Yazılar

Sigara içiyorsanız risk 20 kat artıyor!

Sigara içiyorsanız risk 20 kat artıyor!

Akciğer kanseri tüm dünyada ve ülkemizde kansere bağlı ölümlerde birinci sırada yer alıyor. Dünyada her yıl yaklaşık 1.6 milyon ve ülkemizde de yaklaşık 30 bin kişi akciğer kanseri nedeniyle hayatını kaybediyor. Akciğer kanserine bağlı ölümlerin yüksek olmasının nedeni ise teşhisin genellikle ileri evrelerde konulması. Öyle ki hastaların yaklaşık yüzde 70’inde kanser 3 veya 4’üncü evreye ulaştığında tespit ediliyor. Bunun nedeni ise akciğer kanserine özgü bir belirtinin olmaması ve bazen de hastaların akciğer kanserine bağlı olabilecek bazı belirtileri dikkate almamaları. Oysa günümüzde tedavide yaşanan çok önemli gelişmeler sayesinde, akciğer kanserine erken tanı konulduğunda hastalar uzun yıllar sağlıklı bir yaşam sürebiliyorlar!

Acıbadem Altunizade Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Aziz Yazar, yüksek risk faktörüne sahip kişilerde düzenli yapılan akciğer taramalarının akciğer kanserinin erken evrede teşhis edilmesinde kilit rol üstlendiklerine dikkat çekerek, “Düşük doz bilgisayarlı tomografi ile yapılan düzenli akciğer taraması sayesinde; öksürük, kanlı balgam, kilo kaybı ve ağrı gibi hiçbir şikayeti olmayan kişilerde akciğer kanserini erken evrede saptamak mümkün olabiliyor. Bu nedenle 55-77 yaş aralığında olan, yılda 30 paket veya daha fazla sigara içen ya da son 15 yılda sigarayı bırakan kişilerin yılda bir kez akciğer kanseri taramasından geçmeleri yaşamsal öneme sahip” diyor.

Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Aziz Yazar, akciğer kanserinin aslında önlenebilir bir kanser türü olduğunu da hatırlatarak, “Genetik yatkınlık haricinde, akciğer kanserinin risk faktörlerinin hemen hepsi önlenebilir veya uzaklaşılabilir karsinojenlerdir. Risk faktörlerini bilir ve bunlardan uzaklaşırsak, kanserin gelişme riskini düşürebilir, hatta önleyebiliriz” diyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Aziz Yazar, akciğer kanserine yol açan 6 önemli nedeni anlattı; öneriler ve uyarılarda bulundu!

Pause Sağlık, Pause Dergi

Prof. Dr. Aziz Yazar

Genetik yatkınlık

Birinci derece akrabalarında akciğer kanseri öyküsü olanlarda akciğer kanseri riski, normal popülasyonu göre 2 kat daha yüksek oluyor.

Sigara

Akciğer kanserinin yüzde 85’inden sigara sorumlu oluyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Aziz Yazar, en az 90 kanserojen madde içeren sigaranın özellikle genetik yatkınlığı olan kişilerde akciğer kanseri riskini yükselttiği uyarısında bulunarak, “Günlük içilen sigara miktarı arttıkça ve sigara içme süresi uzadıkça, akciğer kanseri gelişme riski de artıyor. Sigara içen kişilerde akciğer kanseri riski içmeyenlere göre en az 20 kat daha fazla oluyor. Sigara içmemekle akciğer kanserinin yüzde 85 oranında önlenebileceği unutulmamalı. Sigarayı bırakmak kanser riskini azaltmakla birlikte, yine de bu kişilerde kanser gelişme riski hiç sigara içmemiş kişilerden fazladır” diyor. Prof. Dr. Aziz Yazar, ayrıca kendisi sigara içmediği halde sigara dumanına maruz kalan kişilerde de akciğer kanserinin gelişme riskinin arttığına dikkat çekiyor.

Kronik Obstruktif Akciğer Hastalığı (KOAH)

KOAH sigaradan bağımsız olarak akciğer kanseri riskini yükseltiyor. Yapılan çalışmalara göre; KOAH hastalarında akciğer kanseri gelişme riski, sağlıklı akciğeri olan kişilerle kıyaslandığında 4-5 kat daha fazla.

Mesleki temas

Yapılan çalışmalara göre; bazı karsinojenlere maruz kalmak akciğer kanseri riskini artırıyor. Bu karsinojenlerden en bilinenleri ise egzoz gazları, kömür dumanı, asbest, arsenik, nikel, silika ve berilyumdur. Bu karsinojenlere maruz kalan sigara içicilerinde akciğer kanseri gelişme riski daha da yükseliyor.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Radyasyon

Akciğerin; meme kanseri veya lenfoma gibi başka bir nedenle radyoterapi almış olması da akciğer kanseri gelişme riskini 13 kata kadar yükseltiyor.

Radon gazı

Akciğer kanseri nedenleri arasında; uranyum ve radyumdan oluşan radon gazı da gösteriliyor. Uranyum madencilerinde akciğer kanserine daha fazla oranda rastlandığı belirtiliyor.

Ülkemizde her yıl 40 bini aşkın kişi “akciğer kanseri” tanısı alıyor!

Ülkemizde her yıl 40 bini aşkın kişi “akciğer kanseri” tanısı alıyor!

Akciğer kanseri dünyada ve ülkemizde kanserden ölümler arasında ilk sırada yer alıyor. Dünyada her yıl 2 milyondan fazla, ülkemizde de 40 bini aşkın kişiye, sigaranın en önemli risk faktörü olduğu ‘akciğer kanseri’ tanısı konuyor. Günümüzde en korkulan kanser türlerinden biri olsa da, tanı ve tedavisinde yaşanan önemli gelişmeler sayesinde hastaların yaşam süreleri uzatılırken, yaşam kaliteleri de artırılıyor. Öyle ki erken tanı konulduğunda; immünoterapi, hedefe yönelik tedavi ile kemoterapi yöntemlerinin kombine edilerek uygulandığı tedavi protokolüyle hastalar uzun yıllar sağlıklı ve aktif yaşamlarına devam edebiliyor.

Acıbadem Maslak Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Özlem Er, günümüzde akciğer kanseri tedavisinin hastaya özel planlandığına ve bu sayede tedaviden oldukça başarılı sonuçlar alındığına dikkat çekerek, “Akciğer kanseri temel olarak ‘küçük hücreli olan’ ve ‘küçük hücreli olmayan’ şeklinde ikiye ayrılıyor. Küçük hücreli akciğer kanseri erken evrede kemoterapi ve radyoterapinin birlikte uygulanmasıyla tedavi ediliyor. Yaygın evrede ise kemoterapi ve immunoterapi kombinasyonuyla tedavinin başarısı artıyor. Küçük hücreli olmayan akciğer kanseri ise moleküler özellikleri farklı olan birçok hastalığı içeriyor. O nedenle kişiye özel hassas tıp yöntemleriyle hastanın tümörüne özel en uygun tedavi seçiliyor” diyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Özlem Er, akciğer kanserinin tedavisinde çığır açan gelişmeleri anlattı; önemli uyarılarda bulundu.

