Yazılar

Uzmanından yaz aylarında gebeliği rahat geçirme önerileri

Yaz mevsiminde hamilelerin bazı unsurlara dikkat etmesi gerektiğini belirten Medical Park Tokat Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Neşet Gümüşburun, “Sıcak havalarda vücut daha fazla su kaybeder. Bu nedenle bol su içmek önemlidir. Hamilelik döneminde yeteri kadar sıvı alınamaması durumunda dehidratasyon denilen sıvı kaybı gelişir. Günde en az 8-10 bardak su içmeye çalışın. Ayrıca taze meyve suları, bitki çayları ve sulu meyveler de sıvı alımını artırabilir” dedi.

Gebelik döneminde yaz aylarında sıcak havalarda sağlıklı kalmak ve bebeğinizin iyi gelişimini desteklemek için bazı önemli noktalara dikkat etmeniz gerekiyor. Medical Park Tokat Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Neşet Gümüşburun, yaz aylarında gebelik döneminde dikkat edilmesi gereken unsurlarla ilgili bilgilendirmede bulundu.

Dr. Neşet Gümüşburun

Dr. Neşet Gümüşburun

GÜNDE 8-10 BARDAK SU İÇİLMELİ

İşte gebelikte yaz aylarında yapmanız gerekenler ve beslenme önerileri:

SıvI tüketimine önem verilmesi gerektiğini söyleyen Op. Dr. Gümüşburun, “Sıcak havalarda vücut daha fazla su kaybeder. Bu yüzden bol su içmek önemlidir. Hamilelik döneminde yeteri kadar sıvı alınamaması durumunda ‘dehidratasyon’ denilen sıvı kaybı gelişir. Bu sorunda anne adayının kan basıncı düşer, kandaki şeker ve tuz düzeyleri bozulur ve nabız hızlanır. Sıvının yerine konulmaması durumunda da şok tablosuna kadar giden değişimler söz konusu olur. Doğum sancıları başlayabilir. Tabii ki bebek de bu durumdan olumsuz etkilenir. Günde en az 8-10 bardak su içmeye çalışın. Ayrıca taze meyve suları, bitki çayları ve sulu meyveler de sıvı alımını artırabilir” diye konuştu.

BESLENME TARZINA DİKKAT EDİLMELİ

Gebelik döneminde dengeli ve yeterli beslenmenin çok önemli olduğunu dile getiren Op. Dr. Gümüşburun, şu bilgileri paylaştı:

“Büyük öğünler yerine daha sık ve hafif yemekler tercih edin. Bu, mide rahatsızlıklarını azaltabilir. Günde en az 5 porsiyon sebze ve meyve, tam tahıl ürünleri ve kepekli ekmek tüketerek posa miktarını artırmalısınız. Ayrıca haftada iki kez kurubaklagil yemeklerini de beslenmenize ekleyebilirsiniz. Yaz hamileleri beslenme konusunda şanslıdır. Çünkü doğal ve sağlıklı sebze ile meyveye ulaşmak daha kolay olur. Ancak ev dışında geçirdiğimiz zaman fazla olduğu için dışarıda daha fazla yemek yeriz. Haliyle ishal ve besin zehirlenmeleri gibi tablolar da çok görülür. Bu tür sorunlarla karşılaşmamak için dışarıda yediğiniz gıdaların temiz, etlerin de iyi pişmiş olmasına dikkat edin. Balık mevsimi olmadığı için deniz ürünlerinin taze olduğundan emin olun. Su ihtiyacının artmasıyla mineral ve tuz ihtiyacı da buna paralel olarak artar. Bu nedenle hamilelikte tuz alımını kısıtlasanız da, tümüyle kesmeyin. Daha fazla tüketmemek kaydıyla günde 1 şişe maden suyu içmenizde de fayda vardır”

GÜNEŞTEN KORUNMAK ÖNEMLİ

Güneş ışınlarına maruz kalmaktan kaçınılması gerektiğine değinen Op. Dr. Gümüşburun, “Hamilelikte kandaki düzeyi yükselen östrojen hormonları, cildi güneş ışıklarına karşı daha da hassaslaştırır. Bunun sonucunda ciltte lekelenmeler ortaya çıkar. Bu yüzden güneş ışınlarının yeryüzüne dik geldiği 11.00-17.00 saatleri arasında mümkün olduğunca dışarıya çıkmamak gerekir. Mutlaka çıkmanız gerekiyorsa, cildinize 30 dakika öncesinden gebeliğe uygun olan güneş koruyucu kremler kullanmalı, güneş altında da uzun süre kalmamalısınız. Ayrıca şapka ve güneş gözlüğü kullanarak kendinizi zararlı güneş ışınlarından koruyun” dedi.

 ASTIMI OLANLAR KLİMA KULLANMAMALI

Serin ortamları tercih edilmesinin daha doğru olacağını ifade eden Op. Dr. Gümüşburun, “Özellikle öğle saatlerinde güneşin en sıcak olduğu zamanlarda dışarıda fazla kalmamaya çalışın. Serin ve gölgeli yerlerde vakit geçirin. Hamilelik döneminde klima kullanırken bazı tedbirleri almak çok önemli. Klimaların periyodik bakımları düzenli yapılmalı, bakteri filtreleri kullanılmalı, ortam sıcaklığı aşırı düşük olmamalı ve klimanın kullanıldığı ortamlara belirli aralıklarla temiz hava girmesi sağlanmalı. Solunum yolu enfeksiyonu olan veya astımı olan anne adayları ise klima kullanımından kaçınmalılar” şeklinde konuştu.

