Yazılar

Deri testi ile alerjik hastalıklar saptanabilir

Deri testi ile alerjik hastalıklar saptanabilir

Alerji deri testinin, alerjik reaksiyonların nedenini belirlemek için kullanılan bir tıbbi test olduğunun altını çizen VM Medical Park Ankara Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Filiz Çimen, “Alerjik deri testi; alerjik rinit, astım, besin alerjileri gibi alerjik hastalıklara neden olan maddelere karşı hassasiyeti ölçmek için yapılır” dedi.

VM Medical Park Ankara Hastanesi’nden Göğüs Hastalıkları Uzmanı, alerji deri testi hakkında açıklamalarda bulundu.

Doç. Dr. Dr. Filiz Çimen

Doç. Dr. Dr. Filiz Çimen

UYGULANMA METODU

Uzm. Dr. Filiz Çimen, deri prick testi (alerji deri testi) işleminin adımlarını şu şekilde sıraladı:

  • “Testin yapılacağı bölge temizlenir ve kurulanır.
  • Testin yapılacağı bölgeye numaralandırılmış steril iğnelerle ufak çizikler açılır.
  • Her iğnenin ucuna bir alerjen madde damlatılır.
  • İğnelerin bölgede bırakılması için bir süre beklenir.
  • Sonra bölgedeki tepkiler değerlendirilir.”

GÜVENLİ VE ETKİLİ BİR YÖNTEM

Tanı konma sürecinden bahseden Doç. Dr. Çimen, “Test sonrasında ciltte kızarıklık, şişlik veya kaşıntı gibi belirtiler meydana gelirse, alerjiniz olduğu tespit edilir. Bu test, alerjenlere maruz kalınmadan önce alerjik reaksiyonların nedenini belirlemek için güvenli ve etkili bir yoldur. Deri prick testi gibi bazı testler birkaç dakika içinde sonuç verirken, kan testleri sonuçların alınması birkaç gün sürebilir. Ancak test sonucunun doğruluğu, testin yapıldığı kişinin ilaç kullanımına, cilt durumuna ve diğer faktörlere bağlı olabilir. Testi yapacak sağlık uzmanı, testin uygunluğunu ve doğruluğunu değerlendirmek için kişinin tıbbi geçmişini dikkate alacaktır” diye konuştu.

ALERJİK REAKSİYONLARI TEŞHİS EDEBİLİR

Deri prick testinin birçok farklı alerjik reaksiyona neden olan maddelere karşı hassasiyeti ölçmek için kullanıldığını belirten Doç. Dr. Çimen, hangi alerjik reaksiyonları teşhis etmek için kullanıldığını şöyle sıraladı:

  • Alerjik rinit: Polen, toz akarları, hayvan tüyleri, küf mantarları, kokular gibi havada bulunan maddelere karşı duyarlılık.
  • Astım: Havada bulunan alerjenlere (polen, toz akarları, küf mantarları vb.) veya bazı gıda alerjenlerine karşı duyarlılık.
  • Besin alerjileri: Süt, yumurta, deniz ürünleri, fındık, soya vb. gibi gıdalara karşı duyarlılık.
  • İlaç alerjileri: Antibiyotikler, aspirin, nonsteroid antiinflamatuar ilaçlar (NSAID’ler) vb. gibi ilaçlara karşı duyarlılık.
  • Lateks alerjisi: Kauçuktan yapılan ürünlere karşı duyarlılık.

HASTANIN TIBBİ GEÇMİŞİ GÖZ ARDI EDİLMEMELİ

Alerji deri testinin, alerjik reaksiyonların belirlenmesi için yararlı bir araç olduğunu ancak teşhis için tek başına yeterli olmadığını vurgulayan Doç. Dr. Çimen, “Test sonuçları, kişinin tıbbi geçmişi ve semptomları gibi diğer faktörlerle birlikte değerlendirilmelidir. Ayrıca, testin doğru bir şekilde uygulanması için önceden belirtilen ilaç kullanımı, cilt durumu vb. faktörlerin dikkate alınması önemlidir” dedi.

KİMLER İÇİN UYGUN DEĞİL?

Alerjik deri testinin, bazı durumlarda önerilmediğini veya dikkatli bir şekilde uygulanması gerektiğini dile getiren Doç. Dr. Çimen, bu durumları şu şekilde sıraladı:

  • “Şiddetli egzama veya dermatit olan kişilerde: Bu durumda, test bölgesinde cilt reaksiyonlarının yorumlanması zor olabilir.
  • Uzun süreli antihistaminik kullanımı olan kişilerde: Antihistaminikler, cilt reaksiyonlarını azaltarak test sonuçlarını etkileyebilir. Bu nedenle, test yapılacak kişi antihistaminik kullanımını birkaç gün öncesinden kesmelidir.
  • Hamile veya emziren kadınlarda: Bu kişilerde testin etkileri henüz tam olarak bilinmediğinden, test yapılmadan önce sağlık uzmanı ile konuşulması önerilir.
  • Şiddetli alerjik reaksiyon hikâyesi olan kişilerde: Bu kişilerde test sonuçları daha önceki ciddi alerjik reaksiyonların tekrarlanmasına neden olabilir.
  • Belirli bir ilaç veya maddenin alerjisi bilinen kişilerde: Bu kişilerde test yapmak, daha önceki alerjik reaksiyonların tekrarlanmasına neden olabilir.
  • Yaşlı veya kronik hastalığı olan kişilerde: Bu kişilerde test sonuçlarının yorumlanması daha zor olabilir.”

