Yazılar

Çocuğunuzun iki bacağının eşit olduğuna emin misiniz?

Çocuğunuzun iki bacağının eşit olduğuna emin misiniz?

gelişimini yakından takip ediyor, adeta gözünün içine bakıyorsunuz. Peki hiç ayak izlerine baktınız mı! Ya da bir çift ayakkabının teki tam olup, diğeri biraz sıktığında bunun altında ortopedik bir sorun yatabildiğini düşündünüz mü? Acıbadem Taksim Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Levent Eralp çocuklarda bir bacağın diğerine göre kısalığının (uzuv kısalığı) yaygın görülen bir sorun olduğunu, ancak özellikle 2 cm’in altındaki kısalıkların dikkatli bakılmadıkça fark edilemeyebildiğini söylüyor. Bu nedenle ailelere, çocuklarını dikkatlice gözlemlemelerini, özellikle de banyo sonrası ya da kumsalda gezinirken ayak izlerine bakmalarını tavsiye eden Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Levent Eralp, çocuklarda bacak (uzuv) kısalıkları hakkında açıklamalar yaptı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Toplumumuzda çok yaygın olan bel ağrısı şikayetlerinin altında, bir bacağın boyunun diğerinden daha kısa olmasının da yatabildiğini biliyor muydunuz? Peki, aldığınız ayakkabının tekinin normal olup diğer ayağı sıkmasının da aynı nedenden kaynaklanabildiğini? Günlük yaşantıda normal gibi görünen hatta hiç fark edilmeyen bazı sorunlar sadece ailelerin dikkatli gözlemleriyle ortaya çıkabiliyor! Acıbadem Taksim Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Levent Eralp bu noktada anne babaların çocuklarını, onların dikkatini çekmeden ve psikolojik rahatsızlığa yol açmadan dikkatlice gözlemlemeleri gerektiğini belirterek “Bacak boyunun eşit olmaması (uzuv kısalığı) ancak bu dikkatli gözlemler sonucu anlaşılabilen hastalıklardan biridir. Günlük yaşantıda gözle görülen herhangi bir değişikliğe yol açmadığı için özellikle 2 santime kadar olan tek bacak kısalığı genellikle fark edilmiyor.” diyor. Prof. Dr. Levent Eralp şöyle konuşuyor: “Bacak kısalığı denilen sorunda, kalçadan parmak ucuna kadar olan bütün uzuvdan bahsediyoruz. Vücudun bir ya da birkaç noktasında tek bacak kısalığına sebep olan bozukluk olabilir. Amerika’da yapılan bir araştırma çarpıcı bir gerçeği ortaya koyuyor; devlet tarafından liselere bir halk sağlığı görevlisi atanıyor. Kadın görevliler bütün kız öğrencileri vücutlarını görecek şekilde muayene ettiklerinde, bir çoğunda o güne dek hiç fark edilmemiş sırt eğrilikleri olduğunu görüyorlar. Böylece yüzde 4-5 olan skolyoz oranı bir anda yaklaşık 3 kat artıyor. Yani bir takım iskelet sistemi değişiklikleri ya da bozukluklarında göze çarpmayan, ailenin önemsemediği, çünkü günlük hayatı sekteye uğratmayan aksaklıklar söz konusu olabiliyor. Ancak özellikle bunlar çocukluk çağında artma eğiliminde olduğu için tanıda gecikmemek gerekiyor. Skolyozda olan sorun, tek bacağın kısalığında da geçerli.”

Pause Dergi

Prof. Dr. Levent Eralp

Ayak izine dikkatlice bakın!

