Yazılar
Ramazan’da bağışıklık sistemini güçlü tutmamın yolları
Ramazan’da bağışıklık sistemini güçlü tutmamın yolları
Özellikle içine bulunduğumuz dönem itibariyle yaklaşan Ramazan Ayı’nda oruç tutarken sağlığımızı koruyabilmek daha da önem kazandı. Özellikle de bağışıklık sistemimizi koruyarak Ramazan’ı sağlıklı geçirmenin mümkün olduğunu belirten Uzman Diyetisyen, Uzman Klinik Psikolog Merve Öz, Ramazanda hem kilo kontrolünü sağlayacak hem de bağışıklık sistemini güçlü tutacak önerilerde bulundu…
BAĞIŞIKLIĞI AKTİFLEŞTİRMEK İÇİN MUTLAKA SAHURA KALKIN!
Vücudumuzda en çok enerji ihtiyacı olan iki sistemin bağışıklık ve sindirim sistemi olduğunu hatırlatan Dyt. Merve Öz, iki sistemin aynı anda çalışmasının çok da mümkün olmadığını, sindirimi durdurmanın bağışıklığı aktive ettiğini söyledi. Ramazan ayı içerisinde de sahurla iftar arasında geçen sürede bağışıklık sisteminin aktive olacağını fakat vücudun strese girmemesi için mutlaka sahura kalkılması gerektiğinin altını çizen Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi’nden Uzman Diyetisyen, Uzman Klinik Psikolog Merve Öz şöyle konuştu: “sahura kalkılmadığında yaşanan uzun süre açlık nedeniyle vücut strese gireceğinden, bu durum bağışıklığın düşmesine neden olabilmektedir. Bu nedenle Ramazan ayını; iftar, iftarla sahur arasında 1 ara öğün ve sahur olmak üzere 2 ana, 1 ara öğün ile geçirmekte fayda var.”
SAHURDA HAFİF VE DOYURUCU YİYECEKLER TERCİH EDİN
Sahurda mümkün olduğunca tüm besin öğelerini içerecek bir sofraya oturulması gerektiğini söyleyen Dyt. Merve Öz, “Besleyici bir çorba, yumurta, peynir, zeytin, yeşillik, salatalık, domates ideal olacaktır. Yulaf/siyez ezmesi severler sahurda bu seçeneği değerlendirebilirler. Fakat en güzel protein kaynaklarından biri olan yumurta, yulaf/siyez ezmesinin yanında tüketilmeli.”
TÜM VÜCUT SİSTEMİNİN ÇALIŞMASI İÇİN İFTARLA SAHUR ARASINDA SU İÇİN
Güçlü bir bağışıklık sistemi için su olmazsa olmazlar arasında yer alıyor. Tüm vücut sistemlerinin çalışması için suyun gerekli olduğunun altını çizen Dyt. Merve Öz, “Su, toksinlerin vücuttan atılmasına, besinlerin hücrelerimize taşınmasına, bakterilerin ve virüslerin etkisiz hale gelmesine yardımcı olur. Bu nedenle Ramazan ayı boyunca iftarla sahur arasında yeterli miktarda su içmeye çalışın. Bununla birlikte yeterli su alınmadığında, çay ve kahve de vücuttan su atımını hızlandıracağı için vücuda zarar verebilir. Ramazan ayı boyunca olabildiğince çay ve kahve tüketiminizi azaltıp daha çok su tüketmekte fayda var.” Diye konuştu.
ANTİOKSİDAN ALMAK İÇİN ARA ÖĞÜNDE MEYEVE YİYİN
Meyvelerde bolca bulunan antioksidan moleküllerin hücre hasarını önlemeye yardımcı olarak bağışıklık sistemini güçlendirdiğini hatırlatan Dyt. Merve Öz, şu bilgileri verdi: “Meyvelerde bulunan yüksek lif oranı sindirim sisteminin çalışmasını kolaylaştırarak bağırsaklarda bulunan yararlı bakteriler için uygun ortam oluşturur. Bağırsaktaki yararlı bakterilerimizin sayısı ne kadar fazla ise bağışıklığımız da bir o kadar güçlü olur.”
RAMAZAN İÇECEĞİNİZ KEFİR OLSUN
Kefirin içeriğinde bulunan probiyotikler sayesinde kefirin bağışıklık güçlendiren çok belirgin bir etkisi olduğunu anlatan Dyt. Merve Öz, “Bağırsak florasını düzenleyen kefir, ramazan ayında yaşanan konstipasyon (kabızlık) probleminin giderilmesine de yardımcı olur. Ayrıca kefirin glisemik indeksinin düşük olması ve yüksek protein içeriği ile midede uzun süre kalarak tokluk hissi sağlanabilir” diye konuştu.
İFTAR SOFRASINDA MUTLAKA SALATA OLSUN
Orucu açarken yiyecekleri sınırlandırmak her ne kadar zor olsa da sağlıklı bir Ramazan geçirmek ve elbette kilo almamak için bazı noktalara dikkat edilmesi gerektiğini hatırlatan Dyt. Merve Öz şunları anlattı: “Orucu açıp çorbanızı yedikten sonra 15 dakika ara verin. Daha sonra ana yemeğe geçin. Beynimize doyma sinyali 20 dakika sonra gittiği için iftarda yemek öncesi ara vermek, yavaş yemeği sağladığı gibi porsiyon kontrolünü de kolaylaştırır. Ayrıca başlangıcı çorbayla yapmak doyma hissinin başlamasını ve kan şekerinin ani yükselmesine engel olacaktır. Ayrıca iftarda ana yemeğinizin yanına mutlaka salata yapın. Salata mide hacmini doldurarak kalorili yiyeceklerden çok yemenizi engelleyecektir. Ayrıca salatadan alacağınız lif bağırsak tembelliğinizi rahatlatacaktır.”
