Yazılar

Merakla bekleniyor

Kalpten gelen bir oyunculuk hikayesi…

Onur Özaydın, “Prens” dizisindeki Orion karakterinden sahnede Haluk Bilginer ile paylaştığı anlara, tiyatro tutkusundan müziğe uzanan yolculuğunu Pause Dergisi için anlattı: “Her karakteri özel kılmak hayalim.”

Röportaj: Nazan Ortaç

Onur Özaydın

‘Prens’ dizisinde canlandırdığınız Orion karakteri, izleyicilerden büyük ilgi gördü. Orion’ı bu kadar özel kılan neydi sizce? 

Orion bir komutan olsa da aslında içinde hiçbir kötülük barındırmayan, kalbi temiz bir karakter. Kan görmeye dayanamayan komutan mı olur (gülüyor)? “Ağzımızın tadı bozulmasın Ali Rıza Bey” cümlesini şiar edinmiş biri olduğu için, düştüğü durumlar seyirciye sempatik geliyor galiba.

Dizinin üçüncü sezonunda Orion’ı nasıl bir yolculuk bekliyor? İzleyicilere neler vaat ediyorsunuz? 

Dizinin üçüncü sezonunun çekimlerine çok yakında başlayacağız ama henüz senaryo elimize ulaşmadı. Biz de merakla bekliyoruz.

‘Prens’ dizisindeki ekiple nasıl bir çalışma ortamınız var? Sette yaşadığınız unutulmaz bir anı paylaşabilir misiniz? 

Ekip birbirini çok seven insanlardan oluşunca ve herkes iş disiplinine sahip, işinin ehli insanlar olduğunda tadından yenmez bir ortam çıkıyor ortaya. Hepsinin eline emeğine sağlık. Anıma gelince; maalesef benim bindiğim atın bana hükmettiği sahneyi unutamıyorum. Tersi olması gerekiyordu sanki (gülüyor).

Onur Özaydın

Birbirinden farklı projelerde yer aldınız. Bu kadar farklı türdeki yapımlarda oynamak size nasıl bir oyunculuk perspektifi kazandırdı? 

Bir oyuncunun belki de en çok istediği şeydir yer aldığı projelerin birbirinden farklı olması. Son dönemde ‘Yargı’da oynadığım Osman ile ‘Prens’te oynadığım Orion gerçek hayatta karşılaşsalar arkalarına bakmadan zıt yönlere koşarlar muhtemelen (gülüyor)… O yüzden çok şanslı hissediyorum.

Haluk Bilginer ile ‘Kral Lear’ oyununda sahne almak nasıl bir deneyimdi? Ondan öğrendiğiniz ve sizi etkileyen en önemli şey neydi? 

Haluk abi ile oynamak benim en büyük hayalimdi. Gerçekleştiği için çok mutluyum. Ondan öğrendiğim en güzel şey; dünyanın en zor mesleğini yapmadığımızı unutmadan, bu işin bizim için bu kadar önemli olmasının sebebinin, başka hiçbir mesleği yaparak aynı derecede mutlu olamayacağımız gerçeğini bilmek. Ve o heyecan devam ettiği sürece her oyunun, her karakterin tadını çıkarmak.

Tiyatro, kariyerinizde nasıl bir yere sahip? Diziler ve tiyatro arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz? 

Tiyatroya 21 yıl önce, yani 18 yaşında başladım ve o zamandan beri hiçbir dönem uzak kalmadım. Kalmayı da düşünmüyorum diyelim. Bir oyuncunun en salt, en sade halini görürsünüz tiyatroda. Seyirci ile bire bir göz temasında bulunmak dünyanın en heyecan verici şeylerinden biri. Dizi ya da sinema projelerinde de her zaman faydasını gördüm tiyatro kökenli olmamın. İş ahlakı ve disiplini ile ilgili her şeyi tiyatroda geçirdiğim zamana borçluyum.