Sağ ve sol bacak ya da kollar arasında uzunluk farkı olmasına uzuv kısalığı denildiğini belirten Prof. Dr. Levent Eralp, kollar arasında 5 cm altında uzunluk farkı olmasının, görüntü dışında, kullanma bozukluğuna neden olmayacağını, bu nedenle uzuv kısalığının daha çok bacaklarda yaşandığında çeşitli sorunlar ortaya çıkarabildiğini söylüyor. Tek bacağın kısalığına; doğuştan kemik hastalıkları, geçirilmiş kazalar, çocukluk çağında geçirilen kemik iltihapları, romatizmal ya da nörolojik hastalıkların yol açabildiğini söyleyen Prof. Dr. Levent Eralp teşhis konusunda “çocuğunuzun ayak izlerine dikkatli bakın” diyor ve şöyle anlatıyor: “Toplumumuzda yaygın görülen bir sorun olan tek bacak kısalığını fark etmek için anne babalar çocuklarının kışın banyo sırasında bedenlerine dikkatlice bakmalı, banyodan çıktıktan sonra da her iki ayak izini kıyaslamalıdır! Çocuk banyodan çıkar ve ıslak ayakla yere basar ama ama iki ayağının izi birbirinin aynı değildir. Dikkat etmezseniz gözden kaçırırsınız ama dikkat ederseniz görürsünüz. Veya yazın kumsalda yürürken çocuğun iki ayağının izi birbirinden farklı ise tek bacak kısalığı olduğunu tespit edebilirsiniz. Dolayısıyla çocuğun ayak izlerine ve özellikle yavaş yürürken aksamasının olup olmadığına dikkat etmek gerekir.”

Tek bacak kısalığında tedavi yöntemleri!

Anne babaların çocuklarının bacağını mezura ile ölçmeye kalkmamaları, çünkü bunun yanıltıcı olacağını söyleyen Prof. Dr. Levent Eralp sadece gözlem yapmaları ve gerekli durumlarda ihmal etmeyip hekime başvurmaları gerektiğini vurguluyor. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Levent Eralp 2 cm’e kadar olan, 2-5 cm arası ve 5 cm’in üzerindeki tek bacak kısalığının tedavi yöntemlerini şöyle anlatıyor: “Bacaklarda 2 cm altındaki boy farklarında, kısa olan tarafın ayakkabısının içine ya da altına yapılacak takviyeler ile boy farkının ortadan kaldırılması en uygun tedavidir. 2-5 cm arasındaki farkta ise cerrahi tedavi şarttır. Bu durumda çocuklarda iki taraf uzuvlarının boyunu eşitlemek için ya kısa taraf uzatılır ya da uzun olan tarafın uzaması yavaşlatılır. Uygun tekniğe hekim altta yatan hastalık ve boy uzaması için geride kalan süre gibi faktörleri değerlendirerek karar vermelidir. 5 cm’den fazla ise; mutlaka kısa olan tarafı uzatmak gerekir ancak yine hekimin yapacağı değerlendirmelerle tekniğe karar verilmelidir.”

Pause Dergi

Bel ağrısından eklem kireçlenmelerine!

2 cm’den kısa da olsa bacak uzunluğu farkının bel ağrısı şikayetlerine neden olabildiğini vurgulayan Prof. Dr. Levent Eralp “Ayak bileği, diz, kalça ve bel esasında birbirine uyumlu çalışan dişli çarklar gibidirler, birbiriyle bağlantılı olarak bir düzen içerisinde çalışır. Ancak eğer bu dişlilerden bir tanesi diğerleriyle uyumlu dönmüyorsa zaman içinde diğerlerinin dişlerini aşındırır. Dolayısıyla cerrahi tedavi gerektirmeyen 2 cm’in altındaki kısalıklar bile bel ağrısı ve zaman içerisinde eklem kireçlenmelerine yol açabilir.” uyarısında bulunuyor. Anne babaların, çocuklarında tek bacak kısalığı durumunda doğru bilinen yanlışlara dikkat etmeleri ve bunlardan uzak durmaları gerektiğini belirten Prof. Dr. Levent Eralp, örneğin; ip atlamak, seksek oynamak, tek ayağını öne doğru savurmak gibi yöntemlerin bacak uzatmada etkisinin olmadığı, aksine tedavide gecikmeye yol açabileceği konusunda uyarıyor.

Kış aylarında ortopedik sorunlar artıyor!

Kış aylarında ortopedik sorunlar artıyor!