RAMAZANDA KİLO KONTROLÜNÜDE SAĞLAYIN
Fazla kilo, kalp rahatsızlığı ve diyabet dâhil olmak üzere birçok hastalık için risk oluşturduğu için, ideal kiloda olan kişilerin kilolarını korumak, kilo fazlası olan bireylerin de fazlalıklarından kurtulmak için Ramazan ayı boyunca fazla karbonhidratlı ve yağlı beslenmemeye dikkat etmeleri gerektiğinin altını çizen Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi’nden Uzman Dyt. , Uzman Klinik Psikolog Merve Öz, ”Sahurda ve iftarda kızartma ve hamur işi tüketilmemelidir. En kaliteli karbonhidrat ekmek olduğundan pilav, makarna, bulgur pilavı ve pide yerine ekmek tüketilmelidir. Pide, beyaz undan hazırlandığından, kan şekerinde ani artışa neden olmaktadır. Ayrıca lezzeti nedeni ile sınırları aşmanıza neden olduğundan, pide yerine tam buğday, siyez, tam tahıllı ekmeği tüketilmelidir. Tatlı yerine ise mevsim meyveleri tercih edilmelidir.”
YÜRÜYÜŞÜ İHMAL ETMEYİN
Bağışıklık sisteminin güçlü kalmasını sağlayan en önemli unsurlardan birinin de egzersiz olduğunu hatırlatan Dyt. Merve Öz, “Düzenli yapılan egzersiz hem fiziksel hem de ruhsal sağlığımızı destekleyerek bağışıklığımızı güçlendirmektedir. Engel bir durum yoksa kendinizi çok yormadan her gün 30 dakika yürüyüş yapmayı ihmal etmeyin” dedi
Pandemide ilişkinizi onaracak 10 yöntem!
Pandemide ilişkinizi onaracak 10 yöntem!
Yapılan bilimsel araştırmalar hep aynı sonucu ortaya koyuyor; sağlıklı bir ilişkiye sahip olmak fiziksel ve psikolojik sağlığımız başta olmak üzere yaşamımızın birçok alanına olumlu katkı sağlıyor. Acıbadem Maslak Hastanesi’nden Uzman Klinik Psikolog Ece Koç “Sağlıklı ilişki; birbirine sevgi, saygı ve güven ile bağlı olan, hayatı ortak paylaşan, eşit hak ve sorumlulukları olan, birbirlerine özel alanlar tanıyan kişilerin yürüttüğü birlikteliklerdir. Sağlıksız olarak adlandıracağımız ilişkiler ise; çiftlerden birinin kurallarına, dayatmalarına göre yaşanan, karşısındakini değiştirmeye çalışan, güç savaşlarının sık sık gündeme geldiği, kavga ve tartışmanın çok yoğun yaşandığı ilişkilerdir” derken, son bir yıldır çalışma hayatımızın eve taşındığı, partnerlerin evde kısıtlı bir fiziksel ortamda daha fazla zaman geçirmek durumunda kaldığı pandemi sürecinin bazı ilişkilerde ciddi anlamda bunalmışlık ve bıkkınlık hissine yol açtığını ve ilişkilerin sağlıksız bir hal alarak ayrılıklara yol açtığını söylüyor.
Doğru zamanda, doğru üslupla tartışın
Partnerinizin davranışları karşısında şaşkınlığa düşmüş, hayal kırıklığına uğramış, korkmuş hatta öfke duymuş olabilirsiniz. Sevilmediğiniz hissine kapılmanız da cabası. Sizin duygularınız üzerinde yaralayıcı etkiye sahip olan davranışlara karşı sessiz kalmayın, duygularınızı içinize atarak biriktirmeyin; partnerinizle bunu mutlaka konuşun. Ancak sorunlarınızı konuşacağınız zamanın ‘doğru zaman’ olmasına yani gergin, huzursuz ya da yoğun olduğu bir zaman olmamasına dikkat edin. Sözlerinizi dikkatli seçin; doğru bir üslupla dile getirin.
Sorunları ‘ben’ dilini kullanarak konuşun
Sorunları dile getirirken üslubunuzun hırçınlıktan ve saldırganlıktan uzak olmasına dikkat edin. Partnerinizin davranışının sizin üzerinizde yarattığı olumsuz etkiyi ifade ederken ‘ben’ dilini kullanın. Örneğin; ‘bu yaptığın bana kendimi değersiz hissettirdi’, ‘kendimi sevilmiyor hissettim’ gibi. Doğru bir iletişim tekniğinin ilişkiniz üzerinde yapıcı etkisini hissedeceksiniz.
Kişiliğini değil davranışını eleştirin
Sorunları tartışırken partnerinizin kişiliğini değil, davranışını eleştirin. Hakaret içeren, düşmanca yaklaşımdan kaçınarak, empati yapmasını sağlayacak şekilde, sakin kalmaya çalışarak değiştirmesini istediğiniz davranışları dile getirin. Sürekli eleştirilmek, olduğu gibi kabul edilmemek kişileri inciteceği için eşinizin/ partnerinizin bazı davranışlarını da olduğu gibi kabul edin, değiştirmeye çalışmayın.
