Yazılar

Vücut kanseri kendi gücü ile yeniyor

Vücut kanseri kendi gücü ile yeniyor

Son yıllarda tüm dünya ile birlikte ülkemizde de kanser vakalarında önemli artış yaşanıyor. Bu artış oranları arasında erkeklerde akciğer, kadınlarda ise meme kanseri başı çekiyor. Çağımızın tıbbi ve teknolojik gelişmeleri doğrultusunda geliştirilen yeni nesil tedavi yöntemleri ise hayati risklere neden olabilen tüm kanser türlerinin tanı ve tedavisinde önemli avantajlar sağlıyor. Bu yeni nesil tedavilerin başında gelen immünoterapi, kanser hücreleri tarafından çeşitli yollarla baskılanmış olan bağışıklık sistemimizi yeniden harekete geçirerek kanser ile savaşma kapasitesini arttırıyor. İmmünoterapi, başta akciğer, cilt (malign melanom) ve böbrek kanserleri olmak üzere; baş-boyun, üçlü negatif meme, mesane, karaciğer ve özefagus-mide kanser hastalarının tedavisinde kullanılarak hastanın yaşam kalitesi ve süresini önemli ölçüde artırabiliyor. Memorial Şişli Hastanesi Tıbbi Onkoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Tuğba Akın Telli, 1-7 Nisan Kanser Haftası nedeniyle inmünoterapi tedavi yönteminin avantajları hakkında bilgi verdi.

Memorial Şişli Hastanesi Tıbbi Onkoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Tuğba Akın

Doç. Dr. Tuğba Akın

Kanserli hücreler asker hücreleri atlatarak bağışıklık sistemine saldırıyor

Sağlıklı bir insanın vücudunda bulunan ve kansere karşı savaşan T lenfositler asker hücre olarak adlandırılmaktadır. Bağışıklık sisteminde bulunan bu hücreler kanserli hücreleri çoğunlukla vücuttan temizlemektedir. Ancak bazen bir grup kanser hücresi T lenfositlerden kaçarak çoğalmaya devam eder. Aynı zamanda kanser hücreleri T lenfositlere vücuda yabancı olmadığı mesajını vererek bu hücrelerin savunmasından kurtulur ve insan bağışıklık sistemini baskılamaya başlar.

Yeni nesil tedavi yöntemi immünoterapi, kanser tedavisinde çığır açtı

Yeni nesil tedavi yaklaşımlarının başında gelen ve 2011 yılından beri kanser tedavisinde kullanılmaya başlanan immünoterapi, kişinin kendi bağışıklık sistemini aktive ederek kanser hücreleriyle daha etkili savaşmasını sağlamaktadır. Bağışıklık sistemi bir takım hücre ve proteinlerin etkileşimi ve ortak çalışması sonucu kişiyi enfeksiyonlardan koruyan bir savunma sistemidir. Esasında bazı açılardan kanserden de korumaya yardımcı olur. Bağışıklık sisteminin temelini “kendinden olmayan” her şeyin ayırt edilmesi oluşturmaktadır. Bu sistem, vücutta normalde bulunan tüm maddelerin kaydını tutar. Bağışıklık sisteminin tanımadığı herhangi bir yeni protein alarm vererek bağışıklık sisteminin ona saldırmasına neden olur. Örneğin mikroplar, normalde insan vücudunda bulunmayan belirli proteinleri içerir. Bağışıklık sistemi bunları “yabancı” olarak görür ve saldırır. İmmün yanıt, mikrop veya kanser hücreleri gibi yabancı madde içeren her şeyi yok edebilir. Bununla birlikte, kanserde bu yanıt her zaman istediğimiz düzeyde olmayabilir. Bazen bağışıklık sistemi kanser hücrelerini yabancı olarak görmez çünkü hücreler normal hücrelerden yeterince farklı değildir veya çeşitli değişimler göstererek bağışıklık sisteminden kaçabilirler. Bazen de bağışıklık sistemi kanser hücrelerini tanır. Ancak immün yanıt kanseri yok edecek kadar güçlü olmayabilir. Yine kanser hücrelerinin kendileri de bağışıklık sisteminin onları bulup saldırmasını engelleyen bazı proteinler salgılayabilir. İmmünoterapiler tam olarak da bu durumların üstesinden gelebilmek amacıyla son yıllarda artan sayıda preklinik ve klinik çalışmayla kullanılmaya başlandı.

Vücudun kanseri kendi kendine yenmesini sağlayabiliyor

İmmünoterapi tedavisinde bağışıklık sistemi üzerindeki kanserli hücrelerin oluşturduğu baskıyı ortadan kaldırmak ve kanser savaşçısı T hücrelerini kanser dokusuna yönlendirmek amaçlanmaktadır. İmmünoterapi ile kemoterapi ve hedefe yönelik akıllı tedavilere göre daha uzun süreli yanıtlar alınabilmektedir. İmmünoterapi vücutta bulunan T hücrelerinde bir hafıza oluşturarak bağışıklık sisteminin kanserli hücrelere karşı daha aktif rol oynamasını sağlamaktadır. Böylece hedef bağışıklık sistemini yeniden organize ederek vücudun kanseri kendi kendine yenmesini sağlamaktır.

Hastaya özel immünoterapi ameliyat öncesi ya da ameliyat sonrası kullanılabiliyor

Her geçen gün yeni bir kanser türünde farklı evrelerde kullanılan ve hastaya özel uygulanan immünoterapilerin klinik çalışmaları yapılmakta ve kılavuzlar buna uygun değişmektedir. İlk çalışmalar daha çok ileri evre kanserlerde tek başına immünoterapi verilmesi şeklinde yapılmışken, etkinlik verileri sonrasında daha erken evrelerde de hem ameliyat sonrası hem de ameliyat öncesi tedavi döneminde ve bazen de kemoterapi ile kombinasyon şeklinde kullanımı öne çıkmaktadır.

İleri evre akciğer kanserinde sonuç alınabiliyor

İmmünoterapi ile; akciğer, cilt (malign melanom) ve böbrek kanserleri başta olmak üzere baş-boyun, üçlü negatif meme, mesane, özefagus-mide, karaciğer, serviks (rahim ağzı), endometriyum (rahim) ve bazı kolon kanserlerinin tedavisinde başarılı sonuçlar alınmaktadır. İmmünoterapi ile akciğer kanseri tedavisinde de çok önemli başarılar sağlanabilmektedir. Öyle ki immünoterapi tedavisinden önce ileri evre akciğer kanserinde uzun süreli kontrol neredeyse mümkün değildi. Oysaki artık ileri evre akciğer kanserinde bile immünoterapi ile hastalığın tamamen kontrol altına alınması sağlanabilmekte hatta bu yanıtın uzun süreli olması mümkün görünmektedir.

İmmünoterapi tedavisinde saçlar nadiren dökülür

Kemoterapilerden farklı olan etki mekanizmaları sonucunda immünoterapilerin farklı bir yan etki profili bulunmaktadır.  Kemoterapide sık görülen bulantı, kusma, halsizlik, saç dökülmesi, kan değerlerinin düşmesi gibi yan etkiler, immünoterapide nadiren görülmektedir. Ancak inmünoterapinin, bağışıklık sisteminin aşırı aktive olmasına bağlı başka yan etkileri olabilir. Bu yan etkilere erken ve zamanında müdahale etmek hayati önem taşımaktadır ve mutlaka multidisipliner bir ekiple süreci yönetmek gerekmektedir.

Ölüm nedenleri arasında 2. sırada!!!

Ölüm nedenleri arasında 2. sırada!!!

Kanser dünya genelinde en sık ölüme yol açan hastalıklar arasında ikinci sırada yer alıyor. Yaklaşık her 6 ölümden biri, ülkemizde de her 5 ölümden biri kanser nedeniyle gerçekleşiyor. Dünya Sağlık Örgütü 2020 yılı verilerine göre; dünya genelinde her yıl yaklaşık 19.3 milyon kişi kanser teşhisi alıyor ve yaklaşık 10 milyon kişi de bu hastalıktan hayatını kaybediyor. Yüreklere su serpen gelişme ise erken teşhis ve tedavide yaşanan önemli gelişmeler sayesinde günümüzde birçok kanser türünün ölümcül olmaktan çıkması. Neredeyse her ay yenilenen çok farklı tedavi yöntemleri sayesinde ileri evre olsa dahi, bazı kanser tipleri diyabet ve hipertansiyon gibi kronik hastalıklar sınıfına girmek üzere. Öyle ki, toplumda kanserin son dönemi olarak bilinen 4. evre kanser tanısı almanın kaderi de değişiyor.

Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Dr. Mustafa Bozkurt, erken teşhis edilmesi için kanserin erken dönem belirtilerini bilmenin ve zaman kaybetmeden hekime başvurmanın son derece önemli olduğuna dikkat çekerek, “Ancak insanlar yakınmaları olduğunda ‘kötü bir şey çıkacak’ kaygısıyla sağlık kuruluşuna başvurmayı hep öteliyorlar. Oysa erken teşhis sayesinde artık pek çok kanser türü tedavi edilebiliyor, hatta tam şifa sağlanabiliyor. Dolayısıyla korkuları bir kenara bırakmak ve hiçbir yakınma olmasa dahi kanser taramaları dahil düzenli sağlık kontrolleri yaptırmak yaşam kurtarıyor” diyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Dr. Mustafa Bozkurt, kanserin bazı erken belirtilerini anlattı; önemli uyarılarda bulundu!