Günümüzde profesyonel spor yapanların yanı sıra, sağlık için spora yönelenlerin sayısı artarken, bazı kurallara dikkat edilmediğinde ise yaralanmalar kaçınılmaz oluyor. Özellikle kış soğuklarında açık havada spor yaparken çok daha dikkatli olunması gerekiyor. Soğuk havanın vücudumuza fazladan yükler getirdiğini ve bu nedenle kış aylarında spor yaralanmalarının arttığını belirten Acıbadem Ataşehir Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Safa Gürsoy “Soğuk hava spor sırasında kaslarımızın etkili çalışmasının azalmasına yol açar. Bu durum, kasların elastikliğini ve reaksiyon süresini yavaşlatır ve özellikle spor yaparken yaralanmaya daha yatkın hale gelmemize neden olur. Kaslarımız, bağlarımız ve tendonlarımız soğuk havada daha yüksek burkulma, gerilme, çekme ve yırtılma riski ile karşı karşıya kalır” diyor. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Safa Gürsoy spor yaralanmalarına yol açan 5 hatayı anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Doç. Dr. Safa Gürsoy

Uygun ısınma ve soğumanın yapılmaması!

Sporda yaralanmayı önlemenin en önemli yollarının başında; spor öncesi uygun şekilde ısınmanın ve germe egzersizlerini yapmanın geldiğini vurgulayan Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Safa Gürsoy “Soğuk kaslar sıcak kaslara kıyasla aşırı gerilmeye ve yırtılmaya eğilimlidir. Bu nedenle hızlı hareketleri, bükülmeleri ve sarsıntıları daha zor tolere edecektir. Spora başlarken ısınmayı zaman kaybı olarak görmemeli, bir anda kaslara yüklenmekten kaçınmalı, bunun için de mutlaka ısınma egzersizleri yapılmalıdır” uyarısında bulunuyor. Doç. Dr. Safa Gürsoy, spor sonrası da yine ısınma için uygulanan hareketleri ve germe egzersizlerini içerecek şekilde vücudun soğumasını sağlamak, bu nedenle her sporun ardından vücudu yavaş yavaş soğutmayı ihmal etmemek gerektiğini vurguluyor.

Uygun ekipman kullanılmaması!

Yapılan spora uygun koruyucu ekipmanların eksiksiz kullanılması gerektiğini söyleyen Doç. Dr. Safa Gürsoy, hangi spor yapılıyorsa ona uygun şekilde, başta ayakkabı olmak üzere kıyafetlerin doğru seçilmesinin spor yaralanmalarının önlenmesi için şart olduğunu belirtiyor. Doç. Dr. Safa Gürsoy “Özellikle son yıllarda toplumun ilgisinde büyük artış görülen kayak ve snowboard gibi kış sporlarında gerçeklesen yaralanmalarda uygun ekipman ve kıyafetlerin kullanılmamasının büyük etkisi oluyor” diyor.

Mevcut sakatlıkların göz ardı edilmesi!

Acıbadem Ataşehir Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Safa Gürsoy, birçok ciddi sakatlığın, mevcut küçük, ihmal edilen sakatlıkların sonucu ortaya çıkabildiğini belirterek şöyle konuşuyor: “Sporda veya günlük aktivite sırasında hissedilen ağrı, şişlik veya eklemi kullandığınızda ses gelmesi gibi sağlık sorunları ihmal edilmemeli ve mutlaka doktora başvurarak tedavi edilmelidir. Spora veya egzersize devam edilmesi gerekiyorsa ilgili vücut bölümlerinin tedavi süresince geçici olarak korunması da değerlendirilmelidir. Aksi taktirde küçük bir yaralanma olarak deyip geçtiğiniz sorun, ileride tedavi edilmesi daha zor olan sorunlara hatta sakatlıklara yol açabilir.”

Pause Dergi

Bir anda sonuca ulaşmak istenmesi!

