Yazılar

Güçlü bağışıklık sistemi için ne yapmalı?

Güçlü bağışıklık sistemi için ne yapmalı?

Kış aylarına girdiğimiz bugünlerde havaların soğumasıyla birlikte kapalı alanlarda geçirilen süre artıyor. Maske kullanımının da son iki yıla göre azalmasıyla birlikte bir çok solunum yolu enfeksiyonu kolayca bulaş imkanı buluyor. Acıbadem Taksim Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Yasemin Balbay gerek yetişkinlerde gerekse çocuklarda bugünlerde nezle (soğuk algınlığı), grip (influenza), Covid-19 enfeksiyonu, RSV’ye bağlı solunum yolu enfeksiyonları, bademcik iltihabı ve alt solunum yolu enfeksiyonlarının (KOAH, bronşit, zatürre vb) hızla yayıldığını belirterek “Özellikle influenza A ve B, Covid-19 ve RSV’ye bağlı meydana gelen enfeksiyonları hem tek başına hem de iki ya da üç virüs bir arada ‘üçlü salgın’ şeklinde görebilmekteyiz” diyor. Bu tür enfeksiyonların en çok çocuklar, yaşlılar ve kronik hastalığı olanlarda risk oluşturduğunu belirten Dr. Yasemin Balbay; virüslerin yol açtığı enfeksiyonların öksürük ve hapşırma sonucu damlacıkların çevreye saçılması, hijyene ve sosyal mesafeye dikkat edilmemesi ile bulaştığını söylüyor.  Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Yasemin Balbay kış enfeksiyonlarına karşı herkesin alabileceği basit ama etkili 7 önlemi anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Dr. Yasemin Balbay

Hijyen, maske ve sosyal mesafe kuralına dikkat edin!
Enfeksiyonlardan korunmaya yönelik alınacak önlemler arasında; maske takmak, sosyal mesafeye dikkat etmek ve hijyen kurallarına uymak büyük önem taşıyor. Dr. Yasemin Balbay “Hastalık solunum yoluyla bulaştığı gibi, kirli eller de mikropların bulaşması açısından büyük bir risk taşıyor. İnsanlar gün içerisinde kirli ellerini ağız, burun veya gözlerine sürerek virüsleri alabiliyor. Ayrıca ağız ve burun salgılarının bulaştığı ellerin başka kişilere veya eşyalara temasıyla da mikroplar kolayca bulaşıyor. Bu nedenle özellikle dezenfektan veya su ve sabunla el hijyenini sağlamaya özen gösterilmelidir. Mümkün olduğunca kapalı ve kalabalık ortamlardan kaçınmak, bu ortamlarda bulunulması durumunda da maske takmak ve en az bir metrelik sosyal mesafeyi korumak kritik önem taşımaktadır” diyor.

Aşı olun

Hastalığın toplumda yayılmasını önlemek ve risk grubundakileri korumak için her yıl grip aşısı ve Sağlık Bakanlığı’nın uygun gördüğü şema ve gerekliliğe göre Covid-19 aşısı yapılmasını önerdiklerini belirten Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Yasemin Balbay şöyle konuşuyor: “Dünya Sağlık Örgütü, grip virüsünün değişikliklerini yakından izleyip; aşı bileşimi için yıllık önerilerde bulunur. Günümüz koşullarında Covid-19 enfeksiyonuna karşı en etkili aşı grubunun m-RNA aşıları olduğu ortaya konmuştur. İçerikleri güncel olarak varyantların özelliklerine göre düzenlenmektedir.”

Uykunuzu ihmal etmeyin
Dr. Yasemin Balbay, yeterli, kaliteli ve düzenli uykunun da bağışıklığı güçlendirmek ve hastalıklara karşı savunma gücünü artırmak için olmaz kurallar arasında yer aldığını vurguluyor.

 Bulunduğunuz ortamı saat başı 5 dakika havalandırın

Kapalı mekanların sık sık havalandırılmasının, kışın çok sık görülen hastalıklardan korunmada son derece önemli olduğunu belirten Dr. Yasemin Balbay “Kapalı mekanlarda, öksürük ve hapşırık yoluyla ortama saçılan damlacıklar aracılığıyla, mikroplar çevreye hızla yayılır. Okul ve işyeri gibi kalabalık ve kapalı mekanlarda bu mikropların bulaşma riskleri artıyor. Dolayısıyla kapalı mekanların saat başı mutlaka en az 5 dakika havalandırılmasını öneriyoruz. Enfeksiyonlardan korunmak için evlerimizde de odaların düzenli olarak havalandırılmasına özen göstermeliyiz. Ayrıca evin ısısını iyi ayarlamalı ve  havanın aşırı kuru olmasını engellemeliyiz” diyor.

Kat kat giyinin, bere takın

Kış aylarında hastalıklardan korunmak için terletmeyen, çok kalın olmayan, aynı zamanda üşütmeyen kıyafetler tercih edilmeli. Soğuk havalarda tek kalın bir kıyafet yerine, ince özellikli kıyafetlerin bir iki kat şeklinde giyilmesinin, ısı dengesinin sağlanması açısından daha iyi bir koruma sağladığını belirten Dr. Yasemin Balbay, ayakların ısısının da iyi korunması gerektiğini söylüyor. Pamuklu, terletmeyen ve çok ağır olmayan çoraplar ile ısı yalıtımını iyi sağlayan ayakkabı tercih etmekte fayda var. Ayrıca baş bölgesinden ısı kaybı fazla olabileceği için şapka veya bere takılması da büyük önem taşıyor.

Acıbadem Taksim Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Yasemin Balbay

Bol su için, portakal, mandalina ve nar tüketin

Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Yasemin Balbay, sağlıklı beslenmenin hastalıklarla savaşmada kritik rol oynadığına dikkat çekerek şöyle konuşuyor: “Sağlıklı beslenme ve yeterli su tüketimi vücut direncini artırmada son derece önemli rol oynuyor. Proteinlerden zengin beslenmeli, bol vitamin içeren sebze ve meyveler, özellikle de C vitamin deposu olan portakal, mandalina ve nar tüketimine aşırıya kaçmamak koşuluyla mutlaka özen gösterilmeli. Yeterli miktarda su tüketilmesi ile kan dolaşımı düzenlenir, metabolizma hızlanır, zararlı maddelerin ve toksinlerin vücuttan atılması kolaylaşır. Fazla şeker tüketimi bağışıklık sistemini zayıflattığı ve obeziteye yol açtığı için şeker ve zararlı karbonhidratlardan uzak durulmalıdır.”

Egzersiz yapın
Vücut direncini artırmanın en önemli yollarından biri de hareketsiz yaşam tarzından kaçınmak ve düzenli egzersiz yapmak. Dr. Yasemin Balbay “Yaşa ve beden performansına uygun, düzenli bir spor alışkanlığının olması bağışıklık sistemini güçlendirerek hastalıklara karşı vücut direncini artırır. Kış aylarında havanın soğuk olmasından dolayı dışarı çıkıp yürümek ya da egzersiz yapmak zor gelebilir ancak haftanın en az üç günü 45 dakika tempolu yürüyüş yapmak vücut direncini artırmaya ve hastalıklardan korunmaya önemli katkı sağlayacaktır” diyor.

Domuz gribi ve soğuk algınlığı nasıl ayırt edilir?

Domuz gribi ve soğuk algınlığı nasıl ayırt edilir?

Halk arasında Domuz gribi olarak bilinen influenza, virüslerin etken olduğu bir solunum yolu enfeksiyonudur. Domuz gribi belirtileri nelerdir? Kimler grip aşısı olmalı? İstanbul Okan Üniversitesi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Servet Öztürk merak edilen soruları yanıtladı.

Pause Dergi

Dr. Servet Öztürk

Domuz gribine neden olan İnfluenza A (H1N1) virüsü nedir?

İnfluenza gribinin ortaya çıkmasına, influenza A ve influenza B virüsleri neden olur. Bu iki virüs de insanlar için bulaşıcıdır ancak domuz gribi dediğimiz oldukça bulaşıcı seyreden grip türüne neden olan influenza A (H1N1) virüsüdür. Bu virüs insan, domuz, kuş, at gibi hayvanlarda solunum yolu hastalığına neden olur. Hastalık ilk kez Nisan 2009 da Meksika’da sonra ABD’de görülmüş ve daha sonra birçok ülkeye yayılmıştır.

Domuz gribinin belirtileri nelerdir?