YÜZME ALIŞKANLIK HALİNE GETİRİLMELİ

Yüzme ve sporun öneminden bahseden Op. Dr. Gümüşburun, şunları söyledi:

“Yaz mevsiminde bol bol yüzmeyi alışkanlık haline getirin. Suyun kaldırma gücü, suda rahat hareket etmenizi sağlayarak bacak ve sırt kaslarınızın güçlenmesine yardımcı olur. Ancak yüzerken dikkat etmeniz gereken aşırı efor harcamamak, temiz bir ortamda yüzmek, öğlen saatlerinde değil güneşin daha az etkili olduğu saatleri seçmek ve güneş koruyucu kremler kullanmak gibi kurallara da uymanız gerekir. Havuz yerine deniz tercih edilmelidir. Düzenli yüzme imkânınız yoksa yürüyüş de iyi bir tercih olur. Güneşin etkisinin azaldığı akşam saatlerinde 45 dakika – 1 saat boyunca, sizi çok yormayan bir tempoda yürüyüş yapmak sırt ve bacak kaslarını güçlendirir, sırt ağrılarını azaltır ve bacak damarlarında dolaşıma yardımcı olarak ödem gelişimini azaltır” dedi.

UZUN SEYAHATLERDE VARİS ÇORABI TERCİH EDİLEBİLİR

Hamilelik döneminde kısa seyahatler yapılması gerektiğini belirten Op. Dr. Gümüşburun, “Çünkü uzun seyahatlerde çeşitli sağlık sorunları ortaya çıkabilir. Uzun seyahatlerde gelişebilecek en önemli problem ise dolaşım bozukluğu ve damar içi pıhtılaşmadır. Bunun için uzun seyahatlerde varis çorabı kullanmalı ve imkân varsa sık molalar vermeli, her 2 saatte bir kalkıp dolaşmalısınız” ifadelerini kullandı.

TATİL PLANLAMASI YAPILABİLİR

Hamilelik döneminde de tatil yapılabileceğini vurgulayan Op. Dr. Gümüşburun, “Hamilelik döneminde tatilden mahrum kalmak zorunda değilsiniz, doğru planlamalar yaparak rahat bir tatil geçirebilirsiniz. Tatilinizi mümkün olduğunca 32’nci hafta öncesinde planlayın, gideceğiniz yerdeki sağlık imkânlarını da araştırın. Sağlık kuruluşlarına rahatlıkla ulaşamayacağınız yerleri tercih etmeyin. Unutmayın ki, her gebelik farklıdır ve doktorunuzun önerilerine uymak önemlidir” dedi.

Obezite, felçten hipertansiyona birçok hastalığın sebebi

Obezite, felçten hipertansiyona birçok hastalığın sebebi

Obezitenin sağlık üzerinde birçok olumsuz etkisi olduğunu dile getiren Medical Park Tokat Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Celil Uğurlu, “Diyabet, hipertansiyon, kolesterol yüksekliği, iç organ yağlanması, uyku apne sendromu, kalp ve damar hastalıkları, kemik ve eklem rahatsızlıkları, felç, solunum sistemi hastalıkları, safra kesesi hastalıkları, cinsel rahatsızlıklar, kadınlarda adet düzensizlikleri, üreme problemleri, cilt hastalıkları gibi birçok hastalık obezite nedeniyle ortaya çıkabilmektedir” dedi.

Medical Park Tokat Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Celil Uğurlu, obezite ve obezite cerrahisi hakkında bilgilendirmelerde bulundu. Obezitenin dünya genelinde yılda 5 milyon civarında insanın hayatını tehdit eden, bulaşıcı olmayan bir pandemi olarak tanımlanabileceğinin altını çizen Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Celil Uğurlu, “Zira her geçen yıl yeni verilerle obeziteden etkilenen hasta sayısının arttığını gözlemlemekteyiz. Sedanter yaşam, sağlıksız beslenme alışkanlığı gibi yaşamsal faktörlere ek olarak genetik faktörlerle de ortaya çıktığı gösterilmiş karmaşık bir tablodur” şeklinde konuştu.

Doç. Dr. Celil Uğurlu

Doç. Dr. Celil Uğurlu

ÜÇ AYRI OBEZİTE SINIFLANDIRMASI MEVCUT

Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımına göre obezitenin vücudun yağ kütlesinin yağsız kütlesine oranla arttığı kronik bir hastalık olduğunu belirten Doç. Dr. Celil Uğurlu, şu bilgileri paylaştı:

“Obeziteyi sınıflandırmak için Beden Kitle İndeksi (BKİ) diye adlandırılan basit bir boy kilo indeksi kullanılmaktadır. BKİ, bazı sınırlamalarına rağmen etkin kullanılan kaba bir tanımlama aracıdır. Kilogram cinsinden ağırlığın, metre cinsinden boyun karesine (kg/m2 ) bölünmesiyle hesaplanır. BKİ’nin 30 kg/m2’den büyük olması obezite olarak tanımlanmaktadır. 30-34,99 kg/m2 aralığı birinci derece, 35-39,99 kg/m2 aralığı ikinci derece ve 40 kg/m2 ve üzeri üçüncü derece obezite olarak sınıflandırılır. Üçüncü derece obezite hastaları morbid obez olarak da adlandırılır. BKİ 50 kg/m2 üzerindeki hastalar ise süper obez hastalar olarak adlandırılmaktadır.”

DİYABET, KALP DAMAR VE KEMİK RAHATSIZLIKLARINI TETİKLİYOR

Obezitenin sağlık üzerinde birçok olumsuz etkisi olduğunu dile getiren Doç. Dr. Uğurlu, “Diyabet, hipertansiyon, kolesterol yüksekliği, iç organ yağlanması, uyku apne sendromu, kalp ve damar hastalıkları, kemik ve eklem rahatsızlıkları, felç, solunum sistemi hastalıkları, safra kesesi hastalıkları, cinsel rahatsızlıklar, kadınlarda adet düzensizlikleri, üreme problemleri, cilt hastalıkları gibi birçok hastalık obezite nedeniyle ortaya çıkabilmektedir. Ayrıca hastaların psikolojik refahını düşürerek kaygı hali, özgüven eksikliği, mutsuzluk, değersizlik hissi, depresyon ve daha ciddi psikolojik problemlere neden olabilir” ifadelerini kullandı.

