek gibi yaygın bir alışkanlık olsa da “iki kişilik yemek” doğru değil. Aşırı yemek, hem anne ve bebeğin sağlığına zarar verebileceği hem de gereksiz kilo alımına neden olabileceği için porsiyon kontrolüne dikkat etmek gerekiyor. Çünkü anne adayları bu süreçte sadece kendi beslenme ihtiyaçlarını karşılamakla kalmıyor, aynı zamanda bebeğin de sağlıklı bir şekilde gelişimini destekliyor. Kaliteli proteinler, vitaminler ve mineraller açısından zengin besinleri tercih etmek gerekse de sağlıklı ve dengeli beslenmek önem taşıyor.

Balık, çay ve kahve yasaktır. YANLIŞ!

DOĞRUSU: Balık, çay ve kahve tüketimi konusunda kesin yasaklar bulunmasa da dikkatli olmak gerekiyor. Omega-3 yağ asitleri ve protein açısından önemli bir besin kaynağı olan balığı haftada iki-üç porsiyon tüketmek ancak mezgit, levrek, somon ve hamsi gibi cıva düzeyi düşük olan türleri seçmek gerekiyor. Kafein tüketimi risk oluşturabileceği için çay ve kahve gibi kafein içeren içecekler sınırlı tüketilmeli, günde iki-üç fincandan fazla kahve ya da dört-beş çaydan fazla tüketmemeye özen gösterilmeli.

Hamilelikte ilaç kullanılmaz. YANLIŞ!

DOĞRUSU: Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Fatih Aktoz, “Bazı durumlarda anne adayının sağlığını korumak veya tedavi etmek için ilaç tedavisi gerekir. Örneğin, bazı kronik hastalıkların yönetimi veya hamilelik sırasında ortaya çıkan enfeksiyonlar için ilaç kullanımı gerekebilir. Doktor, anne adayının sağlık durumunu değerlendirir, potansiyel riskleri ve faydaları tartar ve en uygun tedavi seçeneğini belirler. Ancak herhangi bir şüphe olduğunda, mutlaka doktora danışılmalı ve kendi başına ilaç kullanımından kaçınılmalıdır” diyor.

Vajinal muayene yapılmaz. YANLIŞ!

DOĞRUSU: Hamilelik sürecinde anne adayının ve bebeğin sağlığını değerlendirmek için önemli bir araç olduğundan dolayı vajinal muayene güvenli yapılabilir. Vajinal muayene hem rahim boyutunu, rahim ağzının durumunu ve diğer organların sağlığını değerlendirmeyi sağlıyor hem de vajinal enfeksiyonların veya diğer komplikasyonların erken teşhis edilmesine yardımcı oluyor. Ancak vajinal muayenenin, doktor önerisi ve yönlendirmesi doğrultusunda ve her zaman steril bir ortamda ve dikkatli bir şekilde yapılması gerekiyor.

Nakil aşamasına gelmeden karaciğerinizi koruyun!

Nakil aşamasına gelmeden karaciğerinizi koruyun!