İnfluenza A (H1N1) virüsüne maruz kalmış kişilerde 1-2 günlük bir kuluçka döneminden sonra aniden belirtiler görülmeye başlanır. Domuz gribine işaret eden bu belirtileri şöyle sıralayabiliriz;

Yüksek ateş

Baş ve eklem ağrısı

Yorgunluk ve halsizlik

Öksürük

Üst solunum yolu akıntısı

Domuz gribine görülen yüksek ateş 5 güne kadar sürebilir. Herhangi bir kronik hastalığı olmayan kişilerde doğru tedavi ve sağlıklı bir beslenme ile bu belirtiler genellikle bir hafta içinde yok olur. İyileştikten sonra hasta bir süre daha kendini halsiz hissetmeye devam edebilir. Hastanın kronik bir rahatsızlığı varsa veya yaşlıysa yaşamı tehdit eden komplikasyonlar görülebilir bu komplikasyonlara en çok akciğerde rastlanır. Virüsün veya hastalık sırasındaki bakterilerin etkisiyle zatürre görülebilir.

Domuz gribi ve soğuk algınlığı nasıl ayırt edilir?

Birbiri ile benzer belirtiler gösteren influenza ve soğuk algınlığı genellikle birbirine karıştırılır. Her iki hastalığın temelinde viral bir enfeksiyon olsa da farklı virüsler tarafından meydana gelir.

Bu iki viral hastalığın arasındaki en önemli fark domuz gribinde ateş olması; soğuk algınlığındaysa olmamasıdır. Ayrıca soğuk algınlığı esnasında kişiler genellikle günlük rutinlerine devam edebilirken domuz gribi aşırı derecede eklem ağrısı ve halsizliğe yol açabilir bu nedenle kişiler dinlenme ihtiyacı duyar. Her iki hastalıkta da burun akıntısı veya tıkanıklığı, boğaz ağrısı ve öksürük olabilir.

Domuz gribi hastalığı nasıl bulaşır?

Domuz gribi, kişiden kişiye genellikle öksürme, aksırma esnasında ortama yayılan ve virüs içeren damlacıklarla bulaşır. Bu damlacıklar birkaç saat boyunca havada kalabilir ve insanlara hastalığı bulaştırabilir. Bu nedenle kalabalık ortamlarda bulunan kişilerin maske kullanımı ve el hijyenine dikkat etmesi gerekmektedir. COVID-19 salgını sırasında oluşan sosyal mesafe, maske ve dezenfektan kullanımı gibi alışkanlıkların devam ettirilmesi kişileri influenza A virüsüne karşı koruyacaktır.

Domuz gribi tedavisi nasıl yapılır?

İnfluenza semptomları başladıktan sonraki 48 saat içerisinde başlanacak antiviral tedavinin etkinliği oldukça yüksektir. 48 saatten sonra başlanan tedavinin etkisi oldukça düşüktür. Bu nedenle erken teşhis için özellikle influenza tanılı kimseyle temas eden, ateş, baş ve yaygın vücut ağrısı olan hastaların test yaptırmaları erken tedavi için uygun olacaktır.

Doktor tarafından reçete edilen antiviral ilaçların yanında; ağrı kesici ve ateş düşürücü gibi ilaçlar, dengeli beslenme, bol sıvı alımı ve yatak istirahati bu hastalığın tedavisine önemlidir. Sanılanın aksine bu hastalıkta antibiyotik etkili değildir. Antibiyotik tedavisi ancak domuz gribine ek olarak gelişen bakteriyel kaynaklı enfeksiyonlarda, doktor tarafından önerildiğinde kullanılabilir.

Grip aşısını kimler yaptırmalı?

Maske kullanımı, sosyal mesafe ve el hijyenine özen gösterilmesinin yanı sıra gripten korunmadaki en etkili yöntem aşıdır. Her yıl düzenli olarak yenilenmesi gereken aşıların içeriği Dünya Sağlık Örgütü’nün önerileri dikkate alınarak hazırlanır. Aşı, 6 aydan büyük ve yumurta alerjisi olmayan herkese önerilse de bazı grupların aşı olması diğer gruplara nazaran daha önemlidir. Eğer siz de aşağıdaki gruplardan birine giriyorsanız yıllık grip aşınızı olmalısınız;

50 yaş ve üzeri kişiler

Palyatif bakım alanlar

Huzur evinde kalanlar

Kronik akciğer ve kalp hastalıklarına sahip kişiler

Kronik böbrek hastalığına sahip kişiler

Şeker hastalığı olanlar

Otoimmün hastalığı olanlar

Hamileler

Sağlık çalışanları

Kuduzdan korunmak için neler yapılmalı?

Kuduzdan korunmak için neler yapılmalı?

Kuduz; temas sonrasında uygulanacak yara bakım, aşı ve koruyucu serum gibi tedavilerle %100’e yakın önlenebilecek bir hastalık iken, önlemlerin alınmaması durumunda %100’e yakın ölüme neden olan bir hastalıktır. İstanbul Okan Üniversitesi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Servet Öztürk, önemli açıklamalarda bulundu.

Dr. Servet Öztürk

Kuduz nedir?

İnsanlık tarihinde uzun yıllardır hayvan ısırıkları ile ilişkili ensefalit (beyin enfeksiyonu) tanımlanmıştı. 19. Yüzyılda Pastör’ün kuduz virüsünü ve aşısını keşfetmesi Enfeksiyon Hastalıkları ve aşılama konusunda yeni bir dönemin başlangıcı kabul edilebilir. Kuduz genellikle tükürüğünde kuduz virüsü olan yabani veya evcil hayvanın ısırması veya nadiren tırmalaması sonucunda açık yaradan dokuları, sonrasında sinirleri istila etmesi, sinirler boyunca da beyine yerleşmesi sonucunda meydana gelir. Beyine yerleşen virüs beyinde fonksiyon bozukluğuna neden olarak ölüme neden olur.

Belirtiler ne zaman ortaya çıkar?

Kuduz, temas ile semptomların başlaması arasında geçen süre ısırılan bölgenin beyine uzaklığıyla doğru orantılıdır. Örneğin ayaktan travma alan birisinde semptomların meydana gelmesi 1-2 ay alabilirken, baş-boyun bölge ısırıklarında bu süre birkaç günde semptomlar başlayabilir. Isırılmanın hemen sonrasında yara temizliği, bol sabunlu su ile yaranın yıkanması, aşı ve koruyucu İmmünglobulin uygulanması ile hastalık oluşma ihtimali yok denecek kadar azdır. Ancak kuduz olan bir vaka ile temas sonrasında (tırmalanma, ısırılma) yukarıda bahsedilen koruyucu işlemlerin uygulanmaması neticesinde ölüm neredeyse kaçınılmazdır.

Temasta bulunan kişiler neler yapmalı?

Kuduz riskli temas kuduz aşısı olup olmadığı kanıtlanamayan yabani veya evcil bir hayvan tarafından ısırılma ve tırmalanmaya maruz kalma olarak özetlenebilir. Kuduz riskli temasa maruz kalan birey öncelikle yarasını 5-10 dakika bol su ve sabunla yıkamalıdır. Bu işlem yara içindeki varsa virüsün temizlenmesini en azından miktarını azaltmasını sağlayacaktır. Kuduz riskli temaslı hastanın ideal olarak en kısa zamanda yara bakımı, kuduz ve tetanoz profilaksilerinin uygulanması için sağlık kuruluşlarına başvurulmalıdır. Bu süre ne kadar kısa olur ise uygulanacak tedavilerin etkinliği o kadar başarılı olur.

‘Hayvanlarınızın kuduz aşısını ihmal etmeyin’

Unutulmamalıdır ki kuduz, temas sonrasında uygulanacak yara bakım, aşı ve koruyucu serum gibi tedavilerle %100’e yakın önlenebilecek bir hastalık iken, önlemlerin alınmaması durumunda %100’e yakın ölüme neden olan bir hastalıktır. Aşılar kuduz hastalığında olduğu gibi en ucuz, insan ve toplum sağlığına en faydalı tıbbi işlemlerdir. Yaklaşık 200 sene önce ortalama insan yaşam süresi 30 iken günümüzde 80’leri geçmiştir. Bu artışta en büyük pay aşıların yaygın ve doğru kullanımına bağlı olduğu söylenebilir. Aşılama gereksinimleriniz için yaş, ek hastalık, yurtdışı seyahat gibi risklerinizi hekiminizle paylaşın.