TEDAVİDE BİRÇOK YÖNTEM KULLANILIYOR

Obezite tedavisinde birçok yöntem kullanıldığını söyleyen Doç. Dr. Uğurlu, bunlara örnek olarak diyet programlarıyla birlikte egzersiz, ilaçlar, bilişsel davranışçı terapi, mide botoksu, mide balonu ve obezite cerrahisi gibi yöntemlerin sayılabileceğini belirtti.

CERRAHİ KİLO KAYBINI SAĞLAYAN ETKİN BİR YÖNTEM

Obezite cerrahisinin, obezite tedavisinde uzun dönem sonuçlarına bakıldığında sürdürülebilir kilo kaybını sağlayan en etkin yöntemlerin başında geldiğini işaret eden Doç. Dr. Uğurlu, “Obezite cerrahisi, besin alımını kısıtlayan ameliyatlar ve hem besin alımını kısıtlayıcı hem de emilimini bozucu kombine ameliyatlar olarak sınıflandırılabilir. Cerrahi planlanan her hasta uzman cerrahi ekibi tarafından ameliyat öncesinde detaylı olarak incelenerek kendisi için en uygun yöntem seçilip operasyona alınmalıdır. Obezite cerrahisi BKİ’si 40’tan büyük olan hastalar, BKİ’si 35’in üzerinde olup bir veya daha fazla yandaş hastalığı olan hastalar (Tip-2 diyabet, hipertansiyon, hiperlipidemi, uyku apnesi vb.) ve BKİ 30-35 aralığında olup özel şartları taşıyan hastalara uygulanabilir” dedi.

ÇOCUKLUKTA OBEZİTEYE KARŞI KORUYUCU YAŞAM TARZI BENİMSENMELİ

Obezitenin, bireylerde yaşam kalitesini azaltmak ve yaşam beklentisini azaltmak dışında sağlık sistemlerinde de oldukça fazla miktarda ekonomik yük oluşturduğunu da sözlerine ekleyen Doç. Dr. Uğurlu, bu nedenle ortaya çıkmadan koruyucu önlemler alarak bireylerin obez olmasının önlenmesinin mücadelede temel strateji olması gerektiğinin altını çizdi. Doç. Dr. Uğurlu, son olarak bireylere sağlıklı beslenme ve egzersiz yapma alışkanlığı kazandırılarak obeziteden koruyucu yaşam tarzını benimsemeleri için çocukluk çağından itibaren eğitilmesi gerektiğine dikkat çekerek açıklamalarını sonlandırdı.

Hamilelik döneminde renkli beslenmek önemli

Hamilelik döneminde renkli beslenmek önemli

Hamilelik döneminde sağlıklı beslenmek için çeşitliliğe önem verilmesi gerektiğini belirten Medical Park Tokat Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Neşet Gümüşburun, “Renkli meyve ve sebzelerle dolu bir tabak, vitamin ve lif ihtiyacınızı karşılayacaktır. Protein kaynakları da bebek gelişimi için çok önemlidir. Sizin ve bebeğinizin sağlığı için işlenmiş gıdalardan, sigaradan ve alkolden kesinlikle kaçının” dedi.

Medical Park Tokat Hastanesi’nden Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Neşet Gümüşburun, gebelik döneminde sağlıklı ve dengeli beslenme konusunda açıklamalarda bulundu. Uzm. Dr. Gümüşburun, bilinçli beslenmenin, anne adayının ve bebeğinin sağlığını korumak için son derece önemli olduğunu söyledi.

Dr. Neşet Gümüşburun

Dr. Neşet Gümüşburun

FOLİK ASİT GEBELİK ŞANSINI ARTIRIR

Folik asitin gebe kalmayı planlayan kadınlar için önemli bir vitamin olduğuna dikkat çeken Uzm. Dr. Gümüşburun, “Gebelik şansını artıran bu faydalı besin takviyesi, doğurganlık üzerinde pozitif etkilere sahiptir. Ayrıca sağlıklı bir hamilelik süreci için de elzemdir. Folik asit eksikliği, bebeklerde nöral tüp defekti kusurlarına yol açabilirken, yeterli alımı bu riski azaltır. Ispanak, brokoli, mercimek, fasulye, portakal suyu ve tam tahıllı ürünler gibi besinler folik asit açısından zengindir. Hamilelik planı yapan kadınlarda şeker hastalığı veya ilaç kullanımı gibi başka bir problem yoksa, gebe kalmadan 1 ay önce folik asit kullanmaya başlanmalıdır” diye konuştu.

DEMİR EKSİKLİĞİNE DİKKAT EDİLMELİ

Demirin de gebe kalmayı planlayan veya hamile olan kadınlar için hayati bir mineral olduğunu dile getiren Uzm. Dr. Gümüşburun, “Yeterli demir alımı, anne sağlığını korumanın yanı sıra bebek için de önemlidir. Demir eksikliği, anemiye ve düşük doğum ağırlığına neden olabilir. Gebelik sırasında artan kan hacmi nedeniyle demir gereksinimi de artar. Kırmızı ve beyaz et, fındık, fıstık, badem ve kaju gibi kuru yemişler, lahana ve ıspanak gibi koyu yeşil yapraklı sebzelerde demir bolca bulunur. Kadınların demir ihtiyacı günde yaklaşık 27 miligramdır. Bu ihtiyaç genellikle günlük beslenme ile karşılanamaz ve doktorlar genellikle demir takviyesi önerirler. Hem gebelik boyunca hem doğum sonrası emzirme döneminde oldukça önemli olan bu mineral aksatılmadan alınmalıdır” dedi.