Vücudumuzun en büyük organı olan karaciiğerimiz,  toksik maddeleri temizlemekten enerji kaynaklarını depolamaya, enzim, protein ve kan pıhtılaşma faktörlerini üretmekten sindirim ve metabolizma sistemlerinin çalışmasını sağlamaya dek sayısız hayati işlev üstleniyor!  Ama tüm bu önemine rağmen ne yazık ki karaciğer sağlığına gerekli özenin gösterilmediğini ve son yıllarda karaciğer hastalıklarının görülme sıklığının arttığını belirten Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi Organ Nakli Merkezi’nden Genel Cerrahi Uzmanı “Karaciğer sağlığımız için; dengeli ve sağlıklı beslenmek, katkı maddeleri içeren işlenmiş gıda ve alkolden uzak durmak, fazla kilo ve obezite ile mücadele etmek, hareketli bir yaşam tarzını benimsemek, gereksiz ilaç kullanmaktan kaçınmak, piyasada kontrolsüz şekilde satılan ve içeriği tam olarak bilinmeyen zayıflama çayları gibi muhtemel toksik maddelerden uzak durmak, temizlik ve hijyene dikkat etmek son derece önemlidir” diyor. Ülkemizin canlı vericili karaciğer naklinde ise başarısıyla dünya listesinde ilk sırada yer aldığını belirten Prof. Dr. Hamdi Karakayalı, yağlanmadan siroza ve nakile gidebilen süreci ve karaciğer naklinde son gelişmeleri anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Sağlıksız beslenmeden hareketsizliğe, alkol tüketiminden fazla kiloya dek günlük yaşantımızda yaptığımız bazı yanlışlar, vücudumuzda hayati rol oynayan karaciğerimizi hızla yıprandırıyor. Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi Organ Nakli Merkezi’nden Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Hamdi Karakayalı “Vücutta yağlanma arttıkça karaciğer hücrelerinde de damlacık şeklinde yağ birikiyor ve karaciğer toplam ağırlığının yüzde 30 ve daha fazlası yağ hücrelerinden oluşana kadar sinsice ilerliyor, belirti göstermiyor hatta kan tahlillerinde bile görünmüyor. Yağlanma arttıkça hepatit denilen karaciğer iltihaplanması, ardından karaciğerin giderek sertleşip normal yapısını kaybetmesiyle siroza dönüşüyor. Sadece obezite değil, alkol tüketimi de aynı senaryoya neden olarak karaciğeri yağlandırıp, işlev kaybı ve karaciğer yetmezliğine neden olabiliyor. Uzun süreli ve aşırı alkol tüketenlerin yüzde 90’ında karaciğer yağlanması görülüyor, bu şekilde alkol kullanımının devamı da yüzde 20 olasılıkla siroza yol açıyor” diyor.

Prof. Dr. Hamdi Karakayalı

Prof. Dr. Hamdi Karakayalı

Son aşamada nakilden başka çare kalmıyor

Karaciğer yağlanmasının bilinen bir ilaç tedavisi olmadığına dikkat çeken Prof. Dr. Hamdi Karakayalı, buna karşı alınacak bazı önlemlerle karaciğerin kendini yenileme özelliğine sahip bir organ olduğunu belirterek sözlerine şöyle devam ediyor: “Alkol tüketimi, bilinçsiz ilaç ve reçetesiz ürünler gibi kötü alışkanlıklarından kurtulup, sağlıklı beslenme ve düzenli egzersiz ile kötüye giden süreç durdurulabilir. Ancak bunun için geç kalınmamalıdır çünkü karaciğerin yapısı bozulup siroz geliştiğinde artık geri dönülemez ve bu aşamadaki birçok hasta için tek umut hastalıklı karaciğerin çıkarılarak yeni ve sağlıklı bir karaciğer nakledilmesidir.” Öte yandan her yıl siroz hastalarının yüzde 2-3’ünde karaciğer kanseri gelişme riski bulunduğunu ancak zamanında tanı konulursa bu hastaların karaciğer nakli ile hem siroz hem de kanserden kurtulabildiğini vurgulayan Prof. Dr. Hamdi Karakayalı, ülkemizde, tedavisi için karaciğer nakli dışında bir ümit kalmamış ve bağışlanacak bir organı bekleyen, Sağlık Bakanlığı Organ Nakli Bekleme Listesi’ne kayıtlı 2 bin 600 hasta bulunduğunu söylüyor. Prof. Dr. Karakayalı “Organ bağışı ihtiyacı karşılamaya yetmiyor ve hastaların çoğu bekleme sürecinde ne yazık ki hayatını kaybediyor, bu sırada listeye sürekli yeni hastalar ekleniyor. Buna karşın donör bulan hastaların tedavi edilmesini sağlayan canlı vericili karaciğer nakli sayılarına bakıldığında ülkemiz 1. sırada yer alıyor” diyor.

Çapraz Nakil ile 2 hastaya eşzamanlı nakil yapılıyor

Nakil aşamasında farklı teknikler uygulanıyor. Örneğin “Domino Nakil” tekniği özel bazı hastalıklarda nakil sırasında hastadan çıkarılan karaciğeri, bir başka hastaya naklederek kişinin yaşamına devam etmesini sağlıyor. Canlı vericiden alınacak olan karaciğer kısmının hastaya küçük gelmesi ve aynı durumda ikinci bir verici adayının da olması durumunda, “Dual Nakil” tekniğiyle her 2 donörün karaciğer parçaları aynı anda alıcıya naklediliyor ve sorun çözülüyor.