Çocuklarda kulak enfeksiyonları neden sık görülüyor?

Çocuklarda kulak enfeksiyonları neden sık görülüyor?

Çocukların soğuk algınlığı geçirdiklerinde erişkinlere göre kulak enfeksiyonuna yakalanma risklerinin çok daha yüksek olduğunun altını çizen VM Medical Park Ankara Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Mustafa Çağlayan, “Bu durumun nedeni, immune sistemlerinin tam gelişmemiş olması ve orta kulakla boğaz arasındaki bağlantıyı sağlayan östaki borularının daha kısa ve yatay olmasıdır. Buna bağlı olarak kulak sıvıyı yeterince boşaltamadığından sıvı olan ortamda üreyen bakteri ve virüsler enfeksiyona yol açabilir” dedi.

Günümüzde sık rastlanan dış kulak ve orta kulak enfeksiyonlarının işitme güçlüğü, ateş, kulaktan sıvı gelmesi, sersemlik hissi, burun tıkanıklığı, huzursuzluk, ağlama, iştahsızlık ve uykusuzluk şeklinde belirti verebildiğinin altını çizen VM Medical Park Ankara Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Mustafa Çağlayan, kulak enfeksiyonların çocuklarda daha sık görüldüğünü vurguladı.

Uzm. Dr. Çağlayan, “Kulak enfeksiyonlarının çocuklarda daha sık görülme nedeni, immune (bağışıklık) sistemlerinin tam gelişmemiş olması ve orta kulakla boğaz arasındaki bağlantıyı sağlayan östaki borularının daha kısa ve yatay olmasıdır. Buna bağlı olarak, kulak sıvıyı yeterince boşaltamadığından sıvı olan ortamda üreyen bakteri ve virüsler enfeksiyona yol açabilir” diye konuştu.

Dr. Mustafa Çağlayan

Dr. Mustafa Çağlayan

ORTA KULAK İLTİHABI 6 AY-18 AYLIK ÇOCUKLARDA DAHA FAZLA

Uzm. Dr. Çağlayan, orta kulak enfeksiyonu hakkında ise şu bilgileri paylaştı:

“Boğazımızla kulağımız arasında östaki tüpü bulunur. Bu tüp kulağı boğazdaki salgılardan korur, orta kulak sıvılarının drenajını sağlar ve orta kulaktaki hava basıncının dış ortam basıncı ile dengede olmasını sağlar. Östaki borusunun işlevinin bozulması, kulak iltihabına ve basınç artışına yol açar. Çocuklarda östaki tüpü yetişkinlere nazaran daha kısa ve geniştir. Bu nedenle çocuklarda orta kulak enfeksiyonu daha sık görülür. Orta kulak iltihabına ‘otitis media’ denir. En sık 6 ay-18 ay arasındaki çocuklarda görülür.”

KULAK ENFEKSİYONUNUN BELİRTİLERİ

Kulak enfeksiyonunun önemli belirtilerini Uzm. Dr. Mustafa Çağlayan, şu şekilde sıraladı:

  1. İşitme güçlüğü,
  2. Ateş,
  3. Kulaktan sıvı gelmesi,
  4. Sersemlik hissi,
  5. Burun tıkanıklığı,
  6. Huzursuzluk, ağlama,
  7. İştahsızlık

KOMPLİKASYONLAR TEHLİKELİ OLABİLİR

Uzm. Dr. Çağlayan, tekrar eden kulak enfeksiyonlarının işitme kaybı, konuşma bozuklukları, menenjit gibi ciddi sorunlara yol açabileceğini söyledi.

pause sağlık

TEDAVİDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER

Kulak enfeksiyonu için tedavi önerilerinde bulunan Uzm. Dr. Çağlayan, şunları söyledi:

  1. Dış kulak yolu enfeksiyonları için hekiminizin önereceği kulak damlaları ve ağrı kesiciler kullanılabilir.
  2. Orta kulak enfeksiyonlarında hekiminiz antibiyotik önerebilir ya da klinik muayenesine göre takip etmek isteyebilir.
  3. Geniz eti büyüklüğü, alerjik hastalıklar gibi altta yatan hastalıklar da tedavi edilmelidir.
  4. İyileşmeyen kulak enfeksiyonlarında orta kulaktaki sıvının boşaltılarak enfeksiyonun tekrar etmesini önleyen tüpler takılabilir. Tüpler genellikle 8- 18 ay arasında kalırlar, sıklıkla kendiliğinden düşerler.
  5. Östaki borusuna basınç uygulayan çok büyük bademcikler ve geniz eti varsa alınması iyi olabilir.

