Yazılar

Hepatit hastaları beslenmede karaciğerlerini zorlamamalı

Hepatit hastaları beslenmede karaciğerlerini zorlamamalı

Hepatit hastalığından nasıl korunmamız gerektiği konusunda uyarılarda bulunan Medical Park Gebze Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Kliniği’nden Uzm. Dr. Yüksel Aksoy, “Hepatit hastalığında A ve B virüslerinin aşısı vardır. Siz de hastalığı geçirip geçirmediğinizi öğrendikten sonra korunmak için aşı yaptırabilirsiniz. Her şeyden önce kendi sağlığımızın önemli olduğunu unutmayın.  Hastalar karaciğerlerini zorlamayan hafif yemekler tercih etmeli,  protein ve yağ alımını azaltılmalıdır” dedi.

Medical Park Gebze Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Kliniği’nden Uzm. Dr. Yüksel Aksoy, hepatit hastalığı konusunda açıklamalarda bulundu.

Hepatit hastalığının tanımını yapan Uzm. Dr. Aksoy, “Karaciğerin iltihabı olarak tarif edilebilecek hepatitin virüsler başta olmak üzere çok sayıda nedeni vardır. Farklı hepatit virüs tiplerinin (A, B, C, D ve E) neden olduğu viral hepatitler; milyonlarca insanı farkında olmadan etkileyebilecek gerçek anlamda küresel bir salgın oluşturmakta, önde gelen ölüm nedenlerinden biri olarak yılda 1.3 milyon kişinin ölümüne neden olmaktadır” açıklamasında bulundu.

Dr. Yüksel Aksoy

HALSİZLİK VE YORGUNLUK GÖRÜLEBİLİR

Hepatit hastalığındaki belirtilerden bahseden Uzm. Dr. Aksoy, “Halsizlik, yorgunluk, gözaklarında sararma, idrar renginde koyulaşma en sık görülen belirtiler olup bazen bulantı ve kusma bunlara eşlik eder” şeklinde konuştu.

GENÇ NÜFUS RİSK ALTINDA

Hangi bireylerin risk altında olduğuna değinen Uzm. Dr. Aksoy, “Hepatit A, su ve besinlerle, özellikle kötü hijyenik koşullarda kolaylıkla bulaşabilen ve salgınlara yol açabilen bir hastalıktır. Özellikle genç nüfusumuzun Hepatit A açısından risk taşıdığı ve Hepatit A aşısını yaptırmadığı bilinmektedir. Hepatit A kronikleşmez ve aşı ile korunması mümkün olan bir hastalıktır. Hepatit B (HBV) ve Hepatit C virüsleri (HCV) uzun vadede kronik karaciğer hastalığı, siroz veya karaciğer kanserine yol açabildiği için ayrı bir öneme sahiptir. Ülkemizde nüfusun yaklaşık yüzde 4-5’i kronik Hepatit B, yüzde 0.5’i kronik Hepatit C’dir. Hepatit B; enfekte kan ve kan ürünleri, cinsel ilişki ve enfekte anneden yenidoğan bebeğe bulaşma şeklinde kişiden kişiye yayılır. Hepatit C de benzer yollarla bulaşmakla birlikte esas olarak enfekte kan ve kan ürünleri ile doğrudan temas yoluyla yayılır.

GEBELERDE DÜŞÜK RİSKİNİ NEDEN OLABİLİR

Hepatit D virüsünün (HDV), HBV enfeksiyonu olan kişilerde hastalığa yol açtığını belirten Uzm. Dr. Aksoy, şu bilgileri paylaştı:

“Hepatit D, Hepatit B’nin yokluğunda enfeksiyon yapamaz. Hepatit E virüsü (HEV) ise dışkı ile temas yolu ile bulaşır, vahşi ve evcil hayvanlarda bulunur ve akut enfeksiyona yol açar. Erişkinlerde daha sık görülür. Gebelikte geçirildiğinde daha ciddi seyreder. Özellikle gebelerde son 3 aylık dönemde düşük, erken doğum, ciddi karaciğer yetmezliği ile ölüm riskinin artmasına sebep olabilir. Hepatit E virüsünün spesifik bir tedavisi ve aşısı yoktur.”

Hepatit hastalığının, kan tahlili ile tespit edilebileceğini vurgulayan Uzm. Dr. Aksoy, alt seviyesinde yükselmenin en önemli belirteç olduğunu söyledi.

AŞI YAPTIRMAK OLDUKÇA ÖNEMLİ

Hepatit hastalığından nasıl korunmamız gerektiğini hatırlatan Uzm. Dr. Aksoy, “Hepatit hastalığında A ve B virüslerinin aşısı vardır. Siz de kan testi yaptırarak hastalığı geçirip geçirmediğinizi öğrenip aşı yaptırabilirsiniz. Her şeyden önce kendi sağlığımızın önemli olduğunu unutmayalım.  Hasta kişiler karaciğerlerini zorlamayan hafif yemekler tercih etmeli, protein ve yağ alımını azaltmalıdır” dedi.