Ayrıca uygun eşleşme sağlandığında “Çapraz Nakil” yöntemiyle, kan grubu uymayan hastaların vericilerini birbirleriyle değiştirerek 2 hastaya eşzamanlı olarak karaciğer nakli yapılabiliyor. Bütün bu çözüm üreten gelişmelerin temelinde ise giderek artan tecrübe, bilgi birikimi ve hastane genelinde sağlanmış olan uyumlu ekip çalışması yatıyor.

Eskiden hayal olan tıbbi gelişmeler yaşanıyor!

Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Hamdi Karakayalı, karaciğer naklinde ülkemizde kısa zaman önce hayal bile edilemeyecek ameliyatların, günümüzde başarıyla uygulandığını vurgulayarak “Özellikle canlı vericili nakil tecrübesi geliştikçe eskiden nakil şansı olmayan pek çok durum için yeni yöntemler uygulanıyor. Kapalı laparoskopik hatta robotik yöntemlerle tedavi başarıyla yapılabiliyor. Beklenen yaşam sürelerinin aylar hatta haftalar ile sınırlı olduğu ileri evre karaciğer kanserlerinde, önce tümör küçültücü tedaviler uygulayıp, arkasından yaptığımız karaciğer nakilleri ile hastanın yıllarca siroz ve tümörden kurtulmuş olarak yaşamasını sağlıyoruz” diyor.

Bel ve boyun ağrısı şikayetleri hızla artıyor!

Bel ve boyun ağrısı şikayetleri hızla artıyor!

Özellikle pandemi dönemiyle birlikte, teknolojideki hızlı gelişmelerin de etkisiyle hayatımıza giren çevrimiçi egzersiz programlarına ilgi son yıllarda giderek artıyor. Ancak dikkat! Gerek vücudumuzun genel sağlığı gerekse kilo vermek amacıyla yapılan çevrimiçi egzersizler, kontrolsüz olduğunda fayda yerine zarar verebiliyor! Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Doç. Dr. Işıl F. Kartaloğlu “Son zamanlarda çevrimiçi egzersiz, yoga ve pilates programları sonrası boyun, bel ağrısı ve kollarında/ bacaklarında uyuşukluk şikayetleriyle başvuran hastaların sayısında artış yaşanıyor. Özellikle herhangi bir kas iskelet sistemi hastalığı ya da şikayeti olanların egzersiz programı için öncelikle hekime danışmaları hayati önem taşımaktadır” diyor. Doç. Dr. Işıl F. Kartaloğlu çevrimiçi, kontrolsüz egzersizin yol açabildiği sorunları anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Modern hayatın yoğun koşuşturmacasında dışarıda spor yapmaya fırsat bulamayanlar teknolojinin nimetlerinden faydalanarak çevrimiçi egzersizlere yöneliyor. Ancak hastaların bulundukları mekandan kolaylıkla katılabildikleri denetimsiz sağlık kuruluşları ya da çevrimiçi grup egzersiz programları birçok ciddi sorunu da beraberinde getirebiliyor! Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Doç. Dr. Işıl F. Kartaloğlu “Sağlığımız için hareketsiz (sedanter) yaşamdan kaçınmak ve fiziksel aktivitelere, düzenli egzersize özen göstermek şüphesiz çok önemli ancak kontrolsüz yapıldığında en faydalı sporlar bile zarar verici bir hal alabiliyor. Özellikle son zamanlarda pilates ve yoga gibi çevrimiçi yapılabilen kontrolsüz egzersizler nedeniyle kas-iskelet sistemlerinde yaralanmayla başvuran hastalarla çok sık karşılaşıyoruz” diyor. Düzenli egzersiz yapmanın; aşırı kilo ve obeziteden diyabete, kalp damar hastalıklarından kas ve iskelet sistemine dek birçok hastalığa fayda sağladığını vurgulayan Doç. Dr. Kartaloğlu, buna karşın vücudumuzun ana destek yapılarından biri olan ve aynı zamanda oldukça karmaşık bir yapıya sahip bulunan omurgamızın en küçük bir yanlış hareketten bile büyük zarar görebildiğini vurguluyor.

