Yazılar

Tempolu yürüyüş diyabeti önleyebiliyor!

Tempolu yürüyüş diyabeti önleyebiliyor!
Son yıllarda modern yaşamla beraber fiziksel aktivitenin azalması ve sağlıksız beslenme nedeniyle tüm dünyada hızla yaygınlaşan tip 2 diyabet önemli bir halk sağlığı sorunu haline geldi. Dünya Diyabet Federasyonu’nun verilerine göre; dünyada 537 milyon, ülkemizde de 9 milyon diyabet hastası bulunuyor. Sinsi ilerlemesi nedeniyle tanı henüz konulmadığı için ülkemizde bu kişilerden 3,7 milyonu diyabet hastası olduğunu bilmiyor. Bu hastaların tespit edilerek tedavilerine erkenden başlanması ise büyük öneme sahip. Zira, tip 2 diyabet başta; kalp-damar, göz, böbrekler ile sinirler olmak üzere, tüm organ ve sistemleri tahrip ederek hayat kalitesini olumsuz etkilerken, süresini de kısaltabilen ciddi bir sağlık sorunu. Acıbadem Fulya Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Rüştü Serter, aslında tip 2 diyabetin önlenebilir bir hastalık olduğuna dikkat çekerek, “Risk altındaki kişilerin erken tespit edilerek sağlıklı yaşam koşullarının sağlanması sayesinde diyabetin önlenmesi veya geciktirilmesi, günümüz tıbbının en önemli hedeflerinden biri haline gelmiştir. İnsülin direnci ve prediyabet, yani gizli şeker tespit edilen kişilerde sağlıklı beslenme ile egzersiz ve ihtiyaç halinde ilaç tedavisiyle diyabetin gelişmesini önlemek veya geciktirmek mümkündür” diyor. Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Rüştü Serter, tip 2 diyabeti önlemek için almanız gereken önlemleri anlattı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu.

Prof. Dr. Rüştü Serter

Prof. Dr. Rüştü Serter

Besinlerin içeriğine dikkat edin!
Sağlıklı beslenmede günlük alınan toplam kalori ve gıdanın içeriği önem taşıyor. Prof. Dr. Rüştü Serter, yağ ve kalori içeriği yüksek olan sağlıksız gıdaların tüketiminden mutlaka kaçınmanız gerektiğine işaret ederek, “Hazır gıdaların büyük kısmında yağ ile kalori içeriği yüksektir. Bu nedenle hazır gıdaları tüketmeden önce paket üzerinde belirtilmiş olan kalori içeriği mutlaka incelenmeli. Öte yandan, içeriği sağlıklı olan gıdaları aşırı miktarda tüketmek de vücutta yağ birikimine neden olabiliyor. Fazladan alınan kaloriler vücutta yağ olarak birikerek diyabet riskini artırıyor” diyor.
Hareket edin, hem de bolca
Diyabeti önlemenizde hareketli bir yaşam sürmeniz büyük bir öneme sahip. Yapılan araştırmalara göre; günde bin 500 adımdan daha az yürüyen ve sağlıksız beslenen kişilerde tip 2 diyabet yüzde 60 oranında daha fazla görülüyor. Hareketli bir yaşam için online işlemler yapmak yerine bankaya veya markete yürüyerek gidebilir, asansör yerine merdiven kullanabilirsiniz.
Haftada en az 2-3 gün tempolu yürüyün!
Egzersiz, kas – iskelet ve dolaşım sistemine faydalı olduğu gibi fazla yağın yakılarak vücut yağ oranının istenilen düzeylerde kalmasını sağlıyor. Egzersizle yağ yakımı 20 dakikadan sonra başlıyor. Fiziksel aktiviteden ayrı olarak haftada en az 3-4 gün 30-45 dakika orta şiddette egzersiz (tempolu yürüyüş, koşu, bisiklet, yüzme, aerobik gibi) yapmayı alışkanlık edinin. Yapılan araştırmalarda; haftada 150-300 dakika orta tempolu yürüyüş (5-6 km/saat hız ile) veya haftada 75-150 dakika yüksek tempolu yürüyüşle (6 km/saatten hızlı) diyabet gelişme riskinin yüzde 40 azaldığı tespit edilmiş.
Bel çevrenizi mutlaka ölçün!
Bel çevresi ölçümü, metabolik yönden risk oluşturan karın bölgesindeki yağları yansıtıyor. Bel çevresinin kadınlarda 80 santimetre, erkeklerde 94 santimetre üzerinde olması diyabet ile diğer metabolik bozukluklar için risk oluşturuyor. Bel çevresi 102 santimetre üzerindeki erkekler ve 88 santimetre üzerindeki kadınlar ise yüksek risk grubundalar. Eğer bel çevreniz ideal ölçülerden fazlaysa, sağlıklı bir diyet ve egzersiz programıyla kilo vermeniz yaşamsal önem taşıyor.

Acıbadem Fulya Hastanesi

Risk grubundaysanız, dikkat!
Diyabeti engellemek için risk altındaki kişilerin erken tespit edilmeleri ve gerekli tedbirlerin alınması gerekiyor. Prof. Dr. Rüştü Serter, hiçbir yakınmanız olmasa dahi risk grubundaysanız 2-3 yıl aralıklarla diyabet için mutlaka hekim kontrolünden geçmeniz gerektiğine dikkat çekiyor. Prof. Dr. Rüştü Serter, diyabetin risk faktörlerini şöyle sıralıyor: “40 yaş üzerinde olmak, obezite, düşük fiziksel aktivite, yükselmiş açlık şekeri veya yükselmiş tokluk şekeri, gebelik diyabeti geçirmiş olmak, dört kilo üzerinde bebek doğurmuş olmak, birinci derecede akrabalarda diyabet hikayesi, sağlıksız beslenmek, hipertansiyon ve yüksek kolesterol diyabete zemin hazırlayan faktörlerdir.”
Sigarayı ve alkolü bırakın
Yapılan çalışmalarda; sigara içen kişilerde içmeyenlere göre yüzde 30-40 oranında daha fazla diyabet tespit edilmiş. Alkol de yüksek kalori içerdiği için fazla tüketildiğinde vücutta yağ birikmesine neden olarak obezitenin, dolayısıyla diyabetin gelişme riskini artırıyor.

İnsülin tedavisi ömür boyu sürer mi?

İnsülin tedavisi ömür boyu sürer mi?

Çağımızın önemli bir sorunu olan diyabet dünyada görülme sıklığı en hızlı artan hastalıklardan biri. Dünyada yaklaşık 537 milyon kişinin diyabet hastası olduğu tahmin ediliyor. Diyabetik hastaların sayısının 2030 yılında 643 milyona, 2045 yılında ise 783 milyona çıkması bekleniyor. Türkiye, dünyada diyabetin en hızlı arttığı 5 ülke arasında ilk sıralarda yer alıyor. Ülkemizdeki erişkin nüfusun yüzde 42’sinin diyabetik ya da prediyabetik (gizli şeker) olduğu belirtiliyor. Toplumun yaşlanması, şehirleşme sonucu gelişen yetersiz hareket ve sağlıksız beslenme nedeniyle obezitenin yaygınlaşması, diyabetin hızla artmasının temel sebeplerini oluşturuyor. Kalp-damar hastalıklarının, körlüğün, kronik böbrek yetmezliğinin, uzuv kayıplarının en önemli ve en sık görülen sebebinin kontrol edilemeyen diyabet olduğu belirtiliyor.

Acıbadem Maslak Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. İnan Anaforoğlu, aslında diyabet hastalarının tedavilerine düzenli devam etmeleri, beslenme ile yaşam alışkanlıklarına dikkat etmeleri halinde sağlıklı ve aktif bir yaşam sürebildiklerine dikkat çekerek, “Ancak toplumda diyabet ve tedavisi hakkında doğru sanılan hatalı bilgiler ve bu yönde hareket edilmesi nedeniyle hastalığın tanısı geç konabiliyor, tedavide istenilen başarıya ulaşılmakta güçlük çekilebiliyor. Bunların sonucunda diyabetin yol açtığı kalp ile damar hastalıkları, görme kaybı ve böbrek hastalığı gibi pek çok komplikasyon gelişebiliyor” diyor. Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. İnan Anaforoğlu, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü kapsamında toplumda diyabet hakkında doğru sanılan 6 hatalı bilgiyi anlattı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu!

Prof. Dr. İnan Anaforoğlu

Doktorumun ilacımı bir kez düzenlemesi yeterlidir. YANLIŞ!