Dr. Mustafa Bozkurtİstem dışı kilo kaybı

Kanser hücreleri, kontrolsüz çoğalan ve orantısız büyüyen bir yapı olarak, etkiledikleri dokunun damar yapısını kendi lehine dönüştüren maddeler salgılayarak besin ve oksijeni orantısız olarak yüksek seviyede alıyor. Ayrıca, metabolizmayı kendi lehine yöneten ve iştah kaybı kaybına yol açan maddeler salgılıyor. Dolayısıyla istem dışı kilo kaybı, iştahsızlık ve eşlik eden halsizlik ile yorgunluk kanserin erken sinyali olabiliyor.

Geçmeyen ağrı

Tüm dünyada insanların en sık yakındıkları sorun ağrı oluyor, dolayısıyla her ağrı kansere işaret etmiyor. Ancak istirahat halinde geçmeyen ağrı, ağrılı bir meme kitlesi ya da dışkıda kan ve karın ağrısı birlikteliği, erken teşhis için sağlık kuruluşuna başvuruyu gerektiriyor.

Anormal kanamalar

İdrarda kanama, menopoz sonrası kanama, pek çok kişi tarafından basur kanaması olarak geçiştirilen dışkıda kanama veya kadınlarda cinsel ilişki sonrası kanama, karın alt bölgesi organlarına yönelik kanserin erken sinyalleri arasında yer alıyor.

Tuvalet alışkanlığında değişiklik

Büyük tuvalet alışkanlığında kabızlık ve ishal yönünde beklenmedik değişiklik bağırsak kanserinden kaynaklanabiliyor. Zira bağırsakta gelişen kötü huylu tümör, dışkının bağırsaktan geçişini zorlaştıran kabızlığa yol açıyor. Bazı durumlarda ise darlık noktasının arkasında yığılan dışkı bağırsak bakterilerinin etkisiyle yumuşuyor ve bu kez ishal tablosu gelişiyor. Dr. Mustafa Bozkurt, “Düzenli bağırsak alışkanlığında beklenmedik kabızlık veya ishal gelişirse sağlık kuruluşuna başvurmak çok önemlidir” diyor.

Sırta vuran öksürük

Öksürüğün özellikle kış ve bahar aylarında en yaygın görülen nedenleri viral enfeksiyonlar ile mevsimsel alerjiler oluyor. Ayrıca sigara içen kişilerde kronik öksürük de yaygın görülüyor. Ancak öksürük aynı zamanda bazı ciddi hastalıkların da erken belirtisi olabiliyor, örneğin akciğer kanseri gibi! Sırta vuran öksürük, daha da önemlisi kanlı öksürük, zaman kaybetmeden hekime başvuruyu gerektiriyor.

Benlerdeki değişimler

Özellikle açık tenli kişilerin, benlerini ara ara fotoğraflayarak, şekil değişikliği açısından izlemeleri, en saldırgan cilt kanseri türü olan melanomun erken teşhisi için çok önemli. Bu nedenle vücutta yeni bir ben oluştuysa ya da var olan bir ben renk ve şekil değiştiriyorsa, kaşıntılı ve/veya kanamalı bir durum geliştirmişse, hekime başvurmakta acele etmek gerekiyor.

Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Dr. Mustafa Bozkurt

Yutma güçlüğü ve ağrı

Yiyecekleri ve özellikle çayı normalden daha sıcak yeme-içme alışkanlığına sahip kişilerde yemeğin takılması ile yutma güçlüğü şeklindeki yakınmalar, yemek borusu kanserine işaret edebiliyor. Dr. Mustafa Bozkurt, “Zira, kötü huylu tümör varlığında yutulmaya başlanan yiyeceklerin veya içeceklerin boğaza, ardından yemek borusuna taşınmaları zorlaşabiliyor. Bunun sonucunda yutma güçlüğü ile ağrı yakınmaları gelişebiliyor” uyarısında bulunuyor.

İştah kaybı

Pek çok hastalığın belirtisi olan iştah kaybı da kanser için erken uyarı sinyali olarak karşımıza çıkabiliyor. Uzamış iştah kaybı tüm kanserler için bir uyarı olabilirken, özellikle baharatlı yemek kültürünün yaygın olduğu Güneydoğu Anadolu bölgesi gibi yörelerde, alışılmadık şekilde çabuk doyma veya yemek yiyememe mide kanserinin erken habercisi olabiliyor.

Sık sık hasta olmak

Kanser hastalığı bağışıklık sistemini zayıflatarak kolay hasta olmanın önünü açabiliyor. Ayrıca yine aynı nedenle iyileşmeyi de güçleştiriyor. Bu durum lösemi ve lenfoma gibi kan ve lenf sistemi kanserlerinde öne çıkıyor. Dolayısıyla genel olarak sık ve uzun süren ateşli hastalık ileri incelemeyi gerektiriyor.

Ciltte iyileşmeyen yaralar

Mesleği gereği veya bronzlaşmak uğruna güneş altında uzun saatler kalan kişilerin dudaklarında, saçlı derileri ile yüz cildinde çıkan ve iyileşmeyen yarayı cilt kanseri açısından önemsemeleri büyük önem taşıyor.

Kolon kanseri engellemek mümkün!

Kolon kanseri engellemek mümkün!

Ülkemizde son yıllarda giderek yaygınlaşan kolon (kalın bağırsak) kanseri, gerek erkeklerde gerekse kadınlarda en sık görülen üçüncü kanser türü olarak karşımıza çıkıyor. Acıbadem Ataşehir Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Dr. Mehmet Teomete yanlış yaşam alışkanlıkları ve batı tipi beslenme nedeniyle artış gösteren kolon kanserinden bazı önlemlerle korunmanın mümkün olduğunu vurguluyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Dr. Mehmet Teomete kolon kanserine karşı 5 etkili önlemi anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Beslenme alışkanlıkları sindirim sistemi kanserlerinin gelişmesinde kritik rol oynuyor. Özellikle sebze tüketiminin yetersiz olması, et ağırlıklı beslenme, alkol, aşırı şekerli yiyecekler, salam, sucuk ve sosis gibi işlenmiş et ürünlerini aşırı tüketmeye hareketsizlik ve fazla kiloların da eklenmesi kolon kanserine davetiye çıkarıyor. Acıbadem Ataşehir Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Dr. Mehmet Teomete “Kolon kanseri ülkemizde erkeklerde ve kadınlarda en sık karşılaşılan üçüncü kanser tipidir. Erkeklerde yüzde 24.4, kadınlarda ise yüzde 15.3 oranında görülmektedir. Yılda ortalama 15 bin vatandaşımız kolon kanseri tanısı almaktadır. Yıllık kolon kanseri nedeniyle vefat eden vatandaş sayımız yaklaşık 7 bin 200 civarındadır” diyor.

Dr. Mehmet Teomete

Genç yaşlara indi!

Geçmişte en sık olarak ortalama 64-74 yaşları arasında görülen kolon kanserine artık sağlıksız yaşam alışkanlıkları ve obezitenin de etkisiyle genç yaşlarda da rastlandığını belirten Dr. Mehmet Teomete şöyle konuşuyor: “Son yıllarda gençlerde de kolorektal kanser sıklığı giderek artış gösteriyor. Artık 40 yaş altında kişilerde de kolon kanseri ile karşılaşıyoruz. Gençlerde kolon kanserindeki artışta obezitenin de büyük etkisi olduğu düşünülüyor. Kolon kanserlerinin beşte biri kalıtsal nedenlerle gelişirken, büyük nedeni yanlış yaşam alışkanlıklarından kaynaklanmaktadır.”

 Bu belirtilerle kendini gösteriyor!

Kolon (kalın bağırsak) kanserinin kendisini en sık bağırsak hareketlerinde ve dışkılama alışkanlıklarında değişikliklerle gösterdiğini vurgulayan Tıbbi Onkoloji Uzmanı Dr. Mehmet Teomete; kabızlık, ishal, dışkıda kan, şişkinlik hissi, dışkıda incelme, aşırı gaz ve karın ağrısı şikayetleri ile belirti verebildiğini söylüyor. Bu nedenle bağırsak hareketlerinde ve dışkılama alışkanlıklarında olası değişikliklerin dikkate alınması ve birkaç gün içerisinde düzelmediği taktirde mutlaka hekime başvurulması gerektiğine dikkat çeken Dr. Mehmet Teomete “Kolon kanserinde birinci evre hastaların neredeyse tamamı erken teşhis durumunda iyileşebilir. İkinci evrede bu oran yüzde 90 seviyesinde olmaktadır. Ancak ileri evrelerde tedavi şansı azalmaktadır. Bu nedenle kolon kanserinde erken tanı çok önemlidir” diyor.