Doç. Dr. Işıl F. Kartaloğlu

Doç. Dr. Işıl F. Kartaloğlu

Hem yapısal hem sinirsel iletişimi düzenliyor!

Özellikle pilates ve yoganın hem fiziksel, ruhsal ve zihinsel sağlığa iyi gelmesi hem de diğer egzersizlere göre uygulanabilirliğinin daha kolay olduğu düşüncesiyle bazı kurallara gerektiği kadar dikkat edilmeyebildiğini belirten Doç. Dr. Kartaloğlu, bu konuda toplumsal farkındalığın yeterli olmaması dolayısıyla çevrimiçi programlarda kontrolden uzak gelişigüzel uygulanabildiğini, bunun da omurgalara ciddi zararlar verebildiğini belirterek şöyle konuşuyor: “Omurgamız kollarımızla ve bacaklarımızla sürekli bir iletişim halindedir.  Aynı zamanda omurilik adı verilen, beynimizden gelen emirleri vücudumuzun geri kalanına ileten ve oradan gelen bilgileri beyne taşıyan hayati bir yapıdır. Yani hem yapısal destek sağlar hem de sinirsel iletişimi düzenler. Omurgamızın sağlığı genel vücut sağlığımız için büyük önem taşır. Omurgamızı etkileyen herhangi bir sorun, genel hareket kabiliyetimizi, dengemizi ve koordinasyonumuzu doğrudan etkiler!”

Pilates ve yoga sağlığa faydalı, ama!

Özellikle son yıllarda ilginin giderek arttığı pilates, yoga vb egzersiz programlarının sağlık açısından birçok yararı olsa da, özellikle boyun ya da bel fıtığı gibi omurga problemleri olan kişiler üzerinde yapılacak detaylı bir değerlendirme ve kişiye özel planlama gerektirdiğini belirten Doç. Dr. Kartaloğlu “Yapılan çalışmalar; bu açıdan bakıldığında, boyun fıtığı olan hastalarda pilates, yoga vb esnasında yanlış yapılan hareketlerin boyun ağrısını artırabildiğini ortaya koymaktadır. Bulgular, kontrolsüz yapılan egzersizlerin, omurilik sinirlerinin geçtiği deliklerin boyutunu azaltarak sinir köklerini sıkılaştırabildiğini ve dolayısıyla boyun ağrısını tetikleyebildiğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle mutlaka bir uzman eşliğinde kişiye özel şekilde programlama yapılmalıdır. Kemik erimesi, bel fıtığı, skolyoz, kireçlenme ve iltihaplı romatizma gibi hastalıkların tedavisi pilates, yoga veya herhangi bir egzersiz değildir. Herhangi bir kas iskelet sistemi hastalığınız veya şikayetiniz var ise tedavi ve egzersiz programı için öncelikle hekime danışmanız hayati önem taşımaktadır” diyor.

Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi

Boyun ve bel fıtığını tetikliyor!

Özellikle boyun fıtığı olan kişilerde yapılan çalışmaların, ileri doğru baş hareketi gibi hareketlerin boyun ağrısı ve diğer komplikasyonlara yol açabildiğini gösterdiğini vurgulayan Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Doç. Dr. Işıl F. Kartaloğlu şöyle konuşuyor: “Yapılan çalışmalar; pilates, yoga ve kontrolsüz yapılan egzersiz programlarının, yanlış veya aşırı uygulanması durumunda özellikle mevcut boyun ve bel sorunları olan kişiler için risk oluşturabileceğini gösteriyor. Özellikle omurga ve kas iskelet sistemi sorunları olan kişilerin, herhangi bir fiziksel egzersiz programına başlamadan önce mutlaka Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hekimine danışmaları gerekir.”