DOĞRUSU: Hastaların zaman içinde tedavilerinde değişiklik yapmaya ihtiyaç duyulabiliyor; ilaçların bazılarının kesilmesi veya yeni bir ilaca başlanması gerekebiliyor. Bazen oluşan komplikasyonlar nedeniyle de tedavide değişiklik yapılması yönünde karar alınabiliyor. Dolayısıyla diyabet hastalarının düzenli aralıklarla doktor kontrolünde olmaları yaşamsal önem taşıyor.

Doktorum insüline başladı, hayat boyu insülin kullanacağım. YANLIŞ!

DOĞRUSU: Bazı hastaların (örneğin insüline bağımlı, tip 1 diyabet hastaları ve hamileler) hayat boyu insülin kullanmaları gerekirken bazı hastalarda ise hastalığın başında bir süre insülin tedavisine başlanıp sonra bu tedaviyi kesmek mümkün olabiliyor.  Prof. Dr. İnan Anaforoğlu, bazen de zaman içinde hastanın pankreasındaki insülin rezervi azaldığı için insülin tedavisine kademeli bir şekilde geçildiğini  belirterek, “Yaklaşık 100 yıldır kullanmakta olduğumuz insülin pek çok hastanın hayatını kurtarmış ve kurtarmaya da devam ediyor. Ancak tedavi düzenlerken gereksiz insülin tedavilerinden kaçınmak da hekimin değerlendirmesi sonucu karar verilecek bir husustur” diyor.

Hamile kalamam, hamile kalsam bile insülin bebeğime zarar verir. YANLIŞ!

DOĞRUSU: Diyabeti olan kadınlar da hamile kalabiliyor ve sağlıklı çocuklar dünyaya getirebiliyorlar. Prof. Dr. İnan Anaforoğlu, bazen hamilelik sırasında salgılanan bazı hormonlar nedeniyle gebelik diyabetinin gelişebileceğine işaret ederek, “Burada önemli olan, daha önceden diyabeti olan anne adaylarının hamile kalmadan önce kan şekeri ayarlamalarının yapılması ve tedavilerinin hamilelik sürecine uygun olarak düzenlenmesidir. Hamilelik sırasında diyabet gelişen anne adaylarının da hamilelik tamamlanana kadar beslenme ve gerekirse tıbbi tedavi almak için doktorlarıyla işbirliği içinde olmaları gerekiyor. Yaygın inanışın aksine, hamilelikte kullanılan insülin plasentaya geçmiyor ve bebeğe herhangi bir zarar vermiyor” diyor.

Kan şekerimi ilaçlarla düşürerek istediğimi yiyebilirim. YANLIŞ!

DOĞRUSU: “Diyabetin beslenme tedavisinde miktar ve kalori hesabı önemlidir, ancak yediklerimizin içeriği de önemlidir” uyarısında bulunan Prof. Dr. İnan Anaforoğlu, şöyle konuşuyor: “Sağlıklı ve işlenmemiş gıdalar vücudumuzda sağlıklı mekanizmaları harekete geçiriyor ve vücudumuzun işleyişi de ona göre oluyor. Kalorisi aynı olsa bile örneğin işlenmiş-rafine edilmiş, katkı maddesi içeren bir besin vücudumuzda kanser ya da damar sertliği yapıcı mekanizmaları harekete geçirebiliyor. Bu da özellikle diyabeti olan hastalarda kan şekeri kontrolünde ve komplikasyonlardan korunmada vücudun savunma mekanizmalarını zayıflatıyor. Dolayısıyla ilaç kullanmak kan şekeri kontrolünde ve komplikasyonlardan korunmada yeterli gelse de hastaların her istedikleri gıdayı tüketmelerinden kaçınmaları çok önemlidir”

Acıbadem Maslak Hastanesi Bazı bitkiler veya vitaminler diyabeti tedavi edebilir. YANLIŞ!

DOĞRUSU: Bitkisel olduğu iddia edilen maddeler ve bazı vitamin olarak adlandırılan kimyasal ilaçlar her geçen gün daha yaygın bir şekilde kullanılıyor. Prof. Dr. İnan Anaforoğlu, diyabeti tamamen ortadan kaldıran ya da tedavi eden bitkisel bir ilaç ya da vitaminin olmadığını vurgulayarak, “Unutulmamalıdır ki bu maddeler pek çok yan etkiye neden olabiliyor ve organlara kalıcı hasar verebiliyor. Kan şekerini dengelemede yardımcı olabilecek, örneğin yeşil çay-tarçın gibi bazı bitkiler-baharatlar, zaten hangi miktarda ve ne zaman kullanması gerektiği söylenerek hekim tarafından gerekirse hastaya tavsiye ediliyor” diyor.

Diyabet hastalığında kişiye özel tedaviye gerek yoktur. YANLIŞ!

DOĞRUSU: Tüm dünyada, diyabet tedavisinin bireyselleştirilmesine gün geçtikçe daha fazla önem veriliyor. Prof. Dr. İnan Anaforoğlu, diyabet hastalığında tedavinin mutlaka diyabetin tipine göre planlanması gerektiğini belirterek, “Çünkü her hasta farklı olduğu gibi her ilaç da her hastaya uygun olmuyor. Kişide mevcut olan veya olması muhtemel komplikasyonları ve eşlik eden hastalıkları da göz önünde bulundurup tedavinin ona göre planlanması önem taşıyor. Örneğin, kilo sorunu ön planda olan ve ciddi insülin direnci yaşayan bir hasta ile uzun süreli diyabete bağlı insülin eksikliği olan bir hastanın tedavisinin aynı şekilde düzenlenmesi beklenemez. Ayrıca hastanın sosyal durumu,  beslenme ile aktivite düzeyi gibi faktörler de dikkate alınarak, tedavi hastanın yaşamında en az kısıtlama olacak şekilde düzenleniyor. Her hastadaki sorun farklı olduğu için tedavinin bireyselleştirilmesi başarıda kilit rol üstleniyor.” diyor.

Diyabette yaz tehlikelerine dikkat!

Diyabette yaz tehlikelerine dikkat!

Klima, vantilatör, gölge, soğuk su… Yaz sıcaklarının tüm dünyada mevsim normallerinin üstünde seyrettiği şu günlerde bu hava koşullarından en az etkileneceğimiz şekilde elimizden gelen önlemleri alıyoruz. Yine de her gün yeni bir sıcak hava rekoru kaydedildiği günler yaşarken sağlığımızı korumak için uzmanlara kulak vermek gerekiyor. Acıbadem Dr. Şinasi Can (Kadıköy) Hastanesi Endokrinoloji Uzmanı Doç. Dr. Savaş Karataş, diyabet hastalarına yaz aylarında hayat kurtaracak önerilerde bulundu.

Yaz günleri diyabet hastaları açısından bazı tehlikeler içeriyor. Japonya’da yapılan bir çalışma özellikle tip 1 diyabet hastalarında yaz aylarında kan şekerinin aşırı düşmesi yani hipoglisemi sıklığının üç kat arttığını gösteriyor. Perelman Tıp Fakültesi’ne ait bir çalışmada ise tip 2 diyabet hastalarında yaz aylarında ani kalp krizinin ve diyabetik koma (ketoasidoz) riskinin arttığı ifade ediliyor. Doç. Dr. Savaş Karataş, özellikle artmış olan su kaybı yani dehidratasyon ve kan mineral (elektrolit) bozukluklarının kan şekeri değişimi ve tehlikelerini tetiklediğini belirterek “Bu durumla birlikte ter sinirleri etkilenmiş olan diyabet hastaları sıcağı çok algılayamayarak farkında olmadan aşırı ısıya maruz kalabilirler. Bunun da ötesinde sıcak havalarda yanların taşımaları gereken insülin ve diğer ilaçlar bozulabileceğinden etkisiz hale gelebilir ya da yan etki oluşturabilir. Şeker ölçüm cihaz ve çubukları ise sıcağın etkisiyle bozulabilir, terli ve susuz kalmış deri üzerinde yanlış sonuç verebilir. Artan metabolizma hızı ile birlikte insülin emilimi artıp kan şekeri düşmesi eğilimi oluşturabilir” diyor.

Acıbadem Dr. Şinasi Can (Kadıköy) Hastanesi Endokrinoloji Uzmanı Doç. Dr. Savaş Karataş

Doç. Dr. Savaş Karataş

Bu önerilere kulak verin!  