Bireysel alanlarınıza saygı duyun, yasaklar koymayın
Her sağlıklı ilişkide bireysel alanlara ihtiyaç vardır. ‘Yapışık ikizler’ gibi her faaliyetin içerisinde birlikte olmak, birbirinizin gölgesinde hareket etmek ilişkilerde bir süre sonra bunalma ve sıkılma hissine yol açar. Bu nedenle aynı çatının altında ‘bir’ ama kendinizin ve partnerinizin bireysel özgürlüğüne, hobilerine, ilgi alanlarına müdahale etmeden yaşamayı öğrenin; farklılıklarınızı kabul edin.
Cevap vermek için değil anlamak için dinleyin
Uzman Klinik Psikolog Ece Koç, “Tartışma esnasında birbirinizi yargılamaktan kaçının. Karşınızdakini dinleyip, onu anlamaya çalışın. Cevap vermek için değil, anlamak için dinleyin. İlişkilerde yapılan en büyük yanlışlardan biri; karşımızdaki duygu ve düşüncelerini dile getirirken, onu dinlemek yerine, onun sözlerine karşı vereceğimiz cevapları düşünmektir. Karşınızdakinin eleştirilerini dikkatlice dinleyerek, ilişkinizi yapıcı yönde etkilemesi için önemli ipuçları elde edeceksiniz.” diyor.
Sorumlulukları ve hayallerinizi paylaşın
İlişkide sorumlulukların hep bir kişide olması, o kişinin zamanla tükenmesine, mutsuz olmasına ve hayattan zevk alamamasına yol açacağından; sorumlulukları paylaşmak sağlıklı ilişkilerde olmazsa olmaz koşullar arasında yer alıyor. Sorumluluklar gibi hayallerinizi de paylaşmaya özen gösterin; ortak hayaller kurun. Güzel düşünceler ve paylaşılan hayaller ilişkinizde yapıcı bir rol oynayacaktır.
Sosyal hayatınız olsun
Birbirinize dürüst davranıp yalan söylememek şartıyla, ilişkiniz dışında da sosyal bir hayatınızın olmasına özen gösterin. Özellikle ilişkilerde sosyal hayatın erkeklerde baskın olduğu, kadınların ise kendisini evine ve eşine, çocuklarına adadığı, bunun da zamanla bilinçaltında birçok sorunu biriktirmesine yol açtığı görülüyor. Kişisel hobilerinize, sosyal çevrenize zaman ayırın, sevdiğiniz arkadaşlarınızla, dostlarınızla, aile üyelerinizle sadece kendiniz bir araya gelin. Pandemi süreci nedeniyle bu buluşmaları online da olsa mutlaka yapın ve hobilerinize zaman ayırın.
Yeni ve ortak deneyimler yaratın
Pandemi sürecinde iyice bunaldık ve sosyal etkinliklerden uzak kalarak eve kapandık. Bu süreci bir fırsata çevirin ve birbirinizin ilgi alanlarını destekleyecek uğraşlar yaratırken, yeni ve ortak deneyimler edinin. Örneğin; sadece kendi sevdiğiniz film türlerini değil, partnerinizin hoşuna giden filmlere ortak olun, sevdiği müziğe eşlik edin, birlikte şarkı söyleyin, hafta sonları kahvaltı sofranızın özel olmasını sağlayın, sorunlar yerine güzel ve gülümsetecek olaylardan bahsedin.
Evdeyim diye kendinizi ‘salmayın’
İlişkilerde yapılan en büyük yanlışlardan biri de evdeyim diye kişinin partnerini hiçe sayarak, kendine gereken özeni göstermemesi, bakımlı olmak yerine adeta kendini ‘salması’ oluyor. Oysa her gün dışarı çıkıyormuş gibi duşunuzu alıp, kendinize çeki düzen verin ve partnerinizin karşısında bakımlı olun. Kilo almamaya, varsa fazla kilolarınızdan kurtulmak için sağlıklı ve sürdürülebilir bir diyet uygularken, haftada en az üç gün, birer saat tempolu yürümeye özen gösterin.
Her sorunda geçmiş defterleri karıştırmayın
Uzman Klinik Psikolog Ece Koç “Tartışıp çözüme kavuşturduğunuz sorunları ya da partnerinizin geçmişte sizi üzdüğü davranışlarını her tartışmanızda yeniden gündeme getirmekten kaçının. Geçmişe değil, ana odaklanın ve geleceğinizde ‘onun’ da olmasını istiyorsanız yıkıcı değil, yapıcı yaklaşımlarda bulunun. Hararetli tartışmalarda saygısız ve incitici ithamlardan kaçının.” diyor.
Sağlıklı ilişkinin sağlığımıza 7 faydası
- Yaşam doyumunu artırır, hayatın keyifli ve mutluluk verici yönlerini görmeyi sağlar.
- Stresle baş etme gücünün artırır, zorluklar karşısında daha mücadeleci yapar.
- Kaygı, anksiyete ve depresyon oranlarını düşürür.