Not: Evcil hayvanlarınızın kuduz aşısını ihmal etmeyin. Çünkü son 1 yılda kuduz aşısı yapılmış bir hayvan tarafından ısırılma durumunda hayvanın 10 gün izlemi yeterli olup hayvanda hastalık belirtisi olmaz ise aşılamaya gerek yoktur.

Virüsler ve enfeksiyonlardan korunmak için ne yapmalı?

Virüsler, enfeksiyonlar korunmak için ne yapmalı?

Sonbaharla birlikte havaların soğumaya başlaması, okulların açılması ve kapalı mekanlarda daha fazla zaman geçirilmesiyle solunum yolları enfeksiyonları daha sık görülmeye başlandı.  Bir yandan da Covid-19 enfeksiyonu çeşitli varyantlarla tehdit olmaya devam ediyor. Solunum yolu enfeksiyonlarının yalnızca Covid-19 ve gripten oluşmadığını, sonbahar ve kış aylarında çok sayıda virüs ve daha az oranda da bakterilerin enfeksiyonlara yol açabildiğini belirten Acıbadem Ataşehir Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Çağrı Büke, “Gribal enfeksiyonlarla birlikte şu an hakim olan Omicron sıklıkla BA.5 ve daha az da BA.4’dür. Son günlerde ABD ve İngiltere’de ortaya çıkan yeni bir alt varyant olan BA.4.6’nın da görülme sıklığı artmaktadır. Üst solunum yolu enfeksiyonu gibi seyreden ancak risk grubundaki hastalarda ciddi sorunlara yol açabilen bu varyantların özelliği, daha öncekilerden çok daha bulaşıcı olmalarıdır. Üstelik hastalığın geçirilmesiyle ya da aşı ile oluşan antikorların etkilerinden de kendilerini koruyabilmektedirler. Öte yandan Hindistan ve Avrupa’da yeni bir Omicron varyantı daha var ki bu Omicron BA.2.75 olup, deney hayvanlarında akciğerlerde de çoğalma özelliği gösterdiği saptanmıştır. Bu durum, bu varyant yaygınlaşırsa yine ciddi ve ağır bir Covid-19 enfeksiyonu anlamına geliyor” diyor. Sonbahar ve kış aylarında kapalı ortamlarda daha sık bulunma, aşı tekrar doz oranlarının düşüklüğü ve aşı tekrar dozlarının ihmali ile bu dönemde diğer mikroorganizmaların da enfeksiyon etkeni olarak görülme riskinin arttığını belirten Prof. Dr. Çağrı Büke, buna karşın bazı basit önlemlerle hastalıklardan korunmanın mümkün olduğunu söylüyor. Prof. Dr. Çağrı Büke, sonbaharı sağlıklı geçirmenizi sağlayacak 7 etkili önlemi anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Prof. Dr. Çağrı Büke

 Hem Covid-19 hem grip aşısı olmayı ihmal etmeyin!

Prof. Dr. Çağrı Büke, Covid-19 ve gribin özellikle risk faktörüne sahip kişilerde ölümcül seyir gösterebildiğine dikkat çekerek hem Covid-19’a karşı tekrar aşı dozlarının hem de mevsimsel gribe karşı aşılanmanın önemine dikkat çekiyor. Özellikle 60 yaş ve üzerindeki herkesin,  12 yaş ve sonrasında ise; kronik hastalığı (diyabet, hipertansiyon, KOAH, kalp, kanser vb) olanların, bağışıklık sistemini baskılayan ilaç kullananların, obezite hastalarının ve hamilelerin Covid-19 tekrar doz aşısı ve mevsimsel grip aşılarının mutlaka yapılması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Çağrı Büke “Ayrıca aynı evde risk faktörüne sahip kişiler ile birlikte bulunan sağlıklı kişilerin ve sağlık çalışanlarının da aşılanması gereklidir. Covid-19 aşısı 80 yaş ve üzerindeki kişilerde hastalığı geçirdikten ya da son doz aşısını olduktan 3 ay sonra tekrarlanmalıdır. Diğer kişilerde ise hastalığı geçirdikten 3 ay sonra ya da son doz aşı yapıldıktan 6 ay sonra uygulanmalıdır. Mevsimsel grip aşısı ise ideal olarak ekim ayı ortalarına ya da en geç sonuna kadar tamamlanmalıdır” diyor.

Kapalı ortamlarda maske takın!

Tüm kapalı ortamlarda maske kullanımına özen gösterilmesinin çok önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Çağrı Büke, maskenin hem Covid-19’a hem de gribal enfeksiyonlara karşı korunmada kritik önem taşıdığını söylüyor. Solunum yolu enfeksiyonlarının yalnızca Covid-19 ve gripten oluşmadığının altını çizen Prof. Dr. Çağrı Büke şöyle konuşuyor: “Sonbahar ve kış aylarında çok sayıda virüs ve bakteriler de bu tür enfeksiyonlara neden olurlar ve bunların çoğuna karşı korunmak için mevcut aşı yoktur. Diğer mikroorganizmaların bulaşmasını önlemede de maske ciddi anlamda koruyucu özelliğe sahiptir. Yine açık ortamlarda dahi olunsa mesafenin korunamadığı alanlar içerisinde risk faktörüne sahip kişiler ile temas durumunda da maske kullanılmalıdır.”

Beslenme, spor ve uykunuza dikkat edin!

Bağışıklık sisteminin güçlü olması, enfeksiyon hastalıklarına karşı korunmada büyük önem taşıyor. Prof. Dr. Çağrı Büke, bu nedenle bağırsak flora yapısının korunması, düzenli ve sağlıklı gıdalarla beslenme, yeterli dinlenme ve günde en az 7 saat kaliteli uyku, düzenli egzersiz yapma (haftada en az üç gün, en az yarım saat tempolu yürüme, yüzme vb) ve stresle başa çıkabilmeyi öğrenmenin bağışıklık sisteminin düzenli çalışmasında rol alan belli başlı faktörler olduğunu vurguluyor.

Gelişigüzel antibiyotik almaktan kaçının!

Antibiyotiklerin bakteriyel enfeksiyon hastalıklarının tedavisinde kullanıldığını, ancak hekim tarafından gerekli görülürse kullanılması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Çağrı Büke, toplumda yapılan en büyük yanlışlardan birinin gelişigüzel antibiyotik kullanımı olduğunu vurguluyor. Bunun, vücudun bakterilere karşı direnç gelişmesine yol açacağını ve vücudun savunma sistemini zayıflatacağını, antibiyotik kullanılması gereken durumlarda ise etki etmeyeceğini söyleyen Prof. Dr. Çağrı Büke “Solunum yolu enfeksiyonlarının önemli ve büyük kısmı virüsler ile oluşur ve antibiyotiklerin etkisi yoktur. Ancak üzerine bakteriyel bir enfeksiyon eklendiğinde kullanmak gerekebilir. Bunun gerekliliği ancak konunun uzmanı tarafından değerlendirmelerden sonra karar verilecek bir durumdur. Gelişi güzel antibiyotik kullanımı hem bağırsak florasını harap etmesi hem de direnç gelişimine yol açması nedeniyle sakıncalıdır” diyor.

Hekime danışmadan vitamin kullanmayın!

Prof. Dr. Çağrı Büke hem yetişkinlerde hem de çocuklarda hekime danışılmadan vitamin kullanılmasının sağlığa fayda yerine zarar verebileceğini belirterek şöyle konuşuyor: “Vitamin ve mineral içeren ilaçlar, ancak söz konusu vitamin ve mineraller kanda eksik olduğu saptandığında ya da etkin düzeylerde olmadıkları belirlendiğinde yerine konulursa etkilidir. Bunun dışında solunum yolu enfeksiyonlarında, eksik ya da yetersiz değilken vitamin ya da minerallerin kullanımları ek katkı sağladıklarına ilişkin kesin ve net veriler yoktur. Ayrıca bazı vitaminler ve mineraller vücutta birikip toksik etki gösterebilirler hatta organlara zarar verebilirler.”

Acıbadem Ataşehir Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Çağrı Büke

Gücenir, üzülür’ düşüncesiyle öpmekten kaçının!