Peki diyabet hastaları sıcak havanın getirdiği bu hayati sonuçları olabilecek tablodan kaçınmak için ne gibi önlemler almalı? Doç. Dr. Savaş Karataş, işte tüm bu tehlikeleri önleyebilecek basit yöntemleri şöyle sıralıyor:

Kan şekeri ölçümünü doğru yapın

Kan şekerinizi gölgeli ve serin bir yerde ölçün; kan şekeri ölçüm çubuklarının güneş ışığına maruz kalmaması gerekiyor. Ayrıca ıslaklık sonucu etkilediğinden denizden ya da havuzdan çıkınca parmaklarınızı kuruttuktan sonra kan şekerini ölçün.

Bol sıvı tüketin

Yaz mevsiminde dışarıdan alınan sıvı gereksinimi iki kat artar. Özellikle sıvı kaybettiren ilaç kullananlarda sıvı kaybı normalden daha yüksek olur. Bu nedenle susamasanız bile su gereksiniminizin olduğuna (ileri derecede böbrek yetmezliği gibi klinik durumlar hariç) ve yeterli sıvı alımının mutlaka sağlanmış olduğuna çok önem verin. Meşrubat ve aşırı alkol tüketiminden uzak durun. Meyve suyu, çay, kahve gibi içeceklerin suyun yerini tutmadığını, aksine, sıvı ihtiyacını artıracağını, şekersiz diye lanse edilen birçok içeceğin gizli şeker içerdiğini aklınızdan çıkarmayın.

Sıcak zeminde yürümeyin

Diyabet hastalarının ayaklarında sık sık sorunlar oluşur. Diyabetik sinir tutulumu olan hastaların kumsal gibi sıcak zeminde ve çıplak ayakla yürümemesi gerekiyor. Eğer zorunlu olarak sıcak zeminde yürünecekse mutlaka yumuşak terlik kullanmalılar. En ufak zedelenme ya da kızarıklığın büyük travmatik sonuçlara yol açabileceğini aklınızda tutun.

Acıbadem Dr. Şinasi Can (Kadıköy) Hastanesi

Dikkatli hareket edin

Hareket etmek diyabet tedavisi için aksi durum belirtilmedikçe gerekli unsurlardan biri. Fiziksel aktivite için öncelikle serinliğin hissedildiği sabah ve akşam saatleri tercih edilmeli. Fiziksel aktivite öncesi ve sonrasında yanlış sonuç çıkabileceği için kan şekeri ölçümü kesinlikle yapılmalı. Yine sıvı kaybı olduğu akılda tutularak egzersiz sırasında ek sıvı alınması gerektiğini aklınızdan çıkarmayın. Hipoglisemi yatkınlığını arttıran ilaçlar (sulfonilüre, insülin) kullananların egzersiz ile kan şekeri düşme riskinin artabileceği de unutulmamalı ve mutlaka yanda emilen bir karbonhidrat taşınmalı.

İlaçlarınızı doğru saklayın

Kullanılan insülin ve ilaçları kurallara uygun şekilde saklayın. İnsülin 2-8 derece sıcaklıkta (buzdolabı kapağı) saklanmalıdır. İnsülin enjeksiyonu kullanıyorsanız uygulamadan en az yarım saat önce buzdolabından alınmalıdır. Zira hızlı sıcaklık değişimi etkinliği azaltarak zarar verebilir.

Dışardaki yiyeceklere dikkat edin

Yazın tatil moduna girilmesi, beslenme kurallarının esnetilmesine yol açabilir. Kalınan yazlık tesis, arkadaş ve akraba ziyaretlerinde sunulan zengin çeşit meyvelerde ve yemeklerde diyabetik olduğunuzu hatırlayarak diyetinize uygun davranın.

Yanınızda yiyecek bulundurun

Yaz terlemesi hipoglisemi terlemesi ile karışabileceğinden kan şekerinin düşüp düşmediğinden emin olunmalı, bu durumda el altında hızla emilebilen karbonhidrat türevi bulunmalı.

Uzman kontrolünü ihmal etmeyin

Yazın ilaçlarınızın doz ve kullanma zamanında farklılık gerekebilir. Aynı zamanda bazı ek önerilere de ihtiyaç duyabilirsiniz. Bu nedenle endokrinoloji uzmanına danışmayı ihmal etmeyin.

Ülkemizde her 7 kişiden 1’i diyabet hastası!

Ülkemizde her 7 kişiden 1’i diyabet hastası!

Günümüzde hareketsiz yaşam tarzı, sağlıksız beslenme alışkanlıkları ve obezite derken görülme sıklığı hızla artan diyabet, vücudumuzdaki şekeri kontrol etmeyi sağlayan insülin hormonunun eksikliği veya etkisizliği nedeniyle ortaya çıkıyor. Acıbadem Altunizade Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Müjdat Kara, kan şekeri yüksekliği ile seyreden bu önemli hastalığın kronik ve ilerleyici olduğunu, yanlış alışkanlıklar nedeniyle son yıllarda gençlerde de karşılaşıldığını belirterek “Uluslararası Diyabet Federasyonu (IDF), dünya genelinde 382 milyon yetişkinin diyabet hastası olduğunu öngörmektedir ve 2035 yılına kadar bu sayının 592 milyona ulaşması beklenmektedir” diyor. Doç. Dr. Müjdat Kara 14 Kasım Dünya Diyabet Günü kapsamında yaptığı açıklamada diyabet hakkında bilinmesi gereken 7 önemli noktayı anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Acıbadem Altunizade Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Müjdat Kara

Doç. Dr. Müjdat Kara

  • Ciddi sonuçlara yol açabiliyor!

Diyabet, tip 1 ve tip 2 olmak üzere ikiye ayrılıyor. Tip 1 diyabet vücudumuzda bağışıklık hücrelerinin pankreas hücrelerine saldırması sonucu ortaya çıkarken, insülin eksikliği ve yükselmiş kan şekeri ile kendini belli ediyor. Tip 1 diyabetin hızla ilerlediğini ve acilen insülin tedavisine başlanılmazsa ciddi sonuçlara yol açabildiğini belirten Doç. Dr. Müjdat Kara, tüm diyabet vakalarının yüzde 5-10’unu tip 1 diyabetin oluşturduğunu söylüyor.

  • Tip 2 diyabeti önlemek mümkün!

Tip 2 diyabette vücudun ürettiği insülin salgısı yetersiz olup, bunun yanında insülin direnci bulunuyor. Vücudun kendi yapısından kaynaklanan Tip 1 diyabetin aksine Tip 2 diyabetin yaşam tarzı değişiklikleri ve gerekirse ağızdan hap kullanımı ile kontrol edilip önlenebilen bir hastalık olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Müjdat Kara “Tüm diyabet vakalarının yüzde 90-95’ini tip 2 diyabet oluşturuyor. Tip 1 diyabet hastalarında olduğu şekilde düzenli insülin ilacı kullanımı gereksinimi olmadan, sağlıklı ve düzenli bir yaşam tarzı ile Tip 2 diyabetin kolaylıkla önüne geçilip, kişinin normal ve sağlıklı bir yaşam sürmesi sağlanabilmektedir” diyor.

  • Bu belirtilere dikkat!

Kronik ve ilerleyici bir hastalık olan diyabet bazı belirtilerle kendini göstermesine rağmen toplumsal farkındalığın az olması nedeniyle hekime başvurmada gecikiliyor. Doç. Dr. Müjdat Kara belirtileri şöyle sıralıyor: “Eğer ağzınızda sürekli bir kuruluk hissi varsa, çok sık susuyorsanız, gün içerisinde çok fazla idrara çıkma ihtiyacı duyuyorsanız diyabet hastası olabilirsiniz. Bunlara halsizlik, yorgunluk, ayaklarda karıncalanma, bulanık görme, hızlı ve istemsiz kilo değişimleri, ağızdan aseton benzeri koku gelmesi gibi diğer bulgular eşlik edebilir. Bu belirtiler varsa en kısa zamanda bir sağlık kuruluşuna başvurmanız gerekir.”

  • Tip 2 diyabetten korunmanın yolları

Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Müjdat Kara Tip 2 diyabete karşı etkili önlemler hakkında şu bilgileri veriyor: “Tip 2 diyabeti yaşam tarzı değişiklikleri ve gerekirse ağızdan hap kullanımı ile yüzde 80 oranında önlemek mümkün olabilir. Diyabetten korunmanın en etkili ve kolay yolu sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemektir. Düzenli ve dengeli beslenmek, egzersiz yapmak, her gün en az yarım saat yürüyüş yapmak, Akdeniz diyeti gibi hafif ve sağlıklı gıdalardan oluşan bir beslenme düzeni izlemek, çok yağlı ve şekerli gıdaları tüketmekten kaçınmak, sigara ve alkol gibi zararlı alışkanlıklardan uzak durmak, iyi bir uyku düzenine sahip olmak sizi diyabetten koruyabilir.”