Prof. Dr. Özlem Er

İmmünoterapi

İmmünoterapi; vücutta bağışıklık hücrelerinin uyarılarak kanser hücrelerini tanıması ve ortadan kaldırması esasına dayalı bir tedavi yöntemi. Bağışıklık sistemi elemanlarından olan makrofajlar, NK hücreleri ve T lenfositleri gibi hücrelerin aktifleştirilmelerini sağlayan immünoterapi, temelde kişinin bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi amacıyla uygulanıyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Özlem Er, günümüzde immünoterapide en çok kullanılan ilaçların bağışıklık kontrol noktası inhibitörleri (baskılayıcılar) olan antikorlar olduğunu belirterek, şöyle devam ediyor:

“Kontrol noktası inhibitörleri, yani antikorları günümüzde birçok kanserde önemli iyileşme sağlayan ve kullanımı gittikçe yaygınlaşan ilaçlardır. Bu özel moleküller bağışıklık sistemindeki doğal fren mekanizmasını ortadan kaldırarak, kanserli hücreyi tanıyan ve saldıran T hücrelerinin aktivasyonunu sağlıyorlar. Moleküller bağışıklık sisteminin kanserli hücrelere saldırmasını durduran ‘kontrol noktası proteinlerini’ bloke ederek etki gösteriyorlar”

Kemoterapi

Kemoterapi; kanser hücrelerinin büyümelerini ve çoğalmalarını önleyerek onları hasara uğratan bir tedavi yöntemi. Hızlı çoğalan hücreler kemoterapi tedavisiyle yok oluyorlar. Günümüzde kemoterapi uygulamalarında yan etkileri destek tedavilerle önlemek mümkün oluyor. Bulantı, kusma, kan değerlerinde düşme gibi yan etkiler bu şekilde önlenebiliyor. Prof. Dr. Özlem Er, küçük hücreli akciğer kanserinde kemoterapi yönteminin tedavinin en önemli parçası olduğunu vurgulayarak, “Bunun nedeni ise kemoterapinin küçük hücreli akciğer kanserinde hızlı çoğalan hücrelerde etkili olması ve yaygın hastalıkta kemoterapi ile immünoterapinin birlikte uygulanması. Bu yöntemlerde oldukça başarılı sonuçlar alınıyor” diyor.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Hedefe yönelik tedavi

Hedefe yönelik tedavi “akıllı ilaçlar” olarak bilinen yöntem. Kanser hücrelerinin büyümelerini ve çoğalmalarını sağlayan hedefler saptanarak, bu özel moleküllerle hücre büyümesi durduruluyor. Bu sayede normal hücrelerde oluşan yan etkiler en aza indirgeniyor. Hedefe yönelik tedaviler özellikle küçük hücreli olmayan akciğer kanserinde tümörün genomik, bir başka deyişle hücrenin moleküler düzeyde özelliklerine göre düzenleniyor. Hücrede EGFR, ALK, ROS, BRAF, MET, RET diye adlandırılan 10’dan fazla hedef test edilerek, uygun molekül saptanıyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Özlem Er, “Moleküler özelliğine göre tedavi seçimi sayesinde, hem erken evre hem de ileri evre akciğer kanserinde tedavinin etkinliği yüksek, yan etkisi az oluyor ve hastaların yaşam süreleri belirgin oranda uzuyor” diyor.

 Sigara içiyorsanız… Dikkat!

Akciğer kanserinin en önemli nedeni, yüzde 90’ından sorumlu olan sigara! Sigaraya başlama yaşı ne kadar erkense, akciğer kanserinin gelişme riski de o oranda artıyor. Akciğer kanseri ileri evrelerde saptandığında hızlı ilerleyen bir hastalık. Bu nedenle erken tanısı yaşamsal öneme sahip. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Özlem Er, düşük doz radyasyonlu bilgisayarlı tomografi tetkikinin akciğer kanserinin erken tanısında etkin ve riski en az yöntem olduğuna işaret ederek, “20 yıl boyunca günde bir paket veya daha fazla sigara içmiş olan 50-77 yaş arasındaki kişiler, halen içmekte olanlar ve 15 yıldan daha kısa süre önce sigarayı bırakanlar, risk grubunu oluşturuyor. Erken tanı için risk grubundaki kişilerin yılda bir kez düşük doz bilgisayarlı akciğer tomografisi ile mutlaka taranmaları gerekiyor” diyor.

Meme kanseri yaygınlaşıyor!

Meme kanseri yaygınlaşıyor!

Dünyada ve ülkemizde kadınlarda en sık görülen kanser türü olan meme kanseri erken dönemde hiçbir belirti vermeyerek sinsice ilerleyebiliyor. Günümüzde meme kanserinin giderek artış gösterdiğini, buna karşın bilim insanlarının yoğun çalışmalarıyla tanı ve tedavide son yıllarda devrimsel denilebilecek yöntemler geliştirdiğini belirten Acıbadem Maslak Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Gökhan Demir “Son birkaç yıl içinde yürütülen çalışmaların sonuçları meme kanseri pratiğimizi devrimsel nitelikte değiştirmiştir. Erken teşhis etkin ve güvenli ilaçların günlük pratiğimizde yer almasıyla her evredeki meme kanserli hastalarımıza yeni yaklaşımlarla modern tedavi seçenekleri sunabiliyoruz” diyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Gökhan Demir, Ekim Ayı Meme Kanseri Farkındalık Ayı kapsamında yaptığı açıklamada meme kanserinde en yeni 3 tedavi yaklaşımını anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Sağlıksız beslenmeden hareketsizliğe, aşırı kilodan uzun süreli ve kontrolsüz hormonal tedavilere, sigara ve alkolden hiç doğum yapmamaya, erken adete girmekten geç menopoza… Son yıllarda ülkemizde görülme sıklığı giderek artan meme kanserine birçok etken zemin hazırlayabiliyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Gökhan Demir “Ailede özellikle birinci dereceden ve genç yaşta meme kanseri tanısı alan biri varsa, genetik geçişli meme ve jinekolojik kanser sendromlarının da düşünülmesi ve taramaların buna göre planlanması gerekir” diyor. Meme kanserinin erken evrede hiç bir belirti vermeyebildiğini, tümör büyüdüğü zaman memede ele gelen ağrılı veya ağrısız kitle, meme başında çekinti, meme başından kanlı akıntı, koltuk altında ele gelen şişlik, meme derisinde kızarıklık, ısı artışı ve portakal kabuğu görünümü ile kendini gösterebildiğini belirten Prof. Dr. Gökhan Demir “Ama amaç bütün bu belirtileri vermeden tümörü bir santimetrenin altında, erken evrede teşhis edebilmektir. Bu ancak hiçbir yakınması olmayan sağlıklı kadınlarda taramaların yapılması ile sağlanabilir” diyor.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Prof. Dr. Gökhan Demir

Bu 5 önleme dikkat!