Virüsler çoğunlukla öksürük, hapşırık ve konuşma esnasında etrafa yayılan damlacıkların solunmasıyla bulaştığından soğuk algınlığı geçirmekte olan kişilerle yakın temasta bulunmamak gerekiyor. Karşımızdaki kişinin üzüleceği ya da darılabileceği gibi düşüncelerle öpüşmekten de kaçınmak çok önemli. Aksi taktirde virüsler solunum sistemi yoluyla yakın temasta kolayca bulaş imkanına sahip oluyor. Sosyal mesafeyi korumak ve virüsler kalabalıkta çok daha fazla yayılma imkanı bulduğundan kapalı ortamlardan uzak durmak, ortamı sık havalandırmak gerekiyor.

Ellerinizi sık yıkayın ve yüzünüze sürmeyin!

“Bakterilerin vücuda en kolay girme yollarından birini de ellerimiz oluşturuyor” diyen Prof. Dr. Çağrı Büke, ellerin gerekli her durumda yıkanarak ya da dezenfektan kullanarak temiz tutulması gerektiğini, gün içerisinde başta ağız ve gözler olmak üzere yüze kesinlikle sürülmemesini söylüyor. Özellikle tuvalet kapıları, toplu taşıma araçlarında tutunma yerleri ile metro ve AVM’lerde yürüyen merdivenlerdeki tutunma yerlerine mümkünse kağıt peçete ile tutunmak ve hemen ardından kağıt peçeteyi çöpe atmakta fayda var. Çıplak elle tutuluyorsa da elleri en kısa zamanda temizlemek şart.

 Bu durumlarda dikkat!

Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Çağrı Büke, “Burun akıntısı, burun tıkanıklığı, boğaz ağrısı, öksürük, yüksek ateş, kas ve eklem ağrısı gibi yakınmalardan bir ya da birkaçı ortaya çıktığında bunun hangi etkene bağlı geliştiğini saptamak için uzmana başvurmayı ihmal etmeyin. Bu durum ortaya çıkan enfeksiyon hastalığının hem daha ağırlaşmadan hem de toplumda daha fazla yaygınlaşmadan önlem alınması için de yararlıdır” diyor

Havuz değil deniz

Havuz değil deniz

Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Hakan Kutlu, ortak kullanılan havuzlardan ishal, göz, kulak veya deri enfeksiyonu bulaşabileceğine dikkat çekerek “Havuz yerine denizi tercih edin. Havuza girecekseniz temiz olduğundan emin olun” diyor.

Bunaltan sıcaklarda, özellikle tatil bölgelerinde tercih edilen havuzlar, serinletici bir çözüm olsa da yaz döneminde havuz suyu ile bulaşan enfeksiyon oranları artıyor. Acıbadem Ankara Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Hakan Kutlu havuzu tercih edenlerin dikkat etmesi gerekenler konusunda uyarılarda bulunuyor.

Sıcakta mikroorganizmaların kolayca çoğalması, sağlıklı ya da hasta pek çok insanın aynı havuzu kullanması, bazı tesislerde havuz suyu sirkülasyonu ve klorlama yönteminin düzenli aralıklarla ve uygun yapılmaması enfeksiyon hastalıklarına yol açabiliyor. Özellikle bebek, çocuk ve yaşlıların bağışıklık sistemlerinin hassas olduğunu söyleyen ve bu nedenden ötürü denizin tercih edilmesi gerektiğinin altını çizen Dr. Kutlu “Havuzlar bakterilerin hızla üredikleri yerlerdir. Sıcak ortamda mikroplar çok kolay üreyebiliyor dolayısıyla havuz konusunda özen göstermeliyiz. Havuz suyu ile bulaşabilecek hastalıkların çok büyük kısmı klorlama yöntemiyle etkisiz hale getirilebilir. Ancak bu işlemin uygun dozlarda, belli aralıklarda ve düzenli şekilde yapılması gerekli. Ayrıca klorlamanın havuz suyundaki mikropları etkisiz hale getirmesi için belli bir sürenin geçmesi gerektiği unutulmamalı” diyor.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Dr. Hakan Kutlu

Dr. Kutlu havuz suyu ile ortaya çıkabilecek enfeksiyonlardan başlıcalarını şu şekilde sıralıyor:

-İshalller: Başlıca Criptosporidyum, Giardia, E.Coli ve Şigella gibi dışkı yoluyla bulaşabilecek, ateşli ve kanlı ishale neden olabilecek mikroplar, özellikle havuz suyunu kazara yutma sonucu hastalıklara yol açabilir.

-Kulak iltihapları: Bakımı iyi ve özenle yapılmayan havuzlarda, ayrıca dış kulak yolu enfeksiyonlarının ortaya çıkma riski de oldukça yüksektir. Özellikle Pseudomonas bakterisinin etken olduğu “Malign Otitis Externa” şiddetli kulak ağrısı, dış kulak yolunda şişme, kulak akıntısı, tıkanma ve duyma sıkıntısına ve daha ciddi komplikasyonlara neden olabilir.

-Göz enfeksiyonları: Havuz suyuyla doğrudan temas halinde olan gözlerimizde de birçok bakteri, virüs ve mantarlara bağlı hastalıklar ortaya çıkabilir ve hatta görme kaybına veya gözün kaybedilmesine neden olabilecek kadar şiddetli seyredebilir.

-Deri enfeksiyonları: Ciltte özellikle mantarlara bağlı olarak “dermatofitoz” adı verilen yüzeysel cilt enfeksiyonları görülebilir. Özellikle havuz çevresinde ortak kullanılan alanlardan ve eşyalardan bulaşarak ayak mantarı, kadınlarda vajinal mantar enfeksiyonları olabilir. Yine ciltte açık yarası olan kişilerde, havuz suyu ile yaranın teması sonrası yara yerinde hafif veya ciddi bakteriyel enfeksiyonlar gözlemlenebilir.

Havuzlar düzenli temizlenmeli

Yeterince temizlenmeyen havuzlardan “lokal” enfeksiyonlar haricinde tifo, paratifo, hepatit A gibi “sistemik” olarak tabir edilen, tüm vücutta etkisini gösteren, çok daha ciddi enfeksiyonların da bulaşabildiğinin altını çizen Dr. Hakan Kutlu “Tüm bunlara kısmi bir çözüm olarak; havuz yerine denizin tercih edilmesi, havuzun düzenli temizlendiğinden emin olunması ve enfeksiyon gelişmiş ise ihmal etmeden en kısa sürede bir doktora başvurulması uygun olacaktır” diyor.

Sağlıklı bir yaz dönemi için…

Sağlıklı bir yaz dönemi için…

Covid-19 pandemisi nedeniyle zorlu geçen kış döneminin ardından nihayet yaz mevsimi geldi. Ancak sıcakların artması, insanların daha çok havuzlar gibi ortak kullanım alanlarında bir arada bulunuyor olmaları, su ve besin hijyeninin daha zor sağlanması, kene ile sivrisinek gibi etkenlerle temas, akut bağırsak enfeksiyonundan legionella enfeksiyonuna kadar pek çok enfeksiyon riskini de beraberinde getiriyor. Tedavisi mümkün olan bu hastalıkların ciddiye alınmaması nedeniyle tanı ve tedavi süreçlerinin gecikmesi halinde kimi zaman hayatı tehdit eden boyutlara ulaşabilen sıvı-elektrolit kayıpları ve ciddi septik tablo, bir başka deyişle ağır enfeksiyon sonucunda bağışıklık sisteminin verdiği yoğun tepki ile organ ve dokularda hasarlar görülebiliyor. Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Semra Kavas, alacağımız basit önlemlerle yaz aylarında sıkça görülen enfeksiyonların büyük bir kısmından korunmanın mümkün olduğuna dikkat çekerek, “Hijyenik koşullarda üretilip saklandığından emin olduğumuz yiyecek ve içecekleri tüketerek; kene ve sivrisineklerden korunmak için önlemlere uyup kırsal alanlarda bulunduktan sonra tüm vücudun kene kontrolünü yaparak; deniz, havuz, banyo veya egzersiz sonrasında ıslak, terli çamaşırlar veya mayoyla uzun süre durmayarak başlıca tedbirleri almış oluruz.” diyor. Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Semra Kavas, yaz aylarında en sık görülen enfeksiyonlardan korunmak için almamız gereken önlemleri anlattı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Dr. Semra Kavas 

Akut bağırsak enfeksiyonu (gastroenteritler)

Akut gastroenteritler (bağırsak enfeksiyonları) yaz aylarında sıkça görülen enfeksiyonları oluşturuyor. Rota ve adenovirüs gibi virüsler; E.coli, Salmonella, Shigella ve S.aureus gibi bakteriler enfeksiyon etkeni olabiliyor. Hastalık kontamine olmuş (kirlenmiş) eller, hijyenik hazırlanmamış ya da uygun koşullarda saklanmamış besinler, yetersiz dezenfekte edilmiş havuz suyunun yutulması, kanalizasyon sularıyla kirlenmiş suyun içilmesi ya da kirli suyla temas etmiş yiyeceklerin tüketilmesiyle bulaşıyor. Dr. Semra Kavas, bulantı, kusma, ishal, karın ağrısı ve ateş gibi belirtilerin birkaçını içeren tablolarla kendini belli eden bu enfeksiyonların en önemli sonucunun sıvı kaybı olduğuna işaret ederek, “Dolayısıyla tedavinin bel kemiği, sıvı ile tuz kaybının zamanında ve hastalığın şiddetine uygun şekilde yerine konmasıdır. Bakteriyel etkenlerin bazıları için antibiyotik tedavisi gerekebiliyor” diyor.