Yatak örtülerini veya atletinizi değiştirmek zorunda kalıyorsanız…

Yatak örtülerini veya atletinizi değiştirmek zorunda kalıyorsanız…

Vücudumuzun ısısını kontrol etmek için gerekenden fazla ter salgılaması ‘aşırı terleme’ tıp dilinde de hiperhidroz olarak tanımlanıyor.  Aşırı terleme sadece gün içinde değil, gece ataklar halinde de gelişebiliyor.  Aşırı sıcak havalar, yine aşırı ısıtılmış bir oda veya kalın bir yorganla örtünme gece terlemelerinin basit bir nedeni olabiliyor. Uyku sırasında oluşan gece terlemelerinin şiddeti orta derecede yaygın terlemeden, yatak çarşaflarının değiştirilmesini gerektirecek boyutlara ulaşabilen terlemelere kadar değişebiliyor. Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Yıldız Okuturlar, ateş ve kilo kaybı eşlik etmediği sürece gece terlemelerinin hemen tetkik edilmesinin gerekli olmayabileceğini belirterek, “Ancak ateş olmasa bile yatak örtülerini ya da atlet değiştirmeyi gerektiren şiddetli gece terlemelerinin ise enfeksiyon veya kanser varlığı açısından değerlendirilmesi çok önemlidir” diyor.  İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Yıldız Okuturlar, gece terlemelerine yeni başlanmış olan reçeteli ya da reçetesiz ilaçların da yol açabileceğine işaret ederek, “Kullanılan ilaçların mutlaka göz önünde bulundurulmaları gerekmektedir. Zira ilaçlar, artan terleme ve gece terlemelerinin yaygın bir nedenini oluşturmaktadır” diyor. Prof. Dr. Yıldız Okuturlar, gece terlemelerine sebep olabilen bazı hastalıkları anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu!

Prof. Dr. Yıldız Okuturlar

Prof. Dr. Yıldız Okuturlar

ENFEKSİYONLAR

Gece terlemesine ateş eşlik ediyorsa, nedeni bakteriyel ve virüs kaynaklı enfeksiyonlar olabiliyor.

Tüberküloz: Öksürük, balgam çıkarma, yorgunluk ve kilo kaybı  olması, bakteriyel bir enfeksiyon olan tüberküloz hastalığından kaynaklanabiliyor.

Zatürre: Özellikle ateş, yeşil renkli balgam, üşüme, titreme, nefes darlığı ve öksürük de varsa, zatürre habercisi olabiliyor.

Sıtma, tifo, kene: Sıtma, tifo ve kene ile bulaşan hastalıklar (Lyme hastalığı vb) açısından ikamet edilen veya seyahat edilen bölge önem taşıyor.

Covid-19:  Covid – 19 enfeksiyonunda da gece terlemeleri görülebiliyor.

Brusella: Özellikle evcil hayvanı olan veya hayvansal ürünler ile çalışan ya da çiğ süt veya pastörize edilmemiş sütle yapılan peynir tüketenlerde görülen brusella gece terleme nedeni olabiliyor.

Kalp kapağı enfeksiyonları: Deri ve tırnaklarda döküntü veya tırnak içi kanamalar gibi değişiklikler varsa, endokardit, yani kalp kapağı enfeksiyonlarına işaret edebiliyor. Ayrıca özellikle avuç içi ve ayak tabanlarında renk değişikliği de gelişebiliyor.

Kemik iltihabı: Sırt ve eklem yerlerinde lokalize ağrı varsa, gece terlemesinin nedeni kemik iltihabı olabiliyor.

Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi

ENDOKRİNOLOJİK HASTALIKLAR

Endokrinolojik hastalıklar da hormonal etkenler nedeniyle gece aşırı terleme yapabiliyor.

Endokrin kaynaklı hastalıklarda ani gelen kızarma atakları, titreme, ishal, hırıltı, baş ağrısı, tansiyon yüksekliği ve çarpıntı şikayetleri önem taşıyor.

Hipertiroidizm: Tiroit bezinden aşırı tiroit hormonu (T3 T4) salgılanmasıyla oluşan hipertiroidizm gece terleme sorununa yol açabiliyor.

Şekersiz şeker hastalığı: Halk arasında ‘şekersiz şeker hastalığı’ olarak bilinen diabetes insipidus, beyindeki hipofiz bezinden salgılanan ve suyun böbreklerden geri emilmesinde rol üstlenen antidiüretik hormonun eksikliği veya yetersizliği sonucu gelişen bir hastalık. Bu hastalık nadiren de olsa gece terlemeye neden olabiliyor.