Meme kanseri riskini azaltmak için; aşırı kilodan uzak durmak, düzenli egzersiz yapmak, dengeli ve Akdeniz diyeti ağırlıklı beslenmek (yani mevsiminde bol miktarda sebze-meyve tüketmek, bol balık yemek, zeytinyağlı gıdaları seçmek, az şeker, az tuz tüketmek, aşırı hayvansal yağdan ve işlenmiş gıdalardan uzak durmak), kaliteli ve yeterli uyumak, alkolden ve sigaradan kaçınmak gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Gökhan Demir “Son yıllarda yapılan çalışmalarda uyku düzeninin de meme kanseri gelişme riski ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Özellikle gece nöbeti tutarak çalışan kadınlarda meme kanseri riski biraz daha yüksek bulunmuştur. Uyku sırasında DNA hasarı gelişmiş, henüz kansere dönüşmemiş ancak bu yola girmiş olan hücreler onarılır ve yenilenir. Bu nedenle sağlıklı uykunun koruyucu etkisini de atlamamak gerekir” diye konuşuyor.

Elle muayene ve mamografi hayat kurtarıyor!

Tüm bu sağlıklı yaşam alışkanlıkları edinilmiş olsa da meme kanseri riskinin tamamen ortadan kalkmadığını vurgulayan Prof. Dr. Gökhan Demir şöyle konuşuyor: “Meme kanserinde erken tanı çok önemlidir. Çünkü meme kanseri erken teşhis edildiğinde tam olarak şifaya kavuşulabilen bir hastalıktır. Bu nedenle her kadının kendi kendini elle muayene etmesi (ergenlik yaşından itibaren ayda bir her iki memenin ve koltuk altının kişi tarafından elle yoklanması) ve her sağlıklı kadının 40 yaşından itibaren yılda bir mamografi yaptırması gerekir. Özel bir neden varsa 35 yaşından itibaren yapılmalıdır. Ailevi meme kanseri sendromu olan ailelerde ise meme kanseri taramasının meme MR’ı ile birlikte yapılması önerilmektedir.”

Pause Sağlık, Pause Dergi

Tedavide yeni savaşçılar artıyor!

Bilim insanlarının meme kanserinin tedavisine yönelik gerçekleştirmekte olduğu araştırmaların tüm hızıyla devam ettiğini belirten Prof. Dr. Gökhan Demir “Meme kanserinin tedavisinde bugün elimizde çok zengin bir cephaneliğe sahibiz. Tedavinin seçimi ve sıralaması hastalığın evresine ve tümörün biyolojisine göre belirleniyor. Son yıllarda kullanmaya başladığımız antikor-ilaç birleşikleri de kanser tedavisinde kanser hücrelerini seçici olarak öldürmek için “Truva atı” gibi çalışmaktadır. Hedefe özgü olarak üretilen bir immunglobulin molekülüne taşıtılan kemoterapi ilaçları, hedef hücreye ulaşıp hedeflerine bağlandıktan sonra hücre içine alınarak veya uygun koşullar altında taşıyıcı antikorundan ayrılıp etrafındaki hücrelere etki edecek şekilde ileri teknolojiyle ve mühendislikle geliştirilmişlerdir” diyor.

Kansere davetiye çıkaran hatalar

Kansere davetiye çıkaran hatalar

Kanser, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kalp hastalıklarından sonra 2. ölüm nedeni olarak yerini korumaya devam ediyor. Tüm dünyada kanser verilerini toplayan Globocan (Global Cancer Observatory) istatistiklerine göre; 2020 yılında 19.3 milyon kişiye yeni kanser tanısı kondu; 10 milyon hasta da kanser nedeniyle hayatını kaybetti. 2040’ta bu sayıların yüzde 50 oranında artacağı öngörülüyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre de; ülkelerin yüzde 40’ında, Covid-19 pandemisi sırasında sağlık ünitelerine geç başvuru nedeniyle kanser tanısı daha geç evrelerde konabildi. Bunun nedenleri ise hastaların ya tedaviye ulaşmakta güçlük çekmeleri ya da enfeksiyonun bulaşma kaygısı nedeniyle tetkiklerini aksatmaları veya tedavilerini erken kesmeleri. Acıbadem Maslak Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Yeşim Eralp, ayrıca tedavideki gelişmeler için çok önemli kaynak olan kanser araştırmalarında da pandemi sırasında ciddi yavaşlamalar olduğunu belirterek, “Önümüzdeki yıllarda bu aksamalara bağlı olarak kanser yükünde ciddi artışla karşılaşmayı bekliyoruz.” diye konuşuyor.

Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Yeşim Eralp, dünyada kanserin görülme sıklığının artmasında hatalı alışkanlıklarımızın da önemli rol oynadığına dikkat çekerek, “Pandemi sürecinde kanseri tetikleyen en önemli unsurlar ise hareketsiz yaşam, tütün ve alkol kullanımı ile hatalı beslenme alışkanlığı oldu. Tütün kullanımı akciğer kanserlerinin yüzde 85’inden sorumlu olmasının yanı sıra baş ile boyun, pankreas ve mesane kanseri gibi ölümcül birçok kansere neden oluyor. Hatalı beslenme, yoğun alkol tüketimi ve egzersiz eksikliğinin de kanser riskini yüzde 30-50 oranında arttırdığı düşünülüyor” diyor. Peki hangi alışkanlıklarımız kansere adeta davetiye çıkarıyor? Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Yeşim Eralp kansere neden olan 10 hatalı alışkanlığımızı anlattı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu.

Hata: Tütün ve tütün ürünleri kullanmak

Tütün, içinde yer alan nikotin dışında, sigara dumanı içeriğinde bulunan yüzlerce zararlı madde nedeniyle geçtiği yerler boyunca ve tüm vücutta hücre yapıları ile koruyucu bağışıklık kalkanının bozulmasına neden olarak kanser oluşumunu tetikliyor. Baş-boyun, akciğer, mesane ve pankreas gibi ölümcül kanser türleriyle birlikte toplamda 14 kanser türünün gelişiminde rol oynayan tütün ile tütün ürünleri; kanserlere bağlı ölümlerin yüzde 25-30’undan, akciğer kanserine bağlı ölümlerin de 87’sinden sorumlu oluyor. Sigara içmeyenlere göre sigara içen erkekler 23 kat, kadınlar da 17 kat kadar daha fazla akciğer kanseri riski taşıyor.