Nasıl korunmalı?

  • El hijyeninize dikkat edin.
  • İçme sularının ve yiyeceklerin yıkandığı suların temizliğinden emin olun.
  • Temizliğinden ve saklama koşullarından emin olmadığınız gıdaların tüketiminden kaçının.
  • Süt ve süt ürünlerinin sıcak ortamlarda kolay bozulabildiğini unutmayın.

İdrar yolu enfeksiyonu

Kirli havuz ile sulara girmek, ıslak ve kirli mayoları değiştirmemek, yeterli su içmemek gibi nedenlerle özellikle kadınlarda idrar yolu enfeksiyonu görülme sıklığı artıyor. Bu enfeksiyon idrar yaparken yanma, sık idrara çıkma isteği, karın alt bölgesinde ağrı ve rahatsızlık hissi, karında şişlik, bulanık ve kokulu idrar, bulantı, kusma ile ateş gibi belirtilere yol açıyor. Tanı konulması ve tedavisi kolay olmakla birlikte, ihmal edilmesi halinde ciddi böbrek enfeksiyonlarına neden olabiliyor.

Nasıl korunmalı?

  • Yaz aylarında su içmeyi arttırın.
  • İdrarınızı kesinlikle tutmayın.
  • Klorlama ve su analizi yapıldığından emin olunmayan havuzları tercih etmeyin.
  • Suya girmeden önce ve çıktıktan sonra duş alın.
  • Islak mayo ile kalmayın, mayonuzu sudan çıktıktan sonra hemen değiştirin.
  • Tuvalet sonrası temizlik kadınlarda önden arkaya doğru yapılmalı.

Mantar enfeksiyonları

Sıcak havalar, deniz ve havuz gibi faktörler genital bölge ile cilt mantar hastalıklarında artışa neden olabiliyor. Özellikle kadınlarda, diyabet hastalarında ve yakın zamanda antibiyotik kullanan kişilerde genital mantar enfeksiyonu riski artıyor. Mantar enfeksiyonları genital bölgede ağrı, kaşıntı, akıntı; ciltte renk değişikliği, kaşıntı, kepeklenmeler ile ortaya çıkabiliyor. Dr. Semra Kavas, “Mantar enfeksiyonlarının çoğunlukla kremlerle tedavisi mümkün olsa da bazı koşullarda ağızdan mantar ilaçlarının alınması gerekebiliyor” diyor.

Nasıl korunmalı?

  • Havuz ve deniz sonrası ya da terledikçe ıslak kıyafetlerinizi kurusuyla değiştirin.
  • Pamuklu iç çamaşırı giymeye, sık sık çamaşır değiştirmeye dikkat edin.
  • Hava geçiren ayakkabıları tercih edin.
  • Beslenme düzeninize dikkat edin; bol su içilmeli, sindirimi kolay olan hafif gıdaları tercih etmeli, baharat kullanımını azaltmalı, paketli gıda tüketiminden kaçınmalı, meyve ve sebzeden zengin beslenmelisiniz.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Böcek ısırıklarıyla oluşabilen enfeksiyonlar

Yaz aylarında dış ortamda geçirilen zaman arttığı için hastalık taşıyıcı olabilen keneler ve sivrisinekler gibi etkenlerle temas riski artıyor. Viral bir hastalık olan ve hayatı tehdit edebilen Kırım Kongo kanamalı ateşi kene ile bulaşıyor ve yüksek ateşle seyrediyor. Yine kene ile bulaşan Lyme hastalığı ve Q ateşi de ülkemizde görülüyor ve ateşin eşlik ettiği farklı klinik tablolara sebep oluyorlar. Dr. Semra Kavas, bu enfeksiyonların antibiyotikler ile tedavi edilebildiklerini belirterek, “Ayrıca özellikle yurt dışı seyahat öyküsü olan ateşli hastalarda altta yatan neden sivrisineklerle bulaşan ve Afrika ile Asya ülkelerinde sık görülen sıtma, Batı Nil virüsü veya Zika virüs hastalığı olabiliyor” diyor.

Nasıl korunmalı?

  • Kırsal alanlarda, kenelerin vücudunuza girebileceği açık yerlerinizi kapatın.
  • Kenelerin kolay fark edilebilmeleri için açık renkli kıyafetler giyin.
  • Eve döndüğünüzde kıyafetlerinizi çıkararak kene açısından kontrol yapın.
  • Sıtma yönünden, riskli bölgelere seyahat öncesinde alacağınız ilaçlar için seyahat sağlığı ile ilgili merkezlere başvurun.
  • Bataklık, su birikintisi ve çalılık alanlarından uzak durun.
  • Çevresel kontrolün sağlanamadığı bölgelerde doğrudan cilde uygulanmayan ve toksik içerikli olmayan sinek-kene kovucu maddeler kullanın.

Solunum yolu enfeksiyonları

Boğaz ağrısı, öksürük, burun akıntısı, kas-eklem ağrıları ve ateş, üst solunum yolu enfeksiyonlarının sıklıkla görülen belirtilerini oluşturuyor. Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Semra Kavas, genellikle virüslerin etken olduğu bu hastalıkların destek tedavilerle ortadan kalktığını vurgulayarak, “Yaz aylarında daha sık rastlanan ve solunum yollarından bulaşan Lejyoner hastalığı da, legionella türü bakterinin sebep olduğu ciddi bir akciğer enfeksiyonudur. Bakteri genellikle çevresel kaynaklardan yayılan soğutma kulelerinin fanlarından, jakuzi ve duş başlıklarından, sprey nemlendirme cihazlarından ve dekoratif fıskiyelerden yayılan su damlacıklarının solunmasıyla bulaşıyor. Tedavi büyük önem taşıyor, aksi halde ek hastalıkları olan, ileri yaş ve bağışıklık sistemi zayıf kişilerde ölüm oranları yüzde 50’nin üzerinde seyrediyor.

Nasıl korunmalı?

  • En önemli önleme el temizliğiyle mümkün oluyor. Ellerinizi sık sık en az 20 saniye boyunca sabun ve suyla yıkamayı alışkanlık edinin.
  • Sabun ve su yoksa, en az yüzde 60 alkol içeren alkol bazlı el dezenfektanı kullanın.
  • Gözlerinize, burnunuza ve ağzınıza kirli, yıkanmamış ellerle dokunmayın.
  • Hasta olan insanlarla yakın temastan kaçının.
  • Öksürüğünüzü mendille kapatın ve mendile hapşırın. Ardından mendili çöp kutusuna atın.
  • Kapalı kalabalık ortamlarda uzun süre kalmanız gerekliyse cerrahi maske kullanın.
  • Sık dokunduğunuz yüzey ve eşyaları (gözlük, çanta, cüzdan vs) normal bir temizleme spreyi, dezenfektan mendil veya su-sabunla silerek temizledikten sonra kullanın.
  • Klimaların temizlik ve bakımlarını düzenli olarak yaptırın.
  • COVİD-19 aşınızı, risk grubunda iseniz pnömokok ve influenza aşılarınızı mutlaka yaptırın.