  • Diyabet riskini artıran etkenler!

Yapılan bilimsel çalışmalar; diyabet için bir çok risk faktörü bulunmakla birlikte obezite, sağlıksız beslenme düzeni, hareketsiz yaşam tarzı, yüksek tansiyon ve ailede diyabet hastalığı hikayesi olmasının risk faktörleri arasında başı çektiğini ortaya koyuyor. Bu tür risk faktörlerini taşıyan ya da diyabetin belirtilerini hisseden kişilerin mutlaka zaman kaybetmeden sağlık kuruluşuna başvurması gerektiğini söyleyen Doç. Dr. Müjdat Kara, düzenli tedavi uygulanmaması ve sağlıksız yaşam tarzına devam edilmesi durumunda hastalığın ciddi sonuçlara yol açabildiği uyarısında bulunuyor.

Pause Dergi

  • Beslenme düzeni çok önemli

Diyabet hastalığının tedavisinde en önemli etkenlerden birinin sağlıklı beslenme olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Müjdat Kara “Çünkü kan şekerini oluşturan asıl kaynak tükettiğimiz besinlerdir. Sağlıklı ve dengeli beslenme açısından temel olarak Akdeniz diyeti önerilmektedir. Diyabet hastaları rafine şeker, glikoz, reçel, bal, pancar, beyaz ekmek, beyaz undan yapılan gıdalar, kek, poğaça, makarna, pirinç, bisküviler, patates, patates püresi, patates kızartması, mısır, cipsler, kraker ve mısır gevreği gıdalardan uzak durmalıdır. Buna karşın yoğurt, yeşil yapraklı sebzeler, kepek ekmeği, çavdar ve tam buğday ekmeği, şekersiz tahıl ürünleri, kuru baklagiller, greyfurt, fındık, ceviz, badem, kivi ve elma gibi besinler tüketilebilir. Tatlı isteğini aşırıya kaçmamak kaydıyla meyve tüketerek karşılamak doğru olacaktır” diyor.

  • Seyahat ederken bu önerilere dikkat!

İnsülin kullanan diyabet hastalarının seyahat edecekleri zaman yolculuk öncesi iyi bir hazırlık yapması gerekiyor. Doç. Dr. Müjdat Kara, hem Tip 1 diyabet hem de insülin kullanan Tip 2 diyabet hastalarının seyahate çıkmadan önce ve seyahat esnasında dikkat etmeleri gerekenleri şöyle anlatıyor: “Yanınızda seyahat süresince kullanmanız gereken miktarda hatta yedek ilaç almanız, kan şekeri ölçüm cihazı ve temel ilk yardım malzemelerini yanınızda bulundurmanız, ihtiyaç durumunda irtibata geçilecek kişilerin ve takibinizi yapan doktorun iletişim bilgilerini üzerinizde taşımanız, diyabetli olduğunuzu belirten kimlik kartı/bileklik benzeri belirteçler bulundurmanız, havaalanı gibi yerlerdeki kontrol noktalarında insülin iğnesi taşımanız gerektiğini beyan eden ve doktor tarafından onaylı bir belge bulundurmanız rahat ve sağlıklı bir seyahat geçirmeniz için büyük önem taşımaktadır.”

Sağlıklı kalmanın püf noktaları

Sağlıklı kalmanın püf noktaları

Kaliteli ve sağlıklı bir yaşam için kişinin bedenine iyi bakması gerekiyor. Sağlıklı beslenmek, hareketli bir hayat tarzı, egzersiz ve spor yapmak, stres yönetimi, yeterli su tüketimi, düzenli ve kaliteli uyku zincirleme bir şekilde birbirine bağlı olarak sağlıklı kalmayı sağlıyor. Güçlü bir bağışıklık sistemi, ideal kiloyu korumak, yeterli kas kütlesine sahip olmak ve dengeli hormon aktiviteleri, zinde kalmak ve sağlıklı yaşlanmak için gerekli öğeler arasında yer alıyor. Memorial Wellness Endokrinoloji ve Metabolizma Bölümü’nden  Doç. Dr. Gökhan Özışık, sağlıklı bir yaşam için dikkat edilmesi gerekenler hakkında bilgi verdi.

Pause Dergi

Doç. Dr. Gökhan ÖzışıkDengeli bir bağırsak florası eşittir güçlü bağışıklık

Yaşam süresi ve kalitesi birçok etkene bağlı olarak değişebilmektedir. Çevresel faktörler, genetik miras, kişinin bedenine ne kadar iyi baktığı, iklim şartları, beslenme alışkanlıkları hepsi bu etkenlerin içinde yer alır. Bütün bu etkenler bağışıklık sistemini yakından etkiler. Bağışıklık sistemi kişiyi hastalıklardan korur ve sağlıklı kalmasını sağlar. Bağışıklık hücrelerinin büyük bir kısmı bağırsaklarda bulunmaktadır. Bağırsaklarda yaşayan mikroorganizmalar ise bağırsak florasını oluşturmaktadır. Bağırsak florasının sağlıklı olması bağışıklığın da güçlü olmasını sağlamaktadır. Sağlıklı bir bağırsak florasında yararlı yani probiyotik bakteriler çoğunluktadır, belli oranda da zararlı bakteriler ve mayalar bulunur. Bağırsak florasını olumsuz etkileyen faktörlerin başında sağlıksız beslenme gelmektedir. Stres, hareketsiz yaşam, egzersiz yapmamak ya da aşırı egzersiz yapmak, hava kirliliği, yetersiz uyku ve az su tüketimi bağırsak florasını bozan etmenler arasında yer almaktadır. Bilinçsiz ilaç kullanımları özellikle antibiyotikler de bağırsak florasının dengesini bozmaktadır. Bozulan bağırsak florasında yararlı bakteriler azalarak zararlı bakteriler ve mayalar çoğalmaktadır. Bu da kişiyi hastalıklara açık hale getirmektedir. Uzun süreli flora dengesizlikleri kronik hastalıklara neden olabilmektedir.

Sindirim iyi yapılmazsa metabolizma düzgün çalışamıyor

Yağ seviyelerini kontrol altında tutabilmek için ideal kiloda olmak ve sağlıklı beslenmek önemlidir. Vücut sistemlerinin düzgün bir şekilde çalışabilmesi için vitamin, mineral, antioksidan ve aminoasitler gereklidir. Yanlış beslenme, yiyecekleri hızlı yeme ve iyi çiğnememe sonucu midenin yükü artarak sindirim problemlerini beraberinde getirebilmektedir. Sindirim ağızdan başlayan bir süreçtir ve besinlerin iyice çiğnenerek yutulması gerekir. İyi çiğnenmeyen besinler midenin ön sindirimini de olumsuz etkilemektedir. Eğer sindirim iyi olmazsa sindirilen ve metabolizmanın düzgün çalışabilmesi için gerekli olan bu mikro besinlerin emilimi düzgün yapılamaz. Kişi çok sağlıklı beslense bile düzgün emilim yapılamazsa bu maddelerin eksikliğinde dokular alarm vermeye başlar. Gıda intolerası bir gıdanın içindeki herhangi bir maddeyi vücudun tolere edememesidir. En sık görülen gıda intoleransı laktoz intoleransıdır. Laktoz ve gluten intoleransları da kişinin sindirim problemleri yaşamasına neden olabilir.

Fazla şeker ve işlenmiş gıda tüketimi insülin direncine neden oluyor

Vücuda çok fazla işlenmiş gıda ve şeker girdiğinde vücut tepki olarak insülin ve leptin hormonu salgılamaktadır. Bu hormonlar artmış şeker yüküne karşı şeker hastası olmamayı ve kilo almamayı sağlamaktadır. İşlenmiş gıdalar ve şekere sürekli maruz kalmak belli bir limit aşıldıktan sonra insülin ve leptin direncine neden olan metabolik bir sorun haline dönüşmektedir. Endokrin sistemdeki bu bozulma beyin de dahil olmak üzere bütün vücut sistemlerini olumsuz etkilemektedir. Sağlıksız ve yanlış beslenme sonucu metabolizmanın sürekliliğini sağlayan hormonlar vücut için sakıncalı hale gelebilmektedir. Erken yaşlanma, unutkanlık, depresyon, kronik hastalıklar bu olumsuz etkiler arasında yer almaktadır.