Müzik, sizin için bir hobi olmanın ötesinde bir ifade biçimi gibi görünüyor. Gitar çalıp şarkı söylerken nasıl bir ruh hali içinde oluyorsunuz? 

Müzik, hayatımın bir yerinde hep oldu. Lisede ilk gitarımı aldığımdan beri en iyi arkadaşlarımdan biri oldu müzik. Yaptığım şarkıları insanlarla paylaşmak istediğim için son dört yılda, sözü ve müziği bana ait dört şarkı paylaştım. Eğer becerebilirsem, kendi şarkılarımdan oluşan mini bir albüm yapmak istiyorum.

Oğlunuz Uzay’ın sanata ya da oyunculuğa bir ilgisi var mı? Onunla vakit geçirirken en sevdiğiniz aktiviteler neler?

Uzay algıları çok açık, zeki bir çocuk. Annesi aynı zamanda drama eğitmeni olduğu için onun derslerine de gidiyor. Oyunculuğa bir yatkınlığı olduğu kesin. Muzip bir çocuk. Ama şu an futbol daha önde gibi… Uzay’la en çok futbol oynamaktan keyif alıyoruz. Hatta üzerine konuşmaktan da. Beraber maçlara gitmek en büyük zevkimiz. Onun dışında, eğlenceli soru-cevap oyunlarımız var. Canımın içi işte…

Hayalinizde canlandırmak istediğiniz özel bir karakter var mı? 

Hayalimde özel bir karakter yok. Hepsini özel kılmak olabilir diyelim.

Onur Özaydın

Genç oyunculara tavsiyeleriniz neler? Bu sektörde başarılı olmak için nelere dikkat etmeleri gerektiğini düşünüyorsunuz? 

Gençler bol bol oyun okuyup, tiyatroya gitsinler. Sahneye ne kadar yakın olurlarsa donanımları o kadar artar. İlk iş ajansa yazılmak değil, kendini geliştirmek olmalı. Bu topraklarda çoğu insanın kumaşı oyunculuğa çok elverişli. İsteyip de başaramayacakları şey yok. İnansınlar ve çalışsınlar, gerisi gelir.

“Birlikte oynamaktan inanılmaz keyif alıyorum”

Şu anda ‘Üçü Bir Arada’ oyununda Cem Davran ve Celil Nalçakan ile sahne alıyorsunuz. Bu oyunun sizin için önemi nedir? Bu ikiliyle çalışmak nasıl bir deneyim? 

Cem abi de Celil de oynamaktan inanılmaz keyif aldığım müthiş oyuncular. Bir oyunun kulisi bu denli güzel değilse, sahnede uzun yıllar oynanması mümkün değildir. Kalplerinin temizliği sanatlarına yansıyor. İyi ki beraberiz. Bu bir oyundan fazlası oldu her zaman. Üçümüz için de durum böyle.

Hatırlatma: Yunus Emre Gümüş’ün yazdığı ‘Üçü Bir Arada’ oyunu, 20 Ocak Pazartesi, saat 20:30’da İstanbul Sahne Dragos’ta seyirciyle buluşacak.

Yeni yıl konseri

Mühendislikten oyunculuğa…

“Sıfır Bir”, “Sokağın Çocukları” ve “İnci Taneleri” dizileriyle tanıdığımız Onur Akbay, maden mühendisliğinden oyunculuğa uzanan sıra dışı hikayesini ve kariyerindeki dönüm noktalarını Pause Dergisi’ne anlattı. Akbay, başarıya ulaşmanın sırlarını, projelerden aldığı ilhamı ve hayranlarına mesajını paylaştı.

 Röportaj: NAZAN ORTAÇ

NAZAN ORTAÇ

Oyunculuk kariyerinizin başlangıç hikayesini bizimle paylaşabilir misiniz? Hangi nokta, bu alanda ilerlemeniz için sizi motive etti?