KULAK ENFEKSİYONUNDAN KORUNMA ÖNERİLERİ

Pek çok orta kulak enfeksiyonunun başlangıç nedeninin soğuk algınlığı virüsleri olduğunu belirten Uzm. Dr. Mustafa Çağlayan, “El yıkama alışkanlığının kazandırılması, sigarayla temasın önlenmesi, yıllık grip aşılarının yapılması, en az ilk 6 ay anne sütü ile beslenmenin sağlanması, sağlıklı beslenme ile immune sistemin güçlendirilmesi viral enfeksiyonları azaltarak orta kulak enfeksiyonlarına karşı koruma sağlayabilir” diyerek sözlerini sonlandırdı.

DASH diyeti ile yüksek tansiyon önlenebilir

DASH diyeti ile yüksek tansiyon önlenebilir

DASH diyetinin, yüksek tansiyon problemini tedavi etmek için geliştirilmiş bir beslenme planı olduğunu belirten VM Medical Park Ankara Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Dyt. Nimet Kültekin, “Diyetin temel ilkeleri tuzu düşük düzeyde tutup; toplam yağ, şeker, kolesterol ve doymuş yağlardan fakir; protein, potasyum, magnezyum, kalsiyumdan ve liften zengin bir beslenme oluşturmaktır” dedi.

Tansiyon yükselmesinin genetik ve çevresel faktörlerden etkilendiğini ifade eden VM Medical Park Ankara Hastanesi’nden Beslenme ve Diyet Uzmanı Dyt. Nimet Kültekin, “Genetik faktörlere müdahale edemesek de beslenme, fiziksel aktivite, psiko-sosyal faktörleri içerdiği düşünülen çevresel faktörlere müdahale ederek yüksek tansiyon riskini azaltabiliriz” diye konuştu.

Dyt. Nimet Kültekin

Dyt. Nimet Kültekin

2025’TE HİPERTANSİYONLU ORANI YÜZDE 29’A ÇIKACAK

DASH diyetinin, yüksek tansiyon problemini tedavi etmek için geliştirilmiş bir beslenme planı olduğunu söyleyen Dyt. Kültekin, “Hipertansiyon tanısı alan bireylerin sayısı tüm dünyada gün geçtikçe artmakta ve ölümler için en başta gelen risk faktörü olarak değerlendirilmektedir. Dünyada yetişkinlerin 2000 yılında dörtte birinin hipertansiyonu olduğu ve bu oranın 2025 yılında yüzde 29’a çıkacağı tahmin edilmektedir” dedi.

AKDENİZ DİYETİNE BENZİYOR

Hipertansiyon hastalarının DASH diyetini uygulayabileceğine değinen Dyt. Kültekin, “Hipertansiyon ile mücadele için tanımlanan DASH diyeti (Dietary Approaches to Stop Hypertension – hipertansiyonu durduran diyet yaklaşımı) kan basıncını düşürmeye, kilo vermeye, böbrek taşı oluşumunun azaltılmasına, diyabet gelişiminin önlenmesine yardımcıdır. Akdeniz diyetine benzer bir diyet olan DASH diyeti, bütün dünyada kabul görmüş bir beslenme düzenidir” ifadelerini kullandı.

TUZ DÜŞÜK DÜZEYDE TUTULMALI

Beslenme planın nasıl olması gerektiğinden bahseden Dyt. Kültekin, “Diyetin temel ilkeleri tuzu dolayısıyla sodyumu düşük düzeyde tutup; toplam yağ, şeker, kolesterol ve doymuş yağlardan fakir; protein, potasyum, magnezyum, kalsiyumdan ve liften zengin bir beslenme oluşturmaktır. Diyetin sebze ve meyve, tam tahıl, kurubaklagil, yağlı tohum, kümes hayvanı ve balıktan zengin; kırmızı et, işlenmiş et ürünü, sakatatlar, işlenmiş karbonhidrat, şekerli içeceklerden, paketli ürünlerden fakir olması gerekmektedir” şeklinde konuştu.

DASH BESLENME PLANI

Dyt. Kültekin, DASH diyeti örneğini şu şekilde paylaştı:

Günde 4-5 porsiyon sebze: 240 g çiğ yeşil yapraklı sebze, 120 g pişmiş sebze 1 porsiyon sebze yerine geçmektedir. Sebzeler lif, vitamin ve minerallerle doludur.  Dondurulmuş veya konserve yerine mevsiminde taze sebze yemeniz daha iyi olur.

Günde 4-5 porsiyon meyve: Meyveler de sebzeler gibi; lif, potasyum ve magnezyum gibi mineraller ve vitaminler yönünden zengindirler.120 g taze meyve, 60 g kurutulmuş meyve, 180 g meyve suyu 1 porsiyon meyveye örnek olarak verilebilir. Meyveler, yemeklerle ya da az yağlı yoğurt veya sütle birlikte ara öğün olarak tüketilebilir.