- İş hayatındaki başarıları artırır çünkü sağlıklı ilişkileri olan kişilerin zihinleri sorunlarla meşgul olmadığı için tüm enerjilerini işlerine verebilirler.
- Kalp hastalığı ve felç riskini azaltır.
- Öz güveni artırır; güvenle birine bağlanmış, onaylanan ve her koşulda yanında olacak bir partnere sahip olmak kendimizden daha emin olmamızı sağlar.
- Bağışıklık sistemimizi güçlendirir. Yaşanan olumsuzluklar, bağışıklık sistemimizle ilgili olan kortizol (stres hormonu) seviyemizin yükselmesine bu da bağışıklığımızın düşmesine neden olur. Ancak sağlıklı bir ilişkiye sahip olmak vücut direncimizin artmasına ve bağışıklığımızın güçlenmesine katkı sağlar.
Pandemide online karne heyecanı!
Pandemide online karne heyecanı!
Yüzyılın salgın hastalığı Covid-19 pandemisi günlük yaşam alışkanlıklarımızı kökünden değiştirirken, bu süreç özellikle de sosyalleşmenin ve öğrenmenin odak noktasındaki öğrenciler için çok daha zorlu geçiyor. Pandeminin gölgesinde bir eğitim-öğretim döneminin daha sonuna gelinirken Acıbadem Maslak Hastanesi’nden Uzman Klinik Psikolog Dilara Yamanlar, zillerin online çalıp karnelerin online alınacağı bu eğitim döneminin sonunda anne babaların çocuklarına yapıcı ve şefkatli yaklaşmalarının son derece önemli olduğunu vurguluyor. Uzman Klinik Psikolog Dilara Yamanlar, online karneye 9 doğru yaklaşımı anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.
İyi notlara odaklanın
Zor bir süreçten geçiyoruz ve bu süreç en çok da çocuklara zor. Bunu fark ettiğinizi söylemek, bu süreci yönetmeye dair olan çabasını takdir ederek söze başlamak, bu zor dönemde onun yanında olduğunuzu hissettirecek ve ona iyi gelecektir. Öncelikle kötü notlara değil daha iyi olan notlara odaklanın. Bu tutum çocuğunuzun kendine olan güveninin biraz daha yerine gelmesini sağlayacaktır.
Etiketleme yapmaktan kaçının
“Tembelsin”, “başarısızsın” ya da “zekisin ama çalışmıyorsun” gibi etiketler çocuğunuzun da kendisini bu şekilde kabul etmesine ve bir şeyler için çabalamamasına sebep olabilir. Bunun yerine “ne kadar çabaladığını görüyorum ve bunu takdir ediyorum” ya da “yorulduğunun ve bunaldığının farkındayım ama bu dönemsel bir durum, çabaladığın ve azmettiğin birçok olaya şahit oldum, bu süreci de en güzel şekilde atlatacağına benim inancım tam” şeklinde motivasyonel konuşmalar çocuğunuzun kendisine inanmasını ve enerjisini yükseltmesini sağlayacaktır.
Kıyaslama yapmayın
Her çocuk anne ve babası için özel ve biricik olmak ister; kıyaslama çocuğun kendisini yetersiz hissetmesine ve motivasyonunun kırılmasına sebep olabilir. Bu nedenle arkadaşlarıyla ya da yaşıtı başka çocuklarla kıyaslama yapmaktan kaçının.
Kendinizden örnek verin
Geçmişte yaşadığınız benzer olumsuzluklardan söz edin; çocuklar bazen yaşadıkları olumsuzlukların sadece kendi başlarına geldiğini ve bu konuda yapayalnız olduklarını düşünebilirler. Sizin de benzer konularda zorlandığınızı aynı süreçlerden geçtiğinizi duymak ona yalnız olmadığını hissettirecek ve iyi gelecektir. Örneğin; tüm sınıfın iyi olduğu bir dersten kendisi çok kötü sonuçlar aldığında “benim de senin yaşlarındayken çok benzer bir olay başıma gelmişti, kendimi çok kötü hissetmiştim ama sonra toparlayabileceğime inandım ve bir şekilde toparladım, senin de bunu düzelteceğine inancım tam” gibi bir tutum hem çocuğunuz ile sizin aranızdaki bağı güçlendirecek hem de onun motivasyonunu arttıracaktır.
Ceza ve ödülden uzak durun
Uzman Klinik Psikolog Dilara Yamanlar “Karneye bağlı cezalardan veya ödülden uzak durmaya çalışın; çalışma ve başarı bir ödüle bağlandığında burada farklı bir koşullanma oluşturabiliriz ve bu durum çocuğun tüm hayatına etki edebilir. Sadece ceza almamak için bir şeyler yapan, istek ve azim gibi güçlü özellikleri kullanmayan, haliyle kendisini aktif bir mutsuzluğun içinde bulan bir birey haline dönüşebileceği gibi, sadece ödül alacağı konularda çaba gösteren ya da ödülü yetersiz bulduğunda çabalamayan bir birey haline dönüşmesine de sebep olabilir.” diyor.
Okulla diyaloğunuzu artırın
Öğretmenlerle, rehberlik servisi ile ve okulla diyaloğunuzu arttırın; ilgili bir ebeveyn olmak, baskı yaratmadan arka fonda bir şeyleri takip etmek karne döneminde minik şoklar yaşamanızı engelleyecektir ve gelen karneyi tahmin edeceğiniz için vereceğiniz tepkiler daha ölçülü olacaktır.