Oyunculuk aslında çok genç yaşlarda istediğim ve arzu ettiğim bir meslekti. Maden mühendisliği yaptığım esnada bir kapı açıldı. Bu kapı “Sıfır Bir” dizisi sayesinde oldu ve mühendislik yaptığım zamanla çakıştı. Radikal bir karar vermem gerekiyordu. Bir gece içerisinde bu kararı verip doğru yola sürüklendiğimi anladım. Serüvenim böyle başladı…

Bu dizide canlandırdığınız Cihat Sarsılmaz karakteri çok sevildi. Bu rol sizi kişisel ve profesyonel olarak nasıl etkiledi?

Cihat Sarsılmaz ilk oynadığım uzun soluklu karakterdi. Çok ortak nokta bulup, karakterle özdeşleştik. Belki de bu kadar sevilmesinin sebebi çok içselleştirdiğimden kaynaklı oldu. İlk karakterim olduğundan dolayı bana basamakları sakin bir şekilde öğrene öğrene çıkmamı sağladı. Amatörlükten profesyonelliğe geçiş sürecinde çok etkisi oldu.

“Sokağın Çocukları” dizisinde de Onur karakterini oynadınız. Bu projede yer almak sizin için ne ifade ediyor? Sokak kültürünü ekrana taşımak sizin için ne kadar önemliydi?

“Sokağın Çocukları” projesinde ilk başrol deneyimimi yaşadım sayılır. Sırtımda çok büyük bir yük vardı. Çünkü “Sıfır Bir” bitmişti ve benim için yepyeni bir proje başlamıştı. O projede bambaşka bir fiziksel değişimle bambaşka bir şiveyle bambaşka bir karakter oynadım. Evet kendi adımla oynadım bu belki bir dezavantajdı ama bana çok büyük tecrübe kazandırdı. Bir oyuncunun kendi adı ve soyadıyla oynayıp bambaşka bir karakter yaratması oldukça meşakkatli bir oyunculuk deneyimiydi. Sokak kültürünü aslında bu kadar derin ve net anlatıcı bir dille daha önce hiçbir proje anlatmamıştı. İnsanların o kültürü de görmesi ve bilmesi bence farklı bir dünya görmelerini sağladı.

Şu sıralar Kanal D’de yayınlanan “İnci Taneleri” dizisinde Necmi karakterine hayat veriyorsunuz. Bu karakteri diğer rollerinizden ayıran özellikler neler?

Necmi, keyifle oynadığım bir karakter. Çok temiz ve saf bir kalbi olan merhametli, sevdiklerine kör gözle kıymet veren saf bir sokak delikanlısı. Bu belki ona çok şey kaybettirecek ama kendi doğrularından vazgeçmeyen biri. Necmi’yi diğer oynadığım karakterlerden ayıran özellikleri çevresinde olan bitenlere biraz düz mantık yaklaşması. Zekâsından çok duygularıyla hareket ediyor olması. Çünkü diğer oynadığım karakterlerde hep liderlik ve hep bir zekâ söz konusu idi.

Gazapizm’in “Pusula” klibinde yer aldınız. Bu projede yer almak sizin için nasıl bir deneyimdi?

Gazapizm, yani Anıl Acar sevgili ve kıymetli dostum. Onunla ilk o klip sayesinde tanıştık ve etle kemik gibi ayrılmaz bir dostluğumuz oluştu. O klip zaten “Sıfır Bir” dizisinin bir parçasıydı. Klip deneyimini de ilk o kliple yaşadım. Klip çekmenin özellikle rap klibinde oynamanın ne kadar zor olduğunu anlamıştım. Bir günde çekilen hızlandırılmış bir klipti, çok yorucuydu fakat çok zevkliydi.

Oyunculuk kariyeri yapmak isteyen gençlere ne gibi tavsiyeler verirsiniz?