Günde 6-8 porsiyon tahıl: Ekmek, bulgur, pirinç ve makarna bu gruba girmektedir. 1 dilim tam buğday ekmeği, 120 g haşlanmış pirinç veya makarna veya 30 g kahvaltılık tahıl 1 porsiyon tahıl grubuna girmektedir. Bu diyette tam tahıllara yer verilmelidir. Çünkü bu besinler işlenmiş tahıllara göre daha fazla lif ve besin öğeleri içerir. Beyaz pirinç yerine esmer pirinç veya bulgur, normal makarna yerine tam buğdaylı makarna ve beyaz ekmek yerine tam tahıllı ekmek kullanılmalıdır.

Günde 2-3 porsiyon süt ürünleri: Süt ve süt ürünleri düşük yağlı veya yağsız olarak tercih edilmelidir. Aksi takdirde yağ alımı fazla olabilmektedir. 240 g yağsız süt veya yoğurt veya kefir, 45-50 g peynir 1 porsiyon süt ve süt ürününe örnek olarak verilebilir.

6 porsiyondan az yağsız et, tavuk ve balık: Et ürünleri iyi birer protein, demir, çinko ve B vitamini kaynaklarıdır. Et, tavuk ve balığın yağsız olanları tercih edilmelidir. Balık seçiminde; somon ve ton balığı gibi omega 3 yağ asidi açısından zengin kalp dostlu balıklar tercih edilmelidir. Pişmiş et/tavuk /balık veya 1 yumurta 1 porsiyon ile eşdeğerdir.

Haftada 4-5 porsiyon kuruyemişler, tohumlar ve baklagiller: 45 g sert kabuklu yemiş, 2 yemek kaşığı yağlı tohum (keten tohumu gibi), 120 g pişmiş kurubaklagil 1 porsiyona örnek olarak verilebilir.

Günde 2-3 porsiyon katı ve sıvı yağlar: 1 tatlı kaşığı sıvıyağ, 1 tatlı kaşığı tereyağı veya margarin 1 porsiyon yağa örnek verilebilir.

Haftada 5 porsiyondan az tatlı: 1 yemek kaşığı şeker veya 1 yemek kaşığı şeker içeren tatlı, 1 yemek kaşığı reçel, 240 g limonata 1 porsiyon tatlı ile eşdeğerdir.

DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN YASAKLAR

DASH diyeti yaparken kaçınılması gereken yiyecekler ve içecekler olduğunu vurgulayan Dyt. Kültekin, ”Uzak durulması gerekenler arasında şeker, kurabiye, cips, asitli ve gazlı içecekler, tuzlu kuruyemişler, hamur işleri, paketli atıştırmalıklar, hazır paketli makarna ve erişteler ve salata sosları yer almaktadır” diyerek sözlerini sonlandırdı.

Ateş düşürmenin pratik yöntemleri

Ateş düşürmenin pratik yöntemleri

Ateşli çocuklarda sıvı kaybı olabileceğinden dehidrasyonu önlemek için su, meyve suları gibi sıvı takviyesi yapılmasının önemli olduğunu işaret eden VM Medical Park Ankara Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Hacer Yılmaz Ünal, “Ateşli çocuğunuza hafif ve ince giysiler giydirin. Aşırı giyinmek vücut ısısını artırabilir, bu yüzden hafif ve serin giysilerle rahat etmesini sağlayabilirsiniz. Ayrıca ılık suyla duş aldırın. Oda ısısını da 21- 22 dereceye düşürün” dedi.

VM Medical Park Ankara Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. Hacer Yılmaz Ünal, çocuklarda ateş konusunda açıklamalarda bulundu.

Çocuklarda sıkça görülen üst solunum yolu enfeksiyonlarının, kulak enfeksiyonlarının veya boğaz enfeksiyonlarının ateşe neden olabileceğini dile getiren Uzm. Dr. Ünal, “Ateş, vücut sıcaklığını düzenleyen termoregülasyon sisteminin bir parçasıdır. Vücut sıcaklığını belirli aralıkta tutmaya çalışan bir mekanizmadır.  Termoregülasyon sistemi, ateş ile vücut sıcaklığı artırarak mikrorganizmaların üremesi zorlaştırmaya çalışmaktadır. Vücuttaki hücre ve dokuları koruma amacı güder. Bazı bakteri ve virüs türleri, vücut sıcaklığının artmasını sevmezler ve bu nedenle ateş, enfeksiyonun yayılmasını sınırlamaya yardımcı olabilir” diye konuştu.