Maymun Çiçeği Virüsü hakkında bilinmeyenler

Maymun Çiçeği Virüsü hakkında bilinmeyenler

Son dönemlerde dünyada hızla yayılmaya başlayan ve maymun çiçeği virüsü hastalığı olarak bilinen Monkeypox, Covid -19 pandemisinin etkileri henüz atlatılmamışken yeni bir endişe kaynağı olarak karşımıza çıkıyor. Peki, maymun çiçeği virüsü nedir? Yeni bir pandemi olma ihtimali var mı? Maymun çiçeği virüsü Türkiye’de görüldü mü ve ne tür önlemler alınması gerekiyor? Memorial Kayseri Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Ayşegül Ulu Kılıç, maymun çiçeği virüsü hastalığı monkeypox hakkında dikkat edilmesi gerekenlerle ilgili bilgi verdi.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Prof. Dr. Ayşegül Ulu Kılıç

Maymun çiçeği virüsü monkeypox ateş ve deri döküntüleri ile kendini belli edebilir

Maymun çiçeği hastalığı (monkeypox) ilk olarak Orta ve Batı Afrika’nın tropik yağmur ormanlarında ortaya çıkan ve zaman zaman diğer bölgelerde de görülen maymun çiçeği virüsünün neden olduğu hayvanlardan insanlara bulaşan bir hastalıktır. Tipik olarak, ateş, deri döküntüleri ve büyümüş lenf bezleri ile kendini gösterir, bunların yanı sıra çeşitli tıbbi komplikasyonlara da yol açabilir. Genellikle 2-4 hafta süren belirtileri olan ve kendi kendini sınırlayan bir hastalıktır. Ağır vakalar ortaya çıkabilir. Son zamanlarda bu virüs kaynaklı ölüm oranları %3-6 olarak rapor edilmiştir.

Maymun çiçeği virüsü kolayca bulaşabiliyor

Monkeypox, enfekte bir kişi veya hayvanla yakın temas yoluyla ya da virüs bulaşmış materyaller ile insanlara bulaşır. Hastalık bir kişiden diğerine lezyonlar, vücut sıvıları, solunum damlacıkları, yatak örtüleri gibi kontamine eşyalarla birinden diğerine geçebilmektedir. Damlacık yoluyla bulaşma genellikle yüz yüze uzun süreli teması gerektirir ve bu durum da sağlık çalışanlarını, hane halkını ve aktif vakaların yakın temaslılarını risk altına sokmaktadır. Kişiden kişiye bulaş zinciri son yıllarda en uzun olarak 6 kişiden 9 kişiye çıkmıştır. Bunun nedeni çiçek aşısının yapılmaması nedeniyle toplumda azalan bağışıklığa bağlı olabilir. Anneden bebeğe bulaşma, gebelik ve doğum sırasında ve sonrası yakın temasla olabilir.

Klinik tablo çiçek hastalığına benziyor

Maymun çiçeği virüsü monkeypox’ın klinik görünümü 1980 yılında dünya çapında eradike edildiği yani tamamen silindiği ilan edilen çiçek hastalığına benzerdir. Çiçek hastalığına göre daha az bulaşıcıdır ve daha hafif seyirli hastalığa neden olur. Çiçek hastalığının eradikasyonu ve ardından çiçek aşısının durdurulması ile birlikte maymun çiçeği virüsü halk sağlığı için önemli hale gelmiştir.

Maymun çiçeği virüsü hastalığının belirtilerine dikkat!

Maymun çiçeği hastalığının kuluçka süresi genellikle 6-13 gündür ancak 5- 21 gün arasında da değişebilir. Enfeksiyon iki döneme ayrılabilir. Ateş, baş ağrısı, lenf düğümlerinin büyümesi, sırt ağrısı, kas ağrısı, halsizlik ile karakterize ilk dönem 0-5. gün arasındadır. Lenf düğümlerinin büyümesi bu hastalık için belirgin bir özelliktir ve kızamık, çiçek, suçiçeği ayırımında önemlidir. Deri döküntüsü ateşten 1-3 gün sonra başlar. Döküntü, gövdeden ziyade yüz, kol ve bacaklarda daha yoğundur. Yüz (%95), avuç ve ayak tabanları (%75) etkilenir. Ayrıca ağız mukozası (%70), genital bölge (%30) ve konjonktiva (%20) etkilenir. Döküntüler önce düztabanlı, deriden hafifçe kabarık, sonrasında içi önce berrak sonra sarımsı sıvı dolu lezyonlar şeklinde gelişir. Lezyonlar birkaç adet veya binlerce olabilir. Belirtiler 2-4 hafta içinde kendini sınırlar. Çocuklarda şiddetli seyirli hastalık görülebilir. Bağışıklık yetmezliği olan kişilerde de ağır seyredebilir. Önceden çiçek aşısının koruyuculuğu olmasına rağmen bugün ülkelere bağlı olarak 40-50 yaş altındaki kişiler hastalığa daha duyarlıdır. Komplikasyon olarak, akciğer enfeksiyonu, sepsis, görme kaybı ve ensefalit ( beyin iltihabı) görülebilir.

Çiçek hastalığının tedavisinde kullanılan ilaçlar ve aşılar faydalı olabiliyor

Maymun çiçeği virüsü hastalığı daha çok Orta ve Batı Afrika’nın tropik yağmur ormanlarına yakın yerleşimlerde görülmesine rağmen kentsel alanlarda giderek fazla ortaya çıkmaktadır. Kemirgenler (sincap, sıçan gibi) ve insan olmayan primatlar hastalığın hayvan konaklarıdır.

Çiçek hastalığının ortadan kaldırılması sırasında kullanılan aşılar maymun çiçeği hastalığına karşı da koruma sağlamıştır. Bunun dışında maymun çiçeği hastalığının önlenmesi için onaylanmış olan yeni aşılar geliştirilmiştir. Çiçek hastalığının tedavisi için geliştirilen ilaçlar maymun çiçeği hastalığının tedavisi için de ruhsatlandırılmıştır.

Maymun çiçeği virüsü yeni bir pandemiye neden olabilir mi?

İnsan maymun çiçeği insanlarda ilk olarak 1970 yılında, 1968 yılında çiçek hastalığının ortadan kaldırıldığı Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde 9 yaşında bir erkek çocukta tanımlanmıştır. O zamandan bu yana vakaların çoğu kırsal, yağmur ormanları bölgesinde rapor edilmiştir. Bu tarihten sonra 11 Afrika ülkesinde insanlarda maymun çiçeği hastalığı bildirilmiştir. Maymun çiçeği virüsü hastalığı monkeypox sadece Batı ve Orta Afrika’daki ülkeleri değil, dünyanın geri kalanını da etkilediği için küresel halk sağlığı açısından önemi olan bir hastalıktır. Afrika dışında ilk monkeypox salgını 2003 yılında ABD de olmuştur ve evcil köpeklerle temas ile ilişkilendirilmiştir. Bu evcil hayvanlar ise Gana’dan getirilen sıçanlarla barındırılmıştır. Bu salgında 70’in üstünde vaka görülmüştür. Hastalık 2018’de Nijerya’dan İsrail’e, 2018’de Birleşik Krallık’a, daha sonraki yıllarda Singapur ve ABD’ye seyahat edenlerde görülmüştür. Son dönemlerde de Avrupa ülkelerinde virüsün yayıldığı bildirilmektedir. Bu durum mutlaka kontrol altına alınmalıdır.

Maymun çiçeği virüsüne karşı önleminizi alın

Sürveyans yani virüs konusunda sistematik gözlemler ve yeni vakaların hızlı tanımlanması, salgının kontrol altına alınması için kritik öneme sahiptir. Salgınları sırasında, enfekte kişilerle yakın temas, maymun çiçeği virüsü enfeksiyonu için en önemli risk faktörüdür. Sağlık çalışanları ve ev halkı daha büyük bir enfeksiyon riski altındadır. Maymun çiçeği virüsü enfeksiyonuna yakalandığından şüphelenilen veya bu bilginin doğrulandığı hastaların tedavisi ile bakımını yürüten ya da onlardan örnekler alan sağlık çalışanları standart enfeksiyon kontrol önlemlerini uygulamalıdır. Mümkünse, hastanın bakımı için daha önce çiçek hastalığına karşı aşılanmış kişiler seçilmelidir. Bireysel olarak da kişisel hijyen tedbirlerine özen gösterilmelidir. Bununla birlikte ortak eşya ile ortak alan kullanımlarında dikkatli olunmalıdır.

Gizemli hepatit!

Gizemli hepatit!