Oyunculuk çok kıymetli bir meslek. Ne veriyorsan kalbinden duygularından veriyorsun. O yüzden oyunculuğa yeni başlayacak arkadaşlara tavsiyem doğru görüp, doğru izleyip, doğru analiz etmeleri. Başarılı ve doğrucu eğitimler almaları ve çok izlemeleri. Ben çok izleyen bir oyuncu olarak mesleğimi başarılı bir şekilde icra etmenin sebebi, dünya çapındaki kariyerinde başarılı olan oyuncuları yakından izleyip kendimi onların yerine koymam oldu.

Sizce başarıya ulaşmanın ve sanat dünyasında kendini kanıtlamanın en önemli kriteri nedir?

Bence doğruluktan ayrılmamak. Az ve öz yaşamak. Kendin için doğru olanı sabırla beklemek. Hep önündekine bakma başkasının önündeki seni ilgilendirmemeli. Sanat dünyası biraz karmaşık bir dünya. Dürüst, yalansız ve samimi durdukça bir şekilde kendini kanıtlayabilirsin

Kendi hayatınızdan örnek alarak “asla unutamayacağım” dediğiniz bir dönüm noktası var mı?

Mühendisliği bırakıp oyunculuğa adım atma kararını verdiğim geceyi asla unutamam. Beyni kemiren sorular, geleceğe dair ne olacak sorusu tam bir keşmekeşin içinde olduğum bir geceydi. Beyaz bir kağıdı ortadan uzun bir çizgiyle ayırıp bir tarafına mühendislik hayatımın beni geleceğe taşıyacağı etkenler, diğer tarafa oyunculuğun beni nereye getireceği etkenleri yazmaya başladım. Sabahına da o doğru kararı vererek uyanmıştım.

Son olarak, sizi takip eden hayranlarınıza bir mesaj iletmek ister misiniz?

Beni izleyen, takip eden bütün sevenlerime çok teşekkür ederim. Onur Akbay’ı takip etmeye devam etmelerini temenni ederim. Çünkü farklı Onur Akbay gördükçe beni daha çok benimseyeceklerinden eminim.

Yılmaz Erdoğan ile çalışmak büyük şans

Yılmaz Erdoğan gibi büyük bir isimle aynı projede yer almak nasıl bir his? Ondan öğrendiğiniz en önemli şey nedir?

Yılmaz Hocayla çalışmak benim için büyük şans. Onu övmeye kelimeler yetmez. Çünkü kendisi büyük bir öğretmen, büyük bir öğretici. Oynadığımız her sahnede oyunculuğa dair çok şey kazandırıyor. Ondan hayata dair çok şey öğreniyorum. Gerek sahne aralarında gerek set dışındaki sohbetlerimizde hayata ve hakikate dair büyük öğretilerinden ders çıkarıyorum.

Demet Evgar’dan ‘Afife’

Kibarlık Budalası

Cansel Elçin ile ‘Misery’ üzerine

Cansel Elçin ile ‘Misery’ üzerine

Gerilimi tiyatro sahnesine taşımak

Stephen King’in ikonik gerilim romanı ‘Misery’, Cansel Elçin’in başrolü ve çevirisiyle tiyatro sahnesine taşınıyor. Elçin, Paul Sheldon karakterini canlandırırken yaşadığı zorlukları, Sedef Akalın ile yakaladığı dinamik enerjiyi ve izleyicilere sundukları farklı atmosferi anlattı.

RÖPORTAJ: NAZAN ORTAÇ

Tema Sanat Yapım Sercan Akkaya’nın yapımcılığını üstlendiği ve Kayhan Berkin’in yönettiği oyun, 11 Ekim’de Zorlu PSM’de gerçekleşecek prömiyeriyle izleyici karşısına çıkacak. Ekim ve kasım ayları boyunca farklı mekanlarda sahnelenecek olan bu gerilim dolu yapım, Anadolu turnesi kapsamında da Türkiye’nin çeşitli illerinde de tiyatro severlerle buluşacak.