Dr. Hacer Yılmaz Ünal

Dr. Hacer Yılmaz Ünal

VÜCUTTA BİR PROBLEM OLDUĞUNUN GÖSTERGESİ

Ateşin, genellikle bir enfeksiyon veya vücutta bir problem olduğunun gösteren bir belirti olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Ünal, “Ateş, vücuttaki bağışıklık sisteminin aktive olduğu bir belirtidir. Enfeksiyonla mücadele eden beyin, vücut sıcaklığını yükseltilerek mikroorganizmaların çoğalmasını zorlaştırmaya çalışır” dedi.

ATEŞ HER ÇOCUKTA FARKLILIK GÖSTEREBİLİR

Ateşin her çocuğa göre farklı yorumlandığına değinen Uzm. Dr. Ünal, “Çocuklarda ateşin değerlendirilmesi için genel bir kılavuz vardır, ancak bu değerler her çocuk için farklılık gösterebilir ve ateşin yüksekliğinin yanı sıra çocuğun genel durumu, semptomları ve yaş da dikkate alınmalıdır” dedi.

Uzm. Dr. Hacer Yılmaz Ünal, Amerikan Pediatri Akademisi (AAP) ve benzeri sağlık kuruluşlarının genel anlamda uyguladığı prosedürleri şöyle sıraladı:

  • “Yenidoğan (0-3 ay): 38 °C veya daha yüksek ateş, acil tıbbi değerlendirme gerektirir.
  • Bebekler ve küçük çocuklar (3 ay- 3 yaş): 38,3 °C veya daha yüksek ateş, genellikle önemli bir durumun belirtisi olabilir.
  • 3 yaş ve üzeri çocuklar: 38,9 °C veya daha yüksek ateş, genellikle değerlendirilmesi gereken bir durumdur. Çocuğun yalnızca ateşi var, başka belirti yoksa genel görünümü iyi hareketliyse, etrafla ilgiliyse, ateş düşürücüler ile ateşi düşüyor ve 3 ile 5 saat aralıklar ile tekrarlanıyorsa 48 ile 72 saat evde takip edilmesi önerilmektedir. Bu süre sonunda döküntülü bir hastalık ortaya çıkabilir ya da çocuk diş çıkarabilir.”

Dr. Hacer Yılmaz Ünal

  ODA ISISINI 21-22 DERECEYE DÜŞÜRÜN

Uzm. Dr. Hacer Yılmaz Ünal, evde ateş düşürme yöntemlerini şu şekilde sıraladı:

  • “Ateşli bir çocuğunuz varsa, ona yeterli dinlenme fırsatı tanıyın. Aktiviteleri kısıtlayarak ve hafif bir uyku ortamı sağlayarak çocuğunuzun dinlenmesini sağlayabilirsiniz.
  • Ateşli çocuklar sıvı kaybı olabilir, bu nedenle su, meyve suları gibi sıvıları almalarını sağlayın. Sıvı alımı, dehidrasyonu önlemeye yardımcı olur.
  • Ateş sırasında çocuğunuzu hafif ince giysiler giydirin. Aşırı giyinmek vücut ısısını artırabilir, bu nedenle hafif ve serin giysiler ile çocuğunuzun rahat etmesini sağlayabilirsiniz.
  • Ilık suyla duş aldırılır. Oda ısısını 21- 22 °C’ye düşürün.”

Ateşin sadece sayısal değeri değil, aynı zamanda çocuğun genel durumu, diğer semptomlar ve sağlık geçmişinin de önemli olduğunu belirten Dr. Hacer Yılmaz Ünal Uzm. Dr. Ünal, ”Ateşin yanı sıra çocuğun halsizlik, aşırı huysuzluk, solunum sıkıntısı, kusma gibi diğer belirtileri varsa veya çocuğunuz daha önce ciddi bir sağlık sorunu yaşadıysa, derhal doktoru ile iletişime geçmeniz önemlidir” diyerek sözlerini sonlandırdı.

Kronik bel ağrıları RFA yöntemi ile hafifletilebilir

Kronik bel ağrıları RFA yöntemi ile hafifletilebilir

Kronik bel ağrısını hafifletmek için kullanılan tıbbi bir işlem olan Lomber Radyofrekans Ablasyonu’nun (RFA),  özellikle alt sırt veya bel (lomber) bölgesindeki ağrıları hafifletmek için uygulandığını belirten VM Medical Park Ankara Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Onur Akarca, “RFA ilaç, fizik tedavi gibi yöntemler ile geçmeyen ağrılar için kullanılabilecek bir metottur” dedi.

VM Medical Park Ankara Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Onur Akarca, Lomber Radyofrekans Ablasyonu tedavisi hakkında bilgilendirmede bulundu. RFA yönteminin ne olduğundan bahseden Op. Dr. Akarca, “RFA, eğitimli bir tıbbi profesyonel tarafından gerçekleştirilen minimal invaziv bir işlemdir. Radyofrekans enerjisinin ürettiği ısıyı kullanarak, bel bölgesinden beyne ağrı sinyallerini ileten sinirleri hedef alır ve bozar. İlaç ve fizik tedavi gibi yöntemlerle geçmeyen ağrılar için kullanılabilecek bir metottur” diye konuştu.