Hormonlar bütün sistemlerin doğru çalışmasını sağlıyor

Hormonların dengesizliği beyni de etkilemektedir. Sempatik ve parasempatik sinir sistemler insan beyninde bir otomatik pilot gibi çalışmaktadır. Bu 2 sistem hormonların kontrolündedir. Sempatik sistem bir gaz, parasempatik sistem ise bir fren ve yavaşlama sistemine benzetilebilir ve bir denge içinde olmaları gerekmektedir. Eğer sempatik sistem çok fazla kullanılırsa yani adrenalin, kortizon ve büyüme hormonları gibi hormonlar çok fazla kullanılırsa parasempatik sistem tarafından kullanılan seratonin, GABA (gama aminobütirik asit), endorfin gibi vücuda sakinlik, dinginlik, mutluluk veren hormonlar daha düşük kalmaktadır. Sonuçta kişi hep gergin, asabi, çabuk patlayan, öfke kontrolünde güçlük çeken, uykuya dalmakta zorlanan, sağlıklı düşünemeyen bir insan haline gelebilmektedir.

Yanlış beslenmek ve uykusuz kalmak strese neden oluyor

Hormonların dengeli salgılanması kişinin hayatını da daha sağlıklı ve kaliteli bir şekilde geçirmesini sağlamaktadır. Gıda intoleransları, yanlış beslenme, enfeksiyonlar, uykusuzluk vücudu strese sokan her şey böbrek üstü bezlerinden stres hormonlarının salgılanmasına neden olmaktadır. Adrenalin ve kortizol stres hormonları olarak da adlandırılmaktadır. Strese ne kadar süre maruz kalınırsa o oranda kortizol ve adrenalin hormonu salgılamaktadır. Bu hormonları da çok kullanmak daha sonrasında kronik yorgunluk sendromu ya da tükenmişlik sendromunu ortaya çıkarabilmektedir. Vücut bu noktadan sonra kalp hastalıklarına, kansere ya da nörodejenaratif hastalıklar denilen Parkinson ve Alzheimer gibi hastalıklara kolayca yakalanabilmektedir. Böbrek üstü bezlerinden sürekli stres hormonlarını salgılanması diğer hormonların daha az salgılanmasına neden olmaktadır.

Menopoz dönemi kronik strese maruz kalan kadınlarda daha ağır geçiyor

Sürekli strese maruz kalan bir kadın özellikle menopoz dönemiyle birlikte vücutta bazı hormonlarında azalmasıyla bu dönemi zor ve ağır bir şekilde geçirebilmektedir. Menopoz döneminde artık yumurtalıkların üretemediği dişilik hormonlarını böbrek üstü bezleri üretmektedir. Maruz kalınan uzun süreli stresler boyunca sürekli kortizol üreten böbrek üstü bezleri menopoz döneminde artık dişilik hormonu üretemezler ve bu durum menopoz öncesi ve sonrasında kadınları oldukça şiddetli etkilemektedir. Bu sebeple stresi doğru yönetmek kadınların menopoz dönemlerini daha sağlıklı ve rahat geçirmelerine olanak sağlamaktadır.

Aşırı sıcaklar diyabet hastalarını tehdit ediyor!

Aşırı sıcaklar diyabet hastalarını tehdit ediyor!

Aşırı sıcakların iyice bunalttığı bugünlerde diyabet hastaları için tehlike de artıyor! Güneşe doğrudan maruz kalmak kan şekeri dengesini bozarken, güneşin altında uzun süre oturmak da kan şekerlerinin daha yüksek seyretmesine yol açabiliyor. Acıbadem Dr. Şinasi Can (Kadıköy) Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Özlem Sezgin Meriçliler “Aşırı sıcaklar ve güneş insülinin dozunu da etkiliyor. İnsülinin emilimi sıcak ortamda daha hızlı olacağı için, insülin kullanan hastalar hipoglisemi yani kan şekeri düşüklüğü ile karşılaşabilir. Yine insülinin soğuk zinciri kırılırsa, yani insülin kalemleri 25 derece üzerinde uzun süre kalırsa bozulacağı ve etkisizleşeceği için kan şekeri kontrolsüz yükselebilir” diyor. Dr. Özlem Sezgin Meriçliler, diyabet hastalarının sıcak havalarda olumsuz etkilenmemesi için dikkat etmeleri gereken 8 kuralı anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Dr. Özlem Sezgin Meriçliler

Bu içecek ve yiyeceklerden uzak durun

Şekerli gazlı içecekler, limonata ve meyve sularının kan şekerini çok hızlı yükselttiğini, su yerine de geçmediklerini belirten Dr. Özlem Sezgin Meriçliler “Bu içecekler aynı zamanda idrar söktürücü özelliklerinden dolayı idrar miktarının artmasına ve vücudun su oranının azalmasına yol açarlar. Üstelik susuzluk hissini azalttıkları için kişinin su alımının daha az olmasına yol açarlar. Sonuç olarak hem bu içeceklerin şeker içeriğine bağlı olarak hem de vücut su oranının azalması nedeniyle kan şekerlerinde kontrolsüz yükseklikler görülebilir. İnsülin kullanan hastalarda diyabet koması, yaşlı diyabetik hastalarda yüksek şeker komaları görülebilir.” diyor.

Kan şekerinizi sık aralıklarla ölçün

Güneş altında veya sıcak havada dış ortamdaysanız kan şekerlerinizi her zaman yaptığınızdan daha sık ölçmeniz gerekiyor. Egzersizin alışık olduğunuzdan daha yoğun olduğu günlerde ara öğünleriniz az geleceği için şeker düşüklüğü yaşayabilirsiniz. Yanınızda kan şekeri düşüklüğüne karşı acil önlem olarak kesme şeker ya da küçük bir meyve suyu taşıyın. Ara öğün saat ve içerikleri değişirse kan şekerlerinin yükselebileceğini belirten Dr. Özlem Sezgin Meriçliler, insülin kullanan kişilerin ek doz yapması gerekebileceğini söylüyor.

Bol sıvı tüketin

Sıcak havalarda terle birlikte hem su hem de sodyum gibi elektrolitler kaybedileceğinden  sıcak havalarda günlük sıvı alımını mutlaka artırın. Elektrolit kaybına karşı günde 1 bardak ayran ya da bir sade maden suyu içebilirsiniz. Diyabetik hastalar sıcak havalarda yeterli sıvı almazlarsa kan şekerleri yükselip, bu yükseklik bazen koma olarak adlandırılan ve hastaneye yatış gerektiren düzeylere çıkabiliyor.

Sahilde asla çıplak ayakla dolaşmayın

Dr. Özlem Sezgin Meriçliler “Uzun yıllar devam eden diyabet ‘Nöropati’ adını verdiğimiz ayaklarda sinir uçlarının algısının değişmesi ile karakterize bir duruma yol açar. Nöropatisi olan hastalar ayaklarda bazen nedensiz yanma hissi, uyuşukluk, ağrı hissedebilir, ancak kesici-delici bir cismin ayaklarını yaraladığını ya da sıcak kumda ayaklarının altında yanık oluştuğunu fark etmeyebilir. Bu şekilde oluşan ayak yaraları diyabetik hastalarda hızla ilerler ve ciddi komplikasyonlara yol açabilir” diyor.

Pause Sağlık, Pause Dergi

İlaçlarınızı buzdolabında saklayın

İlaçlar, özellikle insülin sıcağa maruz kaldığında hızla bozulduğundan insülin kalemlerini buzdolabı kapak rafında saklamak, taşımak zorunda kalırsanız soğuk zincirini bozmadan taşımaya özen göstermek gerekiyor.

Sıcak havaya uygun giyinin

Hafif ve bol kıyafetler vücudun serin kalmasına yardımcı olduğu için, dışarıda uzun süre kalacaksanız bol ve uzun kollu bir gömlek tercih edebilirsiniz.

Gölgede kalın

Doğrudan güneş altında oturulduğunda güneşin ısı etkisi çok daha yoğun hissedildiğinden,  açık havada zaman geçirirken gölge olan alanları tercih etmeye özen gösterin. Yürüyüş gibi egzersizleri güneşin etkisinin daha az olduğu sabah erken veya akşam saatlerinde yapabilirsiniz.

Sıcak havalarda alkolden kaçının

Dr. Özlem Sezgin Meriçliler “Alkolün idrar söktürücü özelliği vardır, dolayısıyla sıvı kaybını artırır. Sıcak havalarda terleme ile de sıvı kaybedildiği için dehidratasyon yani vücut su oranının azalması, buna bağlı kan şekeri yükseklikleri görülebilir. İnsülin kullanan hastalarda insülinin dehidratasyon durumunda hücrelere dağılımı aksayacağı için diyabet koması görülebilir.” diyor.

El ve ayak büyümesi nedir?