Özellikle spora ya da egzersize yeni başlayanların düştüğü önemli hatalardan birinin de; yapılan spordan bir anda yüksek verim almayı beklemek olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Safa Gürsoy, dizlerimiz ya da omuzlarımız gibi vücut bölümlerinin, dayanabilecekleri yükten fazlası altında kalmasına bağlı olarak ciddi sakatlanmalar yaşanabildiğini söylüyor. Özellikle son üç yıldır devam eden pandemi sürecinde hareketlerimizin büyük ölçüde kısıtlandığını, bu nedenle fiziksel aktivitelerin, egzersizin ve sporun faydalarından bir anda sonuç almak için aşırı yüklenilmesi sonucu spor yaralanmaları ile çok sık karşılaşıldığını belirten Doç. Dr. Safa Gürsoy “Son dönemde en sık görülen yaralanmaların başında; kemikleri birbirine bağlayan doku bantlarının gerilmesi veya yırtıkları, kasların veya tendonların zorlanması veya kopması gelmektedir. Bunların dışında diz, ayak bileği, omuz ve kalça gibi eklemlerde spesifik yaralanmalar, kırıklar ve çıkıklar da sık görülen ortopedi hastalıklar arasında yer alıyor. Bu sorunlarla karşılaşmamak için kişi kendine gerçekçi hedefler koymalı, hedeflerini kısa değil uzun vadeye yaymalıdır.” diyor.

Soğuk havanın risklerini dikkate almamak!

Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Safa Gürsoy, soğuk havanın vücudumuza fazladan yükler bindirdiğine dikkat çekerek şu uyarıda bulunuyor: “Soğuk hava, spor sırasında kaslarımızın daha az etkili çalışmasına neden olarak kasların elastikliğini ve reaksiyon süresini yavaşlatır. Bu nedenle kış aylarında vücudumuz özellikle spor yaparken yaralanmaya daha yatkın hale gelir. Kaslarımız, bağlarımız ve tendonlarımız soğuk havada daha yüksek burkulma, gerilme, çekme ve yırtılma riski altında olur. Bunları önlemek için, kış aylarında spor yaparken çok daha dikkatli olunması gerekir.”

Kalça protezi kimlere uygulanabilir?

Kalça protezi kimlere uygulanabilir?

Çorap ve ayakkabı giymekte zorlanmak… Merdiven çıkarken trabzanlardan tutunarak destek almak… Yürümekte, hatta oturup kalkmak gibi basit hareketlerde bile güçlük çekmek… Vücudumuzun en fazla yük taşıyan eklemlerinden biri olan kalça eklemleri, çeşitli nedenlerden dolayı hasar görebiliyor. Bunun sonucunda oluşan ağrı, hareketlerdeki kısıtlılık ve kilitlenme hissi, yaşam kalitesini ciddi boyutlarda düşürebiliyor. Eklemlerde gelişen problemlere ilaç, fizik tedavi ve koltuk değnekleri gibi yürümeye destek olan cihazlarla çözüm sağlanabilse de, bazen sorun devam edebiliyor. Bu noktada ‘kalça protezi’ ameliyatı gündeme geliyor. Acıbadem Ataşehir Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Selami Çakmak, günümüzde kalça protezleri ameliyatlarının son derece güvenli ve etkili bir şekilde uygulandığına dikkat çekerek, “Son yıllarda gelişen teknolojiler sayesinde kullanılan protezlerin kaliteleri de oldukça arttı. Artık protezler vücuda çok daha kolay uyum sağlıyor, böylelikle kullanım ömürleri de uzuyor. Ameliyat sonrasında hastalar ağrısız ve acısız hareket imkanına yeniden kavuşabiliyor, hastaneden yürüyerek çıkabiliyor.” diyor. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Selami Çakmak, kalça protezi ameliyatı hakkında en çok merak edilen soruları yanıtladı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu.

Pause Dergi

Prof. Dr. Selami Çakmak

SORU: Kalça protezi ameliyatı ne zaman gündeme gelir?