‘Ben’ dilini kullanın
‘Ben’ dili suçlayıcı olmayan ve çözüm odaklı bir iletişim tekniğidir. Örneğin, çocuğunuzun karnesinde birden fazla düşük not gördüğünüzde “sen nasıl bu notları alırsın, hiç çalışmıyorsun, başaramayacaksın’ demek yerine ‘şu birkaç notu gördüğümde biraz üzüldüm ve şaşırdım, bu notları yükseltmek için ne yapılmasını öneriyorsun? Gel bu konuyu oturup birlikte konuşalım, ailen olarak bizim yapabileceğimiz bir şey var mı?” şeklinde yaklaşın. ‘Ben’ dilinin en önemli özelliği ilk olarak kendi duygularınızı dile getirmektir sonrasında sorundan bahsedip bu konuyla ilgili sizin yapabileceğiniz bir şey var mı diye sorup karşımızdaki kişiden bir çözüm önerisi istemek diyaloğun yapıcı bir şekilde gelişmesini ve çözüm önerilerine ulaşmanızı sağlayacaktır.
Soruna değil çözüme odaklanın
Soruna odaklanmak karşımıza birçok sorun çıkartacak, çözüme odaklanmak ise bir şekilde bizi çözüme ulaştıracaktır. Örneğin; “2 tane zayıfın var, geçen sene de böyleydi zaten çalışmadığın için bunlar başına geliyor, ben bu zayıf notlardan çok sıkıldım’ derken bu konuşma üç sene önceki zayıf notlara kadar gider; dolayısıyla sadece sorunları konuşur ve çözümden hızla uzaklaşırız. Bunun yerine “Tamam 2 tane zayıf not var, bunlarla ilgili ne yapabiliriz, normal düzenimizdeki neyi değiştirirsek bu zayıf notlar yükselmeye başlar? Hadi sırayla birkaç öneride bulunalım sonrasında minik adımlarla başlamayı deneriz” şeklindeki yaklaşım ise bizi bir süre sonra çözüme götürecektir.
Yanında olduğunuzu hissettirin
Uzman Klinik Psikolog Dilara Yamanlar “Okul başarısı dışında çocuğunuzun pozitif yönlerinden bahsetmek ve her zaman yanında olduğunuzu hissettirmek ve ‘Hadi karneyi bir kenara bırakalım şimdi herkes birbirinin sevdiği bir özelliğini söylesin’ şeklinde basit bir oyun oynamak çok güçlü etkileri beraberinde getirecektir. Aile bağlarını güçlendiren, pozitif yönlerin fark edilmesini sağlayan ve pekiştiren bu oyunu sadece karne günü değil sık sık oynamanızı öneririm. Günün sonunda ‘kötü notların da olabilir iyi notların da, bir şekilde hepsi çözülür, en değerli şey sensin ve biz senin her zaman yanındayız’ ile kapanış yapmak hem size hem de çocuğunuza iyi geleceği gibi zorluklarla tek başına savaşmadığını, ailesinin desteğinin her zaman bir adım gerisinde olduğunu hissettirecektir.” diyor.
Pandemide sabır taşı ebeveynlere rahatlatıcı öneriler
Pandemide sabır taşı ebeveynlere rahatlatıcı öneriler
Bir yandan uzaktan çalışma modeliyle kendi iş yaşamlarının sorumluluklarını yerine getirmeye bir yandan da online eğitim nedeniyle gün boyu evde zaman geçirmek zorunda kalan çocuklarıyla ilgilenmeye çalışan pek çok anne baba, adeta kendileri nefes alamaz hale geldiklerinden yakınıyor. Acıbadem Altunizade Hastanesi’nden Klinik Psikolog Naz Tanoğlu, “Bu olağanüstü süreçte farklı roller üstlenmek zorunda kalan ebeveynler de tıpkı çocuklarını koruyup rahatlatmaya çalıştıkları gibi kendilerini de ihmal etmemeli, bazı pratik önlemlerle bu süreci atlatmanın yollarını göz ardı etmemelidirler. Aksi halde fiziksel ve psikolojik sağlıklarında bozulma yaşayacakları gibi, bu olası bozulma çocuklarına da olumsuz yansıyacaktır.” diyor. Peki anne babalar pandemi sürecinde kendi psikolojilerini korumak adına neler yapabilirler? Klinik Psikolog Naz Tanoğlu, pandemide anne ve babalara özel tüyolar verdi, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.
Kendinize karşı şefkatli olmayı unutmayın
Covid-19 pandemi sürecinde belirsizlikler kaygıyı artırırken, kaygıya neden olan etkenlerden biri de kontrol etmemizin mümkün olmadığı şeyleri kontrol etme çabasından kaynaklanıyor. İçinde olduğumuz durumun en zorlayıcı tarafı; gözle görülmeyen ve ne zaman biteceği belli olmayan dolayısıyla da kontrol algımızı tümden sarsan bir tehdidin karşısında sürekli tetikte olmamız. Bu oldukça yorucu ve yıpratıcı deneyim karşısında kendimize şefkatli olmayı hatırlamalıyız. Tıpkı çocuğumuzla konuşurken olduğu gibi kendimize de ihtiyacımız olan desteği ve anlayışı göstermeliyiz. Dışarda kontrol edemediğimiz bir virüsle mücadele ederken içimizde güvenli bir yer oluşturmak, dayanma kapasitemizi arttıracaktır.