Acıbadem Ataşehir Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Dr. Mehmet Teomete

Kolon kanserinden korunmanın 5 önemli kuralı!

“Kolon kanseri erken tanı ile iyileşebilen ve alınacak tedbirlerle gelişmesi engellenebilen bir hastalık olduğundan bazı kurallara dikkat ederek önlem alabilirsiniz” diyen Dr. Mehmet Teomete, o kuralları şöyle sıralıyor;

  1. Düzenli sağlık taramaları yaptırın. Kolon kanserine neden olan polipler kolonoskopi sırasında tespit edilip alınarak, kanserleşmesinin önüne geçilebiliyor.
  2. Akdeniz tipi beslenin. Mevsim sebzeleri, haftada iki gün balık, ceviz, badem ve fındık ile kuru bakliyat tüketmeye özen gösterin. Sağlıksız beslenmekten kaçının.
  3. Sigara ve alkolden uzak durun.
  4. İdeal kilonuzda olun. Obezite kolon kanserine yol açan önemli etkenlerden biri. Bu nedenle aşırı kilolarınızdan sağlıklı diyet ve düzenli spor yaparak kurtulun.
  5. Bedeninize uygun spor yapın. Özellikle haftada en az üç gün ve en az yarım saat olmak üzere düzenli yürüyüş yapmaya özen gösterin.

Kansere karşı etkili yöntemler

Kansere karşı etkili yöntemler

Kanserin görülme oranı tüm dünyada giderek artıyor. Dünyada her yıl 20 milyon, ülkemizde de yaklaşık 230 bin kişiye kanser tanısı konuyor. Üstelik kanser en sık görülen ölüm nedenleri arasında kalp ve damar hastalıklarından sonra ikinci sırada yer alıyor. Dünyada her yıl 10 milyon kişi kanser nedeniyle hayatını kaybediyor. Yaklaşık her üç kanserden 1’inden de beş önemli risk faktörü sorumlu oluyor: Fazla kilolu ya da şişman olmak, meyve ve sebzeyi az tüketmek, hareketsiz yaşam sürmek, sigara ile alkol tüketmek. Dolayısıyla yaşam alışkanlıklarında yapılacak olan değişimlerle kanser riskini azaltmak mümkün olabiliyor. Öyle ki yapılan araştırmalara göre; risk faktörlerine karşı önlem alındığında kanser gelişimi yüzde 30-40 gibi önemli bir oranda önlenebiliyor.

Acıbadem Ataşehir Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Hüseyin Engin, sigara kullanımının kanser için en önemli risk faktörü olduğuna dikkat çekerek, “Sigara içmeyen bir toplum oluşturabilirsek akciğer kanserlerinin neredeyse yüzde 90’ından daha fazlasını önleyebiliriz. Sigara içmeyen bir toplumda akciğer kanserinin yanı sıra baş boyun kanserleri, yutak borusu, mide, pankreas, böbrek, mesane, lösemi ve hatta meme kanseri gibi birçok kanser türünde azalma görülecektir” diyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Hüseyin Engin, kanserden korunmamız için almamız gereken önlemleri anlattı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu.

Pause Dergi

Prof. Dr. Hüseyin Engin

Haftanın 5 günü tempolu yürüyün!

Kansere karşı korunmada düzenli egzersiz yapmak büyük önem taşıyor. Zira, düzenli ve doğru uygulanan egzersizler; metabolizmayı olumlu etkiliyor, bağışıklık sistemini güçlendiriyor, fazla kilolardan kurtulmamıza destek oluyor ve stresi azaltıyor. Yapılan çalışmalarda, haftada 5 gün 30’ar dakika tempolu yürüyenlerde; meme, kalın bağırsak, rahim ve prostat kanseri daha az görülmüş. Bu nedenle haftanın iki- üç günü günde bir saat ya da haftanın beş günü 30’ar dakika yürümeyi alışkanlık edinin. Yürüyüşün yanı sıra yüzmek, bisiklet sürmek ve tenis gibi aktiviteler de sağlığımızı olumlu etkileyen egzersizler arasında yer alıyor.

Fazla kilolarınızdan kurtulun

Yapılan çok sayıda araştırma, fazla kilo ve obezitenin pek çok kanser türünü tetiklediğini gösteriyor. Östrojen ve insülin de dahil olmak üzere, bazı hormonların kanda yüksek düzeyde olması belirli kanserlere yakalanma riskini arttırabiliyor. Araştırmalar, obezite ve fiziksel aktivite yetersizliğinin özellikle meme, kolon, yemek borusu, karaciğer ile rahim kanserlerine yakalanma riskini yüzde 20-25 oranında artırdığını gösteriyor. Bu nedenle sağlıklı beslenme ve düzenli fiziksel aktiviteyle ideal kilonuza kavuşmanız büyük önem taşıyor.

Sigarayı hemen çöpe atın

Sigara başta akciğer kanseri olmak üzere pek çok kanser türünün gelişmesine yol açan en önemli etken. Yapılan bilimsel çalışmalar, akciğer kanserinin yüzde 90’ının sigara ve tütün ürünlerinin kullanımına bağlı olarak geliştiğini ortaya koyuyor. Ayrıca sigara ve tütün kullanımı en az 10 farklı kanserin oluşmasında doğrudan ya da dolaylı olarak etkili oluyor. Zira sigara dumanında dört binden fazla kimyasal madde yer alıyor ve bunlardan en az 250’sinin zararlı olduğu ve 50’den fazlasının da kansere yol açtığı biliniyor.

Sağlıklı ve dengeli beslenin

Günde en az 5 porsiyon sebze ile meyve tüketin ve kanser riskini artıran gıdalardan uzak durun. Örneğin kırmızı eti haftada en fazla yarım kilo ile sınırlandırın. Bunun yerine; balık, tavuk ve hindi gibi beyaz etleri tercih edin. Bakla, kuru fasulye, nohut, börülce ile mercimek gibi bitkisel proteinleri sofranızdan eksik etmeyin. İşlenmiş tahıl ürünleri yerine tam buğday, tam çavdar, tam yulafı tercih edin. Tuz alımınızı günde 2-3 gram ile sınırlayın. Mevsiminde olmayan sebze ve meyvelerde kanser gelişme riskini artıran hormon takviyesi ve kimyasallar daha fazla kullanılıyor. Bu nedenle sebze ile meyveleri mevsiminde tüketin.

Etleri mangalda pişirmeyin

Etleri kısa zamanda yüksek ateşte pişirmek gibi yöntemlerden kaçınmanız da önem taşıyor. Örneğin mangal yöntemini tercih etmeyin. Zira pişirme sırasında ortaya çıkan polisiklik aromatik hidrokarbonlar kanser riskini artırıyor. Yine de mangal kullanacaksanız etleri yakmamaya dikkat edin. Kanserden korunmak için en ideali yemekleri buğulama ve buharda gibi geleneksel yöntemler ile pişirmek.

İşlenmiş ürünlerden kaçının

Kanserden korunmak için işlenmiş ürünlerini mümkün olduğunca tüketmeyin. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Hüseyin Engin, gıdaların dayanıklılığını artırmak için besinlerin bir takım işlemlere tabi tutulabildiklerine dikkat çekerek, ”Örneğin işlenmiş balık ürünlerindeki polikloronil bifenil ve diğer besinlerde kullanılan sodyum benzoatin kanser riskini artırabildiği yapılan çalışmalarda ortaya konmuş. Ayrıca sosis, salam, sucuk ve jambon gibi işlenmiş et ürünlerini mümkün olduğunca az tüketin.” diyor.

Alkollü içecekleri bırakın

Alkol tüketimi baş-boyun bölgesi, yemek borusu, karaciğer, kalın bağırsak, pankreas ve meme kanserinin bilinen sebeplerinden. Özellikle sigara ile beraber alkol almak kanser riskini oldukça yükseltiyor. Prof. Dr. Hüseyin Engin, “Alkolün alım süresi ve günlük tüketilen miktarı arttıkça kanser riski de artıyor. Ancak alkol kullanımı ile ilgili güvenli bir eşik yok. Dolayısıyla alkollü içecekleri hiç tüketmemeniz en doğrusudur.” diyor.

Enfeksiyonlara karşı ‘önlem’ alın

Dünyada her beş kanserden biri kronik enfeksiyonlara bağlı gelişiyor. Örneğin helicobacter pylori bakterisi mide kanserine, hepatit B virüsü karaciğer kanserine, herpes grubu bazı virüsler de cilt ile rahim ağzı kanserine yol açabiliyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Hüseyin Engin, “Aslında enfeksiyonların çoğu önlenebiliyor veya tedavi edilebiliyorlar. Dolayısıyla enfeksiyonlardan korunmak için önlem alınmalı, hastalık geliştiyse kronikleşmemesi için zaman kaybetmeden bir hekime başvurulmalı.” diye konuşuyor.