Hata: Hareketsiz yaşamak, batılı tarzı beslenmek

Hareketsiz yaşamla birlikte ‘Batı tarzı beslenme’ olarak nitelendirilen doymuş yağ asidi ve kırmızı etin yoğun tüketilmesiyle kolon kanseri riski yüzde 45 oranında artıyor. Bu tür beslenme ve yaşam tarzının getirdiği obezite nedeniyle de rahim, meme, pankreas ile mide kanserlerinin oluşma riski de yüzde 30 yükseliyor.

Hata: Fazla alkol tüketmek

Ciddi alkol tüketimi; aralarında yemek borusu, meme ve karaciğer kanseri gibi çeşitli kanser türlerinin gelişiminde önemli rol oynuyor. Örneğin yapılan çalışmalarda; günde 14 gram (360 ml bira, 150 ml şarap, 45 ml viski, rakı vb) ve üzerinde alkol tüketimi ile meme kanseri riskinin yüzde 23, kolon kanserinin yüzde 17, yemek borusu kanserinin de yüzde 220 oranında arttığı gösterildi.

Hata: Mangalda sık sık et/ sebze pişirmek

Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Yeşim Eralp, karbonlaşmış besin maddelerinin vücuda zararlı olan pirolizat ve çeşitli amino asitleri içerdiklerini belirterek, “Bu bileşikler özellikle mide ve bağırsak sistemi kanserleri için riski arttırıyorlar”  diyor.

Hata: Uzun süre korunmasız güneşlenmek

Uzun süre korunmasız güneşlenme; güneşin zararlı ultraviyole ışınları nedeniyle cildin alt katmanlarında (dermis) bulunan hücrelerin DNA yapılarının kırılarak kontrolsüz bölünmelerine, koruyucu bağışıklığın baskılanmasına ve bu yolla melanom ile diğer cilt kanserlerine zemin hazırlıyor. Öyle ki 25 yaşından önce 6 kez veya daha fazla ciddi güneş yanığıyla karşılaşmak melanom riskini 2.7 kat, diğer cilt kanserlerini de 1.7-2 kat arttırıyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Yeşim Eralp, solaryum cihazlarıyla bronzlaşmanın ise cilt kanseri riskini 6 kat kadar yükseltebildiği uyarısında bulunarak, şöyle devam ediyor: “Kanser gelişimini önlemek için solaryumdan uzak durmak, güneşin zararlı ışınlarının yoğun olduğu 10:00-16:00 saatleri arasında dışarı çıkmamak, güneş maruziyeti bulunan zamanlarda SPF 30 ve üzeri koruyucu kullanmak gerekiyor.”

Hata: Paketlenmiş gıdalar ve koruyucu içeren işlenmiş gıda ürünlerini tercih etmek

“Bozulmamaları için nitrit ve nitrat eklenen konserve gıdalar ile azo tipi boya içeren gıda ürünleri direkt karsinojendir.” uyarısında bulunan Prof. Dr. Yeşim Eralp, kanser riskini artıran diğer ürünleri şöyle sıralıyor: “Ayrıca bisfenol içeren plastik kaplı ürünler, bu maddenin besine geçmesi yoluyla meme ve prostat kanserlerine zemin hazırlıyorlar. Satüre yağ asidi, rafine şeker ile un içeren ürünlerin tüketimi de oksidayon ve enflamasyonu tetikleyerek kansere yol açıyor. Çok şekerli tatlılar da insülin hormonunun aşırı salgısı yoluyla hücre bölünme ve büyüme yollarını uyararak kanseri tetikleyebiliyor.”

Hata: Tatlandırıcı içeren içecekleri abartmak

Yapılan çalışmalarda; tatlandırıcı içeren içeceklerin çok miktarda tüketilmesi; fazla miktarda aspartam alınması yoluyla bazı hematolojik kanserlerle ilişkilendiriliyor.

Hata:  Stresi yönetememek

“Yapılan çalışmalarda aşırı stresin tek başına kanseri tetiklediği gösterilmemiştir. Ancak, bununla birlikte gelebilecek aşırı tütün ve alkol tüketimi gibi kötü alışkanlıkların kanserle direkt ilişkisi ortaya konmuştur.” bilgisini veren Prof. Dr. Yeşim Eralp, “Stresten uzak durmak için iyi uyumak, mümkün olduğu kadar hareketli olmak, haftanın üç günü düzenli egzersiz için zaman ayırmak çok önemli.”  diyor.

Hata: Geceleri uykusuz geçirmek

Televizyon açık iken uyumak ve geç saatlere kadar uykusuz kalmak gibi uyku düzeni ile kalitesini olumsuz etkileyen hatalı alışkanlıklarımız da kanser riskini artırıyor. Melatonin; uyku döngüsü ve ‘sirkadiyen ritim’ olarak nitelendirilen vücudun biyolojik saatini düzenlemekle görevli bir hormon. Uykuyla ilgili hatalı alışkanlıklarımız nedeniyle, beynin orta bölgesinde yer alan küçük bir organ olan epifiz, melatonin hormonunun salgısını bozarak kanser oluşumunu tetikliyor.

Hata: Başucunda cep telefonuyla uyumak

Cep telefonları ve mikrodalga fırınlar gibi elektromanyetik radyasyon kaynağı cihazların kanser ilişkisi uzun süredir toplum çapında korku yaratan bir konu olarak tartışılıyor. Geçmişte yapılan hayvan deneylerinde, bu tür non-ionize ışımaların ‘myelom’ denen bir hematolojik kansere veya yumuşak doku tümörlerine yol açabileceği yönündeki veri, bu konuyu gündeme getirdi. Radyofrekans radyasyonunun, yakında bulunduğu dokuda şeker metabolizmasını hızlandırarak veya damarlarda genişleme ve ısı değişimi yoluyla kanseri tetikleyebileceği öne sürüldü. Prof. Dr. Yeşim Eralp, ancak epidemiyolojik çalışmalarda bunların toplum bazında kanserle doğrudan ilişkisinin kanıtlanamadığını belirterek, “Yine de telefon başucumuzda uyumamak ve konuşurken kulaklık kullanmak yoluyla cihazla uzun süreli yakın temastan kaçınmak, olası bir kanserden korunmak için öneriliyor.” diyor.