Diğer nedenler: Böbrek üste bezi tümörü, karsinoid sendromu, pankreas beta tümörlerinden köken alan bir tümör olan insülinoma ve vücudun yüksek seviyede büyüme hormonu üretmesi nedeniyle oluşan akromegali de gece terleme yapabiliyor.

Menopoz

Menopoz döneminin belirtilerinden olan gece terlemeleri kadınlarda yaygın görülüyor.

Östrojen veya testosteron hormonlarının eksikliğinden kaynaklanan gece terlemeleri

genellikle 2-4 dakika sürerken, yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyebilecek şiddete ulaşabiliyor.

Kanser

Şiddetli gece terlemesiyle birlikte ateş varsa, altta yatan etken kanser olabiliyor. Bu yakınmalara lenf bezlerinde şişlik, kilo kaybı, halsizlik veya kaşıntının eşlik etmesi, lenfoma işareti olabiliyor.  Prof. Dr. Yıldız Okuturlar, lenfomanın gece terlemelerine en sık yol açan kanser türü olduğunu belirterek, “Ayrıca prostat kanseri, böbrek hücreli kanser ve germ hücreli tümörler de gece terlemelerine sebep olabilen diğer kanser türleridir” diyor.

Gastroözefageal reflü

Besinlerin veya mide asidinin yemek borusuna geri kaçması olarak tanımlanan gastroözefageal reflü de geceleri çoğu zaman terlemeye neden olabiliyor.

Uyku apne sendromu

Uyku apne sendromu da gece terleme ataklarına yol açabilen önemli bir etken. Vücudun sıcaklığı düzenleyen mekanizmalarında oluşan sorunlar nedeniyle uyku apne sendromunda gece terleme problemleri gelişebiliyor.

Nörolojik hastalıklar

Otonomik disrefleksiye ve otonomik nöropatiye yol açan nörolojik durumlar (özellikle omurilik hasarı ve siringomiyeli) aralıklı olarak ve gece terlemelerine sebep olabiliyor.

Gece terlemesine karşı 5 önlem!

Gece terlemelerinde altta yatan etkenin mutlaka tedavi edilmesi gerekiyor. Prof. Dr. Yıldız Okuturlar, farmakolojik tedaviler dışında evde alabileceğiniz önlemleri şöyle sıralıyor: 

  • Cildi serin tutmak için odayı soğutun
  • Pamuklu iç çamaşırları kullanın
  • Pamuklu çarşafları tercih edin
  • Bol su içmeye özen gösterin
  • Baharatlı besinlerden ve kafeinden kaçının

Polipler kolonoskopi ile kansere dönüşmeden alınabiliyor!

Polipler kolonoskopi ile kansere dönüşmeden alınabiliyor!

Kalın bağırsağın kötü huylu tümörleri olan kolon kanseri dünyada en yaygın görülen kanser türlerinden biri. Dünya genelinde en sık görülen 3’üncü kanser türünün kolon kanseri olduğu belirtiliyor. Dünyada her yıl 1 milyon ülkemizde de 6 bin kişi bu hastalığa yakalanıyor. Üstelik Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre; ülkemizde en yaygın görülen 5 kanser türünden biri olan kolon kanserinin erken yaşlarda görülme sıklığı giderek artıyor. Öyle ki kolon kanserinin her 10 kişiden 1’inde 50 yaşından önce geliştiği istatistikler ile ortaya konmuş. Kolon kanserinin günümüzde genç yaş grubunu da tehdit etmesinde son yıllarda fast food tipi beslenmeye yönelmenin, aşırı kilo almanın, hareketsiz bir yaşam sürmenin ve sigara kullanımının etkili olduğu belirtiliyor. Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr Erman Aytaç, erken dönemde genellikle belirti vermemesi nedeniyle yaşam kaybına en sık yol açan kanser türlerinden biri olan kolon kanserinin aslında düzenli yapılan kolonoskopi taramasıyla önlenebildiğine dikkat çekiyor.

Prof. Dr Erman Aytaç

Prof. Dr Erman Aytaç

45 yaşından sonra kolonoskopi şart!