Sedef Akalan, Cansel Elçin

‘Misery’ gibi kült bir eserde, Paul Sheldon karakterine hayat vermek sizin için nasıl bir deneyim oldu? Karakterin zorlukları ve derinlikleriyle başa çıkarken neler hissettiniz?

Paul Sheldon karakterini canlandırmak benim için oldukça keyifli fakat bir o kadar da zordu. Oyunun büyük kısmında bir sandalyede oturuyor olsam da fiziksel olarak farklı ve zorlayıcı bir deneyimdi. Paul Sheldon, tacize uğrayan, acı çeken ve zaman zaman baygın olan, ama ayık olduğunda bulunduğu durumdan kurtulmak için çabalayan bir yazar. Bu duygu yoğunluğu ve fiziksel sınırlamalar, karakterin derinliklerine inmemi sağladı.

Bu projede yalnızca başrolü oynamakla kalmayıp oyunun çevirisini de üstlendiniz. Bir eseri hem dil açısından uyarlamak hem de sahnede canlandırmak nasıl bir süreçti?

Pandemi döneminde evdeyken, ‘Misery’ filmi aklıma geldi. Tiyatro uyarlaması olup olmadığını araştırdım ve 2017’de Londra’da Bruce Willis’in oynadığı bir versiyona rastladım. Metni bulduktan sonra, pandemi sürecinde oyunu çevirdim. Yönetmenimiz Kayhan Berkin projeyi yönetmeyi kabul edince, yapımcımız Sercan Akkaya’nın desteğiyle hayalimiz hızla gerçeğe dönüştü.

Sedef Akalan, Cansel Elçin

‘Misery’, Stephen King’in ikonik bir gerilim romanı. Kitabın ruhunu tiyatro sahnesine taşırken, sinema ve edebiyat arasındaki bu geçişi nasıl yorumluyorsunuz? Sahnede izleyiciyi nasıl bir atmosfer bekliyor?

‘Misery’, tiyatroya uyarlanması çok uygun bir eser. Hızlı temposu ve sürekli bir sonraki sahneyi merak ettiren ritmiyle, sahneye kolayca taşınabiliyor. Yönetmenimiz Kayhan Berkin’in yaklaşımıyla, Stephen King’in dünyasına sadık kalırken, izleyici farklı bir atmosferle karşılaşacak. Bu uyarlama, sinema kadar etkileyici bir gerilim sunmayı başarıyor.

Annie Wilkes karakteriyle karşılıklı sahnelerinizde, gerilimi dorukta tutan o dinamiği nasıl yakaladınız? Sedef Akalın ile sahnedeki enerjiniz hakkında ne söylemek istersiniz?

Sedef olmasaydı bu oyunu yapamazdık. Annie Wilkes karakteri için adeta biçilmiş kaftan. Kibar, saygılı bir hemşireyken ani ve sert değişimlerle karakterin iç dünyasını çok iyi yansıtabiliyor. Prova süreci boyunca çok çalıştık ve bunu eğlenerek yaptık. Uğur Baran’ın Buster rolüyle aramıza katılmasıyla taşlar tamamen yerine oturdu.

Sedef Akalan, Cansel Elçin

Bu oyun izleyiciyi nasıl etkileyecek sizce?

İnsan, konfor alanından çıkmadığı sürece yaşamanın ve nefes almanın değerini fark edemiyor. Paul Sheldon da kurtulduktan sonra şükretmeyi öğreniyor. Belki bu oyun, izleyicilere de şükretmeyi hatırlatacak.

Oyunun Anadolu turnesi de olacak. Farklı şehirlerde, farklı izleyici kitlelerine bu gerilim dolu hikâyeyi taşımak sizin için nasıl bir heyecan yaratıyor?

Anadolu turneleri her zaman çok farklı ve kıymetlidir. Hangi oyunu götürürsek götürelim, oradaki seyirciyle buluşmak beni her zaman mutlu eder. ‘Misery’ gibi bir gerilimi farklı şehirlerde izleyicilerle paylaşmak heyecan verici.