D VİTAMİNİ ÖNEMLİ

İdeal bir gebelik ve kemik sağlığı için D vitamini ve kalsiyumun gerekli olduğunu vurgulayan Uzm. Dr. Gümüşburun, “Güneş ışığı, D vitamini sentezini destekler. Ayrıca somon, sardalya ve yumurta sarısı bu vitamini almanızı sağlar. Süt, yoğurt, peynir gibi kalsiyum kaynakları gebelik boyunca her gün tüketilmeye özen gösterilmelidir. Böylece gebelik dönemindeki rahatsız edici kasılma ve krampları bertaraf etmiş olursunuz” ifadelerini kullandı.

Medical Park Tokat Hastanesi

OMEGA-3 BAKIMINDAN ZENGİN BESİNLER TERCİH EDİLEBİLİR

Omega-3 yağ asitlerinin de sperm kalitesini artırabileceğini söyleyen Uzm. Dr. Gümüşburun, “Omega-3 yağ asitleri, sperm kalitesini artırabilir ve gebelik şansını yükseltebilir. Ayrıca, bebeğinizin zekâ seviyesi için önemlidir. Somon, ceviz, keten tohumu ve chia tohumu gibi besinler Omega-3 bakımından zengindir” dedi.

ÇİNKO, ÜREME VE KEMİK SAĞLIĞI AÇISINDAN FAYDALI

Çinkonun vücudumuzdaki birçok enzimin işlevini yerine getirebilmesini sağladığını belirten Uzm. Dr. Gümüşburun, “Proteinlerin yapısında bulunan minerallerdendir. Bu mineral bağışıklık sisteminin maturasyonunda, kavramsal gelişimde, üreme ve kemik sağlığı açısından da fayda sağlar. Kırmızı et (dana ve kuzu), kümes hayvanları; özellikle hindi, deniz ürünleri, süt ürünleri ve yumurta çinko içeren besinlerdir” açıklamasında bulundu.

BESLENME ÇEŞİTLİLİĞİNE ÖNEM VERİLMELİ

Hamilelik döneminde sağlıklı beslenmek için çeşitliliğe önem verilmesi gerektiğinin altını çizen Uzm. Dr. Gümüşburun, şu bilgileri paylaştı:

“Her öğünde farklı besin gruplarına yer vererek bebeğinizin ihtiyacı olan tüm besinleri almasını sağlayabilirsiniz. Renkli meyve ve sebzelerle dolu bir tabak, vitamin ve lif ihtiyacınızı karşılayacaktır. Protein kaynakları da bebek gelişimi için çok önemlidir. Süt, yoğurt ve peynir gibi kalsiyum kaynaklarına dikkat edin. Tam tahıllı gıdalar da sindirim sistemini düzenler ve enerji metabolizmasını destekler. Kepekli ekmek ve yulaf ezmesi gibi tam tahıllı ürünleri tercih edebilirsiniz. Ayrıca su içmeyi ihmal etmeyin, sıvı alımı hamilelik döneminde çok daha önemlidir. Günde en az 2 ila 2,5 litre su içmeye özen gösterin. Sizin ve bebeğinizin sağlığı için işlenmiş gıdalardan, sigaradan ve alkolden kesinlikle kaçının. Her bireyin ihtiyaçları farklı olduğundan, mutlaka doktorunuz ile iletişim halinde olmanız bu süreçte önemlidir. Sağlıklı bir gebelik için doktorunuzun önerilerine uyun ve düzenli olarak kontrollerinizi yaptırın.”

Kolon kanseri erken teşhisle tedavi edilebilir

Kolon kanseri erken teşhisle tedavi edilebilir

Kolon kanserinin erken teşhisle tedavisinin mümkün olduğunu belirten Medical Park Tokat Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Mustafa Kemal Dursun, “40’lı yaşlardan sonra kolon kanseri sıklığı artmaktadır. Kadın ve erkekte görülme oranları birbirine yakındır. Kolon kanserinin oluşmasında genetik ve çevresel faktörler etkilidir. Hastalıktan korunmak için posalı yiyeceklerle beslenme tavsiye edilir. Tütsülenmiş gıdalar ve rafine yiyeceklerden kesinlikle uzak kalınmalıdır” dedi.

Medical Park Tokat Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Mustafa Kemal Dursun 1-31 Mart Kolon Kanseri Farkındalık Ayı dolayısıyla kolorektal kanseri (kolon kanseri) hakkında açıklamalarda bulundu.

Dr. Mustafa Kemal Dursun

Dr. Mustafa Kemal Dursun

ÇEVRESEL FAKTÖRLERE DİKKAT EDİLMELİ

Kolon kanserinin erken teşhisle tedavisinin mümkün olduğunu söyleyen Op. Dr. Dursun, “40’lı yaşlardan sonra sıklığı artmaktadır. Kadın ve erkekte görülme oranları birbirine yakındır. Kolon kanserinin oluşmasında genetik ve çevresel faktörler etkilidir. Posalı yiyeceklerle beslenme tavsiye edilir. Tütsülenmiş gıdalar ve rafine yiyeceklerden kesinlikle uzak kalınmalıdır” diye konuştu.

KARIN AĞRISI GÖRÜLEBİLİR

Kolon kanserinde görülebilecek belirtilere değinen Op. Dr. Dursun, şu bilgileri paylaştı:

Kolon kanserinin erken belirtisi yok denilebilir. İlerlemeye başladığında karın ağrısı, karın şişkinliği, kilo kaybı, halsizlik, dışkılama alışkanlığında ve gaita (dışkı) çapında değişiklik olabilir. Gaitada kan görülmesi önemli bir bulgudur. Bunlardan daha önemlisi toplumsal duyarlılığın artırılması ve tarama çalışmaları yapılmasıdır. Gaitada gizli kan testi yapılmaktadır.  Gaitada gizli kan araştırmak için 3 gün beyaz diyet dediğimiz demir içermeyen diyet verilir. Akabinde 2 gün üst üste gaita örneği alınır. Ayrıca hedef kitleler belirleyip tarama amaçlı kolonoskopi imkânlar dâhilinde yapılabilir. Japonya’da bu tür toplum taramaları yapılmaktadır.