Kolon kanserinin önlenebilen bir kanser türü olmasının sebebi bu kanserin en yaygın nedeni olan poliplerin düzenli yapılan kolonoskopi taraması sayesinde kansere  dönüşmeden tespit edilebilmesi. Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Erman Aytaç, kolon kanserine karşı hiçbir yakınması olmasa bile herkesin 45 yaşından itibaren kolonoskopi taraması yaptırması gerektiğine işaret ederek, “Ailesinde kolon kanseri öyküsü olan kişilerin ise tarama programlarına daha erken yaşta başlamaları önemlidir. Kolonoskopi taramasında polip tespit edilirse aynı işlem sırasında bu oluşumlar alınabilmekte ve böylece kolon kanserinin gelişmesi önlenebilmektedir. Ayrıca kanser gelişmiş ise erken evrede yakalanması sayesinde tamamen iyileşme sağlanabilmektedir. Risk faktörü yoksa işlemin 10 yılda bir tekrarlanması yeterli gelecektir. Ancak risk faktörleri ve ek hastalıklar gibi etkenlere bağlı olarak taramanın sıklığı değişebilir” diyor.

En yaygın sebebi polipler!

Kolon kanserinin gelişiminde pek çok etken sorumlu olabiliyor.  Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Erman Aytaç, bağırsak içinde yerleşen poliplerin kolon kanserinin en yaygın görülen nedeni olduğuna işaret ederek, “Kolon kanserinin yüzde 90 gibi yüksek bir oranından polipler sorumludur. Genellikle 45 yaşından sonra oluşan poliplerin bazıları kontrolsüzce büyüyüp yıllar içerisinde kolon kanserine yol açabilmektedir” diyor.  Kolon kanserine neden olabilen bir diğer önemli etken ise hayvansal ve işlenmiş besinlerin fazla, sebze ile meyvenin az tüketildiği fast food beslenme tarzı. Bunların yanı sıra ailede kolon kanseri öyküsünün olması, bazı genetik bozukluklar, Crohn ve ülseratif kolit gibi iltihabi hastalıklar, obezite, radyasyona maruz kalmak, başka kanserlerin varlığı da kolon kanserinin gelişiminde etkili oluyor.

Bu belirtilerde zaman kaybetmeyin!

Kolon kanseri başlangıç evresinde genellikle hiçbir yakınmaya yol açmadan sinsice ilerliyor. Prof. Dr. Erman Aytaç, sıklıkla ileri evrelerde gelişen en belirgin belirtileri şöyle özetliyor:

  • Dışkının kıvamında ve kokusunda (ishal- kabızlık) değişiklik
  • Daha sık veya daha az tuvalete gitmek
  • Dışkıda kan görülmesi veya makattan kan gelmesi
  • Karında şişkinlik ve ağrı, halsizlik, bulantı, kilo kayıpları

Tedavide başarı oranı çok yüksek

Kolon kanseri erken dönemde tespit edildiğinde, tedavide yaşanan gelişmeler sayesinde, tamamen iyileşme sağlanabilen bir kanser türü. Öyle ki zamanında müdahale edildiğinde sağ kalım oranları yüzde 90’lara yükseliyor. Kolon kanseri evresine göre cerrahi, kemoterapi veya radyoterapi ile tedavi ediliyor. Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Erman Aytaç, tümör uzak organlara sıçramamış ise cerrahi tedavinin ilk seçenek olabileceğini belirterek, “Metastaz yapmayan hastalarda da cerrahi yöntemin yanı sıra bazı kemoterapiler veya akıllı ilaçlar olarak adlandırılan hedefe yönelik ilaçlar kullanılabilmektedir. Metastaz varlığında ise tıkanıklık, kanama ya da perforasyon, yani organın delinmesi gibi bir durum yoksa, genellikle kemoterapi ilk tedavi tercihi olmaktadır” diyor. Son yıllarda cerrahi yönteminde ‘minimal invazif cerrahi’ olarak adlandırılan robotik ya da laparoskopik tekniklerin kullanıldığını vurgulayan Prof. Dr. Erman Aytaç, her iki tekniğin açık cerrahiye göre hızlı iyileşme, ameliyat sonrasında daha az ağrı ve hızlı bir şekilde normal hayata dönme gibi önemli faydalar sağladığını belirtiyor.