Yaklaşık 100 bin kişi bu hastalığından habersiz

Yaklaşık 100 bin kişi bu hastalığından habersiz

 Tıpta yaşanan gelişmeler, tedavi yöntemlerindeki iyileşmeler ve erken tanı sayesinde bir zamanlar “çağın hastalığı” olarak tanımlanan kanser, adı “ölüm” ile özdeşleşen bir hastalık olmaktan çıkmıştı. Ancak pandemi koşulları, kanser tedavisinde elde edilen bu başarıyı gölgeliyor. Çünkü erken tanı ve tarama programlarına yönelik başvuruların azalması ve tedavilerin aksaması, kanserden ölümlerin artması endişesine yol açıyor. Geçen bir yıllık sürede meme, rahim ağzı ve kolon kanseri taramalarının yüzde 80-90 oranında düştüğüne dikkat çeken Acıbadem Altunizade Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Aziz Yazar, “Rutin muayenelerin de seyrekleşmesi nedeniyle tesadüfen konulabilecek kanser tanılarında da bir azalma yaşandı. Geçen yıl mart ayında konulan meme kanseri tanısı bir önceki yıla göre yüzde 51 daha az. Tüm kanser tanılarında ise yüzde 65’lik bir düşüş yaşandı. Basit bir hesapla; Türkiye’de yaklaşık her yıl yeni tanı alan kanser hasta sayısının 160 bin kişi olduğunu düşünürsek 2020 yılında 100 binin üstünde kişi kanser tanısı alamamış diyebiliriz. Yani 100 bin kişi kanser olduğunu bilmeden yaşıyor aramızda… Bu düşüşün nedeni ise maalesef kanserin azalması değil, kanser taramalarını aksatması ve virüs bulaşır endişesiyle şikayetleri olmasına rağmen doktora başvurmamalarından kaynaklanıyor.  Yani insanlar kanser olduklarından haberdar olmuyor” diye konuşuyor. Pandemi koşullarının kanser hastalığının görülme sıklığını zirveye taşımaması için erken tanı ve farkındalık konusunun önemine vurgu yapan Prof. Dr. Aziz Yazar, 1-7 Nisan Kanser Haftası kapsamında önemli uyarılar ve önerilerde bulundu. 

Geçen yıl mart ayında küresel salgın olarak ilan edilen koronavirüs, tüm sağlık sistemini de kökünden etkiledi. Covid-19 virüsünün bulaşmasını önlemek için alınan tedbirler nedeniyle birçok hastane pandemiye ayrıldı. Acil olmayan ameliyatlar ve tedaviler, salgın sonrasına ertelendi. Diğer taraftan hastalar da sağlık kurumlarına gitmekten korktuğu için tanı ve tedavilerde aksamalar yaşandı. Tüm bu süreç, özellikle erken tanının tedavide çok büyük önem taşıdığı kanser hastalığı için endişe verici olmaya başladı. Geçen yıl mart ayından bu yana meme, rahim ağzı ve kolon kanseri taramaları yüzde 80-90 oranında düşüş olduğunu, kanser tanısında yüzde 65’lik bir azalma yaşandığını kaydeden “Acıbadem Altunizade Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Aziz Yazar, sözlerine şöyle devam ediyor:

“Yapılan bir araştırmaya göre Eylül 2020’de kanser tanısı konulan hastaların en az yüzde 32’sinin beklenenden daha ileri evrede. Mevcut veriler de önümüzdeki yıllarda tanı konacak kanserlerin daha ileri evrede olacağı ve bundan dolayı tedavilerin zorlaşacağını gösteriyor. Bu nedenle özellikle kanser açısından aile öyküsü olanlar ya da kanser açısından risk grubunda olanlar ve bir takım şikayet ve belirtileri olanların tarama ve tetkiklerini yaptırmaları konusunda cesaretlendirilmeleri gerekir.”

“Kanser, önlenebilir bir hastalık; ama!”

Kanserin büyük oranda önlenebilir bir hastalık olduğunu söyleyen Prof. Dr. Aziz Yazar, “Çünkü kanser yüzde 90 çevresel ve yüzde 10 oranında ise genetik faktörlere bağlı. Çevresel faktörler arasında en önemli yeri sigara, obezite, yanlış beslenme, hareketsiz yaşam, alkol ve enfeksiyonlar tutuyor. Bu risk faktörleri kaldırılırsa kanser gelişme riski de önemli bir oranda azalmış olur” diye bilgi veriyor. Risk faktörleri hakkında toplumun aydınlatılması gerektiğine işaret eden Prof. Dr. Aziz Yazar,  kanserden korunmak için dikkat edilecek noktaları şöyle sıralıyor:

1- Tütün ürünlerinden kaçının!

Sigara ve diğer tütün ürünlerinin tüketilmesi kanser riskini artırıyor. Sigara içmediği halde dumana maruz kalanlarda da risk yükseliyor. Akciğer kanserinin yüzde 90’a yakın kısmı sigaradan dolayı gelişiyor. Ayrıca baş-boyun, yemek borusu, mesane, rahim ağzı, pankreas ve böbrek kanseri gibi birçok kanser türüne de yol açıyor. Tütünden kaçınmak veya bırakmak verebileceğiniz en önemli sağlık kararlarından birisi ve kanserden korunmanın en önemli parçası.

2- İdeal kiloda olmaya çalışın

Hareketsiz yaşam kilo artışına ve obeziteye kapı aralıyor. Obezite ise özellikle meme, yemek borusu, pankreas, rahim, yumurtalık, kalın barsak, prostat ve böbrek kanseri riskini artırıyor. İdeal kilonuzda olmak kanserden korunmada önemli bir etken.

3- Sağlıklı beslenin

Günlük beslenmenizde 4-5 porsiyonluk sebze-meyve dağılımına önem verin. Bu sayede ideal kilonuzu koruyarak bazı kanser türlerinin gelişimini de azaltabilirsiniz. Lifli gıdaları tercih edin. Araştırmalara göre az lifli gıda tüketenlerde kalın bağırsak kanseri daha sık görülüyor.

4-Alkolden uzak durun

Fazla alkol tüketimi bağışıklık sistemini zayıflattığı için kanser riskinin artmasına yol açabiliyor. Aşırı alkol, özellikle baş-boyun, karaciğer ve pankreasta kanser gelişimine neden olabiliyor.

5- Hareketsizlikten kaçının

Fiziksel aktivitenin artırılması ideal kilonuzu kontrol etmenize yardımcı olur. Bunun yanında fiziksel aktivite meme ve kolon kanseri riskini de düşürebilir. Her gün en az yarım saatlik fiziksel aktivite yapmaya özen gösterin.

6-Güneşten korunun

En yaygın kanser türlerinden biri olan cilt kanserinden korunmak için güneş ışınlarının dik geldiği 10.00-16.00 saatleri arasında doğrudan güneşe maruz kalmayın. Güneş ışınlarından korunmak için uygun kıyafet ve güneş koruyucu kremler kullanın. Solaryumdan uzak durun.

7- Aşı yaptırın

Hepatit B aşısı ile karaciğer kanseri riski azaltılabilir. İnsan papilloma virüsü (HPV)’a karşı aşılanma ile rahim ağzı, anal, penis ve baş-boyun kanserine yakalanma olasılığı düşürülebilir.

Mide kanserinin 6 kritik belirtisi!

Mide kanserinin 6 kritik belirtisi!