El ve ayak büyümesi nedir?

Yıllardır taktığınız yüzüğün giderek parmağınızı sıkmasına, ayakkabı numaranızın giderek büyümesine, saatinizin bileğinize dar gelmesine şaşırıyorsanız, dikkat! Bu tabloya eklem ağrıları, aşırı terleme, yüz hatlarında kabalaşma, ellerde uyuşma ve güçsüzlük eşlik ediyorsa tedavi başarısı oldukça yüksek ve Akromegali olarak bilinen nadir bir hastalıkla karşı karşıya olabilirsiniz.

Akromegali, vücutta aşırı miktarda büyüme hormonu bulunmasına bağlı olarak el ve ayaklarda büyüme ve yüz hatlarında kabalaşma ile kendini belli eden bir hastalık. Dünyada her 100 bin kişiden 3’ü ila 14’ünde görülüyor, ancak ülkemizdeki görülme sıklığı henüz kesin olarak bilinmiyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Sema Yarman, “Çok nadiren genetik geçişli olabilen Akromegali’nin nedeni çoğunlukla hipofiz bezinin büyüme hormonu salgılayan hücrelerinden çıkan ve kanser olmayan iyi huylu bir tümördür. Bu tümörden aşırı miktarda salgılanan büyüme hormonu diyabet, yüksek tansiyon, kalp yetmezliği, uyku-apne sendromu, eklem ağrısı, ellerde uyuşma ve güçsüzlük, kalın bağırsakta polip, tiroit tümörü ve çok daha nadir başka tümör oluşumlarına yol açabilir” diyor.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Prof. Dr. Sema Yarman

En erken belirti, el ve ayakta büyüme

Akromegali’nin pek çok belirtisi var. En erken rastlanan belirtilerin başında “yumuşak doku artışına bağlı el ve ayaklarda büyüme” geliyor. Diğer belirtiler ise kaş kemerlerinin öne doğru belirginleşmesi, alt çenenin öne doğru çıkması gibi yüz hatlarında kabalaşma, diş aralarının açılması, dudaklarda dolgunluk, burun ve dilde büyüme, ellerde uyuşma ve güçsüzlük, ciltte kalınlaşma ve yağlanmada artış, aşırı terleme, göğüsten süt gelmesi ve eklem ağrısı şeklinde sıralanıyor. Tümör büyüyerek çevresindeki dokulara baskı yaparsa baş ağrısına; görme sinirine (optik kiazmaya) baskı yaparsa da görmede azalmaya neden olabiliyor. Tümörün çok büyüyüp hipofiz bezinin diğer hormonları salgılayan sağlam hücrelerine baskı yapması halinde ise bu hormon eksikliklerine bağlı yorgunluk ve halsizlik, kısırlık, adet düzensizliği, erkeklerde cinsel güçte azalma ve isteksizlik gibi tablolara yol açabiliyor.

Hasta, akromegaliyi tesadüfen öğrenebiliyor

Rahatlıkla gözlemlenebilen büyüme belirtileri, hastanın günlük hayatına yansıyor. Örneğin hastanın yüzük ölçüsü ve ayakkabı numarası giderek büyüyor, yıllardır kullandığı saati kolunu sıkıyor, kaskı kafasına dar gelmeye başlıyor, diş protezi sıktığı için sıkça değiştiriliyor, ameliyat olmasına rağmen horlama ve burun tıkanıklığı devam ediyor. Endokrinolog Prof. Dr. Sema Yarman, bu belirtilerin dışında hastaların kendilerine başvurmaya nasıl karar verdiğini şöyle anlatıyor: “Hasta uzun süre görüşmediği bir tanıdığının kendisine çok değişmiş ve irileşmiş olduğunu söylediğinde bu sorunu fark edebiliyor. Bu durumda hastanın yeni ve 7-8 yıl önceki fotoğraflarını karşılaştırması işe yarayabilir. Bazen tesadüfen karşılaştığı bir Akromegali hastasından duyarak kendisi de bu hastalığı taşıdığını düşünebiliyor. Ya da ailesinde kendisi gibi sonradan irileşen ve beyin ameliyatı geçirmiş kişilerin bulunduğunu öğrenebiliyor.”

Pause Sağlık, Pause Dergi

Kolaylıkla tanı konulabiliyor

30 ila 50 yaş arasında daha çok görülen Akromegalide klinik bulgular hastadan hastaya değişiyor ve çok yavaş geliştiği için hastalık yıllarca fark edilmeyebiliyor. Oysa ki tipik bulguları var ise endokrinolog tarafından kolaylıkla tanı konulabiliyor. Muayenenin ardından başta büyüme hormonu düzeyi olmak üzere bazı hormonal tetkikler daha yapılıyor ve tümörün görüntülenmesi için hipofiz MR yöntemine başvuruluyor.

Tedaviyle yaşam kalitesi iyileşiyor

Tedavi süreci çoğunlukla başarılı geçen akromegali hastalarının hem yaşam kalitesi yükseliyor hem yaşam beklentisi sağlıklı bireylerdeki gibi normale dönüyor. Tedavide ilk basamak, hipofiz ameliyatlarında deneyimli bir beyin cerrahı tarafından bulunan tümörün burundan girilerek çıkartılması oluyor. Ameliyat başarısının, tümörün büyüklüğüne ve beyin cerrahının deneyimine bağlı olduğunu belirten Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı

Prof. Dr. Sema Yarman “Genellikle küçük tümörlerin çıkarılması büyük olanlardan daha başarılıdır. Büyük tümörlerde ise ameliyat, baş ağrısının giderilmesinde ve görme bozukluklarının ortadan kaldırılmasında oldukça etkilidir. Ancak tamamen çıkarılması mümkün olamayan çok büyük tümörlerde ameliyat sonrası ilaç veya ışın gibi ek tedaviler gerekebilir” diyor.

Çoğu kez hasta, ameliyat sonrası ilk birkaç gün içinde yumuşak doku gerilemesine bağlı olarak yüzünde incelme, el ve ayaklarında ufalma hissediyor. Tedaviyle, hormonal kontrolü sağlayarak hastalığın aktivitesini önlemek ve böylece eşlik eden diğer hastalıkları iyileştirmek hedefleniyor. Hastaya en uygun tedavi yöntemine ise bu konuda deneyimli endokrinolog karar veriyor.

Akromegali hastası sağlıklı bir hamilelik geçirebilir

Akromegali hastalarının merak ettiği sorulardan biri de gebeliğin mümkün olup olmadığı. Prof. Dr. Yarman bu konuda da şunları söylüyor: “Tümör üreme hormonu salgılayan hücrelerden hormon salınımına mani olmadıkça hasta çocuk sahibi olabilir. Ameliyattan sonra çocuk sahibi olan hastalar da vardır. Ancak, ameliyat veya ışın tedavileri çocuk sahibi olma şansını azaltabilir. Hamilelikte büyüme hormonu seviyesindeki değişiklikler olsa da genellikle normal bir hamilelik ve sağlıklı bir doğum gerçekleşir.” Gebelik planı olan hastanın bu durumunu tedavi öncesi hekimiyle mutlaka görüşmesi öneriliyor.

Tiroid Hastalığının belirtileri

Tiroid Hastalığının belirtileri

Hormonların ‘orkestra şefi’ olarak tanımlanan tiroid bezinin, vücutta hayati görevleri bulunuyor. Metabolik hızın ayarlanması, merkezi sinir ve üreme sisteminin düzenlenmesi, vücut fonksiyonlarının uyum içinde çalışması, beden ısısının dengelenmesini sağlayan tiroid bezinin az ya da çok çalışması, farklı hastalıklara yol açabiliyor. Memorial Ataşehir Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bölümü’nden Prof. Dr. Başak Karbek Bayraktar, tiroid hastalıklarıyla ilgili doğru bilinen yanlışlar hakkında bilgi verdi.

Prof. Dr. Başak Karbek Bayraktar

“Tiroid hastalığı ileri yaşlarda görülür”

Yanlış! Tiroid hastalığı ileri yaşlarda daha fazla görülmekle birlikte, her yaşta ortaya çıkabilen bir hastalıktır. Kadınlarda erkeklere oranla daha fazla görülen tiroid hastalığı doğumdan itibaren her yaş grubunda görülebilmektedir.