Op. Dr. Onur Akarca

Op. Dr. Onur Akarca

RADYO FREKANS ENERJİSİ UYGULANIYOR

İşlemin nasıl yapıldığını anlatan Op. Dr. Akarca, “İşlem sırasında özel bir iğne, görüntüleme (röntgen) rehberliğinde etkilenen bölgeye yerleştirilir. İğne doğru bir şekilde konumlandığında, sinir dokusuna termal bir lezyon oluşturmak için radyo frekans enerjisi uygulanır. Bu durum sinirlerin beyne ağrı sinyali gönderme yeteneğini bozar” şeklinde konuştu.

ORTA VE UZUN VADEDE RAHATLAMA SAĞLAYABİLİR

Lomber RFA’nın amacının kalıcı bir tedavi sunmak değil, uzun süreli ağrı rahatlaması sağlamak olduğunu belirten Op. Dr. Akarca, “Yöntem orta ve uzun vadede rahatlama sağlayabilir. RFA, hastanın aynı gün evine gidebileceği ayaktan yapılan bir işlemdir. Lomber RFA’nın faydaları azalan ağrı, artan hareketlilik ve ağrı kesici ilaçlara olan ihtiyacın azalmasıdır. Ayrıca hastanın fizik tedavi ve diğer rehabilitasyon programlarına katılma yeteneğini artırabilir” dedi.

VM Medical Park Ankara Hastanesi

UZMAN HEKİME DANIŞMAK ÖNEMLİ

Genellikle güvenli kabul edilse de herhangi bir tıbbi işlem gibi RFA’da potansiyel riskler ve komplikasyonlar olabileceğini söyleyen Op. Dr. Akarca, “Bunlar arasında enfeksiyon, kanama, sinir hasarı veya geçici ağrının kötüleşmesi bulunabilir. Bu riskleri sağlık uzmanınızla tartışmak önemlidir. İşlemden sonra, hastalar genellikle iyileşmeyi en üst düzeye çıkarmak ve ağrı rahatlamasını sürdürmek için fizik tedavi ve rehabilitasyon geçirirler. Unutmayalım ki, RFA’nın bir tedavi seçeneği olarak uygunluğu, kişinin rahatsızlığının derecesine bağlıdır. Bu yüzden hastanın hekimine başvurarak detaylı muayene olması mutlaka gereklidir” diyerek açıklamalarını sonlandırdı.

Unutkanlığı tetikleyen nedenler!

Unutkanlığı tetikleyen nedenler!

Ara sıra unutmanın normal olduğunu ancak sık sık yaşanan unutkanlık probleminin sebebinin mutlaka bir hekime başvurularak araştırılması gerektiğinin altını çizen VM Medical Park Ankara Hastanesi Nöroloji Uzmanı Uzm. Dr. Nil Çetin, “Unutkanlığın fizyolojik nedenler dışında pek çok nedeni vardır. Her unutkanlık, Alzheimer veya bunama değildir” dedi.

Hafızamızın pek çok faktör tarafından etkilenmekte olduğunu ifade eden Nöroloji Uzmanı Uzm. Dr. Nil Çetin, unutkanlık konusunda bilgilendirmede bulundu. Ara sıra unutmanın normal olduğunu, hepimizin zaman zaman unutma sorunu yaşayabildiğini dile getiren Uzm. Dr. Nil Çetin, ancak sık sık unutkanlık problemi çekilmeye başlandığında sebebinin mutlaka araştırılması gerektiğini belirtti.

Dr. Nil Çetin

Dr. Nil Çetin

SİGARA, ALKOL, İLAÇLAR VE VİTAMİN EKSİKLİĞİ UNUTKANLIĞA YOL AÇABİLİR

Uzm. Dr. Çetin, unutkanlık konusunda en önemli 8 risk faktörünü şu şekilde sıraladı:

  • “Alkol tüketimini azaltın. Alkolün özellikle yüksek miktarda kullanılması, hem anlık hem de kronik olarak hafızayı etkiler. Özellikle yüksek dozlarda alkol tüketimi, derin beyin yapılarında ve korteks geri dönüşümsüz beyin hasarına kadar giden bir hasara yol açabilir.
  • Sigara içimi ise oksijen azalması ve damar sertliği mekanizmaları ile hafızayı olumsuz etkileyebilir.
  • Bazı ilaçlar hafızada bozulma ve zayıflamaya yol açabilir, asetilkolin metabolizmasını etkileyen bazı ilaçlar, antidepresan, antihistaminikler, bazı kas gevşeticiler vb. ilaçlar.
  • Depresyon, yoğun stres, üzüntülü, hüzünlü veya gergin, stresli olduğumuzda dikkatimiz dağılır, başka düşüncelere odaklanıp anı takip edemeyebiliriz, odaklanma güçlüğü yaşarız ve o anda öğrenmeye çalıştığımız konuyu ya da konuşulanları hatırlamak imkânsız hale gelebilir.
  • Vitamin, demir eksikliği ya da hormonal düzensizlik, B vitaminleri B9 vitamini (folik asit), B12 vitamini, C, D, E vitamini eksiklikleri, demir eksikliği, tiroit, böbreküstü bezi gibi endokrin hastalıklara bağlı hormonal düzensizlikler.
  • Beyin kan akımını ve dolaşımını etkileyerek beyin fonksiyonlarını bozan diyabet, hipertansiyon, yüksek kolesterol gibi hastalıklar, hatta ileri yaş grubunda enfeksiyonlar.
  • Uyku bozuklukları, özellikle derin uyku dediğimiz uykunun ileri evrelerindeki periyotta azalma, hafızayı olumsuz etkilemektedir. Uyku hijyeni ve kaliteli uyku hafıza açısından da çok önemlidir.
  • Fizyolojik yaşlanma, yaşlandıkça saçımız beyazlaşır, cildimiz kırışır ve sarkar, kemiklerimiz erir, kireçlenir, tabi ki beynimiz de zamanla yaşlanır, nöronlar azalır, bağlantı sağlayan dendritler gevşer ve azalır, bu fizyolojik yaşlanmadır, hafif unutkanlık normaldir.”

Nöroloji

HEMEN PANİĞE KAPILMAYIN

Kelimeleri bulamıyor, isim hatırlamıyor ama biraz düşününce hatırlayabiliyorsanız hemen paniğe kapılmamanız gerektiğine dikkat çeken Uzm. Dr. Nil Çetin, “Eşyanızı zaman zaman unutup sonra buluyorsanız, bir odaya veya mutfağa gidip alacağınızı almadan dönüyorsanız, korkmayın. Bu saydığım durumlar normaldir. Ancak günlük hayatı etkileyen sıklıkta unutkanlıklar ya da çok iyi bildiğiniz bir çevrede kaybolmak gibi alarm verici problemler sizi doktorunuza götürmelidir” diyerek sözlerini sonlandırdı.

Meme kanseri farkındalığı, erken teşhis oranını artırdı

Meme kanseri farkındalığı, erken teşhis oranını artırdı

Meme kanserinin, Türkiye’de kadınlarda en sık teşhis edilen kanser türü olduğunun altını çizen VM Medical Park Ankara Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Murat Baki Yıldırım,  “Meme kanseri hem erkeklerde hem de kadınlarda görülebilir, ancak kadınlarda çok daha yaygındır. Meme kanseri farkındalığı oluşturmak, meme kanserinin teşhisi ve tedavisinde ilerlemelerin oluşmasına yardımcı olmuştur” dedi.

VM Medical Park Ankara Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Murat Baki Yıldırım, meme kanseri ile ilgili açıklamalarda bulundu.

1-31 Ekim Meme Kanseri Farkındalık ayının öneminin altını çizen Doç. Dr. Murat Baki Yıldırım, “Meme kanserinin tedavisinin başarısını belirleyen en önemli etkenlerden birisi kanserin evresidir. Bu nedenle erken tanı çok önemlidir. Tanı kişinin kendini muayenesi ile başlar ve hekim ile devam eder. Bu nedenle farkındalık oluşturmak bu hastalık ile olan savaşta çok önemlidir” diye konuştu.

Meme kanserinin, Türkiye’de kadınlarda en sık teşhis edilen kanser türü olduğunu söyleyen Doç. Dr. Yıldırım,  “Meme kanseri hem erkeklerde hem de kadınlarda görülebilir, ancak kadınlarda çok daha yaygındır. Meme kanseri farkındalığı oluşturmak, meme kanserinin teşhisi ve tedavisinde ilerlemelerin oluşmasına yardımcı olmuştur. Meme kanserinde hayatta kalma oranları artmış ve bu hastalıkla ilişkilendirilen ölüm sayısı daha erken teşhis, yeni kişiselleştirilmiş tedavi yaklaşımlarıyla azalmış ve hastalığın daha iyi anlaşılmasını sağlanmıştır” şeklinde konuştu.

VM Medical Park Ankara Hastanesi

Doç. Dr. Murat Baki Yıldırım

BELİRTİLER GÖZ ARDI EDİLMEMELİ

Doç. Dr. Murat Baki Yıldırım, meme kanserinin belirtilerini şu şekilde sıraladı:

  • “Bir memenin boyutunda, şeklinde veya görünümünde değişiklik,
  • Meme dokusundan farklı hissedilen bir meme yumrusu veya kalınlaşma,
  • Meme başı (areola) veya meme cildini çevreleyen pigmentli cilt bölgesinin soyulması, pullanması, kabuk bağlaması veya dökülmesi,
  • Yeni başlayan bir içeri çekilmiş meme ucu,
  • Meme üzerindeki ciltte portakal kabuğu gibi kızarıklık veya çukurluklar,
  • Meme üzerindeki ciltte çukurluklar gibi görünen değişiklikler.”