Mide kanseri dünyada görülen kanserler sıralamasında 5. sırada yer alırken, ölüme neden olan kanserler arasında ise 2. sıraya yükseliyor. Dünyada her yıl yaklaşık bir milyon kişiye mide kanseri tanısı konulurken, yine mide kanserinden yaklaşık 780 bin kişi hayatını kaybediyor. Türkiye’de her yıl yaklaşık 12 bin kişiye mide kanseri tanısı konuyor ve yaklaşık 10 bin hasta mide kanseri nedeniyle yaşamını yitiriyor. Bunun en önemli nedeni, mide kanserinin erken dönemde belirti vermemesi ve tümör büyüdüğünde oluşan yakınmaların hastalar tarafından ‘hazımsızlıktandır’ düşüncesiyle göz ardı edilmesi sonucu tanısının geç konulması. Yüreklere su serpen haber ise kanser tedavisinde son yıllarda atılan en büyük adım olarak nitelendirilen immünoterapi ile ilgili yapılan araştırmalardan alınan sonuçlar. Son yapılan araştırmalara göre immünoterapi, mide kanseri hastalarında tümörün küçülmesine katkı sağlayarak hastalığın ilerlemesini geciktiriyor, bu sayede yaşam süresini uzatıyor. Üstelik görevini hastanın yaşam konforunu bozmadan, ciddi yan etkiler oluşturmadan gerçekleştiriyor. Acıbadem Altunizade Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Faysal Dane, “Mide kanserinin tedavisindeki gelişmeler sayesinde hastaların yaşam kaliteleri artarken, yaşam süreleri de uzuyor. Ancak unutulmaması gereken şey; her kanser türünde olduğu gibi mide kanserinde de erken teşhisin çok önemli olduğu.” diyor.

Mide kanserinin 6 kritik belirtisi!

Mide kanserinin, helicobacter pylori, sigara ve alkol kullanımı, obezite, aşırı tuzlanmış yiyecekler, bazı gıda koruyucuları, yağda fazla kızartılmış yiyecekler ve genetik yatkınlık gibi risk faktörleri mevcut. Prof. Dr. Faysal Dane bu risklerin azaltılmasıyla mide kanserinin kısmen önlenebildiğini vurguluyor. Mide kanseri ülkemizde ve batı ülkelerinde genellikle ileri evrede teşhis ediliyor. Öyle ki hastaların ancak 3’te biri erken evrede tanı alabiliyor. Bunun nedeni ise hastalığın erken dönemde belirti vermemesi, mide kanserine bağlı şikâyetlerin hastalığa özgü belirtiler olmaması ve tarama yöntemlerinin az kullanılması. “Bu açıdan bakıldığında mide kanserinin sinsi ilerlediğini söylemek doğru olur.” diyen Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Faysal Dane, tümör ilerledikçe oluşan şikâyetlerin göz ardı edilmemesi gerektiği uyarısında  bulunarak, zaman kaybetmeden doktora başvurulmasını gerektiren 6 kritik belirtiyi “Geçmeyen bulantı-kusma, uzun süren mide ağrısı, çabuk doyma, kusarken kan gelmesi, yutma güçlüğü ve kilo kaybı” olarak sıralıyor.

Tedavi hastalığın evresine göre şekilleniyor

“Mide kanserinin tedavi başarısı kanserin hangi evrede teşhis edildiğine göre çok değişiyor.” diyen Prof. Dr. Faysal Dane, erken tanının her kanserde olduğu gibi mide kanserinde de çok önemli olduğuna dikkat çekiyor. Prof. Dr. Faysal Dane hastanın nasıl tedavi edileceğinin hastalığın evresine göre değiştiğini belirterek, “Çok erken dönemde teşhis edilen az sayıdaki hastada tümörün ameliyatla usulüne göre alınması yeterli olabiliyor. Ancak tümörün mide duvarında ilerlemiş olması veya etrafındaki lenf bezlerine yansıması durumunda hasta ve hastalığın özelliklerine göre ameliyat öncesi veya sonrası ilaç tedavileri yapılması gerekiyor. Her hastada olmasa bile bazı hasta gruplarında ayrıca kemoterapiyle beraber radyoterapiye de başvuruluyor.” diyor. Prof. Dr. Faysal Dane hastalığın mide ve etrafındaki lenf bezleri dışında daha uzak bölgelere yansıması durumunda ise çoğunlukla kemoterapi, hedefe yönelik ilaçlar ve immünoterapi gibi ilaç tedavisinden faydalanıldığını söylüyor.

İmmünoterapi tedavisinden çarpıcı sonuçlar!

Mide kanserinde, diğer kanserlerde olduğu gibi, son dönemlerde kemoterapiye eklenen hedefe yönelik ilaçlar ve immünoterapi tedavisiyle ilgili gelişmeler tıp dünyasını heyecanlandırıyor. Kanser immünoterapisi, vücudun bağışıklık sistemini güçlendirerek kanser hücrelerinin oluşumunu önleyen, kontrol altına alınmasını veya öldürülmesini sağlayan tedaviler olarak tanımlanıyor. İmmünoterapinin diğer kanser tedavilerinden farkı, kanser hücresine doğrudan etki etmeyip, bağışıklık sistemini aktif hale getirerek tümöre saldırmasını sağlaması.

Günümüzde mide kanserinde immünoterapi tedavisinin etkinliği gerek tek başına gerekse kemoterapilerle beraber yoğun bir şekilde araştırılıyor. Bu araştırmaların sonuçları birkaç yıldır toplantılarda sunulmaya başlandı. Son olarak Eylül 2020’de yapılan Avrupa Tıbbi Onkoloji Kongresinde (ESMO) kemoterapiyle beraber kullanılan immünoterapinin mide kanseri hastalarında tümörün küçülmesine katkı sağlayarak hastalığın ilerlemesini geciktirdiği, bu sayede yaşam süresini uzattığı açıklandı. Mide kanseri tedavisindeki bu gelişmenin son derece önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Faysal Dane, “Bugün elimizde var olan çalışma sonuçlarıyla hangi hastanın tedaviye cevap vereceği tam bilinmese de, bazı testlerle bunları önceden belirlemek ve hangi hastanın immünoterapi için iyi bir aday olduğunu tahmin etmek mümkün oluyor. Dolayısıyla bilimsel çalışmaların gösterdiği çarpıcı sonuçlar neticesinde tüm mide kanseri hastaları günümüzde immünoterapi açısından değerlendiriliyor.” diyor.

Meme kanserinde bireye özgü teşhisler çok önemli

Meme kanserinde bireye özgü teşhisler çok önemli

Akıllı, hedefe yönelik ilaçlar ve immünoterapi ile hastaların yaşam süresini kaliteli olarak basamaklar halinde artırmak mümkün. Meme Kanseri Farkındalık Ayı sebebiyle İzmir Tınaztepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı, Avrupa Tıbbi Onkoloji Derneği Üyesi Doç. Dr. İbrahim Petekkaya meme kanseri hakkında önemli bilgiler verdi.