Dünyayı etkisi altına alan Covid- 19 pandemisinden sonra farklı ülkelerde çocuklarda ortaya çıkan, gizemli hepatit olarak bilinen, etkeni bilinmeyen hepatit hastalığı endişeye yol açıyor. Şu ana kadar 169 çocukta görülen etkeni bilinmeyen hepatit hastalığının tam olarak nedeni belirlenemiyor. Ancak yapılan incelemelerde hastaların 20’sinde Covid-19, 74’ünde de ise adenovirüs tespit edildiği bildiriliyor. Özellikle ishal olan çocukların altının değiştirilmesinden sonra ellerin sabun ve suyla yıkanması, solunum yolu hijyenine dikkat edilmesi ve hasta kişilerle temastan kaçınılması alınacak önlemlerin başında geliyor.

Memorial Ataşehir Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Soysal, etkeni bilinmeyen hepatit hastalığı hakkında bilgi verdi.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Prof. Dr. Ahmet Soysal

İlk olarak İskoçya’da ortaya çıktı

Nisan ayının başında ilk olarak İskoçya’da 13 çocukta, ateş olmadan kusma ve karın ağrısı şikayetiyle ortaya çıkan etkeni bilinmeyen hepatit hastalığı kısa sürede endişeye yol açan boyutlara ulaştı. Dünya Sağlık Örgütü 23 Nisan tarihinde yayınladığı raporunda, dünyada 169 tane etkeni bilinmeyen çocuklarda hepatit olgusu olduğunu açıkladı. İngiltere-Kuzey İrlanda, İspanya, İsrail, ABD, Danimarka, İrlanda,  Hollanda, İtalya, Norveç, Fransa, Romanya ve Belçika’da belirlenen nedeni belirlenemeyen hepatit hastası çocukların yaklaşık 17 tanesinde karaciğer nakli gerçekleştirildi. Bu, yaklaşık olarak yüzde 10’luk bir orana denk gelmektedir ve akut hepatit vakaları için yüksek kabul edilebilecek bir orandır.

Adenovirüs şüphesi

Karaciğer enzimlerinin çok yüksek olmasıyla karakterize olan hepatit hastalığında çocuklarda sarılık gözlemlenmektedir. Hepatit A, Hepatit B, Hepatit C, Hepatit D veya Hepatit E gibi sık bilinen hepatit virüslerinin 169 hasta çocukta tespit edilmemiş olması da altı çizilmesi gereken bir durumdur. Çocuklarda ortaya çıkan etkeni bilinmeyen hepatit hastalığının yaklaşık yüzde 10’u ağır seyretmektedir. Yapılan çalışmalarda 169 çocuk hastanın 74’ünde adenovirüs, 20’sinde ise Covid- 19 tespit edilmiştir. Adenovirüs belirlenen çocukların 18’inde de adenovirüs -41 denilen alt tipi belirlenmiştir. Rapor edilen hasta çocukların hiçbirisinin Covid -19 aşısı olmaması da ortaya çıkan hepatit hastalığının aşı ile bağlantısının olmadığını ortaya koymaktadır. Hasta çocuklarda adenovirüs oranının fazla olması, şüpheyi bu yönde artırmaktadır. Ancak daha önce sağlıklı çocuklarda ortaya çıkan adenovirüs genellikle kendi kendine geçen bir hastalık olarak tanımlanmaktadır. Adenovirüslerin bilinen 80 alt tipi mevcuttur. Adenovirüs 41 tipi sıklıkla çocuklarda ishal ve kusmaya neden olan bir virüs olup, aynı zamanda üst solunum yolu enfeksiyonu bulgularına da neden olabilmektedir. Sağlıklı çocuklarda selim seyirli olan bu virüs bugüne kadar sağlıklı ve kronik hastalığı olmayan çocuklarda karaciğer nakline kadar gidecek olan bir hepatit tablosuna yol açmamıştır. Şu ana kadar 1 ay ile 16 yaş arasındaki çocuklar arasında görülen nedeni belirlenemeyen hepatitte çocukların hiçbirisinin seyahat öyküsünün olmaması da dikkat çekilen noktalar arasındadır.

Bu belirtilere dikkat edin

Nedeni belirlenemeyen hepatit hastalığı daha çok ateş olmadan kusma ve karın ağrısı şikayetleriyle ortaya çıkmaktadır. Şu ana kadar salgın olarak değerlendirilmeyen bu hepatit hastalığında adenovirüs oranındaki artışa dikkat çekilmektedir. 80’den fazla virüsten oluşan adenovirüsler tüm sistemleri tutabilmektedir. Adenovirüs, hastalarda farklı şikayetlere neden olabilmektedir. Bazı hastalarda konjonktivit ( kırmızı göz hastalığı), bazı hastalarda ateş ve orta kulak iltihabı şeklinde kendini belli eden adenovirüsler; zatürre, üst solunum yolu enfeksiyonu, ishal, karın ağrısı, hemorajik sistit, menenjit gibi ağır tablolara neden olabilmektedir.

Hijyeni ihmal etmeyin

Nedeninin tam olarak bilinmemesinden dolayı her geçen gün endişeye sebep olan gizemli hepatit hastalığında hijyen kurallarına dikkat edilmesi alınacak önlemlerin başında yer almaktadır. Özellikle el hijyeni (ellerin su ve sabun ile yıkanması), hasta olan kişinin temas ettiği yüzeylerin temizliği ve solunum yolu hijyeni (hapşırma ve öksürme anında ağız ve burunun mendil ile kapatılması, odaların sık sık havalandırılması) ihmal edilmemelidir. İshal olan çocukların altının değiştirilmesinden sonra su ve sabunla ellerin iyi bir şekilde yıkanması önemlidir. Hasta insanlarla yakın temastan kaçınılması gerekmektedir. Anne babaların özellikle dikkat etmesi gereken konuların başında, çocukların dışkı ve idrar rengindeki değişiklik, gözlerde ve ciltte ortaya çıkan sarılık gelmektedir. Bu belirtilerin ortaya çıkması durumunda karaciğer fonksiyonlarına detaylı şekilde bakılması ve hepatit testi yapılması gerekmektedir.

Omikrona karşı 3. doz aşı gerekli mi?

Omikrona karşı 3. doz aşı gerekli mi?

Dünyada ilk vakanın görülmesinden itibaren ikinci yılını doldurmak üzere olduğumuz Covid-19 pandemisinde toplam vaka sayısı 282 milyona, Covid-19 nedeniyle hayatını kaybeden kişi sayısı da yaklaşık 5,5 milyona yaklaşmış durumda. Bilim dünyasının dur durak bilmeden üzerinde çalıştığı Covid-19 aşıları; virüsün bulaşmasının önlenmesinde belirli oranda etki gösterirken, aynı zamanda hastalığa yakalanılan durumlarda da ağır klinik tabloların ortaya çıkmasının, hastaneye yatışın, hatta ölümcül bir durumla karşı karşıya kalmanın engellenmesinde de çok önemli rol üstleniyor. Ancak günümüzde Covid-19 aşılanma oranlarında, dünya genelinde hala istenilen düzey olan yüzde 80’lere ulaşılamadığı da bir gerçek.

Acıbadem Taksim Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Çağrı Büke, Covid-19’un aşılanma oranının hedeflenen düzeyde olmamasında; bazı dünya ülkelerinde bu aşıya erişimde çeşitli nedenlerle sıkıntı yaşanmasının ve aşı yeterli miktarda olsa bile bazı ülkelerde gelişen aşı karşıtlığının önemli bir etkiye sahip olduğunu belirterek, “Aynı zamanda internet ve eş-dost arasında yayılan bilgi kirliliği de Covid-19 aşılanma oranının düşük oranlarda seyretmesinde önemli bir faktör olarak karşımıza çıkıyor. Oysa bilimsel çalışma sonuçları; aşıların ağır hastalık oluşumu ve hastanın sağ kalımında yüksek etkinlikte rol oynadığını gösteriyor” diyor. Peki, toplumda doğru sanılan hangi hatalı bilgiler aşılanmayı önleyebiliyor? Acıbadem Taksim Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Çağrı Büke, Covid-19 aşısı hakkında doğru sanılan 10 hatalı bilgiyi anlattı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu!

Pause Sağlık, Pause Dergi

Prof. Dr. Çağrı Büke

Hata: Covid-19 aşılarımı yaptırdım. Virüsten korunmak için önlem almam gerekmiyor! 

