Meme kanserinde bireye özgü teşhisler çok önemli
Akıllı, hedefe yönelik ilaçlar ve immünoterapi ile hastaların yaşam süresini kaliteli olarak basamaklar halinde artırmak mümkün. Meme Kanseri Farkındalık Ayı sebebiyle İzmir Tınaztepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı, Avrupa Tıbbi Onkoloji Derneği Üyesi Doç. Dr. İbrahim Petekkaya meme kanseri hakkında önemli bilgiler verdi.
Birçok kadın hayatları boyunca meme kanserine yakalanma konusunda endişe ve korku duymaktadır. Kansere yakalanmaya yönelik algı ve endişe aynı zamanda koruyucu ve tarayıcı sağlık davranışları geliştirerek kendi kendine muayeneyi teşvik etmiştir. Memede ele gelen sertlik, akla ilk olarak kanseri getirmektedir. Meme kanseri belirtileri arasında en sık rastlanılan bulgu memede kitledir. Bu kitlelerin büyük bir kısmı iyi huylu tümörlerdir. Bununla birlikte, memede bir kitle ele geldiğinde, mutlaka araştırılmalıdır. Meme kanseri belirtisi olabilecek kitleler, solid kitle olarak tanımlanan içi farklı bir doku ile dolu oluşumlardır. Belirtiler;
Memede kist
Solid (katı) kitle
Meme derisinde kalınlaşma, şişme, renk değişikliği
Meme başında kalınlaşma, kızarıklık veya yara olması
Memede veya meme başında içeri doğru çekinti olması
Meme başında akıntı
Memenin şeklinde değişiklik
Meme başlarının pozisyonlarında değişiklik
Koltuk altında ele gelen bir kitle
Meme kanseri pek çok risk faktörünün etkisiyle oluşuyor
Meme kanseri kadınlar arasında en yaygın görülen kanser türüdür diyen İzmir Tınaztepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı, Avrupa Tıbbi Onkoloji Derneği Üyesi Doç. Dr. İbrahim Petekkaya: “Meme kanserine zemin hazırlayan durumlar arasında ileri yaş, kalıtsal geçiş, geç menopoz yaşı (55 yaşından büyük menopoz olma durumu), cinsiyet, hareketsiz yaşam tarzı ve yanlış beslenme gibi faktörler bulunmaktadır. Olumlu yönde yaşam tarzı değişiklikleri, kilo verme, sigara ve alkol kullanmama ile tüm meme kanserlerinin %30’u önlenebilir. Sağlıklı beslenmenin en kolay ve etkili yolu ise şüphesiz Akdeniz diyetidir. Günümüzde yoğun ve tempolu yaşam, hormonlu gıdalar, sağlıksız beslenme ve artan alkol tüketimi yüzünden meme kanserine yakalanma oranı artmış ve yaygınlaşmıştır. Maalesef birçok kadın meme kanseri olduğunu artık hastalık çok ilerlediğinde ya da tedavi edilemez bir hale geldiğinde fark etmektedir. Oysaki erken teşhisle meme kanseri tedavisinde kesin bir sonuç alınabilmektedir. Cinsiyet: Şüphesiz ki meme kanserine yakalanmak için en önemli etkeni cinsiyet oluşturur. Erkeklerde meme kanseri görülme riski kadınlara göre 146 kat daha azdır. Yaş: Meme kanseri, ergenlik döneminden önce ortaya çıkmaz. Yirmi yaşından önce ortaya çıkma ihtimali oldukça azdır, kırk yaşın üzerindeki kadınlarda %90-95’lik bir oranda meydana gelir. Genetik: Ailesinde meme kanseri bulunan bir hastanın bu hastalığa yakalanma potansiyeli genel ortalamadan 2-3 misli fazladır ancak bu durum kişinin kesin bir şekilde hasta olacağını anlamına gelmez, sadece yakalanma ihtimali biraz daha yüksek olmaktadır. Daha önce meme kanseri geçirmiş olmak: Meme kanseri sebebi ile tedavi olmuş bir kadın hastada diğer memenin de kanser olma riski her sene için yaklaşık olarak %0,5-1 yükselmektedir. Bu risk grubuna dâhil kişiler yaşam boyu risk altındadır. Bu sebeple de sürekli kontrol altında olmalıdırlar. Hormonlar: Kimi hormonların ve özellikle de “östrojen” hormonunun meme kanseri üzerindeki etkisi oldukça tartışılan bir husustur. Östrojenin özel olarak kansere yol açtığı söylenemez. Fakat hali hazırda mevcut olan bir meme kanseri, östrojen etkisiyle çok hızlanmaktadır. Erken görülen adet: Özellikle 12-13 yaş öncesi adet görmeye başlayan kadınlarda, hayat boyu meme kanseri riski, daha geç adet olan kişilere nazaran iki kat fazla olmaktadır. Doğum: İlk doğum yaşı meme kanseri riski bakımından önem teşkil eder. İlk doğumunu 18 yaşında ya da daha erken yaşlarda gerçekleştiren kadınlarda meme kanseri ihtimali, hiç doğum yapmayanların neredeyse yarısından daha az olmaktadır. Hiç doğum yapmamak kanser riskini artıran etkenlerdendir. İlerleyen yaşlarda çocuk doğurmak da yaşa göre riski artıran nedenlerdendir. Beslenme düzeni ve şişmanlık: Özellikle aşırı kalorili beslenme düzeninin meme kanseri ile bağlantısı üzerinde oldukça fazla durulmuştur. Meme kanserine yakalanmış hastaların çoğunlukla kilolu ve iri yapılı oldukları gözlenmektedir.”