Meme kanseri risk faktörlerinin meme kanseri geliştirme olasılığını artıran herhangi bir etken olabileceğinin altını çizen Doç. Dr. Murat Baki Yıldırım, “Bir veya hatta birden fazla meme kanseri risk faktörüne sahip olmanız, otomatik olarak meme kanseri geliştireceğiniz anlamına gelmez. Meme kanseri geliştiren birçok kadının, kadın olmaktan başka bilinen risk faktörleri olmaksızın meme kanseri olduğunu unutmamak önemlidir” diye konuştu.

İLERİ YAŞLAR RİSKİ ARTIRABİLİR

Kadınların erkeklere göre meme kanseri riskinin daha yüksek olduğunu söyleyen Meme Doç. Dr. Murat Baki Yıldırım, riski artıran bu faktörleri şöyle sıraladı:

  • “Kadın olmak. Kadınlar, erkeklere göre meme kanseri geliştirme olasılığı çok daha yüksektir.
  • Yaşın ilerlemesi. Yaşınız artıkça meme kanseri riskiniz artar.
  • Kişisel bir meme kanseri öyküsü. Bir memenizde meme kanseri geçirdiyseniz, diğer memede kanser geliştirme riskiniz artar.
  • Aile geçmişi. Anneniz, kız kardeşiniz veya kızınızın meme kanseri teşhisi alması, özellikle genç yaşlarda, meme kanseri riskinizi artırır. Yine de, meme kanseri teşhisi konulan kişilerin çoğu hastalığın aile geçmişi olmadan gelir.
  • Kanser riskini artıran kalıtsal genler. Anne ve babadan çocuklara geçebilen meme kanseri riskini artıran belirli gen mutasyonları vardır. En iyi bilinen gen mutasyonları BRCA1 ve BRCA2 olarak adlandırılır. Bu genler meme kanseri riskinizi ve diğer kanser risklerinizi büyük ölçüde artırabilir, ancak kanseri kaçınılmaz kılmazlar.
  • İlk çocuğu daha yaşlı yaşta doğurmak. 30 yaşından sonra ilk çocuğunu doğuran kadınlar, meme kanseri riskini artırabilir.
  • Menopoza geç başlama. Menopoz yaşınız geç başladıysa, meme kanseri geliştirme olasılığınız artar.
  • Hiç hamile kalmamış olmak. Hiç hamile kalmayan kadınlar, bir veya daha fazla hamilelik yaşamış kadınlara göre meme kanseri riski taşırlar.
  • Menopoz sonrası hormon tedavisi. Menopoz belirtilerini tedavi etmek için östrojen ve progesteronu birleştiren hormon tedavisi ilaçlarını kullanan kadınlar, meme kanseri riskini artırabilirler.
  • Alkol tüketimi. Alkol tüketimi, meme kanseri riskini artırır.
  • Radyasyon maruziyeti. Çocukluk veya genç yetişkinlik döneminde göğsünüze radyasyon tedavisi aldıysanız, meme kanseri riskiniz artar.
  • Adet döneminin erken başlaması. 12 yaşından önce adet dönemine başlamak, meme kanseri riskinizi artırır.
  • Alkolü mümkünse sınırlı miktarda tüketin veya hiç tüketmeyin. Alkol tüketimini, eğer içki içmeyi tercih ediyorsanız, günde bir bardak veya daha azına sınırlayın.
  • Haftanın çoğu gününde egzersiz yapın. Haftanın çoğu gününde en az 30 dakika egzersiz yapmayı hedefleyin.
  • Menopoz sonrası hormon tedavisi planlanırken genel cerrahi ve kadın doğum doktorlarının tavsiyesi dışında hareket etmeyin.
  • Sağlıklı bir ağırlığı koruyun. Eğer kilonuz sağlıklı ise, bu ağırlığı korumaya çalışın. Kilo vermeniz gerekiyorsa, bunu başarmak için sağlıklı stratejiler hakkında doktorunuzdan bilgi alın. Günlük kalori alımınızı azaltın ve egzersiz miktarınızı yavaşça artırın.
  • Sağlıklı bir diyet seçin. Akdeniz diyetini takip eden kadınların, ekstra sızma zeytinyağı ve karışık kuruyemişlerle takviye edilen bir diyetle meme kanseri riskini azaltabileceği gösterilmiştir. Akdeniz diyeti çoğunlukla meyve ve sebzeler, tam tahıllar, baklagiller ve kuruyemişler gibi bitkisel gıdalara odaklanır. Akdeniz diyetini izleyenler tereyağı yerine zeytinyağı gibi sağlıklı yağları ve kırmızı et yerine balık tercih ederler.
  • Aylık olarak kendi memenizi muayene edin ve değişiklik saptarsanız en kısa zamanda genel cerrahi uzmanınıza başvurun.
  • Yıllık mamografi ve meme muayenesi kontrollerinizi aksatmayın.”