Doğrusu: Toplumdaki yaygın inanışın aksine, sadece aşılanarak Covid-19’dan korunmak mümkün değil. Prof. Dr. Çağrı Büke, aşı ve korunma yöntemlerini en ufak ödün vermeden uygulamak gerektiği uyarısında bulunarak, “Mevcut Covid-19 aşılarının hiçbiri, aşılanmış bir kişiye virüsün bulaşmasını tam olarak engelleyemiyor. Dolayısıyla virüsün bulaşmasının önlenmesinde doğru maskenin doğru şekilde kullanılması, maskeyle birlikte kişiler arasında en az 2 metrelik mesafenin bırakılması çok önemli. Ayrıca gerektiği her durumda ve özellikle de elin ağza, buruna ve göze teması öncesinde el temizliğinin mutlaka sağlanması, mümkünse kapalı ortamlarda bulunulmaması, bulunmak durumunda kalındığında sürenin mümkün olduğunca azaltılması ve bu süre içerisinde özellikle de etkin maskelerin hiç çıkartılmadan kullanılması şart. Gereğinden fazla sayıda kişinin aynı kapalı ortamda bulunmamaları, ortamın uygun aralıklarla temiz hava ile havalandırılmasının sağlanması ve çevrenin temizlenmesi de Covid-19’dan korunmada alınması gereken diğer etkili önlemlerdir.”

Hata: Covid-19 hastalığını geçirdim. Yeniden aşı olmama ihtiyacım yok!

Doğrusu: Enfeksiyon ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Çağrı Büke, Covid-19 enfeksiyonunu geçiren hastalarda oluşan antikorların, enfeksiyonun şiddetine de bağlı olmak üzere, kişiden kişiye değişebildiğine dikkat çekerek, “Yapılan çalışmalarda hastalığı geçiren kişilere hastalığı geçirdikten sonra yapılan aşı uygulaması sonucu hem daha güçlü hem de daha uzun süreli koruyucu etkinliğin sağlanabildiği gösterildi. Dolayısıyla Covid-19 hastalığını geçiren hastalar dahi aşı olmaya mutlaka devam etmeliler” diyor.

Hata: Hamileyim. Covid-19 aşısı yaptırmak bebeğime ve bana zarar verebilir!

Doğrusu: Hamilelik Covid-19 açısından risk grubu olarak kabul ediliyor. Bunun nedeni ise hamilelikte Covid-19‘un ciddi ve ağır seyretmesi. Acil kullanım onayı alan aşılara yönelik yürütülen çalışmalarda; aşının hamilelikte ve hamileliğin hemen her döneminde ek bir zarar oluşturmadığı ve kullanımının güvenli olduğu ortaya kondu.

Hata: Covid-19 aşısı anne olmayı önleyebilir!

Doğrusu: Yaygın inanışın aksine, üreme çağında olan kadınlarda Covid-19 aşılarının infertiliteye neden olduğuna yönelik hiçbir kanıt mevcut değil. Üstelik hamile kalmada önemli rol oynayan ve aşılarda olduğu iddia edilen sinsitin-1 adlı protein hiçbir Covid-19 aşısında yer almıyor. Dolayısıyla bu yapıya karşı antikor oluşmayacağı için Covid-19 aşıları kısırlığa yol açmıyor.

Hata: Emzirme dönemindeyim. Covid-19 aşısı bebeğime zarar verebilir!

Doğrusu: Prof. Dr. Çağrı Büke, mevcut Covid-19 aşılarının hiçbirinin canlı aşı olmadıklarını vurgulayarak, “Emzirme döneminde aşı uygulandığında anneden bebeğe virüsün, dolayısıyla hastalığın bulaşması mümkün değil. Bu nedenle Covid-19 aşısı emzirme sürecinde de annelere güvenle yapılabiliyor. Üstelik aşıyla oluşan antikorlar anne sütüyle bebeğe geçebiliyor ve yeni doğan bebeği belirli bir süre, ortalama altı ay süreyle, Covid-19 hastalığından koruyabiliyor” diyor.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Hata: Covid-19 için 2 doz aşı yeterli. Üçüncü dozu yaptırmayacağım!

Doğrusu: Kasım 2021’in ortalarından bu yana tüm dünya yeni bir Covid-19 etkeni SARS-CoV2 varyantı ile karşı karşıya. Omikron olarak adlandırılan ve ilk defa Güney Afrika’da saptanan bu varyant, bundan önceki delta varyantından çok daha fazla sayıda mutasyona sahip. Bu mutasyonlar nedeniyle virüs, çok daha fazla bulaştırıcı özellik kazanıyor. Aynı zamanda hastalığın geçirilme oranını daha fazla yükseltiyor ya da etkin özellikteki aşıların iki dozu sonrasında oluşan antikorun etkisinden korunabiliyor. Bu iki durum hastalığın kısa sürede hızla yayılarak bugün için 90’dan fazla ülkede görülmesine ve görüldüğü ülkelerde 2-3 gün içerisinde vaka sayısının yaklaşık iki katına ulaşmasına neden oldu. Yapılan bilimsel çalışmalar yüksek etkinlikteki aşılar ile tam doz aşılanan kişilerde ortaya çıkan nötralizan antikorların omikron varyantına karşı koruyuculuğunun diğer varyantlara göre hem daha düşük hem de çok daha kısa zaman içerisinde koruyuculuğunun hızla azaldığını gösteriyor. Bu nedenle ikinci dozdan üç ay sonra üçüncü doz aşı öneriliyor. Yine çalışmalar üçüncü doz sonrası nötralizan antikor düzeylerinde 25 kat artış olduğunu ve koruyuculuğun yüzde 70’lere ulaşabildiğini gösteriyor.

Hata: Covid-19 aşılarının ciddi yan etkileri var!

Doğrusu: Aşılanma oranının istenilen düzeyde olmamasının önemli bir nedeni de; aşıların yan etkilerine yönelik yayılan hatalı bilgiler. Ülkemizde kullanılan Covid-19 aşıları yönünden irdeleyecek olursak; Sinovac firmasının CoronaVac aşısında sadece enjeksiyon yerinde ağrı ve kızarıklık gibi hafif yan etkiler gelişirken, anafilaksi gibi ciddi alerjik reaksiyonların son derece nadir olarak görüldüğü belirtiliyor.

Pfizer/BioNTech firmasının aşısı olan Comirnaty aşısında da genellikle halsizlik, baş ağrısı, kas ve eklem ağrısı, titreme, ateş bulantı, kusma, uykusuzluk ile enjeksiyon yerinde ağrı, kaşıntı ve kızarıklık görülüyor. Ürtiker, anjioödem, lenfodenopati (boyundaki lenflerin şişmesi) ve fasiyal paralizi (yüz felci) gibi yan etkilere ise çok nadir rastlanıyor. Bu sorunlar da en fazla bir hafta içerisinde tamamen geçiyor. Comirnaty aşısıyla geliştiği iddia edilen miyokardit (kalp kası iltihabı)/perikardit (kalp zarı iltihabı) ise milyonda 27 kişide görülmüş, daha çok genç erkeklerde ve ikinci doz aşıdan sonra ortaya çıkmış. Prof. Dr. Çağrı Büke, bu hastaların da tedaviyle tamamen iyileştiklerini belirterek, “Aşının bu çok nadir görülen yan etkisi insanları endişelendirirken öte yandan Covid-19 geçiren hastalarda ise yüz felci ile miyokardit ve perikardit gelişimi çok daha yüksek oranda görülüyor” diyor.

Covid-19 hastalığı geçirenlerde kan pıhtılaşması riski yüksek oranda seyrederken, aşılarda ise bu risk çok düşük oluyor. Daha çok Johnson & Johnson ve AstraZeneca aşılarında bildirilen bu yan etkilerin de milyonda bir gibi oldukça ender görüldüğü bildiriliyor.

Hata: Covid-19 aşıları genlerimize zarar veriyor!

Doğrusu: Prof. Dr. Çağrı Büke, Pfizer-BioNTech aşısında bulunan mRNA materyalinin genlerimizi oluşturan DNA materyalinden farklı olduğuna ve genlerimize yerleşemediğine işaret ederek, “Yaygın inanışın aksine mRNA, insan DNA’sını içeren 46 kromozomun bulunduğu hücre çekirdeğinin içerisine giremez ve yerleşemez. Çünkü aşıyla vücuda giren mRN’nın tanımlanma işlemi yapılır yapılmaz, yani dakikalarla tanımlanabilecek sürede vücut tarafından ortadan kaldırılıyor. Dolayısıyla aşıların genlere zarar vermesi mümkün değil.” diyor.