KOLONOSKOPİ İLE TEŞHİS EDİLİR

Özellikle yakın akrabalarında kolon kanseri olan bireylerin ailevi kolon kanseri yönünden araştırılması gerektiğini vurgulayan Op. Dr. Dursun, “Anal bölgede hemoroid, fissür gibi rahatsızlığı olanlara mutlaka kolonoskopi yapılmalıdır. Hiçbir yakınması olmasa bile insanlara yapılacak kolonoskopiyle erken evrede kolon kanseri yakalanabileceği gibi, henüz kanser olmadan mevcut polipler tespit edilir. Bu poliplerin bir kısmı ilerde kansere dönüşmektedir. Dolayısıyla, kolonoskopi kolon kanserini teşhis etmede ve erken teşhiste altın standarttır” Kolonoskopinin de kendine göre komplikasyonları elbette vardır ama oldukça nadirdir” şeklinde konuştu.

Dr. Mustafa Kemal Dursun

KOLONOSKOPİ YÖNTEMİ TEDAVİLER ARASINDADIR

Artık günümüzde erken teşhis edilmiş kolon kanserlerinin kolonoskopiyle de çıkarılabildiğini kaydeden Op. Dr. Dursun, “Bu konuda ülkemizde yetişmiş değerli gastroenterologlar vardır. Kolonoskopi ile çıkarılamayanlar için açık cerrahi, laparoskopi ve robotik cerrahi uygulanmaktadır. Bu teknikler hastaya göre, tümörün durumuna göre belirlenebilir. İlla şu yöntem diye bir şey yoktur. Önemli olan bağırsağın embriyolojik gelişim planı gözetilerek lenf bezleriyle birlikte geride tümör dokusu bırakmayacak şekilde ameliyat edilmesidir” ifadelerini kullandı.

KEMOTERAPİ VE RADYOTERAPİ UYGULANIR

Başarılı bir cerrahi uygulandıktan sonra tümörün patolojik evresine göre kemoterapi ve radyoterapi uygulanabileceğinin altını çizen Op. Dr. Dursun, “Bu şekilde kolon kanserinden tamamen kurtulmak mümkündür. İleri evre kanserler için ise ameliyat öncesi neoadjuan tedavi dediğimiz kemoterapi ve radyoterapi uygulaması ameliyat sonrası için daha olumlu sonuçlar oluşturur. Karın içine yayılmış kanserler için bile artık tedavi mümkün hale geldi. Sitoredüktif cerrahiyle tümörlü dokular kazınıp devamında karın içine sıcak kemoterapi şeklinde hipek tedavisi yapılarak yaşam kalitesi artırılabiliyor” dedi.

Hekim kontrolü olmadan ilaç kullanmak sağlığı tehlikeye atabilir

Hekim kontrolü olmadan ilaç kullanmak sağlığı tehlikeye atabilir

Doktor kontrolü olmadan kullanılan ilaçların vücutta zarar oluşturabileceğine dikkat çeken Prof.Dr. Faruk Kutlutürk, “Hekim önerisi olmadan ilaç veya destek ürünlerinin kullanımı, gereksiz zaman ve maddi kayıplara neden olmaktadır. Ruhsatsız ilaçlar ve doktora danışılmadan gelişigüzel alınan bitkisel ürünler sağlığı tehlikeye atabilir” dedi.

Medical Park Tokat Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Faruk Kutlutürk, bilinçsiz ilaç kullanımları hakkında bilgilendirmelerde bulundu.

Hekim önerisi olmadan kullanılan bilinçsiz ilaç kullanımına dikkat çeken Prof. Dr. Kutlutürk, “Dünya Sağlık Örgütü tarafından sağlık; sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bedence, ruhça ve sosyal yönden tam iyilik hali olarak tanımlanmaktadır. Hastalıkların tedavi edilmesi sağlık hizmetleri için temel hedef olsa da koruyucu sağlık hizmetleri giderek daha önem kazanmaktadır. Bu konuda modern tıp hizmetlerini sunan sağlık kurumları gerekli çalışmaları yaparken, maalesef çok sayıda kişi hekim önerisi olmadan çevresinden, sosyal medyadan veya diğer kaynaklardan ulaştıkları bilgilerle bitkisel ürünleri, takviye besinleri veya ilaçları kontrolsüz olarak kullanmaktadır” diye konuştu.

rof. Dr. Faruk Kutlutürk

Prof. Dr. Faruk Kutlutürk

HEKİM KONTROLÜNDE İLAÇLAR TERCİH EDİLMELİ

Doktor kontrolü sonrası ilaç kullanımının önemine değinen Prof. Dr. Kutlutürk, “Gerek koruyucu sağlık hizmeti gerekse hastalık halinde tedavinin yönetimi günümüzde kanıta dayalı tıp verileri ile yapılmalıdır. Bireysel olarak yapılması gerekenlerin başında dengeli beslenme, daha fazla hareket ve egzersizin olduğu yaşam tarzı değişiklikleri olmalı, sonrasında hekim kontrolünde gerektiğinde ilaçlar veya destekleyici ürünlerin kullanılması düşünülmelidir” şeklinde konuştu.

BESLENME TARZINA DİKKAT EDİLMELİ

Geçmişten günümüze kadar yaşam tarzının değiştiğini dile getiren Prof. Dr. Kutlutürk, “Daha az hareket etmeyi sağlayan gelişmiş ulaşım araçları, masa başında geçirilen zamanın fazlalığı, besine ulaşmada kolaylık ve besinlerin içeriklerindeki değişiklikler hayatımızı bir taraftan kolaylaştırırken diğer taraftan hastalıklara davetiye çıkarmaktadır. Bu değişimlere olumlu yönde adapte olanlar daha sağlıklı ve uzun bir yaşam sürebilmektedir” dedi.