Pause Dergi

Aşıları ihmal etmeyin

Kanserden korunmak için dikkat etmeniz gereken bir başka önemli nokta da ‘aşılarınızı düzenli yaptırmak’ olmalı. Risk altında iseniz veya Hepatit B’nin sık görüldüğü yerlerde yaşıyorsanız, Hepatit B aşısı olmanız karaciğer kanserinden korunmanız için çok önemli. Human Papilloma Virüsünün (HPV) belirli tipleri de kadınlarda rahim ağzı (serviks) kanseri gibi bazı kanser türlerinin gelişme riskini artıyor. Dünya Sağlık Örgütü; rahim ağzı kanserine karşı 9-13 yaşlarındaki kız çocuklarına aşı yapılmasını öneriyor.

Düzenli ve kaliteli uyku şart

Uykusuzluk da kanser riskini artıran önemli etkenler arasında yer alıyor. Uyku sırasında bağışıklık sisteminin güçlü olmasında rol oynayan birçok hormon salgılanıyor. Ayrıca vücutta gelişen kanser hücrelerinin önemli bir bölümü bağışıklık hücreleri tarafından uyku sırasında yok ediliyor.  Dolayısıyla düzensiz ve kalitesiz uyuduğumuzda hormonlar ile metabolizmamız işlevlerini yerine getiremeyince, kanserin gelişme riski artıyor.

Tarama programlarını aksatmayın

Herhangi bir yakınma olmasa bile tarama testlerinin düzenli olarak yaptırılması yaşamsal önem taşıyor. Bu amaçla 50 yaşından sonra, kansere dönüşebilen poliplerin saptanması ve tedavisi için 5-10 yılda bir kolonoskopi yapılması, 30 yaşından sonra 5 yılda bir PAP Smear ve HPV DNA testi ile rahim ağzı kanseri oluşumu için risk oluşturan CIN lezyonlarının saptanması ve tedavisi son derece önemli. Yine 40 yaşından sonra 2 yılda bir yapılacak olan mamografi tarama ile meme kanseri için öncül lezyonların saptanması mümkün oluyor.

Kış güneşine dikkat!

Son yıllarda, yetersiz D vitamini alımı ile bazı kanser türleri dahil pek çok hastalığın gelişme riski arasında ilişki olduğu biliniyor. Prof. Dr. Hüseyin Engin, “D vitamininin en iyi kaynağı ise güneşten sağlanan ultraviyole ışınlarıdır. Gereksinimin yüzde 90’ı bu şekilde karşılanabiliyor. Deride D vitamini oluşabilmesi için vücudun eller, kollar, bacaklar ve yüz gibi en az yüzde 25’lik kısmının 15-20 dakika süre ile güneş ışınlarının dik olarak gelmediği sabah saat 10:00’dan önce, öğleden sonra 16:00’dan sonra güneş ışınlarıyla temas edilmesi gerekiyor” diyor.

Ancak vitamin D’nin temel kaynağı olan güneşin kış ayları da dahil olmak üzere fazlası ve özellikle UV ışınlarının güçlü geldiği 10:00 – 16:00 saatleri arasında maruz kalınması zararlı oluyor. “Çünkü UV ışınlarının deri kanseri ve malign (kötü huylu) melanom gibi insan sağlığı üzerine ciddi zararları vardır” uyarısında bulunan Prof. Dr.Hüseyin Engin, “Bu saatler arasında güneşin altında kalınmamalı, kalınması gerekiyorsa da gerekli önlemler alınmalı. Güneşten korunma en iyi şekilde gölgelik yerler, güneş gözlüğü, uygun giysi ve şapka ile sağlanıyor. Güneş kremi de yüz ve eller gibi vücudun güneşe maruz kalan kısımları için gerekli oluyor.” diye konuşuyor. Ayrıca kozmetik amaçlı ultraviyole (örneğin solaryum) ışınlarına uzun süre maruz kalmak da tehlikeli oluyor.

40 yaşından sonra yılda bir kez şart!

40 yaşından sonra yılda bir kez şart!

Meme kanseri dünyada kadınlarda görülen kanserlerde ilk sırada yer alıyor.  Ülkemizde de kadınlarda gelişen kanserlerin yüzde 25’ini oluşturuyor ve birincilik sırasını koruyor. Yürekleri ferahlatan haber ise tedavide yaşanan büyük gelişmeler sayesinde erken tanı konulduğunda meme kanserinde tam şifa sağlanabilmesi! Acıbadem Altunizade Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Gül Başaran, meme kanserine erken tanı konulmasında düzenli yapılan taramaların kilit rol üstlendiğine dikkat çekerek, “Her kadının 20 yaşından sonra ayda bir kez memesini tercihen banyoda iken muayene etmesi; normalden farklı bir görünüm ve asimetri olup olmadığını kontrol etmesi gerekiyor. Ayrıca 40 yaş sonrasında da yılda bir kez hekim tarafından meme muayenesi ve mamografi taraması yapılması yaşamsal önem taşıyor” diyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Gül Başaran, 1-31 Ekim Meme Kanseri Farkındalık Ayı kapsamında erken evre meme kanseri hakkında en çok merak edilen 7 soruyu yanıtladı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu

Pause Dergi

Prof. Dr. Gül Başaran

SORU: Meme kanserinin semptomları nelerdir?

CEVAP: Memede fiziksel herhangi bir değişiklik, meme başından akıntı gelmesi ve memede ele gelen kitle, meme kanserinin başlıca belirtilerini oluşturuyor. Prof. Dr. Gül Başaran, “Bunların içinde en sık karşılaştığımız belirti hastaların eline gelen bir kitleyi hissetmesidir” diyor.

SORU: Tanı için hangi standart yöntemlere başvuruluyor?

CEVAP: Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Gül Başaran, meme kanserinde standart tarama yönteminin mamografi olduğunu belirterek, sözlerine şöyle devam ediyor: “Bu yöntem kolay bir yöntem olmakla birlikte, çok yoğun meme yapısına sahip kadınlarda meme ultrasonografisi (USG) ile desteklenmesi gerekebiliyor. Kalıtsal meme kanseri olan, yani aileden gelen hasarlı genler nedeniyle meme kanseri riski artmış olan kadınlarda ise memenin manyetik rezonans görüntülemesi (MRG) ile tarama yapılıyor”

SORU: Erken tanı nasıl konabiliyor?

CEVAP: Her kadının 20 yaşından sonra memesini ayda bir kez, tercihen banyoda iken muayene etmesi; normalden farklı bir görünüm ve asimetri olup olmadığını kontrol etmesi önem taşıyor. Prof. Dr. Gül Başaran, meme muayenesinin 40 yaş sonrasında ise hekim tarafından yılda bir yapılmasını önerdiklerine işaret ederek, “Yine 40 yaş sonrasında yılda bir kez mamografi yapılmasını tavsiye ediyoruz. Özel durumlarda, örneğin adolesan dönemde göğüs bölgesine radyoterapi alan veya ailesinde zararlı bir gen bozukluğu olduğu bilinen kişilerin meme kanseri için taramalara daha erken yaşlarda başlamaları ve meme MR’ı ile takip edilmeleri önem taşıyor” diyor.

SORU: Meme kanserinde erken tanı ne sağlıyor?

CEVAP: Meme kanseri erken teşhis edildiğinde hastalıkta tam şifa sağlanabiliyor. Ayrıca ele kitle geldiğinde başvuran hastaların tanı sonrasında  çoğu sistemik bir tedavi alırken, tümör daha ele gelmeden rutin takip sırasında saptanan ve tanı konan tümörlerin tedavisinde ise sadece cerrahi ve radyoterapi gibi lokal tedaviler yeterli oluyor. Ayrıca erken tanı alan hastaların çoğunda sistemik tedavi olarak 5 yıl ağızdan verilen endokrin tedavinin yeterli geldiğini vurgulayan Prof. Dr. Gül Başaran, “İleri evredeyse kemoterapi ve radyoterapi sonrası verilen endokrin tedavinin süresi ise 5 yıldan daha uzun oluyor” diyor.

SORU: Meme kanserinde evrelendirme nasıl yapılıyor?

CEVAP: Meme kanserinde evreleme, tümörün öncelikle ilk gidebileceği bölgesel lenf bezi ağı olan koltuk altı lenf bezlerinin tutulup tutulmadığını anlamakla başlıyor. Bu inceleme meme ultrasonografisi ile yapılıyor. Meme kanserinin vücudun diğer organlarına yayılıp yayılmadığını, yani metastatik evre 4 olup olmadığını anlamak içinse diğer radyolojik tetkikler, örneğin batın ultrasonografisi, akciğer veya batın tomografisi, kemik sintigrafisi, beyin manyetik rezonansı (MR) veya pozitron emisyon tomografisine (PET) başvuruluyor. Prof. Dr. Gül Başaran, “Bu tetkiklerden hangisini seçeceğimizi tümörün büyüklüğüne, koltuk altı lenf bezlerini tutup tutmadığına ve tümörün tipine bakarak belirlemekteyiz” diyor.

SORU: Kanserden korunmak için nelere dikkat edilmeli?