Her 8 kadından birine meme kanseri tanısı konuluyor
Doç. Dr. İbrahim Petekkaya: “Meme kanserinin dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kadınlarda görülen her dört kanserden birini oluşturmaktadır ve her 8 kadından birine meme kanseri tanısı konulmaktadır. Meme kanseri tek bir hastalık değildir. Meme kanseri, tedavileri birbirinden farklılıklar arz eden alt türlere sahip bir hastalık grubudur. Doğru tedavi için hangi meme kanseri çeşidi ile karşı karşıya olunduğu bilinmelidir. Gelişmiş ülkelerde alınan önlemlerle meme kanseri sıklığının azaldığı görülürken Türkiye’de meme kanserinin son 25 yılda 3 katına yakın bir oranda arttığına dikkat çekilmelidir. “Her yıl yaklaşık 25 bin kadına meme kanseri tanısı konan ülkemize dair bir diğer gerçek de Batılı ülkelere kıyasla meme kanseri görülme yaşının daha düşük olmasıdır. Türkiye’deki her 5 meme kanseri hastasından biri 40 yaşın altında, en genç hastamız ise 17 yaşındadır. 50 yaş altı meme kanseri oranı ülkemizde yüzde 50’ye yakın oranlar göstermektedir. Amerika’da ise meme kanseri tanısı alan hastaların %25’i 50 yaşın altında, %5’ten az bir oranda ise 40 yaş altında görünmektedir.”
Metastatik meme kanseri nedir?
Tüm metastatik kanserlerde kanser hücreleri, kanserin oluştuğu doku dışında başka organlara sirayet edip oralara da yerleşmektedir diyen Doç. Dr. İbrahim Petekkaya: “Buna metastaz diyoruz. Metastatik meme kanserinde de meme kanseri hücreleri meme dışında akciğer, karaciğer, kemik gibi organlarda kendisini gösterir. Kanserlerde yayılım derecesi yani evresi, kanseri nasıl tedavi edileceğine karar vermede, uygulanacak tedavilerin öngörülen başarısını öngörmekte ve hastanın ortalama beklenen yaşam süresinin tahmininde son derece önemlidir. Meme kanseri tanısı alan hastaya kanserin yaygınlığının saptanması amacı ile PET-BT, USG, MRI, Tomografi gibi görüntüleme yöntemleri yapılır. Bu görüntüleme yöntemleri ile kanserin, farklı bir organa sıçradığı tespit edilirse, bu duruma 4. evre yani metastatik meme kanseri denir. Ayrıca erken evre meme kanseri tanısı almış ve tedavi edilmiş bir hasta tedaviden sonra erken dönemde veya ileri yıllarda yenileyebilir. Bu yenileme daha önce ameliyat olduğu meme ve/veya koltuk altında bölgesel yineleme (lokal nüks), tekli ya da çoklu organların metastazı (kemik, karaciğer, akciğer, beyin) şeklinde olabilir.”
Meme sağlığında birçok farklı teşhis yöntemi bulunuyor
Meme sağlığında birçok farklı teşhis yöntemin bulunduğunun altını çizen Doç. Dr. İbrahim Petekkaya: “Bunların birbirlerine farklı üstünlükleri olmakla birlikte birkaçının birlikte yapılması ile erken teşhis olasılığı artmaktadır. Genel olarak önerilen, her kadının her adet döneminde kendi kendisini muayene etmesi, her yıl uzman bir hekime muayene olması ve 40 yaşından sonra her yıl mamografi çektirmesidir. Meme ultrasonografisi en sık kullanılan görüntüleme yöntemlerinden birisidir. Tüm yaşlardaki kadınlarda kullanılabilir. Özellikle genç kadınların meme dokusu daha yoğun olduğu için mamografi yerine tercih edilir. Ultrasonun hiçbir zararlı etkisi yoktur; bu nedenle gebelerde de kullanılabilir. Her kadının ayda bir kere kendi kendini muayene etmesi ve yılda bir kere (en az 2-3 yılda 1 kere) detaylı meme tarama testlerini yaptırması hastalığın ilerlemeden önüne geçilebilmesi açısından son derece önem arz ediyor.”