AMAÇ KRONİK HASTALIKLARDAN KORUNMAK

Bugünkü arayışın obezite, diyabet, kardiyovasküler hastalıklar gibi toplumun çoğunu olumsuz etkileyen kronik hastalıklardan korunmak olduğunu belirten Prof. Dr. Kutlutürk, “Modern tıptaki gelişmelerle birlikte, gıda, pazarlama ve reklam sektöründeki gelişmeler, bireyleri daha fazla gıda tüketmeye yönlendirmektedir. Yemek sonrası hiç aklınızda yokken izlediğiniz bir televizyon programı, sinema, dizi veya reklam içine gizlenmiş mesajlarla beyninize gıda tüketmesi konusunda uyarı gönderebilmektedir” ifadelerini kullandı.

İLAÇ ENDÜSTRİSİNİN GELİŞİMİ YAŞAM SÜRESİNİ UZATTI

Yaşam süresinin uzadığını söyleyen Prof. Dr. Kutlutürk, şu bilgileri paylaştı:

“Nüfusun hızla artması sanayileşme, şehir hayatına geçilmesi bazı sorunları beraberinde getirmiş olsa da aslında her şeyin kötüye gittiğini söylenemez. Cumhuriyetimiz 100 yıl önce kurulduğunda insanların ortalama yaşam süresi 42 yıldı. Son yüzyıldaki gelişmeler ortalama yaşam beklentisini 80 yaşına kadar iyileştirmiştir. Beklenen ortalama ömürdeki bu artışta en önemli etkenlerden biri ilaç endüstrisindeki gelişmeler olup salgın hastalıkların önlenmesi, enfeksiyonların, diyabet, kalp hastalığı, kanser gibi hastalıkların etkili tedavi edilebilmesidir.

KONTROL DIŞI İLAÇ KULLANMAK ZARARLI

Doktor kontrolü olmadan kullanılan ilaçların sağlığa zarar verebileceğine dikkat çeken Prof. Dr. Kutlutürk, “Modern tıp alanındaki gelişmeleri takip etmek hekimlerin, diyetisyenlerin, spor fizyologlarının yaşama tarzıyla ilgili önerilerine uymak, sağlıklı beslenme ve egzersiz alışkanlıkları kazanmak sağlık için çoğunlukla yeterli olmaktadır. Hekim önerisi olmadan ilaç veya destek ürünlerinin kullanımı ise, çoğu zaman gereksiz zaman ve maddi kayıplara neden olmaktadır. Kontrol dışı ilaç kullanmak, faydasından çok zarar verebilmektedir. Nitekim bir maddenin ilaç olarak kullanılabilmesi için 10 yıl boyunca laboratuvar ortamlarında ve canlılar üzerinde çalışılması gerektiği bilinmektedir. Bir ilacın olumlu etkilerinden daha önemlisi, olumsuz etkilerinin de olmamasıdır. Ruhsatsız ilaçlar veya doktor tavsiyesi olmadan gelişigüzel alınan bitkisel ürünlerin faydasından çok zararı vardır.  Bazı diyabet ve obezite ilaçları çok etkili olmalarına rağmen 10 bin hastadan birinde görülen yan etkileri nedeniyle kullanımdan kaldırılmıştır” şeklinde konuştu.

Sonuç olarak sağlıklı bir yaşam için ilaçları hekim kontrolünde kullanmanın ve yaşam tarzında olumlu düzenlemeler yapmanın önemli olduğunun altını çizen Prof. Dr. Kutlutürk, kanıta dayalı olmayan, hekim önerisi dışında ilaç kullanılmamasına da özen gösterilmesi gerektiğini ifade ederek açıklamalarını sonlandırdı.

“Aşırı acı yemek hemoroide neden olabilir”

“Aşırı acı yemek hemoroide neden olabilir”

Hemoroidin nasıl oluştuğundan bahseden Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Mustafa Kemal Dursun, “Hemoroid oluşum nedeni belli olmamakla birlikte yanlış tuvalet alışkanlığı, ishal ve kabızlık durumları, aşırı acı ve baharat kullanımı, alkol tüketimi, ayakta uzun süre durmak gerektiren meslekler, uzun yol şoförleri gibi insanlarda daha sık görülmektedir. Gebelikte de sık görülür” dedi.

Medical Park Tokat Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Mustafa Kemal Dursun hemoroid (basur) hakkında açıklamalarda bulundu.

Hemoridin tanımını ve nasıl ortaya çıktığına değinen Op. Dr. Dursun, “Kalın bağırsağın son kısmı olan anüs bölgesinde genişlemiş damarlar ve üzerindeki mukozanın oluşturduğu küçük yastık pakeleri vardır. Bu normal anatomik yapılar sağlıklı insanlarda anüsün daha sıkı kapanmasını sağlayarak gaz ve sıvı kaçışını önlerler. Normalde üç adet olan bu pakelerin büyümesi, kanaması içinde pıhtı olması veya ağrı yapması gibi durumlar olduğunda hemoroid adını almaktadır” diye konuştu.

Dr. Mustafa Kemal Dursun

Dr. Mustafa Kemal Dursun

AŞIRI ACI VE BAHARAT TÜKETİMİ NEDEN OLABİLİR

Hemeroidin nasıl oluştuğunu anlatan Op. Dr. Dursun, şu bilgileri paylaştı:

“Hemoroid oluşum nedeni belli olmamakla birlikte yanlış tuvalet alışkanlığı, ishal ve kabızlık durumları, aşırı acı baharat kullanımı, alkol tüketimi, ayakta uzun süre durmak gerektiren meslekler, uzun yol şoförleri gibi insanlarda daha sık görülmektedir. Gebelikte de sık görülür.”