Sedef Akalan, Cansel Elçin

Sinema ile tiyatro arasındaki farklar malum, fakat sizce ‘Misery’ gibi gerilim dolu bir hikâye sahnede mi yoksa sinemada mı daha etkileyici? Sizin bu projeye olan yaklaşımınız ne yönde?

Sinemada izlerken ‘Misery’ beni çok etkilemişti, ancak bu projede tiyatroda yer aldığım için benim açımdan sahnede daha etkileyici. Tiyatronun canlı atmosferi, gerilim duygusunu daha yoğun hissettiriyor.

Gerilim türünde bir tiyatro oyunu oynamak, seyirciyle anlık bir duygu paylaşımı gerektiriyor. Sahne üzerinde bu gerilimi canlı tutmak ve izleyiciyle etkileşimde olmak nasıl bir deneyim?

Gerilim unsuru oyunda baskın olsa da yer yer komik anlar da yaşanıyor. Normal şartlarda bir araya gelmeyecek iki karakterin çatışması komediye sebep oluyor. Ayrıca, aralarında tek taraflı imkânsız bir aşk da var, bu da dinamikleri ilginç kılıyor. Seyirciyle bu duyguları paylaşmak, canlı bir etkileşim yaratıyor.

Sedef Akalan, Cansel Elçin

SERCAN AKKAYA

İddialı bir projenin doğuşu

Stephen King’in kült eseri, yapımcı Sercan Akkaya’nın önderliğinde tiyatro sahnesine uyarlanıyor. Akkaya, projeyi hayata geçirme sürecini, gerilim türünün sahnede yaratacağı etkiyi ve Anadolu turnesiyle geniş kitlelere ulaşmanın heyecanını paylaşıyor.

Bu projeyi hayata geçirme süreciniz nasıl geçti?

Aslında biz başka bir proje üzerine konuşurken Cansel attı bu fikri ortaya. Stephen King’in ‘Misery’sini çevirdiğini söyledi. Duyduğumuz anda çok heyecanlandık zaten. Biz iddialı bir projeyi yapmanın heyecanını yaşarken bir de kendisi oynamak istediğini söyleyince heyecanımız ikiye katlandı. Tabii bu oyunun bir diğer karakteri Annie’de çok güçlü bir isim olmalıydı. Bu aşamada da Cansel bize nokta atışı bir öneriyle geldi. Sedef Akalın… Kendisine projeyi anlatıp teklifte bulduk ve o da bu rol için en az bizim kadar heyecanlandı. Sonrasında yönetmenimiz Kayhan Berkin’le kesişti yollarımız. Tabii böyle bir ekip de bir araya gelince artık geriye sadece başlangıç adımını atmak kalıyordu. Hemen harekete geçtik. Büyük bir heyecanla başladığımız projede şimdi sıra prömiyer heyecanımızda.

Sercan Akkaya

Gerilim türünde bir tiyatro oyunu sahnelemek yapımcı olarak hangi zorlukları ve fırsatları beraberinde getirdi? Bu türde izleyiciyi sahnede tutmak için hangi yaratıcı çözümler düşündünüz?

Gerilim hem tiyatro hem de sinemada zordur. Biz de elbette başta biraz çekindik. Fakat Stephen King tiyatroda çok da karşımıza çıkan bir yazar olmadığı için bu kadar ses getirmiş, iddialı ve şaşırtıcı bir romanın uyarlamasını sahneye taşımayı bir fırsat olarak gördük. Elbette her tiyatro yapımcısının gişe kaygısı vardır. Fakat biz bu proje için o kadar doğru insanlarla bir araya geldik ki çok farklı bir projeye imza atacağımıza inanıyoruz. Dekor, kostüm, ses, ışık, afiş tasarımı ve tabii mi yönetmenimiz zaten alanında oldukça başarılı insanlar. Herkes elinden gelenin fazlasını yapıyor. Eminim ki tüm bunların birleşiminden seyircinin üzerinde büyük bir etki bırakıp, yankı uyandıracak farklı bir proje geliyor.