CEVAP: Kanserden korunmak için özel bir beslenme metodu mevcut değil. Dengeli beslenme, sağlıklı kilomuzu koruma, alkol tüketmeme, sigara içmeme ve işlenmiş gıdalardan uzak durma gibi sağlıklı yaşamı korumak için gerekli olan tüm uygulamalar kanserden korunmak için de geçerli oluyor. Kişinin kendisine gereken miktarda uyku düzeni sağlaması, düzenli spor yapması (tempolu yürüyüş gibi) kanserin yanı sıra başka kronik hastalıklardan da koruyor.  Bunların yanı sıra doktor önerisi olmadıkça gereksiz vitamin veya benzeri takviye edici gıdalardan da kaçınmak gerekiyor.

Pause Dergi

SORU: Medikal tedavi nasıl düzenleniyor?

CEVAP: Tümörün patolojik incelemesinde bakılan östrojen/progesteron reseptörleri ve Her-2 adlı proteininin varlığına göre meme kanseri üç alt tipe ayrılıyor. Birinci grupta hormon reseptörleri pozitif (östrojen ve progesteron reseptörleri), ikinci grupta hormon reseptörleri ve Her-2 negatif (üçlü negatif grup) ve üçüncü grupta ise  Her-2’nin pozitif olduğu (Her-2 pozitif) grup meme kanserleri bulunuyor. Prof. Dr. Gül Başaran, tedavi şekillerinin öncelikle tümörün bu alt tiplerden hangisi olduğuna göre düzenlendiğine işaret ederek, “İkinci önemli olan unsur ise hastalığın evresidir” diyor.

Erken evrede en önemli karar, önce sistemik medikal tedavi (kemoterapi+/- hedefe yönelik akıllı ilaçlar) ardından “cerrahi mi”, yoksa tam tersi “önce cerrahi sonra sistemik onkolojik tedavi mi” yapılacağı oluyor. Prof. Dr. Gül Başaran, “Bu da tümörün evresi ve tipi ile yakından ilgilidir” diyerek, tedavi sürecini şöyle anlatıyor: “Metastatik evrede ise tedaviyi belirleyici en önemli parametre, hastalığın hayatı tehdit eder bir durumda olup olmadığının analiz edilip ona göre tümörün tipine bağlı olarak kemoterapi veya endokrin tedavi +/- hedefe yönelik akıllı ilaçları seçmektir. Tedavi belirlerken önemli olan diğer kısımlar ise hastanın genel durumu, menopozda olup olmaması, kanserinin kalıtsal olup olmadığı, sahip olduğu başka kronik hastalıkların ciddiyeti ve hastanın tedavi konusundaki kendi arzusudur”

Kanser taramalarına mutlaka katılın

Kanser taramalarına mutlaka katılın

Yapılan saha araştırmalarına göre her yıl yaklaşık 200 bin kişiye kanser tanısı konuluyor. Özellikle ülkemizde kalp ve damar hastalıkları ile birlikte kanser hayati risk oluşturan sağlık sorunlarının başında geliyor. Kanserin önlenebilir bir hastalık olduğu biliniyor. Tütün ürünü kullanmamak, yaş, cinsiyet ve geçmiş hastalık öyküsüne uygun beslenmek, ideal vücut ağırlığına ulaşmak, zararlı güneş ışınlarından korunmak, çevresel ve kimyasal kanserojenlerden kaçınmak ve hareketli bir yaşam tarzı sürdürmek kanserden önemli ölçüde koruyor. Çevresel ve kimyasal birleşenlerin neden olduğu kanser türleri için toplumsal bilincin oluşturulması ve önlemlerin alınması halk sağlığı için büyük önem taşıyor. Memorial Diyarbakır Hastanesi Tıbbi Onkoloji Bölümü’nden Uz. Dr. Halis Yerlikaya, kanser ve korunma yöntemleri hakkında bilgi verdi.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Dr. Halis Yerlikaya

Bilinmesi gereken değiştirebilir ve önlenebilir kanser nedenleri

Kanser oluşumu her zaman biyolojik risk faktörleri (yaş, cinsiyet, ırk) kaynaklı görülmemektedir. Yaşam tarzı değişiklikleri ve bireysel önlemlerle sınırlı bu faktörler kanser oluşumunu engellemede tek başına yeterli olmamaktadır. Hava kirliği, tütün ürünü kullanımına bağlı duman maruziyeti ya da katı yakıtların kullanımına bağlı kapalı alan dumanı gibi tüm toplumun sağlığını bozan ve kanserojen olan durumların toplumsal birlik ve bütünlük ile alınacak önlemlerle kontrol altına alınması çok önemlidir. Toplumsal ve bireysel olarak kanser oluşumunda önemli risk faktörlerini minimum seviyeye indirerek, bu nedenlere bağlı kanser oluşumunu engellemek için bilinmesi gereken risk faktörleri kısaca şu şekilde sıralanabilir;

  • Alkol kullanımı
  • Cinsel yolla bulaşan HPV enfeksiyonu
  • Hepatit B (HBV) ya da diğer kanser yapıcı enfeksiyonlar
  • İyonize ve ultraviyole radyasyon
  • Hava kirliliği
  • Sigara başta olmak üzere tütün ürünlerinin kullanımı
  • Pasif içici olma (tütün ürünlerinin dumanına maruz kalma)
  • Aşırı kilolu veya obezite
  • Yetersiz ve sağlıksız beslenme
  • Yetersiz fiziksel aktivite
  • Katı yakıtların kullanımına bağlı kapalı alan dumanı
  • Çalışma ortamlarından kansere neden olabilecek maddelerin kullanımı denebilir.

Kanser teşhisi için yıllık taramalar öneriliyor

Ülkemizde sık görülen meme, kalın bağırsak, rahim ağzı, prostat ve akciğer kanserlerinin herhangi bir belirti vermeden teşhis edilmesi için tarama yöntemleri bulunmaktadır. ‘Kanserden değil geç kalmaktan kork’ sloganı önemli bir gerçekliğe vurgu yapmaktadır. Kanserde erken tanı hayat kurtarmaktadır bunun için özellikle sık görülen kanserlerden meme kanseri, kalın bağırsak kanseri ve rahim ağzı kanserleri için belirlenen yaşlarda önerilen taramaların yapılması yaşamsal önem taşımaktadır. Böylelikle daha erken dönemde birtakım belirtiler ortaya çıkmadan ve kanser vücutta yayılmadan saptama yapılması mümkün olabilmektedir. Belirli risk faktörlerine sahip olan ve belli bir yaşın üstündeki bireylerin erken teşhis için ve kanser tedavisinin başarısı açısından tarama yaptırması gerekmektedir. Yaşam tarzı değişiklikleri ve tarama yöntemlerinin etkin kullanılması ile kanserin önlenebilir ve erken teşhis edilebilir bir hastalık olduğu unutulmamalıdır.

Kanser tedavisinden daha başarılı sonuçlar alınabilmesi adına tarama yöntemlerinin etkin bir şekilde kullanılması gerekmektedir. Taramanın yapılmadığı ileri seviyede kanser tespit edilen bireyler için tedavi seçenekleri daha azdır ve başarı oranları da düşebilmektedir. Örneğin kadınlarda mamografi taraması sayesinde erken dönemde kemoterapi gereksinimi dahi duyulmadan sadece ameliyat ile meme kanseri tedavisi sağlanabilmektedir. Tanısal sürecin gecikmesi, tedavi sürecinin geç başlamasına neden olarak hastalığın seyrini değiştirebilmekte ve hayati risk faktörlerini artırmaktadır.

Her 6 ölümden 1’inin sorumlusu…

Her 6 ölümden 1’inin sorumlusu…

Çağımızın en korkulan hastalığı şüphesiz ki kanser! Dünya genelinde her yıl yaklaşık 18 milyon kişiye kanser tanısı konulurken, ülkemizde de yaklaşık 150 bin kanser olgusu tespit ediliyor. Ölüm nedeni olarak kalp ve damar hastalıklarından sonra ikinci sırada yer alan kanser dünyada her yıl yaklaşık 9 milyon kişinin ölümünden sorumlu tutuluyor. Diğer bir deyişle, her 6 ölümden biri kansere bağlı olarak gelişiyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Gökhan Demir, aslında tıp dünyasında çığır açan gelişmeler sayesinde kanserin birçok türünün günümüzde tedavi edilebildiğine veya yıllarca kontrol altında tutulabildiğine dikkat çekerek, “Kanser tedavisinden başarılı sonuç alınmasında erken teşhis ise son derece önem taşıyor. Ancak toplumda kanser hakkında doğru sanılan bazı hatalı bilgiler hastaların düzenli taramaları aksatmalarına ve hekime geç başvurmalarına neden olabiliyor. Teşhisin geç konulması da kanserin ilerlemesi, dolayısıyla tedaviden etkin sonuç alınamamasıyla sonuçlanabiliyor” diyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Gökhan Demir, kanser hakkında toplumda doğru sanılan 10 hatalı bilgiyi anlattı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu!