KANAMA ŞİKÂYETLERİ OLABİLİR

Hemeroidlerin iki tip olduğunu söyleyen Op. Dr. Dursun, “Anal kanalın içinde bağırsak mukozası ile anüs derisinin birleştiği linea dentata denilen bir hat vardır. Bu hattın içeri kısmında olursa iç hemeroid, dış kısmında olursa dış hemeroid adını alır. İç hemeroidler şişlik, kanama gibi şikâyetler yapar. Dış hemeroidler iseiçinde pıhtı olduğunda semptom yapar, bunun dışında sorun oluşturmazlar” dedi.

4 KADEMEDE GÖRÜLÜR

İç hemeroidlerin 4 kademede görüldüğünü dile getiren Op. Dr. Dursun, şunları söyledi:

“Birinci kademe sadece kanama ile kendini gösterir. İkinci kademe kanama olsun olmasın ıkınmakla anüsten dışarı meme çıkar kendiliğinden içeri girer. Üçüncü kadamede meme dışarı çıkar kendiliğinden içeri girmez ancak parmak yardımıyla girer. Dördüncü kademede ise memeler sürekli dışardadır içeri itilemezler. Anal fissür, fistül ve abseler hemoroidle karıştırılmamalıdır. Semptomları yanıltıcı olabilir. Ayrıca polip, condylom, kanser, ıslak makat, anismus, levator ani sendromu gibi durumlarla karıştırılabilir.”

KOLONOSKOPİ UYGULANABİLİR

Hemoroid olunduğunda mutlaka anal muayene yapılması gerektiğini ve görüntüleme olmadan ilaca başlanmamasına dikkat çeken Op. Dr. Dursun, “Muayenede hemeroid tespit edildikten sonra arka planda inflamatuar bir bağırsak hastalığı veya kanser bulunmadığını anlamak için rektosigmoidoskopi veya kolonoskopi yapılması gerekir. Ayrıca altta bir kronik karaciğer hastalığı ya da kan hastalığı olabileceği akılda tutulmalıdır” ifadelerini kullandı.

BESLENME TARZINA DİKKAT EDİLMELİ

Tedavi yollarından bahseden Op. Dr. Dursun, “Birinci derecede pek tedavi gerektirmez. Yaşam tarzı, tuvalet alışkanlığı ve beslenme önerileri yeterli olur. İkinci derecede ilaç tedavisi ve bir önceki öneriler uygulanır. Üçüncü ve dördüncü derecede ise hemoroidektomi, band ligasyon, lazer, krioterapi, infraruj tedavisi, stapler hemoroidektomi, hemeroid arter ligasyon ve hemoroidopeksi yöntemlerinden herhangi biri kişiye özel seçilmek suretiyle uygulanır. Her bir yöntemin kendine has artı ve eksi yönleri vardır” diyerek açıklamalarını sonlandırdı

Diyabet hastalarının üçte biri hastalığın farkında değil

Diyabet hastalarının üçte biri hastalığın farkında değil

Diyabet hastalarının yaklaşık üçte birinin hasta olduğunun farkında olmadıklarını dile getiren Medical Park Tokat Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Faruk Kutlutürk, “Ailede diyabet, fazla kilo veya obez, gebelik şekeri, fazla kilolu bebek doğurma öyküleri olan; tansiyon ve kalp hastalıkları gibi risk faktörlerini taşıyan kişiler hiçbir şikâyetleri olmasa da diyabet açısından belirli aralıkla tetkik edilmelidir” dedi.

Medical Park Tokat Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Faruk Kutlutürk, diyabet hastalığı hakkında açıklamalarda bulundu.

Diyabetin tanımını yapan Prof. Dr. Kutlutürk, “Diyabet (şeker Hastalığı), başta kalp, böbrek, göz olmak üzere tüm organları olumsuz etkileyen toplumda en sık kronik hastalıklardan biridir. 1921 yılında insülini keşfederek ilk kez bir kronik hastalığın tedavisinde çığır açan Dr Frederic Banting’in doğum günü olan 14 Kasım, Dünya Diyabet Günü olarak kutlanmaktadır. Diyabet önemi anlatmak, diyabet farkındalığını artırmak için çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir” diye konuştu.

Prof. Dr. Faruk Kutlutürk

Prof. Dr. Faruk Kutlutürk

FİZİKSEL AKTİVİTENİN AZ OLMASI DİYABETE NEDEN OLABİLİR

Diyabetin görülme sıklığına değinen Prof. Dr. Kutlutürk, “ÜlkemizAvrupa ülkeleri arasında aynı obezitede olduğu gibi diyabet görülme sıklığı açısından da ilk sıralarda yer almaktadır. Ülkemizde 40 yaş üstü bireylerin yaklaşık üçte biri diyabet veya gizli şeker olarak da adlandırılan diyabet öncesi kan şekeri düzensizliklerini yaşamaktadır. Fiziksel aktivite azlığı, yeme davranış bozuklukları, masa başı çalışma saatlerinin fazlalığı, televizyon, tablet gibi elektronik cihazlara bağımlılığın artması obezite ve diyabetteki artışın nedenlerdir” şeklinde konuştu.

RİSK FAKTÖRLERİ

Diyabet hastalarının yaklaşık üçte birinin hasta olduğunun farkında olmadıklarını söyleyen Prof. Dr. Kutlutürk, şu bilgileri paylaştı:

“Ailede diyabet öyküsü, fazla kilolu veya obez, gebelik şekeri öyküsü, fazla kilolu bebek doğurma öyküsü olan, tansiyon ve kalp hastalıkları gibi risk faktörlerini taşıyan kişiler hiçbir şikâyetleri olmasa da diyabet açısından belirli aralıkla tetkik edilmelidir. Diyabet halen kalp hastalıklarının, görme kaybının, diyaliz gerektiren böbrek yetmezliğinin, iyileşmeyen ayak yaralarının en sık nedenidir.”