CEVAP: Kalça ağrısı kişinin günlük aktivitelerini etkiliyorsa, çömelip kalkma, oturma-kalkma fonksiyonlarında ağrıya neden oluyorsa, istirahat halinde iken bile ağrı devamlılık gösteriyorsa, eklem hareketlerinde kısıtlanma başlamışsa ve hareket etmek giderek zorlaşıyorsa, ilaçlara ve baston gibi yürümeye yardımcı cihazların kullanılmasına rağmen ağrıda azalma olmuyorsa, kalça protezi ameliyatı gündeme gelir.

SORU: Protez genç yaş grubuna da uygulanır mı?

CEVAP: Kalça protezi ameliyatı genellikle 50 ila 80 yaş arasındaki kişilere yapılıyor olsa da, bu ameliyat için mutlak bir yaş aralığı yoktur. Hastanın ağrısının ciddiyeti ve oluşturduğu sakatlık hali kime protez yapılması gerektiğini belirleyen ana kriterlerdir. Dolayısıyla kalça protezi her yaştan kişiye yapılabilir. Örneğin, çocukluk çağından itibaren romatizmal hastalığı olup kalça eklemi erkenden hasar görmüş 20’li yaşlardaki genç kişilere de uygulanabilir. Aynı zamanda kişinin kilolu olması protez ameliyatı yapılmasını engellemez. Tabi ki protez ameliyatı öncesinde kilo verilmesi istenir; çünkü aşırı kilo protezdeki yıllar içinde gelişebilecek aşınmalara yol açabilir ve protezin ömrünü kısaltabilir.

SORU: Kalça protezi ameliyatı güvenli bir yöntem mi?

CEVAP: Kalça protezi ameliyatı kalça ve kasıktaki ağrıların ortadan kaldırılması, kalça hareket açıklığının artırılması ve normal günlük yaşama dönülmesi adına güvenli ve etkili bir yöntemdir. Son yıllarda gelişen teknolojiler sayesinde protezlerin kalitelerinin artması; vücut içindeki uyumlarının giderek artmasını, böylelikle kullanım ömürlerinin de uzamasını sağlamaktadır. Modern ameliyathaneler, gelişen yeni ameliyat yöntemleri, enfeksiyonu önleyen antibiyotik tedavileri ve kan akışkanlığını sağlayan yeni ilaçların kullanıma girmesiyle kalça protezi ameliyatı sonrasında hasta konforu en üst düzeye ulaşmıştır.

SORU: Kalça protezi ameliyatı nasıl uygulanır?

CEVAP: Kalça protezi ameliyatında aşınmış ve yıpranmış olan kıkırdak eklem yüzleri vücuttan uzaklaştırıldıktan sonra çıkartılır. Yerlerine protez konularak kalça ekleminin ağrısız ve kısıtlama olmadan hareketi sağlanır. Uyluk kemiğinin içindeki kanala yerleştirilen saplı bir protez ile leğen kemiğindeki yuvasına yerleştirilen proteze uygun bir çanak yerleştirilir. Bu protezlerin malzemeleri vücuda uyumludur ve ömür boyu vücut içinde kalarak fonksiyon görecek şekilde tasarlanır.

Pause Dergi

SORU: Protez sonrasında spor yapmak sakıncalı mı?

CEVAP: Kalça protezi ameliyatından sonra hangi aktivitelerin yapılabileceği konusunda bilinçli olmak son derece önemlidir. Protezin kemiğe uyumu ve sonrasında, protez yüzeyleri arasında yer alan ve hareket eden kısımda yıllar içinde minimal aşınmalar olabilir. Aşırı aktivite ve aşırı kilo alma ile bu aşınmalar daha fazla oluşur, böylelikle protezin ömrü de kısalır. Dolayısıyla yürüme, yüzme, bisiklet kullanma, doğa yürüyüşü ve dans etmek gibi düşük etkili aktivitelerin yapılması, bunun aksine koşmak veya zıplamak tarzındaki yüksek etkili aktivitelerden ise kaçınılması önerilir.

SORU: Günlük yaşamda nelere dikkat edilmeli?