Pause Sağlık, Pause Dergi

Prof. Dr. Gökhan Demir

YANLIŞ: Kanser önlenemez bir hastalık. Dolayısıyla kanserden korunmak için yapabileceğim hiçbir şey yok!

DOĞRUSU: Sigara ile tütün kullanımı, obezite, düşük meyve ve sebze tüketimi, fiziksel aktivite azlığı ve alkol tüketimi kansere yol açan en önemli 5 değiştirilebilir risk faktörlerini oluşturuyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Gökhan Demir, bu etkenlerin ortadan kaldırılmasıyla her 3 kanser vakasından 1’inin önlenebildiğini belirterek, şöyle devam ediyor: “Kanser için en önemli risk faktörü ise sigara ve tütün kullanımıdır. Bu ürünlerinin tüketilmemesi sayesinde her 4 kansere bağlı ölümden 1’i engellenebiliyor. Ayrıca kanser nedeniyle oluşan ölümlerin yüzde 25’inden çeşitli enfeksiyon ajanları sorumlu oluyor. Human papilloma virüsü ve Hepatit B virüsüne karşı aşılama yapıldığında yeni gelişecek olan bazı kanser türlerinin önlenmesi mümkün olabiliyor”

YANLIŞ: Hiçbir sorunum yok. Neden kanser taraması yaptırayım ki?

DOĞRUSU: Kanser taraması herhangi bir semptomu olmayan sağlıklı bireylerde yapılıyor. Dünyada ve ülkemizde en sık görülen; meme, prostat, akciğer ve kolorektal ile rahim ağzı kanserlerinin tümü için tarama programları mevcut. Düzenli yapılan taramalar sayesinde bu kanserlerden bazıları önlenebilirken, bazıları da erken teşhis edilebiliyor.

YANLIŞ: Erkeklerde meme kanseri gelişmez!

DOĞRUSU: Batılı toplumlarda olduğu gibi ülkemizde de her 8-10 kadından 1’i yaşamı boyunca meme kanseri teşhisi alıyor. Prof. Dr. Gökhan Demir, kadınlardan çok daha nadir de olsa meme kanserinin erkeklerde de görüldüğü uyarısında bulunarak, “Erkek meme kanseri tipik olarak kadın meme kanserinden daha ileri aşamalarda teşhis ediliyor. Bunun nedeni ise büyük olasılıkla erkeklerde meme kanseri oluşabileceğine dair farkındalık eksikliği ve rutin tarama muayenelerinin olmamasıdır” diyor.

YANLIŞ: Hamilelik veya emzirme dönemlerinde meme kanseri gelişmez!

DOĞRUSU: Nispeten nadir görülse de, 30 yaşın altındaki kadınlarda, her 5 meme kanserinden 1’i hamilelikle ilişkili oluyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Gökhan Demir, bu hastaların çoğunda BRCA1 veya BRCA2 genlerinde kalıtsal mutasyonlara rastlandığını belirterek, şöyle konuşuyor: “Ailesinde özellikle birinci dereceden birden fazla akrabasında, yine özellikle genç yaşta meme kanseri tanısı alan biri varsa, genetik geçişli meme ile jinekolojik kanser sendromların da düşünülmesi ve taramaların buna göre planlanması gerekiyor. Örneğin meme kanseri riskini artıran BRCA genleri gibi belirli genlere sahip, meme kanseri riski yüksek olan bazı kadınlar, tarama programlarına 40 yaşından önce başlamalıdırlar”

YANLIŞ: Sigarayı yıllar önce bıraktığım için şikayetlerimin nedeni kanser olamaz!

DOĞRUSU: Kansere bağlı ölümlerde ilk sırada yer alan akciğer kanserlerinin yüzde 85-90 gibi oldukça yüksek bir oranı sigaraya bağlı olarak gelişiyor. Prof. Dr. Gökhan Demir, “Sigara içmeyenlerde oluşan akciğer kanserlerinin büyük çoğunluğu da çevresel dumana maruz kalmakla ilişkili oluyor. Sigarayı bıraktıktan sonra uzun yıllar akciğer kanseri riski azalmıyor. Dolayısıyla sigara alışkanlığı bir süre önce bırakılmış olsa dahi başta yeni başlayan öksürük olmak üzere nefes darlığı ve kanlı balgam gibi  çeşitli yakınmalarda en kısa zamanda doktora başvurmalıdır” diyor.

Pause Sağlık, Pause Dergi

YANLIŞ: Sağlığım yerinde, kolonoskopi yaptırmama gerek yok!

DOĞRUSU: Kolon kanseri düzenli yapılan kolonoskopiyle önlenebilen bir hastalık. Üstelik kanser öncüsü olan polipler kolonoskopide tespit edildiği takdirde işlem sırasında hemen alınabiliyor ve böylece daha sonra gelişebilecek olan kolon kanseri büyük oranda önlenebiliyor. Ayrıca kanser gelişmiş ise erken evrede yakalanması sayesinde tamamen iyileşme sağlanabiliyor. Dolayısıyla hiçbir yakınması ve risk faktörü olmasa dahi 45 yaş üstü her erişkinin tarama amacıyla kolonoskopi yaptırması öneriliyor. Eğer ilk kolonoskopi normal olarak değerlendirilirse her 10 yılda bir tekrarlanması yeterli geliyor. Diğer kanserlerde olduğu gibi ortalama riskten daha yüksek riskli gruplarda ise kolonoskopiye başlama yaşı ve sıklığı değişebiliyor.

YANLIŞ: Hemoroidim kanıyordur!

DOĞRUSU: Bağırsak alışkanlığında değişiklik, tekrarlayan ishal veya kabızlık, dışkılama sırasında ağrı ile kanama, dışkı kalibrasyonunda incelme, şişkinlik, karın ağrısı ve kilo kaybı, demir eksikliği veya kansızlık gibi sorunların nedeni kolon ya da rektum kanseri olabiliyor. Dolayısıyla bu tür yakınmalarda hemoroit kaynaklıdır diye düşünmeyip, zaman kaybetmeden doktora başvurmak yaşamsal önem taşıyor. YANLIŞ: Kanser tedavi edilemez bir hastalık!

DOĞRUSU: Toplumdaki yaygın inanışın aksine, tıp dünyasında atılan dev adımlar sayesinde kanserin birçok türü tedavi edilebiliyor. Tedavinin tam olarak sağlanamadığı bazı türlerinde veya ileri evrelerde bile kanser artık kronik bir hastalık haline getirilerek yıllarca kontrol altında tutulabiliyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Gökhan Demir, akıllı molekülller, biyolojik tedaviler ve immünoterapiler sayesinde onkolojide yeni bir çığırın açıldığını vurgulayarak, “Günümüzde her tümörün birbirinden farklı genetik özelliklere sahip olduğunu biliyoruz. Kanser hücresinin genetik sırrı çözüldükçe kanser tedavisindeki şansımız da artıyor. Kişiye ve tümöre özel yaklaşımlar sayesinde kanser gelecekte çok daha etkin olarak kontrol altına alınabilecek bir hastalık olacaktır” diyor.

Kanser belirtileri

Kanser belirtileri

Çağımızın en korkulan hastalıklarından biri kuşkusuz ki kanser! Dünyada her yıl yaklaşık 15 milyon, ülkemizde yaklaşık 175 bin kişiye kanser tanısı konuyor. Günümüzde her ne kadar kanser tanısı alan hasta sayısı artsa da, teşhis ile tedavisinde çığır açan gelişmeler ve düzenli yapılan taramalar sayesinde uzun yıllar sağlıklı yaşam sürebilen kanserli hasta sayısı da giderek artıyor. Acıbadem Altunizade Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Aziz Yazar, kanser tedavisinden başarılı sonuç alınmasında erken teşhisin kilit rol oynadığına dikkat çekerek, “Düzenli taramalar yaptırarak ve belirtileri dikkate alıp zamanında hekime başvurarak kanserin erken teşhis edilmesini, böylece tedavideki başarı şansını arttırabiliriz. Günümüzde erken teşhis edilen pek çok kanser türünde artık tam şifa sağlanabiliyor veya hastanın uzun yıllar sağlıklı yaşaması mümkün olabiliyor. Yeter ki düzenli taramalar aksatılmasın, kanser belirtilerinde zaman kaybetmeden hekime başvurulsun” diyor. Acıbadem Altunizade Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Aziz Yazar, kanserin önemli sinyallerini anlattı; öneriler ve uyarılarda bulundu!

Pause Sağlık, Pause Dergi

Prof. Dr. Aziz Yazar

Öksürük

Kış aylarında ve pandemide öksürük en sık Covid-19 enfeksiyonu, nezle ve grip gibi solunum yolu enfeksiyonları nedeniyle gelişiyor. Ayrıca reflü, bazı tansiyon ilaçları, astım ve daha pek çok etken öksürüğe yol açabiliyor. Ancak dikkat! Özellikle kış aylarında  üst solunum yolu enfeksiyonundan kaynakladığı düşüncesiyle ihmal edilebilen öksürük, akciğer kanserinin önemli bir belirtisi de olabiliyor! Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Aziz Yazar, özellikle solunum yolu enfeksiyonlarından sonra dört hafta geçmesine rağmen öksürüğün dinmemesi halinde mutlaka hekime başvurmak gerektiği uyarısında bulunarak, “Sigara içme öyküsü olan ve enfeksiyon olmadan öksürük yakınmaları başlayan kişilerde de akciğer kanserini düşünerek tetkik yapılıyor” diyor.