SAĞLIKLI BESLENME ALIŞKANLIK HALİNE GETİRİLMELİ

Tedavi yollarından bahseden Prof. Dr. Kutlutürk, “Günümüzde gerek tanı gerekse tedavideki gelişmeler diyabeti tamamen tedavi edilebilir bir hastalık haline getirmiştir. Diyabet için vazgeçilmez olan zamanında tanı konulması, hastanın tedaviye katılımıyla birlikte düzenli kontrollere devam edilmesi, sağlıklı beslenme ve egzersiz alışkanlıklarının kazandırılması ve etkin ilaç veya insülin tedavilerinin uygulanmasıyla sağlıklı bir ömrü mümkün hale getirmektedir. ‘Diyabetin Farkında ol, Farklı ol’ sloganını benimseyerek diyabetten ve diyabetin olumsuz etkilerinden hem kendimizi hem çevremizdekileri koruyabiliriz” ifadelerini kullandı.

Posalı yiyecekler kolon kanserinden koruyor

Posalı yiyecekler kolon kanserinden koruyor

Kolon kanserinin erken teşhisle tedavisinin mümkün olduğunu belirten Medical Park Tokat Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Mustafa Kemal Dursun, “40’lı yaşlardan sonra kolon kanseri sıklığı artmaktadır. Kadın ve erkekte görülme oranları birbirine yakındır. Kolon kanserinin oluşmasında genetik ve çevresel faktörler etkilidir. Hastalıktan korunmak için posalı yiyeceklerle beslenme tavsiye edilir. Tütsülenmiş gıdalar ve rafine yiyeceklerden kesinlikle uzak kalınmalıdır” dedi.

Medical Park Tokat Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Mustafa Kemal Dursun, kolon kanseri hakkında açıklamalarda bulundu.

Medical Park Tokat Hastanesi

Op. Dr. Mustafa Kemal Dursun

GENETİK VE ÇEVRESEL FAKTÖRLERE DİKKAT EDİLMELİ

Kolon kanserinin erken teşhisle tedavisinin mümkün olduğunu söyleyen Op. Dr. Dursun, “40’lı yaşlardan sonra sıklığı artmaktadır. Kadın ve erkekte görülme oranları birbirine yakındır. Kolon kanserinin oluşmasında genetik ve çevresel faktörler etkilidir. Posalı yiyeceklerle beslenme tavsiye edilir. Tütsülenmiş gıdalar ve rafine yiyeceklerden kesinlikle uzak kalınmalıdır” diye konuştu.

KARIN AĞRISI GÖRÜLEBİLİR

Kolon kanserinde görülebilecek belirtilerden bahseden Op. Dr. Dursun, şu bilgileri paylaştı:

“Kolon kanserinin belirtileri karın ağrısı, karın şişkinliği, kilo kaybı, halsizlik, dışkılama alışkanlığında ve gaita çapında değişiklik olabilir. Gaitada (dışkı) kan görülmesi önemli bir bulgudur. Bunlardan daha önemlisi, toplumsal duyarlılığın artırılması ve tarama çalışmaları yapılmasıdır. Ülkemizde aile hekimleri tarafından rutin olarak gaitada gizli kan testi yapılmaktadır. Ancak bu testler rutinleşince kuralına göre yapılmaktan sapmalar oluyor. Gaitada gizli kan araştırmak için 3 gün beyaz diyet dediğimiz demir içermeyen diyet verilir. Akabinde 2 gün üst üste gaita örneği alınır. Ayrıca hedef kitleler belirleyip tarama amaçlı kolonoskopi imkânlar dâhilinde yapılabilir. Japonya’da bu tür toplum taramaları yapılmaktadır.”

KOLONOSKOPİ İLE TEŞHİS EDİLİR

Özellikle yakın akrabalarında kolon kanseri olan bireylerin ailevi kolon kanseri yönünden araştırılması gerektiğini vurgulayan Op. Dr. Dursun, “Anal bölgede hemoroid, fissür gibi rahatsızlığı olanlara mutlaka kolonoskopi yapılmalıdır. Hiçbir yakınması olmasa bile insanlara yapılacak kolonoskopiyle erken evrede kolon kanseri yakalanabileceği gibi, henüz kanser olmadan mevcut polipler tespit edilir. Bu poliplerin bir kısmı ilerde kansere dönüşmektedir. Dolayısıyla, kolonoskopi kolon kanserini teşhis etmede ve erken teşhiste altın standarttır” şeklinde konuştu.

AÇIK CERRAHİ DE TEDAVİLER ARASINDA

Artık günümüzde erken teşhis edilmiş kolon kanserlerinin kolonoskopiyle de çıkarılabildiğini kaydeden Op. Dr. Dursun, “Bu konuda ülkemizde yetişmiş değerli gastroenterologlar vardır. Kolonoskopi ile çıkarılamayanlar için açık cerrahi, laparoskopi ve robotik cerrahi uygulanmaktadır. Bu teknikler hastaya göre, tümörün durumuna göre belirlenebilir. İlla şu yöntem diye bir şey yoktur. Önemli olan bağırsağın embriyolojik gelişim planı gözetilerek lenf bezleriyle birlikte geride tümör dokusu bırakmayacak şekilde ameliyat edilmesidir” ifadelerini kullandı.

KEMOTERAPİ VE RADYOTERAPİ UYGULANIR

Başarılı bir cerrahi uygulandıktan sonra tümörün patolojik evresine göre kemoterapi ve radyoterapi uygulanabileceğinin altını çizen Op. Dr. Dursun, “Bu şekilde kolon kanserinden tamamen kurtulmak mümkündür. İleri evre kanserler için ise ameliyat öncesi neoadjuan tedavi dediğimiz kemoterapi ve radyoterapi uygulaması ameliyat sonrası için daha olumlu sonuçlar oluşturur. Karın içine yayılmış kanserler için bile artık tedavi mümkün hale geldi. Sitoredüktif cerrahiyle tümörlü dokular kazınıp devamında karın içine sıcak kemoterapi şeklinde hipek tedavisi yapılarak yaşam kalitesi artırılabiliyor” diyerek sözlerini noktaladı.