Birçok kadın hayatları boyunca meme kanserine yakalanma konusunda endişe ve korku duymaktadır. Kansere yakalanmaya yönelik algı ve endişe aynı zamanda koruyucu ve tarayıcı sağlık davranışları geliştirerek kendi kendine muayeneyi teşvik etmiştir. Memede ele gelen sertlik, akla ilk olarak kanseri getirmektedir. Meme kanseri belirtileri arasında en sık rastlanılan bulgu memede kitledir. Bu kitlelerin büyük bir kısmı iyi huylu tümörlerdir. Bununla birlikte, memede bir kitle ele geldiğinde, mutlaka araştırılmalıdır. Meme kanseri belirtisi olabilecek kitleler, solid kitle olarak tanımlanan içi farklı bir doku ile dolu oluşumlardır. Belirtiler;

Memede kist

Solid (katı) kitle

Meme derisinde kalınlaşma, şişme, renk değişikliği

Meme başında kalınlaşma, kızarıklık veya yara olması

Memede veya meme başında içeri doğru çekinti olması

Meme başında akıntı

Memenin şeklinde değişiklik

Meme başlarının pozisyonlarında değişiklik

Koltuk altında ele gelen bir kitle

Meme kanseri pek çok risk faktörünün etkisiyle oluşuyor

Meme kanseri kadınlar arasında en yaygın görülen kanser türüdür diyen İzmir Tınaztepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı, Avrupa Tıbbi Onkoloji Derneği Üyesi Doç. Dr. İbrahim Petekkaya: “Meme kanserine zemin hazırlayan durumlar arasında ileri yaş, kalıtsal geçiş, geç menopoz yaşı (55 yaşından büyük menopoz olma durumu), cinsiyet, hareketsiz yaşam tarzı ve yanlış beslenme gibi faktörler bulunmaktadır. Olumlu yönde yaşam tarzı değişiklikleri, kilo verme, sigara ve alkol kullanmama ile tüm meme kanserlerinin %30’u önlenebilir. Sağlıklı beslenmenin en kolay ve etkili yolu ise şüphesiz Akdeniz diyetidir.  Günümüzde yoğun ve tempolu yaşam, hormonlu gıdalar, sağlıksız beslenme ve artan alkol tüketimi yüzünden meme kanserine yakalanma oranı artmış ve yaygınlaşmıştır. Maalesef birçok kadın meme kanseri olduğunu artık hastalık çok ilerlediğinde ya da tedavi edilemez bir hale geldiğinde fark etmektedir. Oysaki erken teşhisle meme kanseri tedavisinde kesin bir sonuç alınabilmektedir. Cinsiyet: Şüphesiz ki meme kanserine yakalanmak için en önemli etkeni cinsiyet oluşturur. Erkeklerde meme kanseri görülme riski kadınlara göre 146 kat daha azdır. Yaş: Meme kanseri, ergenlik döneminden önce ortaya çıkmaz. Yirmi yaşından önce ortaya çıkma ihtimali oldukça azdır, kırk yaşın üzerindeki kadınlarda %90-95’lik bir oranda meydana gelir. Genetik: Ailesinde meme kanseri bulunan bir hastanın bu hastalığa yakalanma potansiyeli genel ortalamadan  2-3 misli fazladır ancak bu durum kişinin kesin bir şekilde hasta olacağını anlamına gelmez, sadece yakalanma ihtimali biraz daha yüksek olmaktadır. Daha önce meme kanseri geçirmiş olmak: Meme kanseri sebebi ile tedavi olmuş bir kadın hastada diğer memenin de kanser olma riski her sene için yaklaşık olarak %0,5-1 yükselmektedir. Bu risk grubuna dâhil kişiler yaşam boyu risk altındadır. Bu sebeple de sürekli kontrol altında olmalıdırlar. Hormonlar: Kimi hormonların ve özellikle de “östrojen” hormonunun meme kanseri üzerindeki etkisi oldukça tartışılan bir husustur. Östrojenin özel olarak kansere yol açtığı söylenemez. Fakat hali hazırda mevcut olan bir meme kanseri, östrojen etkisiyle çok hızlanmaktadır. Erken görülen adet: Özellikle 12-13 yaş öncesi adet görmeye başlayan kadınlarda, hayat boyu meme kanseri riski, daha geç adet olan kişilere nazaran iki kat fazla olmaktadır. Doğum: İlk doğum yaşı meme kanseri riski bakımından önem teşkil eder. İlk doğumunu 18 yaşında ya da daha erken yaşlarda gerçekleştiren kadınlarda meme kanseri ihtimali, hiç doğum yapmayanların neredeyse yarısından daha az olmaktadır. Hiç doğum yapmamak kanser riskini artıran etkenlerdendir. İlerleyen yaşlarda çocuk doğurmak da yaşa göre riski artıran nedenlerdendir. Beslenme düzeni ve şişmanlık: Özellikle aşırı kalorili beslenme düzeninin meme kanseri ile bağlantısı üzerinde oldukça fazla durulmuştur. Meme kanserine yakalanmış hastaların çoğunlukla kilolu ve iri yapılı oldukları gözlenmektedir.”

Her 8 kadından birine meme kanseri tanısı konuluyor

Doç. Dr. İbrahim Petekkaya: “Meme kanserinin dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kadınlarda görülen her dört kanserden birini oluşturmaktadır ve her 8 kadından birine meme kanseri tanısı konulmaktadır. Meme kanseri tek bir hastalık değildir. Meme kanseri, tedavileri birbirinden farklılıklar arz eden alt türlere sahip bir hastalık grubudur. Doğru tedavi için hangi meme kanseri çeşidi ile karşı karşıya olunduğu bilinmelidir. Gelişmiş ülkelerde alınan önlemlerle meme kanseri sıklığının azaldığı görülürken Türkiye’de meme kanserinin son 25 yılda 3 katına yakın bir oranda arttığına dikkat çekilmelidir. “Her yıl yaklaşık 25 bin kadına meme kanseri tanısı konan ülkemize dair bir diğer gerçek de Batılı ülkelere kıyasla meme kanseri görülme yaşının daha düşük olmasıdır. Türkiye’deki her 5 meme kanseri hastasından biri 40 yaşın altında, en genç hastamız ise 17 yaşındadır. 50 yaş altı meme kanseri oranı ülkemizde yüzde 50’ye yakın oranlar göstermektedir. Amerika’da ise meme kanseri tanısı alan hastaların %25’i 50 yaşın altında, %5’ten az bir oranda ise 40 yaş altında görünmektedir.”

Metastatik meme kanseri nedir?