Eğlenceli etkinlikler yapın
Çocuklar, belirli sınırların olduğu bir düzen içinde yaşamaya ihtiyaç duyarlar. Her ne kadar bazen buna itiraz etseler de sınırlamalar onlara güven duygusu aşılar. Birlikte rutin program oluşturun. Ders dışı saatlerde oyun gibi aktivitelerin de bir rutin çerçevesine alınması tercih edilebilir. Çünkü unutulmamalıdır ki çocukların eğitim alma ihtiyaçları olduğu kadar, oyun oynamaya da ihtiyaçları vardır. Bu nedenle hem kendi kendilerine hem de birlikte yapabileceğiniz etkinliklere rutininizde yer açmanızda fayda var. Siz de bu etkinlikler sırasında kendinizi oyunun eğlencesi ve dinlendiriciliğine bırakarak rahatlayabilirsiniz.
Kendinize zaman ayırın ve bunu çocuğunuza anlatın
Her yere ve her şeye yetişmeye çalışıyorken, eğer kendinizi iyi hissettirecek şeylere vakit ayırmazsanız, iyi hissetmeniz zorlaşacaktır. Üstüne bir de çocuklarınızla ilgilenmeniz bu koşullarda mümkün olabilir mi? Çocukların bu dönemde psikolojik sağlıklarını koruyabilmeleri doğrudan anne babaların ruh sağlığı ile ilgilidir. Siz iyi hissettirecek kaynaklara yöneldikçe bu çocuğunuza da yansıyacaktır. Öyleyse daha iyi hissedebilmek için kendinize “Neye ihtiyacım var?” sorusunu sorun. Açığa çıkan ihtiyacınıza yönelik sizi destekleyecek uğraşlara yönelebilirsiniz. Bunu yaparken de kendinize neden vakit ayırmanız gerektiğini uygun bir dille çocuğunuza anlatmayı unutmayın (Örneğin; onlarla daha iyi ilgilenebilmek için buna ihtiyaç duymanız gibi
Bardağın dolu tarafını göz ardı etmeyin
Evde işlerin daha kolay yürümesi için çocuklara ev içerisinde sorumluluklarını arttıracak görevler verebilirsiniz. Örneğin, yemek masasına tabak taşıyabilir, bulaşık makinesini yerleştirmeye yardımcı olabilir, yatağını toplayabilir. Ayrıca bu dönemde sürekli evde oldukları için sizlerin onları gözlemleyebilmeniz de daha kolaylaşacaktır. Bu sayede okulda olsalar alamayacakları birebir ilgiyi ve dikkati evde anne babalarından alabilecekleri gibi, siz de çocuğunuzun zorlandığı alanları tespit ederek bunları geliştirme fırsatı bulabilirsiniz.
Mizaha daha çok yer açın
Zor dönemlerden geçerken en iyileştirici olan şeylerden biri de gülmektir. Mizahı bir baş etme mekanizması olarak daha çok kullanmak çocuklara psikolojik esneklik kazandırır. Onlara işler planlandığı gibi gitmediğinde stresi çözümlemeleri için destek sağlar. Bu davranışı pekiştirmelerindeki en büyük kaynak şüphesiz anne babalarını gözlemleyerek olacaktır. Onlara mizah ve espri duygunuzu göstererek model olun. Bol bol gülmek hem sizin hem çocuklarınızın kısacası evde herkesin ruh sağlığına iyi gelecektir!
Arkadaşlarınızla görüntülü konuşmalar yapın
Sosyalleşmek bize anne baba, eş, çalışan olmak dışında kim olduğumuzu hatırlatır ve hayat koşuşturmacasında bir nefes alma alanı yaratır. Pandemi sürecinde sevdiklerimizle eskisi gibi fiziksel olarak görüşemiyor olmak, bizi en önemli destek kaynaklarımızdan birinden mahrum bıraktı. Evlere kapanmanın getirdiği sosyal izolasyon ve yalnızlık duygusu ile baş etmenin en iyi yollarından biri de görüşemediğimiz arkadaşlarımızla görüntülü konuşmalar yapmaktır. Ayrıca buna bizlerin ihtiyacı olduğu kadar çocuklarımızın da ihtiyacı olduğunu hatırlamalı, ders aralarında eskiden teneffüs vakitlerinde yaptıkları gibi arkadaşları ile konuşmaları için ortam oluşturmalıyız.
Karamsarlığa kapılmayın
Klinik Psikolog Naz Tanoğlu “Elimizden gelenin en iyisini yaptığımızı düşünsek bile yine de çocukların olumsuz düşüncelerine engel olamayız. Çocuklar, günlük yaşamlarındaki alışılageldik düzenin değişmesiyle birlikte zaman zaman mutsuzluk, öfke, kaygı, isteksizlik gibi duygular yaşayabilirler. Bu doğaldır ve zorlandıklarına işarettir; karamsarlığa kapılmayın. Psikolojik olarak iyi hissedebilmeleri için öncelikle bu duygularının kabulü esastır. Anne babalar olarak onlara yapabileceğiniz belki de en iyi şeylerden biri, bu duyguları ifade etmeleri için çocuklarınıza alan açmaktır. Hemen dikkatlerini başka bir şeyle dağıtma repertuarına geçmeden, onları sakince dinlemeniz, duygularını paylaşmaları konusunda cesaretlendirmeniz önemlidir. Daha sonra da dinlediklerinizi onlara yansıtmak ve anladığınızı göstermek faydalı olacaktır. Ayrıca tüm bu süreçte daha fazla şefkat ve sabırla çocuklarınıza yaklaşmanız, psikolojik sağlamlıklarını korumalarına yardımcı olacak ve alacağınız olumlu geri bildirimler sizi de mutlu edecektir.” diyor.