CEVAP: Hastalar her ne kadar ameliyattan hemen sonra koltuk değneği, yürüteç veya baston yardımı ile yürüyecek olsalar da, ameliyat sonrasında 3-4 hafta süre günlük işlerinde (yemek yapma, banyo yapma, alışveriş vb.) kendilerine yardım edecek birine ihtiyaçları olacaktır. Taburcu olduktan sonraki sürecin rahat geçebilmesi için bazı tedbirler almak yarar sağlayabilir. Örneğin, banyo ile tuvalete konabilecek olan ve tutunmaya yarayan güvenlik tutamakları, klozette rahat oturmayı kolaylaştıran klozet yükselticiler, ayakkabı giyerken kalça eklemini aşırı bükülmesinden koruyan uzun ayakkabı çekecekleri, bunlardan bazılarıdır. Yine yürürken ayağın takılabileceği halı kenarları ile elektrik kablolarının da ortadan kaldırılması önemlidir.

Ortopedik hastalıklar hızla yaygınlaştı!

Ortopedik hastalıklar hızla yaygınlaştı!

Yaklaşık üç yıldır günlük yaşam alışkanlıklarımızı derinden etkileyen Covid-19 pandemisi elimizden belimize, boynumuzdan sırtımıza, dizimizden dirseğimize kas ve iskelet sistemimize yönelik rahatsızlıkları hızla artırdı. Fiziksel aktivitelerin kısıtlanması, bilgisayar karşısında uzun süreli duruş bozuklukları ve kilo alımı gibi faktörlerle gerek çocuklarda gerekse yetişkinlerde omurga hastalıklarının son dönemde çok sık görüldüğünü belirten Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Uğur Özbaydar günlük yaşam kalitesini önemli ölçüde düşüren bu hastalıklara karşı önlem almak, olası şikayetleri ise ertelemeden hekime başvurmak gerektiğini belirtiyor. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Uğur Özbaydar pandemide en sık görülen şikayetleri anlattı, kas ve eklem ağrılarına karşı etkili öneriler ve uyarılarda bulundu.

Son dönemde pek çok kişi boynunda, belinde ya da dizlerinde hatta parmaklarında ağrı sorunu yaşıyor, hareketlerini de kısıtlayarak günlük yaşantısını olumsuz etkileyen bu ağrılardan kurtulmanın yollarını arıyor. Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Uğur Özbaydar özellikle masa başı çalışanlarda uzun süre bilgisayar karşısında duruş bozuklukları, spor aktivitelerinin rafa kaldırılması, hareketin büyük ölçüde kısıtlanması, aşırı stres ve üstüne üstlük kilo alımları derken kas ve iskelet sistemi hastalıklarının ülkemizde ve dünyada son yıllarda çok sık görülür hale geldiğini belirterek “Büyük Britanya İş güvenliği ve Çalışan Sağlığı Kurulu’nun (HSE) 2022 yılında yayınladığı raporunda; 2021-22’de 477 bin çalışanın işle ilgili kas-iskelet sistemi (KİS) hastalıkları olduğu bildirildi. Bu hastaların yüzde 42’sinde bel, yüzde 37’sinde üst ekstremite (el, bilek, dirsek ve parmak kemikleri vb) ve yüzde 21’inde alt ekstremite (uyluk, diz, bacak, ayak bileği kemikleri vb) tutulumu mevcuttu. Raporda işle ilgili kas-iskelet sistemi hastalıklarının oluşmasına sebep olan ana faktörlerin, uygun olmayan pozisyonda klavye ile çalışma veya tekrarlayan zorlamalar olduğu belirtildi. Kas ve iskelet sistemi hastalıkları halen artma eğiliminde. İşle ilgili kas ve iskelet sistemi hastalıkları olan 477 bin çalışanın 72 bin tanesi şikayetlerinin Covid-19 pandemisi nedeniyle oluştuğunu veya bu nedenle kötüleştiğini bildirmiştir” diyor.

Pause Dergi

Prof. Dr. Mehmet Uğur Özbaydar

Dikkat! Çalışma ortamınız uygun şartlarda olmazsa!     