Tüm metastatik kanserlerde kanser hücreleri, kanserin oluştuğu doku dışında başka organlara sirayet edip oralara da yerleşmektedir diyen Doç. Dr. İbrahim Petekkaya:  “Buna metastaz diyoruz. Metastatik meme kanserinde de meme kanseri hücreleri meme dışında akciğer, karaciğer, kemik gibi organlarda kendisini gösterir. Kanserlerde yayılım derecesi yani evresi, kanseri nasıl tedavi edileceğine karar vermede, uygulanacak tedavilerin öngörülen başarısını öngörmekte ve hastanın ortalama beklenen yaşam süresinin tahmininde son derece önemlidir. Meme kanseri tanısı alan hastaya kanserin yaygınlığının saptanması amacı ile PET-BT, USG, MRI, Tomografi gibi görüntüleme yöntemleri yapılır. Bu görüntüleme yöntemleri ile kanserin, farklı bir organa sıçradığı tespit edilirse, bu duruma 4. evre yani metastatik meme kanseri denir. Ayrıca erken evre meme kanseri tanısı almış ve tedavi edilmiş bir hasta tedaviden sonra erken dönemde veya ileri yıllarda yenileyebilir. Bu yenileme daha önce ameliyat olduğu meme ve/veya koltuk altında bölgesel yineleme (lokal nüks), tekli ya da çoklu organların metastazı (kemik, karaciğer, akciğer, beyin) şeklinde olabilir.”

Meme sağlığında birçok farklı teşhis yöntemi bulunuyor

Meme sağlığında birçok farklı teşhis yöntemin bulunduğunun altını çizen Doç. Dr. İbrahim Petekkaya: “Bunların birbirlerine farklı üstünlükleri olmakla birlikte birkaçının birlikte yapılması ile erken teşhis olasılığı artmaktadır. Genel olarak önerilen, her kadının her adet döneminde kendi kendisini muayene etmesi, her yıl uzman bir hekime muayene olması ve 40 yaşından sonra her yıl mamografi çektirmesidir. Meme ultrasonografisi en sık kullanılan görüntüleme yöntemlerinden birisidir. Tüm yaşlardaki kadınlarda kullanılabilir. Özellikle genç kadınların meme dokusu daha yoğun olduğu için mamografi yerine tercih edilir. Ultrasonun hiçbir zararlı etkisi yoktur; bu nedenle gebelerde de kullanılabilir. Her kadının ayda bir kere kendi kendini muayene etmesi ve yılda bir kere (en az 2-3 yılda 1 kere) detaylı meme tarama testlerini yaptırması hastalığın ilerlemeden önüne geçilebilmesi açısından son derece önem arz ediyor.”

Doğru tedavi için meme kanseri çeşidi bilinmeli

Doç. Dr. İbrahim Petekkaya: “Meme kanserinde kemoterapi, ameliyat öncesi tümörü küçültme amaçlı (neoadjuvan), ameliyat sonrası hastalığın yineleme riskini azaltma amaçlı (adjuvan) ya da ileri evre (metastatik) hastalıkta yaşam sürelerini veya yaşam kalitesini artırma amaçlı uygulanmaktadır. Bu grup hastalarda, kemoterapi ve hormonal tedaviler tek başlarına yetersiz kalabilirler. Bu uyarıcıları susturmaya yönelik geliştirilen akıllı ilaçlar, kemoterapi ve hormonal tedavinin etkisini artırmaktadır. Meme kanseri hücrelerinde Her2 reseptör dediğimiz hücreye büyüme uyarısı veren mekanizmalar için geliştirilen akıllı ilaçlar kullanılır. Dünyada ve ülkemizde kullanılmakta olan bu grup ilaçları özellikle ileri evre meme kanseri hastalarda kullanabiliyoruz. 15 yıl öncesine kadar klasik kemoterapi ilaçları ve hormonal tedavi dışında meme kanserli hastalarımız için başka bir tedavi seçeneği yok iken günümüzde yeni ve daha etkin kemoterapi ilaçları, hedefe yönelik ilaçlar (akıllı ilaçlar), yeni hormonal tedavi ilaçları ve bu ilaçların birlikte kullanımının getirdiği başarılar son derece yüz güldürücüdür. Artan tedavi seçenekleri, cerrahi öncesi (neoadjuvant tedavi), cerrahi sonrası (adjuvant tedavi) ve ileri evre hastalığın tedavilerinde son derece başarılı sonuçları beraberinde getirmiştir. Tümörlerin, bağışıklık sisteminin gözetiminden çeşitli mekanizmaları (CTLA-4, PD1 ve PD-L1) kullanarak nasıl kaçtığı bulunmuştur ve bu mekanizmalar üzerine etkili ilaçlara immünoterapiler denilmektedir. Bu ilaçlar, kanser hücrelerini direk öldürmek veya hedef almak yerine, hastanın bağışıklık sistemini destekleyerek, bağışıklık sisteminin görevini yerine getirmesini sağlamaya çalışmaktadır.”

Onkoloji alanında rehabilitasyon programları çok önemli

Onkoloji alanında rehabilitasyon programları son derece önemlidir vurgusu yapan Doç. Dr. İbrahim Petekkaya: “Meme kanseri tanısı konan ve cerrahi müdahale ile meme dokusunun bir kısmını veya tamamını yitiren hastalar rutin psikolojik rehabilitasyon, fiziksel rehabilitasyon programlarına (omuz kısıtlılığı ve lenf ödem tedavisinde masaj) alınmalıdır. Tedavileri tamamlanmış veya tedavi süresince arzu eden hastalar, cinsel rehabilitasyon programlarına dahil edilmeli bu konuda eşleri ile birlikte değerlendirilmelidir.”

Günümüzde, “one size fit all” yani “tüm hastalar için tek bir tedavi yöntemi” modeli terk edilmiş, yerini “bireye özgü tedaviler”e bırakmıştır diye ifade eden Doç. Dr. İbrahim Petekkaya: “Bu sayede, hastalarda daha etkin tedaviler ile başarı şansı artmış, istenmeyen yan etkilerden uzaklaşılmıştır. Artık hastalarımıza akıllı ilaçlar, hedefe yönelik ilaçlar ve immünoterapi ile ömürlerine ömür katmaktayız ve yaşım süresini kaliteli olarak basamaklar halinde arttırmaktayız.”

Covid-19 döneminde hastalar onkologlarıyla iletişimde olmalı

Kanser tedavisi gören ve kanserden kurtulan kişilerin, özellikle bağışıklık sistemi zayıf olanların, muhtemelen koronavirüsün sağlıkları üzerindeki potansiyel etkisi konusunda endişeli olduklarının farkındayız diyen Doç. Dr. Petekkaya: “Hastalar, kendilerini enfeksiyondan koruma seçeneklerini tartışmak için onkologları ve sağlık ekipleriyle konuşarak tavsiye almalıdır. Var olan kemoterapi seçeneklerini evde kemoterapi haplarına çevirebiliriz. Tabi bu maalesef her hasta için uygun bir seçenek gibi olmayabilir bu nedenle kendi doktoru ile iletişime geçmelerini öneririz.”