Fiziksel egzersiz yapmayı ihmal etmeyin
Yasakların olmadığı saatlerde açık havada yürüyüşe çıkmak, bisiklete binmek ya da evde egzersiz yapmak beden sağlığınız için olduğu kadar ruh sağlığınız için de koruyucu niteliktedir. Spor yapmaya vakit ayırdığınızda evdeki sorumlulukların getirdiği stresle baş etmenizin kolaylaştığını fark edeceksiniz. Her gün en az on beş dakika ayırmanız iyi hissetmenize yardım edecektir. Ayrıca çocuğunuza bu dönemde hareket etmeyi hatırlatmak yerine önce kendiniz bunu uygulayarak ona örnek de olabilirsiniz.
Ergenlerde teknoloji bağımlılığı
Ergenlerde teknoloji bağımlılığı
COVID-19 virüsünün biranda ortaya çıkmasıyla beraber hayatlarımız son birkaç aydır tabiri caizse “tepetaklak” oldu. Her gün seyirci olduğumuz can kayıpları, yaşadığımız karantina günleri ve sokağa çıkma yasakları duygu durumumuzu olumsuz yönde etkilerken bazı davranışlarımızda da artışa sebep oldu. Bu dönem artan olguların en başında teknoloji bağımlılığı geliyor. Teknoloji bağımlığının tanımı nedir? Çocuk ve ergenlerde bu tarz bir bağımlılığı engellemek için ebeveynlere düşen roller nelerdir?
Bağımlılığın İngilizce karşılığı olan “addiction” kelimesi Latince “addicere”den gelmektedir. Addicere ise “tutsaklık” demek. Dolayısıyla herhangi bir şeye karşı geliştirilen bağımlılık o şeyin tutsağı olmak anlamına gelmektedir. Bağımlılık deyince akla ilk gelen sözcükler sigara, alkol ve uyuşturucu olsa da aslında bağımlılığın yelpazesi bir hayli geniş. İnsan hayatı boyunca sigara, alkol ve uyuşturucunun dışında, kumar, internet, teknoloji, alışveriş, seks, şeker, kafein ve hatta başka bir insanın bağımlısı olabilir. Teknoloji ve internet bağımlılığı pandemi öncesinde zaten ciddi anlamda bir sorun haline gelmişken evde kalma sürecinde yetişkinlerin yanısıra özellikle çocuk ve ergenlerde de teknoloji ve internet kullanımı ne yazık ki normal sınırların fazlasıyla dışına çıktı.
Teknoloji bağımlılığını birkaç cümle ile tanımlamak gerekirse:
- Biyolojik değil davranışsal bir bağımlılıktır.
- Kişi ile teknolojik aletin iletişimi sonucu ortaya çıkar.
- Diğer bağımlılıklarda olduğu gibi mahrumiyete bağlı kaygı yaşanır.
Bağımlılığın sinsi oluşma süreci teknoloji bağımlılığı için de geçerlidir. Her şey “masum” bir zevk alma ile başlar. Zevk alan kişinin beyninde bu zevk anlarına dair şemalar oluşur. Dolayısı ile kişi zevk veren olgudan uzak olsa da en ufak bir uyaranla bu şemalar aktive olur. Kişi o hazzı yaşamak için zevk veren şeyi yeninden kullanır/yapar/yaşar. Bu tekrarlar çoğaldıkça alışkanlık meydana gelir. Alışkanlığın sonucunda da bağımlılık gelişir. Bu süreç kiminde uzun zaman alsa da bazen bağımlılığın oluşması çok daha kısa sürelerde gerçekleşebilir.
İnternet kullanımı, 2013 yılında “Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı DSM-5”de “İnternet Oyun Bozukluğu” başlığı altında resmi olarak bir rahatsızlık olarak kabul edilmiştir. İnternete ait diğer uygulamaların problemli kullanımını içerdiği uzun zamandır tartışılmaktadır dolayısıyla yakın gelecekte oyun dışında diğer kullanımların da bir rahatsızlık olarak tanımlanması çok da şaşırtıcı olmayacaktır. Günümüzde ve özellikle pandemi sürecinde ergenlerdeki teknoloji bağımlılığı akıllı telefonlarla bağdaştırılmaktadır. Bunun en önemli sebeplerinden biri kullanılan telefonların birer statü sembolü haline gelmiş olmasıdır. Eskiden okul ya da arkadaş çevresi gibi unsurlar kimlik oluşturmayı tanımlarken bugün gençler birbirilerini kullandıkları telefona göre sınıflandırabilmekteler. Bunun yanısıra akıllı telefonlar sağladıkları uygulamalarla önemli bir sosyalleşme aracı görevi gördükleri gibi, oyun oynayabilme, fotoğraf ve video çekebilme özellikleriyle vazgeçilmez bir eğlence aleti haline de gelmişlerdir. Sayesinde gençlerin kendilerine ait bir dünya yaratabildikleri bu avuç içi kadar aletlerin son derece kolay ulaşılabilir olmaları da onlara olan bağımlılığı arttırmaktadır. Bu bağımlılığın yalnızlıkla döngüsel bir ilişkisi vardır. Yalnız hisseden genç telefonuna odaklanır, bu odaklanma (bağımlılık) yalnızlığı tetikler. Kırılmadığı takdirde sürekli devam eden bir kısırdöngünün oluşması kaçınılmazdır.