TEDAVİ YOLLARI

Tedavi sürecine değinen Uzm. Dr. Aksoy, “Eskiye göre tedavi yöntemlerindeki yeni gelişmeler sayesinde Hepatit C virüsü tamamen tedavi edilebilir hastalık durumuna gelmiştir. Hepatit B’nin zararlı etkilerini ortadan kaldıracak gelişmiş antiviral tedaviler mevcuttur. Hepatit D için ilaç geliştirme çalışmaları devam etmektedir. Hepatit A ve E’de ise henüz antiviral tedavi yoktur. Bu iki hastalık kronikleşmediğinden hastalık aşamasında destek tedavileri uygulanmaktadır” ifadelerini kullandı.

Karaciğer tümörü sinsi gelişiyor!

Karaciğer tümörü sinsi gelişiyor!

Vücudumuzdaki en önemli organlardan biri olan karaciğer, yediğimiz gıdaların vücutta kullanılabilir hale getirilmesinden enerji üretimine, pıhtılaşma faktörleri gibi hayati proteinlerin sentezinden toksik maddelerin vücuttan atılımına kadar pek çok yaşamsal görev üstleniyor. Özetle, karaciğer vücudumuz için olmazsa olmaz organlar arasında yer alıyor. Dolayısıyla karaciğerin sağlığını bozan hastalıklar büyük bir risk oluşturuyor. Bu hastalıkların başında ise karaciğerde oluşan ‘iyi’ ve ‘kötü’ huylu tümörler geliyor. Günümüzde obezite, alkol dışı gelişen karaciğer yağlanması ve fazla miktarda alkol kullanımının artmasına paralel olarak özellikle kötü huylu karaciğer tümörlerinin gelişme sıklığı yıldan yıla artmaya devam ediyor. Öyle ki dünyada her yıl yaklaşık 800 bin kişi karaciğer kanseri tanısı alıyor.

Acıbadem Ataşehir Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Mert Erkan, iyi ve kötü huylu karaciğer tümörlerinde erken teşhisin son derece önemli olduğuna işaret ederek, “Erken teşhis kalıcı tedavi şansının yakalanması açısından en önemli faktördür. Ayrıca iyi ve kötü huylu karaciğer tümörlerinin tedavisinin mutlaka tam donanımlı ekiplerin olduğu ve multidisipliner yaklaşımı benimsemiş olan referans merkezlerinde yapılması büyük önem taşıyor. Günümüzde karaciğerin primer, yani kendi dokusundan kaynaklı tümörleri ya da kalın bağırsak gibi başka organlarda gelişen tümörlerin karaciğer metastazları erken teşhis ve multidisipliner yaklaşımlar sayesinde genellikle kalıcı olarak tedavi edilebiliyor.” diyor.

Acıbadem Ataşehir Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Mert Erkan

Prof. Dr. Mert Erkan

Karaciğer yağlanması ve siroza dikkat!

Karaciğerin kendi dokusundan çıkan tümörlere yol açan en önemli iki faktör, karaciğer dokusunun yerini yağ veya bağ dokusunun alması sonucu gelişen steatohepatit ile siroz olarak adlandırılan kronik fibroinflamatuar hastalıklar oluyor. Yağ dokusunun karaciğer dokusunun yerini almasına steatohepatit, bağ dokusunun karaciğer dokusunun yerini almasına ise siroz deniyor. Her iki durumda da kronikleşen bir iltihabi süreç yaşanıyor ve normal fonksiyonunu sürdürebilmek için karaciğer hücreleri devamlı olarak kendilerini yenilemeye çalışıyor. Prof. Dr. Mert Erkan, bu yenilenme çabası kontrolden çıktığında kötü huylu tümör gelişiminin başladığını vurgulayarak, “Karaciğer yağlanmasını artıran en önemli faktör obezite, sirozu artıran en önemli faktörler ise viral hepatitler ve alkoldür. Yani, aslında sağlıklı bir yaşam tarzı ve önlem alıcı tedavilerle karaciğer kanseri riski büyük ölçüde azaltılabiliyor” diye konuşuyor.