Doğru tedavi için meme kanseri çeşidi bilinmeli
Doç. Dr. İbrahim Petekkaya: “Meme kanserinde kemoterapi, ameliyat öncesi tümörü küçültme amaçlı (neoadjuvan), ameliyat sonrası hastalığın yineleme riskini azaltma amaçlı (adjuvan) ya da ileri evre (metastatik) hastalıkta yaşam sürelerini veya yaşam kalitesini artırma amaçlı uygulanmaktadır. Bu grup hastalarda, kemoterapi ve hormonal tedaviler tek başlarına yetersiz kalabilirler. Bu uyarıcıları susturmaya yönelik geliştirilen akıllı ilaçlar, kemoterapi ve hormonal tedavinin etkisini artırmaktadır. Meme kanseri hücrelerinde Her2 reseptör dediğimiz hücreye büyüme uyarısı veren mekanizmalar için geliştirilen akıllı ilaçlar kullanılır. Dünyada ve ülkemizde kullanılmakta olan bu grup ilaçları özellikle ileri evre meme kanseri hastalarda kullanabiliyoruz. 15 yıl öncesine kadar klasik kemoterapi ilaçları ve hormonal tedavi dışında meme kanserli hastalarımız için başka bir tedavi seçeneği yok iken günümüzde yeni ve daha etkin kemoterapi ilaçları, hedefe yönelik ilaçlar (akıllı ilaçlar), yeni hormonal tedavi ilaçları ve bu ilaçların birlikte kullanımının getirdiği başarılar son derece yüz güldürücüdür. Artan tedavi seçenekleri, cerrahi öncesi (neoadjuvant tedavi), cerrahi sonrası (adjuvant tedavi) ve ileri evre hastalığın tedavilerinde son derece başarılı sonuçları beraberinde getirmiştir. Tümörlerin, bağışıklık sisteminin gözetiminden çeşitli mekanizmaları (CTLA-4, PD1 ve PD-L1) kullanarak nasıl kaçtığı bulunmuştur ve bu mekanizmalar üzerine etkili ilaçlara immünoterapiler denilmektedir. Bu ilaçlar, kanser hücrelerini direk öldürmek veya hedef almak yerine, hastanın bağışıklık sistemini destekleyerek, bağışıklık sisteminin görevini yerine getirmesini sağlamaya çalışmaktadır.”
Onkoloji alanında rehabilitasyon programları çok önemli
Onkoloji alanında rehabilitasyon programları son derece önemlidir vurgusu yapan Doç. Dr. İbrahim Petekkaya: “Meme kanseri tanısı konan ve cerrahi müdahale ile meme dokusunun bir kısmını veya tamamını yitiren hastalar rutin psikolojik rehabilitasyon, fiziksel rehabilitasyon programlarına (omuz kısıtlılığı ve lenf ödem tedavisinde masaj) alınmalıdır. Tedavileri tamamlanmış veya tedavi süresince arzu eden hastalar, cinsel rehabilitasyon programlarına dahil edilmeli bu konuda eşleri ile birlikte değerlendirilmelidir.”
Günümüzde, “one size fit all” yani “tüm hastalar için tek bir tedavi yöntemi” modeli terk edilmiş, yerini “bireye özgü tedaviler”e bırakmıştır diye ifade eden Doç. Dr. İbrahim Petekkaya: “Bu sayede, hastalarda daha etkin tedaviler ile başarı şansı artmış, istenmeyen yan etkilerden uzaklaşılmıştır. Artık hastalarımıza akıllı ilaçlar, hedefe yönelik ilaçlar ve immünoterapi ile ömürlerine ömür katmaktayız ve yaşım süresini kaliteli olarak basamaklar halinde arttırmaktayız.”
Covid-19 döneminde hastalar onkologlarıyla iletişimde olmalı
Kanser tedavisi gören ve kanserden kurtulan kişilerin, özellikle bağışıklık sistemi zayıf olanların, muhtemelen koronavirüsün sağlıkları üzerindeki potansiyel etkisi konusunda endişeli olduklarının farkındayız diyen Doç. Dr. Petekkaya: “Hastalar, kendilerini enfeksiyondan koruma seçeneklerini tartışmak için onkologları ve sağlık ekipleriyle konuşarak tavsiye almalıdır. Var olan kemoterapi seçeneklerini evde kemoterapi haplarına çevirebiliriz. Tabi bu maalesef her hasta için uygun bir seçenek gibi olmayabilir bu nedenle kendi doktoru ile iletişime geçmelerini öneririz.”