Ses kısıklığı

Kış aylarında ses kısıklığı en sık grip ve faranjit  gibi solunum yolu enfeksiyonlarından kaynaklansa da, reflü ile poliplerin yanı sıra sigara tüketimi gibi daha pek çok etken bu soruna neden olabiliyor. Ses kısıklığı aynı zamanda gırtlak kanserine de işaret edebiliyor! Prof. Dr. Aziz Yazar, ses kısıklığının 3-4 haftadan uzun sürmesi durumunda mutlaka kulak, burun ve boğaz muayenesi olunması gerektiğini belirterek, “Özellikle de sigara içen kişilerde başlayan ses kısıklığı gırtlak kanserini daha fazla aklımıza getirmemize neden oluyor” diyor.

Kanama

Vücudumuzun değişik yerlerinde kanamalar olabiliyor ve bu sorunun nedeninin mutlaka belirlenmesi yaşamsal önem taşıyor. Çünkü pek çok nedenle oluşabilen kanama kanserin de habercisi olabiliyor! Kusmayla birlikte seyreden kanama mide kanserini düşündürürken, kanlı balgam akciğer ve solunum yolları kanserini akla getiriyor. İdrar yollarında görülen kanama da mesane, üreter ve böbrek kanserinden dolayı gelişebiliyor. Bunların yanı sıra rektal, bir başka deyişle makatta oluşan kanama bağırsak kanseri, vajinal kanama da rahim ağzı ya da rahim kanseri sonucu oluşabiliyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Aziz Yazar, “Tabi ki kanamaların tek nedeni kanser değildir ama kanser bu gibi durumlarda akılda tutulmalıdır” diyor.

Kilo kaybı

Kilo kaybı da birçok nedenden kaynaklanabiliyor. Kilo vermek amacıyla diyet yapmadan kilo kaybı oluyorsa ve bu soruna iştahsızlık da eşlik ediyorsa, altta yatan etken böbrek yetmezliği, karaciğer hastalığı, kronik bronşit, tiroidin fazla çalışması, diyabet ve bağırsak emilim bozukluğu olabiliyor. Prof. Dr. Aziz Yazar, bu faktörlerin yanı sıra kilo kaybının kanserin de belirtisi olabileceğini söyleyerek, “Kilo kaybı belli bir kansere özgü olmayıp birçok kanser türünde görülebilen bir belirtidir” diyor.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Ağrı

Ağrı vücudumuzun alarm sistemi gibi çalışıyor ve yolunda gitmeyen bir durum olduğunu gösteriyor. Pek çok hastalığın yanı sıra ağrı kanserin de önemli bir belirtisi olabiliyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Aziz Yazar, kanserin türüne göre ağrı olan bölgenin değiştiğini vurgulayarak, şöyle devam ediyor: “Geçmeyen karın ağrılarına özellikle kilo kaybı da eşlik ediyorsa; mide, kalın bağırsak veya pankreas kanserini düşündürebiliyor. Göğüs duvarındaki ağrı akciğer kanseri veya akciğer zarı kanseri (mezotelyoma) kaynaklı olabiliyor. Geçmeyen baş ağrıları beyin tümörlerine işaret edebiliyor. Son zamanlarda gelişen, geçmeyen ve aynı yerde sabit kalan kemik ağrıları ise kanser yayılımına bağlı oluşabiliyor”

Deri değişiklikleri

Ciltte özellikle güneş gören yerlerde başlayan kabarık veya tam aksine çöküntü halindeki oluşumlar cilt kanseri açısından değerlendiriliyor. Derinin en sık rastlanan kanserleri olan sküamöz hücreli ve bazal hücreli kanserler, bu türden belirtilerle kendilerini gösteriyor. Derinin en önemli kanseri olan melanom ise çoğunlukla benlerde oluşuyor. Benlerdeki simetrinin bozulması, renk değişikliği (alacalı bir hal alması), ben kenarının düzensizleşmesi, bende sulanma (ülser) ve ben çapının büyümesi durumunda melanomdan şüphelenilmelidir.

Yutma zorluğu

Yutma zorluğu; demir eksikliği anemisi, akalazya, enfeksiyon ve divertikül gibi nedenlerden kaynaklanabileceği gibi, sorunun kaynağı kanser de olabiliyor. Yutma zorluğu yapabilen kanserler arasında yemek borusu kanseri, mide kanseri, yutak kanseri ve yemek borusuna dışardan bası yapan kanserler (akciğer kanseri, lenfoma, timoma) yer alıyor. Dolayısıyla yeni gelişen yutma zorluğunda mutlaka hekime başvurmak gerekiyor.

Şişlikler

Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Aziz Yazar, vücutta fark edilen her türlü şişliğin dikkate alınması ve zaman kaybetmeden hekime başvurulması gerektiğini belirterek, “Şişlikler kanserin türüne bağlı olarak ağız içinde, kaslarda, kemiklerde, deride, memede veya testislerde gelişebiliyor. Örneğin memede yeni oluştuğu fark edilen kitle meme kanserini düşündürüyor. Erkeklerde testislerdeki şişlikler de testis kanserinin belirtisi olabiliyor. Ağız içinde oluşan şişlikler ağız kanserine işaret ederken, derideki şişlikler deri kanserinin, kaslardaki şişlikler ise sarkomun habercisi olabiliyor” diyor.

İyileşmeyen yaralar

Vücudumuzda iyileşmesi uzun süren veya iyileşmeyen yaraların mutlaka tetkik ve takip edilmeleri büyük önem taşıyor. Bunun nedeni ise derideki iyileşmeyen yaraların diyabet hastalığının yanı sıra cilt kanserinden de kaynaklanabilmeleri. Ayrıca ağız içerisinde aft şeklinde gelişip büyüyen ve iyileşmeyen yaralar da ağız içi kanserine işaret edebiliyor.

Anemi (Kansızlık)

Anemi, bir başka deyişle kansızlık, ülkemizde çok sık rastlanan bir hastalık. Pek çok nedenden kaynaklanıyor ve en sık demir eksikliği sebebiyle oluşuyor. Erkeklerde ve menopoz sonrasında kadınlarda demir eksikliğine bağlı gelişen aneminin mutlaka tetkik edilmesi gerekiyor. Çünkü mide ve kalın bağırsak kanserleri kendilerini ilk olarak demir eksikliği anemisiyle gösterebiliyor.

Sigara içiyorsanız risk 20 kat artıyor!

Sigara içiyorsanız risk 20 kat artıyor!

Akciğer kanseri tüm dünyada ve ülkemizde kansere bağlı ölümlerde birinci sırada yer alıyor. Dünyada her yıl yaklaşık 1.6 milyon ve ülkemizde de yaklaşık 30 bin kişi akciğer kanseri nedeniyle hayatını kaybediyor. Akciğer kanserine bağlı ölümlerin yüksek olmasının nedeni ise teşhisin genellikle ileri evrelerde konulması. Öyle ki hastaların yaklaşık yüzde 70’inde kanser 3 veya 4’üncü evreye ulaştığında tespit ediliyor. Bunun nedeni ise akciğer kanserine özgü bir belirtinin olmaması ve bazen de hastaların akciğer kanserine bağlı olabilecek bazı belirtileri dikkate almamaları. Oysa günümüzde tedavide yaşanan çok önemli gelişmeler sayesinde, akciğer kanserine erken tanı konulduğunda hastalar uzun yıllar sağlıklı bir yaşam sürebiliyorlar!

Acıbadem Altunizade Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Aziz Yazar, yüksek risk faktörüne sahip kişilerde düzenli yapılan akciğer taramalarının akciğer kanserinin erken evrede teşhis edilmesinde kilit rol üstlendiklerine dikkat çekerek, “Düşük doz bilgisayarlı tomografi ile yapılan düzenli akciğer taraması sayesinde; öksürük, kanlı balgam, kilo kaybı ve ağrı gibi hiçbir şikayeti olmayan kişilerde akciğer kanserini erken evrede saptamak mümkün olabiliyor. Bu nedenle 55-77 yaş aralığında olan, yılda 30 paket veya daha fazla sigara içen ya da son 15 yılda sigarayı bırakan kişilerin yılda bir kez akciğer kanseri taramasından geçmeleri yaşamsal öneme sahip” diyor.

Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Aziz Yazar, akciğer kanserinin aslında önlenebilir bir kanser türü olduğunu da hatırlatarak, “Genetik yatkınlık haricinde, akciğer kanserinin risk faktörlerinin hemen hepsi önlenebilir veya uzaklaşılabilir karsinojenlerdir. Risk faktörlerini bilir ve bunlardan uzaklaşırsak, kanserin gelişme riskini düşürebilir, hatta önleyebiliriz” diyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Aziz Yazar, akciğer kanserine yol açan 6 önemli nedeni anlattı; öneriler ve uyarılarda bulundu!