Erken dönemde belirti vermiyor

Karaciğer tümörlerinin sadece kendine özel bir bulgusu çoğunlukla olmuyor. Ayrıca karaciğerdeki tümörler erken aşamada çok fazla belirti vermiyor. Bu nedenle iyi huylu tümörler genellikle check-up veya safra kesesi taşı nedeniyle yapılan incelemelerde tesadüfen tespit ediliyor. Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Mert Erkan, karaciğerde oluşan tümörlerin nadiren büyük boyuta ulaştıklarında çevre organlara yaptıkları bası sonucu fark edildiklerine işaret ederek, şöyle devam ediyor “Bu bası bazen kendini derin nefes alamama, yemek yiyememe veya karın şişliği olarak belli ediyor. Karaciğerin kendi dokusundan çıkan tümörleri çoğunlukla siroz ya da steatohepatit gibi kronik karaciğer hastalığı zemininde gelişiyor. Bu nedenle tümörün kendisi kadar, kronik karaciğer hastalığının oluşturduğu sarılık, karında asit denen sıvı birikmesi ya da özellikle yemek borusunun mideyle bileşkesinde gelişen varisler ile bunların kanaması gibi belirtiler de görülebiliyor.”

Acıbadem Ataşehir Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Mert Erkan

Önemli gelişme: İki aşamalı operasyon!

Günümüzde karaciğer tümörlerinin tedavisi ağırlıklı olarak multidisipliner bir yaklaşımla yapılıyor. Eğer tümör karaciğerle sınırlıysa ve cerrahi sonrasında hastada yeterli karaciğer dokusu kalıyorsa, cerrahi olarak çıkarılmaya çalışılıyor. Yapılan büyük bir karaciğer cerrahisi sonrasında, geride kalacak olan dokunun hastaya yetmeme riski varsa, iki aşamalı karaciğer cerrahisi veya girişimsel radyoloji yöntemine başvuruluyor. Bu yöntemler tarafından yapılan embolizasyonlar ile karaciğerin geride kalacak olan kısmını büyütmek mümkün olabiliyor. ALPPS (iki aşamalı karaciğer cerrahisi) olarak adlandırılan cerrahi bir teknikle, karaciğerin geride bırakılması planlanan kısmı 2-3 hafta kadar kısa bir sürede yaklaşık yüzde 100 oranında büyütülebiliyor. Bu önemli gelişme sayesinde, geride yetersiz doku kalacağı için ameliyat şansını yitiren hastalar, iki aşamalı ameliyatlar sayesinde sağlıklarına kavuşabiliyorlar.

Tedaviden etkin sonuçlar alınıyor

Karaciğerin kendi dokusundan kaynaklı kötü huylu tümörlerde hastalık siroz zemininde gelişmişse, cerrahi teknik zorlaşıyor. Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Mert Erkan, bu tablolarda karaciğer nakliyle tümör ve siroz sorununa aynı anda çözüm üretilebildiğine işaret ederek, “Ancak nakil sonrasında, organ reddini önlemek için kullanılması gereken ve bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar nedeniyle bu tabloda karaciğer nakli sık tercih edilmiyor. Buna rağmen, kemoterapi ve radyoterapi yöntemlerinin gelişmesiyle beraber karaciğer nakli kanser tedavisinde de gün geçtikçe daha cesurca kullanılıyor” diyor. Cerrahi yöntem dışında, bir diğer lokal tedavi seçeneği olan termal ablasyon yönteminden çok başarılı sonuçlar elde ediliyor. Girişimsel radyolojik olarak ayrıca karaciğer atar damarlarına, anjiyografi kontrolü altında girilerek, yüksek dozda kemoterapi veya radyoterapi uygulanabiliyor. Diğer tümörlerde olduğu gibi karaciğerde de kemoterapi ve akıllı ilaçlarla yapılan sistemik tedaviler ile streotaktik radyoterapi de etkili seçenekler arasında yer alıyor.

Karaciğer yetmezliğine nedenleri

Karaciğer yetmezliğine nedenleri

Günümüzde giderek artan hareketsizlik ve kalori içeriği yüksek beslenme alışkınlığı karaciğer yağlanmasının hızla yaygınlaşmasına neden oluyor. Çocuklarda ve 40 yaşın altındaki erişkinlerde organ nakli gerektiren karaciğer yetmezliğinin en hızla artan sebebi olan bu hastalık, ülkemizde her 4 kişiden birini tehdit ediyor! Üstelik karaciğer yağlanmasının genellikle belirti vermeden ilerlediğine dikkat çeken Acıbadem Fulya Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ozan Kocakaya, “Karaciğer yağlanmasına zamanında müdahale etmek yaşamsal öneme sahip. Çünkü yağlanma miktarı arttığında karaciğerde iltihap oluşabiliyor. Bu iltihaplanma da karaciğer yetmezliğine, hatta karaciğer kanserine bile neden olabiliyor. Dolayısıyla hiçbir yakınması olmasa bile risk faktörü olan her bireyin yıllık, yağlanma için risk faktörü bulunmayanların ise yaşlarına uygun olarak önerilen rutin check-up programları dahilinde taramalara tabi tutulmaları, karaciğer yağlanmasının erken teşhis edilebilmesi için çok önemli.” diyor.