“Tiroid hastalığı kilo aldırır”

Yanlış! Tiroid hormonları metabolizma hızının yanında ısı dengesi, yağ ve şeker metabolizması, yağların yakılmasını da etkiler. Tiroid fonksiyonlarında yaşanan bozukluklar vücudun enerji tüketiminde değişikliklere yol açarak kilo alma veya kilo vermelere neden olabilir. Tiroidin fazla hormon üretmesine bağlı gelişen “Hipertiroidi” durumunda hastalar çok fazla yemek yemelerine rağmen kilo alamayabilirken, tiroid hormonunun yetersiz salgılanmasından kaynaklanan “Hipotiroid” durumunda ise diyet ve egzersiz yapılmasına rağmen kilo alımı görülebilmektedir.

“Tiroid nodüllerine her zaman cerrahi tedavi uygulanır”

Yanlış! Tiroid nodüllerinin çok küçük bir kısmı kanser olabileceği için bütün nodüllere cerrahi tedavi uygulanmasına gerek yoktur.

  • İğne biyopsisinde kanser veya kanser kuşkusu
  • Büyük nodüllerden oluşan guatr
  • Çoklu nodüllerden fazla hormon salgılanarak hipertiroidi (zehirli guatr) durumunun yaşanması durumunda cerrahi tedaviler gündeme gelebilmektedir.

“Tiroid nodülleri ağrı yapar”

Yanlış! Tiroid nodüllerinin büyük bir çoğunluğu ağrı ya da başka bir belirti vermeden ilerleyebilir. Çok büyük nodüller bazen dışarıdan gözle görülebilir bir yumru oluşturabilir ancak büyük bir çoğunluğu rutin muayene sırasında tesadüfen belirlenir. Tiroid nodülü çok büyükse yutma güçlüğü, boğazda gıcık hissi, nefes darlığı gibi belirtiler yaşanabilmektedir. Kistik nodüllerde kist içinde kamana yaşanırsa ani şişlik ve boynun ön tarafında ağrı yaşanabilir. Nadir görülen bu durum dışında tiroid nodülleri ağrıya yol açmamaktadır.

“Her tiroid nodüllerine biyopsi yapmak gerekir”

Yanlış! Her tiroid nodülüne biyopsi yapmak gerekmemektedir. Doktor muayenesi ve ultrason değerlendirmesinin ardından şüpheli görülen durumlarda biyopsi yapılması gerekmektedir. Yapılan ultrason incelemesinde;

  • Ekojenite azalması (Ultransonda dokuların ses dalgalarını özelliği)
  • Küçük kireçlenme odakları olarak tanımlanan mikrokalsifikasyon
  • Nodülün düzensiz sınırda ve çevre dokulara yayılması
  • Boyunda kuşkulu lenf bezi
  • Nodül içi akım yüksekliği olan durumlarda ince uçlu iğne ile biyopsi yapılmalıdır.

Kanser ayrımını yapabilmek için tiroid ultrasonografisi ve eşliğinde iğne biyopsisi altın standart incelemedir.

“İnce iğne aspirasyonu (nodül biyopsisi) işlemi zor ve ağrılıdır”

Yanlış! Tiroid ince iğne aspirasyonu yani tiroid nodül biyopsisi hastaların birçoğuna ürkütücü gelmektedir. Ultrason eşliğinde gerçekleştirilen ve her hangi bir ön hazırlık gerektirmeyen ince iğne aspirasyonu basit ve ağrısız bir işlemdir. Lokal anestezi kullanıldığı için hastalar çok hafif bir ağrı hissedebilmektedir. Hastalar genellikle hiçbir olumsuz etki yaşamadan işlem sonrası ev ya da işlerine geri dönebilmektedir. Çok ince bir iğnenin kullanıldığı işlemde şüpheli nodülün farklı bölgelerinden örnek toplanabilir. Hücreler daha sonra bir patoloji uzmanı tarafından mikroskop altında incelenir.

“Hamilelikte görülen tiroid kendiliğinden geçer”

Yanlış! Tiroid hastalıkları gebelerde gözlendiğinde, eğer tedavi edilmezse, anne ve bebekte ciddi sorunlar meydana getirebilmektedir. Daha önceden tiroid hastalığı olmayan kadınların hamilelikleri sırasında gebeliğe özgü hormonal değişikliklere bağlı olarak iyot ihtiyacı artabilmektedir. İyot eksikliğinin hafif olduğu durumlarda önemli bir değişiklik görülmeyebilir ancak yoğun iyot eksikliği hem anne adayını hem de anne karnındaki bebeği olumsuz etkileyebilir. Özellikle gebeliğin ilk 3 ayında TSH oranlarının normalin altına inmesi durumunda bunun gebelikle ilgili geçici durum olup olmadığı değerlendirilmelidir. Tiroid bezinin aşırı çalışmasına bağlı gelişen hipertiroidi durumunda gebelik sırasında aşırı yorgunluk, halsizlik, çarpıntı, terleme, sıcağa tahammülsüzlük, titreme, aşırı sinirlilik, iştahın iyi olmasına rağmen her ay alınması gereken kilonun alınamaması, ultrasonografi ile bebek gelişiminin iyi olmadığının saptanması gibi sorunlarla karşılaşılabilir. Hipertiroidinin ayırıcı tanısının doğru yapılması gebeliğin seyri açısından hayati önem taşır.

“İyotlu tuz tiroid hastalığını artırabilir”

Yanlış! Vücutta üretilmeyen ve dışarıdan alınması gereken iyot, tiroid hormonunun hammaddesidir. Vücuttaki iyot yetersizliği, guatr olarak bilinen tiroid bezinin büyümesine ya da tiroid nodülü oluşmasına neden olabilmektedir. Sağlıklı kişilerde günlük iyot ihtiyacı 150 mcg iken hamilelerde bu oran 250 mcg’ye kadar çıkabilmektedir. Son yıllarda doğal tuz adı altında iyotsuz tuz tüketiminin ön plana çıkması nedeniyle gerekli iyot tüketimi sağlanamamaktadır. Özellikle çocuklarda iyot zihinsel gelişim bakımından önem arz etmektedir. Ancak tiroid bezinin normalden fazla çalışması yani Hipertiroidi gibi durumlarda geçici olarak iyot alımı azaltılabilmektedir. İyot miktarının azaltılması doktor kontrolünde gerçekleştirilmelidir.

İnsülin direnci nasıl kırılır

İnsülin direnci nasıl kırılır

Son yılların en popüler tıbbi terimlerinden olan insülin direnci, vücuttaki şekeri düzenleyen insülin hormonunun görevini yerine getirmekte güçlük çekmesi olarak tanımlanıyor. Ailesinde diyabet hastalığı sık görülenlerde, gebelikte kan şekeri yüksek olan kadınlarda, dört kilogramın üzerinde bebek doğuran kadınlarda, bel çevresi 80cm’nin üzerinde olan kadınlar ile 90cm’nin üzerinde olan erkeklerde insülin direnci oluşuyor. İnsülin direnci bir hastalık olmasa da diyabet, metabolik sendrom, obezite, kalp-damar hastalıkları, infertilite ve polikistik over sendromu gibi birçok hastalığa zemin hazırlayan önemli bir durum.

Acıbadem International Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Bilge Ceydilek, insülin direncinin neredeyse hep birlikte görüldüğü obezite ve tip 2 diyabetin toplumda görülme sıklığının giderek arttığına dikkat çekerek, “Öyle ki Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün 2019 yılı raporuna göre; Avrupa’da obezite görülme sıklığı sıralamasında ilk sırada yer alıyoruz. Tüm bu artış oranlarını değişen sosyoekonomik koşullarla açıklamak mümkündür. Gelişen teknoloji, giderek belirsizleşen çalışma saatleri, ev/iş yeri ayrımının ortadan kalkması sonucu daha az hareket edip daha az kalori yakıyoruz. Ayrıca güvenilir gıdaya ulaşım, hem ekonomik imkansızlıklar hem çevre kirliliği ve iklim değişiklikleri ile her geçen gün daha da zorlaşmaktadır. Güvenilir gıdaya ulaşamamak demek ya basit karbonhidratlı ucuz gıdaya yönelmek ya da havamıza, suyumuza ve toprağa karışmış endokrin bozuculara daha çok maruziyet demektir” diyor.

Acıbadem International Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Bilge Ceydilek, insülin direnci oluşumunu önlemek için dikkat etmemiz gereken kuralları anlattı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Dr. Bilge Ceydilek

Şok diyetlerden kaçının

Kısa sürede kilo vermek için şok diyetlerden uzak durun. Faydaları kanıtlanmamış ağır diyetler, popüler diyetler ve tek tip gıda içeren diyetler yerine, beslenme alışkanlıklarınıza ve günlük yaşantınıza uygun, besin çeşitliliğini içeren, sürdürülebilir ve sağlıklı beslenme programları uygulamayı alışkanlık edinin.