Pause Sağlık, Pause Dergi

Prof. Dr. Aziz Yazar

Genetik yatkınlık

Birinci derece akrabalarında akciğer kanseri öyküsü olanlarda akciğer kanseri riski, normal popülasyonu göre 2 kat daha yüksek oluyor.

Sigara

Akciğer kanserinin yüzde 85’inden sigara sorumlu oluyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Aziz Yazar, en az 90 kanserojen madde içeren sigaranın özellikle genetik yatkınlığı olan kişilerde akciğer kanseri riskini yükselttiği uyarısında bulunarak, “Günlük içilen sigara miktarı arttıkça ve sigara içme süresi uzadıkça, akciğer kanseri gelişme riski de artıyor. Sigara içen kişilerde akciğer kanseri riski içmeyenlere göre en az 20 kat daha fazla oluyor. Sigara içmemekle akciğer kanserinin yüzde 85 oranında önlenebileceği unutulmamalı. Sigarayı bırakmak kanser riskini azaltmakla birlikte, yine de bu kişilerde kanser gelişme riski hiç sigara içmemiş kişilerden fazladır” diyor. Prof. Dr. Aziz Yazar, ayrıca kendisi sigara içmediği halde sigara dumanına maruz kalan kişilerde de akciğer kanserinin gelişme riskinin arttığına dikkat çekiyor.

Kronik Obstruktif Akciğer Hastalığı (KOAH)

KOAH sigaradan bağımsız olarak akciğer kanseri riskini yükseltiyor. Yapılan çalışmalara göre; KOAH hastalarında akciğer kanseri gelişme riski, sağlıklı akciğeri olan kişilerle kıyaslandığında 4-5 kat daha fazla.

Mesleki temas

Yapılan çalışmalara göre; bazı karsinojenlere maruz kalmak akciğer kanseri riskini artırıyor. Bu karsinojenlerden en bilinenleri ise egzoz gazları, kömür dumanı, asbest, arsenik, nikel, silika ve berilyumdur. Bu karsinojenlere maruz kalan sigara içicilerinde akciğer kanseri gelişme riski daha da yükseliyor.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Radyasyon

Akciğerin; meme kanseri veya lenfoma gibi başka bir nedenle radyoterapi almış olması da akciğer kanseri gelişme riskini 13 kata kadar yükseltiyor.

Radon gazı

Akciğer kanseri nedenleri arasında; uranyum ve radyumdan oluşan radon gazı da gösteriliyor. Uranyum madencilerinde akciğer kanserine daha fazla oranda rastlandığı belirtiliyor.

Ülkemizde her yıl 40 bini aşkın kişi “akciğer kanseri” tanısı alıyor!

Ülkemizde her yıl 40 bini aşkın kişi “akciğer kanseri” tanısı alıyor!

Akciğer kanseri dünyada ve ülkemizde kanserden ölümler arasında ilk sırada yer alıyor. Dünyada her yıl 2 milyondan fazla, ülkemizde de 40 bini aşkın kişiye, sigaranın en önemli risk faktörü olduğu ‘akciğer kanseri’ tanısı konuyor. Günümüzde en korkulan kanser türlerinden biri olsa da, tanı ve tedavisinde yaşanan önemli gelişmeler sayesinde hastaların yaşam süreleri uzatılırken, yaşam kaliteleri de artırılıyor. Öyle ki erken tanı konulduğunda; immünoterapi, hedefe yönelik tedavi ile kemoterapi yöntemlerinin kombine edilerek uygulandığı tedavi protokolüyle hastalar uzun yıllar sağlıklı ve aktif yaşamlarına devam edebiliyor.

Acıbadem Maslak Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Özlem Er, günümüzde akciğer kanseri tedavisinin hastaya özel planlandığına ve bu sayede tedaviden oldukça başarılı sonuçlar alındığına dikkat çekerek, “Akciğer kanseri temel olarak ‘küçük hücreli olan’ ve ‘küçük hücreli olmayan’ şeklinde ikiye ayrılıyor. Küçük hücreli akciğer kanseri erken evrede kemoterapi ve radyoterapinin birlikte uygulanmasıyla tedavi ediliyor. Yaygın evrede ise kemoterapi ve immunoterapi kombinasyonuyla tedavinin başarısı artıyor. Küçük hücreli olmayan akciğer kanseri ise moleküler özellikleri farklı olan birçok hastalığı içeriyor. O nedenle kişiye özel hassas tıp yöntemleriyle hastanın tümörüne özel en uygun tedavi seçiliyor” diyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Özlem Er, akciğer kanserinin tedavisinde çığır açan gelişmeleri anlattı; önemli uyarılarda bulundu.

Prof. Dr. Özlem Er

İmmünoterapi

İmmünoterapi; vücutta bağışıklık hücrelerinin uyarılarak kanser hücrelerini tanıması ve ortadan kaldırması esasına dayalı bir tedavi yöntemi. Bağışıklık sistemi elemanlarından olan makrofajlar, NK hücreleri ve T lenfositleri gibi hücrelerin aktifleştirilmelerini sağlayan immünoterapi, temelde kişinin bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi amacıyla uygulanıyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Özlem Er, günümüzde immünoterapide en çok kullanılan ilaçların bağışıklık kontrol noktası inhibitörleri (baskılayıcılar) olan antikorlar olduğunu belirterek, şöyle devam ediyor:

“Kontrol noktası inhibitörleri, yani antikorları günümüzde birçok kanserde önemli iyileşme sağlayan ve kullanımı gittikçe yaygınlaşan ilaçlardır. Bu özel moleküller bağışıklık sistemindeki doğal fren mekanizmasını ortadan kaldırarak, kanserli hücreyi tanıyan ve saldıran T hücrelerinin aktivasyonunu sağlıyorlar. Moleküller bağışıklık sisteminin kanserli hücrelere saldırmasını durduran ‘kontrol noktası proteinlerini’ bloke ederek etki gösteriyorlar”

Kemoterapi

Kemoterapi; kanser hücrelerinin büyümelerini ve çoğalmalarını önleyerek onları hasara uğratan bir tedavi yöntemi. Hızlı çoğalan hücreler kemoterapi tedavisiyle yok oluyorlar. Günümüzde kemoterapi uygulamalarında yan etkileri destek tedavilerle önlemek mümkün oluyor. Bulantı, kusma, kan değerlerinde düşme gibi yan etkiler bu şekilde önlenebiliyor. Prof. Dr. Özlem Er, küçük hücreli akciğer kanserinde kemoterapi yönteminin tedavinin en önemli parçası olduğunu vurgulayarak, “Bunun nedeni ise kemoterapinin küçük hücreli akciğer kanserinde hızlı çoğalan hücrelerde etkili olması ve yaygın hastalıkta kemoterapi ile immünoterapinin birlikte uygulanması. Bu yöntemlerde oldukça başarılı sonuçlar alınıyor” diyor.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Hedefe yönelik tedavi

Hedefe yönelik tedavi “akıllı ilaçlar” olarak bilinen yöntem. Kanser hücrelerinin büyümelerini ve çoğalmalarını sağlayan hedefler saptanarak, bu özel moleküllerle hücre büyümesi durduruluyor. Bu sayede normal hücrelerde oluşan yan etkiler en aza indirgeniyor. Hedefe yönelik tedaviler özellikle küçük hücreli olmayan akciğer kanserinde tümörün genomik, bir başka deyişle hücrenin moleküler düzeyde özelliklerine göre düzenleniyor. Hücrede EGFR, ALK, ROS, BRAF, MET, RET diye adlandırılan 10’dan fazla hedef test edilerek, uygun molekül saptanıyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Özlem Er, “Moleküler özelliğine göre tedavi seçimi sayesinde, hem erken evre hem de ileri evre akciğer kanserinde tedavinin etkinliği yüksek, yan etkisi az oluyor ve hastaların yaşam süreleri belirgin oranda uzuyor” diyor.

 Sigara içiyorsanız… Dikkat!

Akciğer kanserinin en önemli nedeni, yüzde 90’ından sorumlu olan sigara! Sigaraya başlama yaşı ne kadar erkense, akciğer kanserinin gelişme riski de o oranda artıyor. Akciğer kanseri ileri evrelerde saptandığında hızlı ilerleyen bir hastalık. Bu nedenle erken tanısı yaşamsal öneme sahip. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Özlem Er, düşük doz radyasyonlu bilgisayarlı tomografi tetkikinin akciğer kanserinin erken tanısında etkin ve riski en az yöntem olduğuna işaret ederek, “20 yıl boyunca günde bir paket veya daha fazla sigara içmiş olan 50-77 yaş arasındaki kişiler, halen içmekte olanlar ve 15 yıldan daha kısa süre önce sigarayı bırakanlar, risk grubunu oluşturuyor. Erken tanı için risk grubundaki kişilerin yılda bir kez düşük doz bilgisayarlı akciğer tomografisi ile mutlaka taranmaları gerekiyor” diyor.