Oyunun Türkiye’nin farklı illerinde sahnelenecek olması ve Anadolu turnesi fikri nasıl gelişti? Farklı bölgelerdeki izleyicilerin oyuna olan tepkisini nasıl öngörüyorsunuz?

Türkiye’nin farklı illerindeki tiyatro severlerle bu projeyi buluşturmayı çok istiyoruz. İzmir, Ankara, Bursa, Eskişehir ve tabii ki yurt dışı turneleri planlıyoruz. Bunları yapmak için itici gücümüz aslında oyun çıkmadan aldığımız olumlu yorumlar ve yine tiyatro severlerin projeye olan ilgisi. Tema Sanat Yapım olarak bu tepkiler karşısında kayıtsız kalmak istemedik ve ‘Misery’i Türkiye’nin dört bir yanında seyirciyle buluşturmak için gün sayıyoruz.

Sedef Akalan, Cansel Elçin

Oyunun prodüksiyon sürecinde dekor, kostüm ve sahne atmosferi gibi unsurları nasıl şekillendirdiniz? İzleyiciyi oyunun içine çekecek bu unsurlar üzerine nasıl çalıştınız?

Yönetmenimiz Kayhan Berkin bizi bu konuda çok başarılı ve tecrübeli insanlarla buluşturdu. Oyunun dekor ve kostüm tasarımı Merve Yörük’e ait. O dönemi ve atmosferi besleyecek en önemli unsurlardan bir tanesi de bu. O yüzden bu konuda da ciddi bir çalışma yapıldı. Işık tasarımımız Ayşe Sedef Ayter de oyunu bambaşka bir boyuta taşıyarak büyülü bir atmosfer yarattı. Tüm bunların yanında bir yapımcı olarak afiş tasarımına çok önem veriyorum. Çünkü afiş seyirciyi tetikleyecek ilk unsur. Ethem Onur Bilgiç de bu anlamda bizim için büyük bir şans. Sonuç olarak böyle bir ekiple ilmek ilmek işlenen bir proje izleyiciyi de muhakkak içine çekecektir.

‘Misery’ gibi sinema ve edebiyat dünyasında büyük bir yere sahip olan bir hikâyeyi tiyatroya uyarlarken, izleyicinin beklentilerini karşılamak adına ne tür yenilikler veya özgün dokunuşlar yaptınız?

Her eser her yeni dokunuşla karşılaştığında özgünleşir. Şu anda günümüz tiyatrosunun en başarılı yönetmenlerinden Kayhan Berkin de kendi dokunuşlarıyla sinema filminden bağımsız bir reji koydu sahneye. Kitabı okuyanlar da bambaşka bir dünya ile karşılaşacaklar. Bu yeni ve iddialı dünyanın yapımcısı olduğum için kendimi çok mutlu ve şanslı hissediyorum.

Sedef Akalan, Cansel Elçin

Oyun program ve tarihleri:

11 Ekim 2024 / Saat:20:30 / ZORLU PSM PRÖMİYER

18 Ekim 2024 / Saat:20:30 / FİŞEKHANE

19 Ekim 2024/  Saat 20:30/ BİLETİNİAL MOİ

1 Kasım 2024 / Saat: 20:30 / BEYLİKDÜZÜ AKM

4 Kasım 2024 / Saat:20:30 / DASDAS

22 Kasım 2024 / Saat:20:30 / FİŞEKHANE

28 Kasım 2024/ Saat:20:30 / İZMİR İSTİNYE ART

29 Kasım 2024 / Saat:20:30 / BURSA BOAB SAHNE

Pop Art’ın İkonu

Yeni sezona az kaldı