Dondurma ve soğuk içeceklere dikkat!

Yaz sıcaklarında serinleten içeceklerin ve dondurmaların içeriklerine dikkat edin. Tatlandırıcı şuruplar, şeker ve krema katkısı olmayanları tercih edin.

Hazır gıdalardan uzak durun

Hazır gıda, paket ürünlerinden mümkün olduğunca uzak durun. Özellikle pandemi döneminde evlerde kapalı kalınca, kısıtlamaların kalkmasıyla birlikte ev dışı beslenme çok arttı. Katkı maddeli, şeker ya da hamur içerikli, yoğun işlemden geçmiş ürünler ev dışı beslenmenin büyük çoğunluğunu oluşturuyor. Bunların yerine yeterli protein, yağ ve lif içeren, karbonhidrat ihtiyacının tam taneli tahıllar, meyve ve sebze gruplarından sağlandığı öğünleri tercih edin.

Haftada en az 3 gün spor şart!

Haftada en az 3 gün, tempolu olmak koşuluyla; yürüyüş, yüzme, bisiklet, koşu ve ip atlama gibi orta yoğunluklu aktiviteler yapmayı alışkanlık edinin. Egzersiz süresi günlük 30 dakikanın, bir haftalık toplamda da 150 dakikanın altında kalmamalı.

Akşam yemeklerini uzatmayın

Geç saatlere kadar yemek yemekten kaçının. Yaz mevsiminde uzayan akşam yemeklerinin sıklığına dikkat edin.  Akşam yemekten sonra masum bir atıştırmalık olacağını düşündüğümüz glisemik indeksi yüksek meyvelerin miktarına dikkat edin; meyveler kabaca bir avuç içini geçmemeli.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Uykusuz kalmayın

Gece saatlerinde uyanık olmak, stres hormonlarının uyku sırasında beklenen düşüşünün görülmemesine, buna ikincil olarak glukoz ve insülin düzeylerinde artışa neden oluyor. Uyku problemlerine karşı; teknolojik ilerleme ve uzaktan çalışma nedeniyle belirsizleşen çalışma saatleri ile dinlenme saatlerinin yeniden düzenlenmesi önem taşıyor

Hekim görüşü alın!

Riskli grupta iseniz hekim görüşü almanız çok önemli. Ailenizde diyabet öyküsü fazla ise kilo fazlalığınız varsa ya da bel çevreniz kalınsa, bebeğiniz 4 kg’nin üzerinde doğmuş ise, gebelik sürecinde şeker yükleme testi sonuçları yüksek çıktıysa, adet düzensizliği, tüylenme ve aşırı sivilce problemleriniz varsa, hekime başvurmayı ihmal etmeyin.

Bu belirtiler varsa, dikkat!

Yağ, kas ve karaciğer dokularında hücre içine glukoz alımını sağlayan insülin hormonu, enerji metabolizmasındaki hücre içi olayları başlatıyor. İnsüline direnç geliştiğinde hem insülinin hücresel etkisinde azalma oluyor ve glukoz hücre içine alınamıyor hem pankreas bezinden aşırı insülin salınımı oluyor. Glukoz ve insülin dengesindeki bu değişimler nedeniyle; sık acıkma, bel çevresinde yağlanma, yemek sonrası uyku hali ile bitkinlik, terleme, adet düzensizlikleri, aşırı tüylenme, sık ve yaygın sivilcelenme gibi sorunlar gelişebiliyor.

İyot eksikliği birçok hastalığı tetikliyor  

İyot eksikliği birçok hastalığı tetikliyor  

Vücut tarafından üretilemeyen ve besinler yoluyla dışarıdan alınan iyot, özellikle anne karnındaki bebeğin gelişiminde önemli rol oynuyor. Sadece anne karnındaki bebekler için değil, yaşamın tüm evrelerinde sağlık açısından vazgeçilmez bir ihtiyaç olan iyotun günlük alınması gereken miktarı, yaşa ve metabolizmanın ihtiyacına göre farklılık gösterebiliyor. Deniz ürünleri iyi bir iyot kaynağı olmakla birlikte; yumurta, et ve süt ürünlerinin iyottan zengin olduğu biliniyor. Memorial Ataşehir Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bölümü’nden Prof. Dr. Başak Karbek Bayraktar, “1-7 Haziran İyot Yetersizliği Hastalıklarının Önlenmesi” haftası öncesinde, iyot hakkında bilgi verdi.

Prof. Dr. Başak Karbek Bayraktar

Hamilelikle iyot dengesi hayati önem taşıyor

Gebelik sırasında iyot eksikliği bebeğin gelişimi ve doğumu üzerinde olumsuz etkilere neden olabilir. Hamilelikte ciddi iyot eksikliği ani düşüğe veya ölü doğuma yol açabileceği gibi zeka geriliğinin ciddi ve geri dönüşsüz bir tipi olan kretinizm gibi doğumsal anormalliklere de sebep olabilmektedir. Besinler yoluyla alınabilen iyot sadece gebelikte değil, yaşamın bütün evrelerinde sağlık açısından vazgeçilmez bir besin kaynağıdır. İyot, tiroksin (T4) ve triiyodotironini (T3) içeren tiroid hormonlarının üretiminde anahtar bileşendir. Tiroid hormonları, vücudun enerjiyi doğru şekilde kullanmasına, gerekli ısıda kalmasına ve beynin, kalbin, kasların ve diğer organların gerektiği gibi çalışmasında önemlidir.

Saç dökülmesi ve cilt kuruluğu iyot eksikliğinden kaynaklanabilir

  • Boynun önündeki şişlik veya guatr, iyot eksikliğinin en yaygın bir belirtisidir.
  • Saç ve cilt hücrelerinin yenilenmesi konusunda anahtar rolü olan iyotun eksikliğinde saç dökülmesi ve cilt kuruluğu gibi belirtiler görülebilir.
  • Kadınlarda adet döngüsünün düzenlenmesi görevini de yürüten iyot eksikliğinde ağır ve düzensiz adet dönemleri yaşanabilmektedir.

İyot ihtiyacı herkeste farklı olabilir

Günlük alınması gereken iyot miktarı, yaşa ve ihtiyaç durumuna göre değişebilmektedir. Bununla birlikte, dünya sağlık örgütünün belirlediği rakamlar şu şekildedir;

Bebekler 90 μg/gün (0-59 ay)

Çocuklar: (6-12 yaş): 120 mikrogram/gün

Çocuklar: (>12 yaş) : 150 mikrogram/gün

Ergenler ve yetişkinler: 150 mikrogram/gün

Hamile ve emziren kadınlar: 250 mikrogram/gün

İyot için sofranızda bu besinlere yer verin

İyot, vücut tarafından üretilemeyen bir element olduğu için dışarıdan alınması gerekmektedir. İhtiyaç duyulan iyotun sağlanması için asıl kaynak iyotlu rafine tuzdur. Ancak deniz ürünleri de iyi birer iyot kaynağıdır. Çoğu deniz ürününe göre iyot içeriği daha düşük olmakla birlikte yumurta, et ve süt ürünleri de bitkisel gıdaların çoğundan daha zengindir. Ek gıdaya başlama dönemindeki bebeklerde yeterli iyot alımı sağlamak için, evde yapılan ve piyasada satılan ek mamaların /gıdaların mutlaka iyot içermesine dikkat edilmelidir.

Yaygın besinsel iyot kaynakları şu şekilde sıralanabilir;

  • İyotlu rafine sofra tuzu
  • Peynir
  • Tuzlu su balıkları
  • İnek sütü
  • Su yosunu (esmer su yosunu, kırmızı deniz otu ve nori dahil)
  • Yumurta
  • Kabuklu deniz hayvanları
  • Dondurulmuş yoğurt
  • Soya sütü
  • Soya sosu

Kaya tuzu yerine iyotlu tuzu tercih edebilirsiniz

1997-1999 yılları arasında Türkiye’de iyot eksikliği ile ilgili yapılan taramalarda ortaya çıkan tablonun ardından ülkemizde tüm sofra tuzlarının zorunlu olarak iyotlanması için gerekli yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bu uygulama ile şehir merkezlerinde büyük oranda çözülen iyot sorununun kırsal kesimlerde devam ettiği bilinmektedir. Rafine edilmeyen, içeriği net olarak bilinmeyen veya diğer katkı maddelerinin doğal ya da yapay olarak eklendiği, kaya tuzu, gurme tuzları gibi tuzlar yerine iyotlu tuz önerilmektedir. Aksi doktor tarafından belirtilmedikçe mutlak iyotlu rafine tuz kullanılmalıdır.