Bu risk faktörlerine dikkat!

Karnımızın sağ üst tarafında bulunan karaciğer; kandaki toksinleri temizlemek, vücudun detoks sistemine yardımcı olmak ve safra salgısı üretmek gibi önemli işlevler üstleniyor. Protein, karbonhidrat, yağ ve vitaminlerin yanı sıra ilaçların da vücutta işlem görmesine yardımcı olan, kanın pıhtılaşmasında da rol oynayan karaciğerin 500’e yakın görevi bulunuyor. Karaciğer yağlanması, bu organı oluşturan hücrelerin içinde yağ birikimi olarak tanımlanıyor. Karaciğer yağlanmasında alkol kullanımı önemli rol oynasa da, her yağlanma bu sebepten kaynaklanmıyor. Dr. Ozan Kocakaya, “Karaciğer yağlanması iki şekilde karşımıza çıkıyor. Karaciğerde henüz iltihabi hasar başlamamış olabiliyor veya karaciğerde iltihabi durum da gelişmiş olabiliyor. Bu tabloya da yağlı karaciğer iltihabı deniyor. Aşırı kilo, diyabet, yüksek kolesterol ve bazı tedaviler karaciğer yağlanmasına neden olan faktörleri oluşturuyor” diyor.

Tanı genellikle tesadüfen konuluyor

Karaciğerde yağlanmanın, genellikle belirti vermediği için ancak başka nedenlerle yapılan tetkikler veya sağlığın sürdürülebilmesi için yapılan düzenli taramalar sırasında tespit edilebildiğini ifade eden Dr. Ozan Kocakaya, şöyle devam ediyor: “Karaciğerde yağlanmanın tanısı muayene ve üst karın ultrasonografisi ile konuyor. Tanı konulduktan sonra karaciğerde iltihap olup olmadığı, karaciğerin işlevlerini yerine getirip getirmediğini tespit edebilmek için çeşitli testlerin yanı sıra ultrason, tomografi ve MR gibi görüntüleme yöntemleri kullanılıyor. Bazen karaciğer biyopsisi de gerekebiliyor. Bu durumda ince bir iğneyle küçük bir karaciğer dokusu alınıp, hücreler mikroskop altında inceleniyor. Böylece hasarın boyutu, iltihabın düzeyiyle ilgili bilgiler ediniliyor.”

Karaciğer yetmezliği ile sonuçlanabiliyor

Zamanında müdahale edilmeyen yağlı karaciğerde oluşan karaciğer iltihapları ilerleyerek ‘siroz’ adı verilen ciddi ve geri dönüşü olmayan hastalığa neden olabiliyor. Sirozun “bacaklarda şişlik, karında sıvı birikimi, nefes darlığı ve yorgunluk” şeklinde belirtilerle kendini gösterdiğini dile getiren Dr. Ozan Kocakaya, “Siroz ya da karaciğer yetmezliğine ek olarak, yağlı karaciğerde iltihaplanma kimi zaman siroz gelişiminin öncesinde dahi doğrudan karaciğer kanserine yol açabiliyor. Bu nedenle yağlı karaciğere bağlı iltihabi hasarı olanlar düzenli aralıklarla doktora görünmeli, karaciğer işlevlerini ve yapısını kontrol ettirmeli.” diyor.

İdeal kiloya ulaşın, Akdeniz tipi beslenin

Karaciğer yağlanmasında tedaviyle sorunun ilerlemesi durdurulabiliyor, var olan yağlanma tamamen geriletilebiliyor. Tedavide hedef; bu tabloya neden olan etmenlerin ortadan kaldırılması. Hastaların kilo vererek ideal kiloya ulaşmalarının, kan şekeri düzeyinin kontrol altında tutulmasının ve kolesterol düzeyinin düşürülmesinin önemli olduğunu kaydeden Dr. Ozan Kocakaya, “Hasta karaciğerini yoran bir tedavi kullanıyorsa bu tedavi de kesilebiliyor. Tüm bu önlemler hem karaciğerin yükünü hem de kalp hastalıkları ve felç riskinizi azaltıyor.” diyor. Karaciğerde yağlanma problemi yaşayan birçok hastada yaşam tarzında yapılacak olan değişimler etkili oluyor. Karaciğer yağlanmasının önüne geçmek için meyve ve sebzeden zengin beslenmek gerektiğini vurgulayan Dr. Ozan Kocakaya, un, şeker ve hayvansal gıdaların kısıtlı alındığı “Akdeniz tipi” beslenmenin, düzenli egzersiz yapmanın ve aşırı alkol tüketiminden kaçınmanın yağlanmanın düzelme sürecini hızlandıracağını belirtiyor.