Teknoloji bağımlılığı yalnızlığı tetiklediği gibi başka rahatsızlıkların gelişmesine de yol açabilir:
Nomophobia (NO-MObile-phone PHOBIA): Nomofobi
Herhangi bir sebepten dolayı akıllı telefon kullanımı engellendiğinde yaşanan kaygının yol açtığı durumdur. Kişi, telefona erişimi olmaması halinde kaygı, nefes alamama, stres, gerginlik ve sıkıntı gibi bir takım fobik semptomlar sergiler. Telefona ulaşması halinde rahatlama hissi yaşar.
Netless Phobia: Netlesfobi:
Benzer fobik semptomların internete erişim sağlanamaması halinde geliştiği bir durumdur. Kişilerin gittikleri yerde wi-fi olup olmadığını sorması, otel vs gibi seçimlerde wi-fi özelliğinin ön planda tutulması gibi davranışlar gelişir.
Text neck: Cep telefonu boynu fıtığı:
Akıllı telefonların mesajlaşma, sosyal medya takibi ya da oyun oynama özelliklerinden dolayı kişinin uzun süreli ekrana bakması ve buna bağlı olarak boyun bölgesinde gelişen rahatsızlıktır. Kişi bu hastalığa bağlı olarak boyun ve omuz ağrıları çeker, duruş bozuklukları gelişir ve gün sonunda yaşanan aşırı yorgunluk gözlenir.
Teknoloji ile kuşatıldığımız bu çağda çocuk ve gençleri hedef alan bu bağımlılığı engellemek ebeveynlere düşüyor. Peki ebeveynler bu hassas konuda neler yapabilirler?
Kullanım çizelgesi hazırlayın: Sınır koymak her zaman işe yarar. Çocuğunuzun internet, televizyon ve bilgisayar kullanımını kademeli olarak sınırlandırmak önemlidir. Bu konuda yesilay.org tarafından önerilen süreleri kullanabilirsiniz.
Alternatif aktiviteler belirleyin: Bağımlılığı önleme ya da var olan bağımlılıkla baş etmenin önemli araçlarından biri odak dağıtmaktır. Çocuğunuza teknolojiye alternatif aktiviteler (spor, sanat ve müzik dallarından birine yönelmek gibi) önerin. Beraber yapacağınız ortak aktiviteler (piknik yapmak, sinemaya, maça gitmek gibi) bulun.
Model olun: Onlara kısıtlama ve kurallar koyarken bu kurallara en başta kendinizin uyduğundan emin olun. Örneğin yemek masasında akıllı telefon kullanımını yasakladıysanız kendi telefonunuzu da ortadan kaldırın.
Yetişkin gibi davranın: Çocuklarınıza birer yetişkinmiş gibi davranın. Teknolojinin kontrolsüz kullanımının yol açacağı zararları, bağımlılık riskini net ve açık bir dille anlatın.
Akıllı telefon ya da tabletleri teselli ya da susturmak için kullanmayın: Günümüz şartlarının en büyük getirisi olan tahammülsüzlük ebeveynlerin hatalı davranışlarına yol açabiliyor. Bu davranışlara bir örnek de ağlayan ya da susmayan çocuğun eline verilen telefon ve tabletler. Bizim ileriyi çok düşünmeden sığındığımız bu “sözde kurtarıcı”ların daha sonra bağımlılık yaratan unsurlar olacağını kendinize sıkça hatırlatın.
Gözlemleyin: Çocuğunuzun teknoloji ile ne kadar vakit geçirdiğini gözlemeden bilemezsiniz o yüzden bıkmadan, usanmadan fakat özel alanını çok ihlal etmeden gözlemleyin.
Akranları ile görüştürün: Çağımızın teması ve teknoloji bağımlılığın tetiklediği yalnızlığı engellemek için çocuklarınızın arkadaşları ile görüşmesi için fırsatlar yaratın. Gerekirse diğer ebeveynlerle bir araya gelip farklı programlar organize edin.
Aile içinde olumlu ve demokratik ortam yaratın: Kural ve yasakları olabildiğince olumlu bir ortamda şekillendirin. Bazı kuralları çocuklarınızla beraber tasarlayın. Ne kadar teşvik edici olursanız kurallara uyumsuzluğu ve sınır ihlalini engelleme olasılığınız o ölçüde artar.
Ve son olarak,
SEVGİNİZİ GÖSTERİN ve TUTARLI OLUN! Tüm bu önerileri bir müddet uygulayıp bir müddet sonra bırakırsanız ya da uygulamada tutarsızlık sergilerseniz çabanız boşa gider. Tutarlı olup çocuklarınıza onlara olan sevginizi her fırsatta dile getirirseniz bir ebeveyn olarak açamayacağınız kapı yoktur.
Şehnaz Tuna – Klinik Psikolog
sehnaztuna72@gmail.com