Günümüzde hala düzenli egzersizlere başlamayan, çalışma ortamını, bilgisayar karşısında duruşunu düzenlemeyen, spordan, fiziksel hareketlilikten uzak sedanter (hareketsiz) bir yaşam süren kişilerin sağlıkları açısından ciddi risklerle karşı karşıya oldukları uyarısında bulunan Prof. Dr. Mehmet Uğur Özbaydar şöyle konuşuyor: “Son yıllarda uygun çalışma ortamının sağlanamaması postür bozukluklarını yaygınlaştırdı. Pek çok kişide; boyunda düzleşme, sırt ağrısı ve fibromiyalji, omuzda, dirsekte ve elde tendinit (iltihaplanma), el ve bilekte sinir sıkışması, bel ağrısı ve disk hastalıkları, dizlerde kıkırdaktaki yıpranmaya bağlı olarak ağrı sorunuyla karşılaşıyoruz. Günlük yaşam tarzımızı yeniden düzenleyip rutin alışkanlıklarımız arasına sporu, düzenli ve tempolu yürüyüşü katmadan kas ve iskelet sistemimizi korumamız mümkün değildir. Covid 19 pandemisi sürecinde hızla yaygınlaşan bu hastalıkların tedavisi ileride çok daha zor bir hale gelebilir.” Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Uğur Özbaydar, bununla birlikte spor aktivitelerine dönüşte de çok dikkat etmek gerektiğini, olması gerekenden hızlı ve yoğun bir tempoda spor aktivitelerine başlamanın da fayda yerine zarar verebileceğini, kas-tendon yaralanmaları ile sonuçlanabileceğini söylüyor.

Pause Dergi

Omurga sağlığı için bu önlemlere dikkat!

Gerek yetişkinlerde gerekse çocuklarda kas ve iskelet sisteminin sağlıklı olabilmesi için bazı önlemlere mutlaka dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Mehmet Uğur Özbaydar bu kuralları şöyle sıralıyor;

  1. Bilgisayar monitörünün yüksekliği göz seviyesinde olmalı,
  2. Sandalyeniz belinizi desteklemeli,
  3. Önkol, uyluk ve ayaklar yere paralel olmalı, gerekirse ayak altına destek konulmalı,
  4. Dizler 90 dereceden az bükülü durmalı,
  5. Çalışırken sık ve kısa aralar verilmesi unutulmamalı,
  6. Mutlaka düzenli egzersiz yapılmalı,
  7. Egzersiz vücudu aşırı zorlamamalı, egzersiz yoğunluğunu artırırken acele edilmemeli,
  8. İdeal kiloda olunmalı,
  9. Kış aylarında eve kapanmayıp, çeşitli enfeksiyonlara karşı gerekli korunma tedbirleri alınarak sosyal hayata dönülmeli,
  10. Vücudu dinlendirmeye zaman ayırılmalı,
  11. Sağlıklı beslenmeli, hekime danışarak olası vitamin eksiklikleri takviyesi yapılmalı, kemik ve eklemlerde iltihaplanmaya yol açabilecek şekerli ve karbonhidratlı yiyeceklerden ve gazlı, şekerli içeceklerden uzak durulmalı, kışın da yeterli su içmeye dikkat edilmeli,
  12. Kas ve iskelet sistemine yönelik olası bir şikayet ihmal edilmeden hekime başvurulmalı.

El bileğindeki geçmeyen ağrının nedeni

El bileğindeki geçmeyen ağrının nedeni

Bez sıkarken, kavanoz kapağını açarken veya cam silerken el bileğinizde aniden şiddetli ağrı mı oluşuyor? El bileğinize yüklenerek doğrulmakta güçlük mü çekiyorsunuz? Spor aktivitelerinde el bileğinizde oluşan şiddetli ağrıdan mı yakınıyorsunuz? Yanıtınız ‘evet’ ise sorununuzun nedeni, el bileğinde gelişen ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyecek boyutlarda ağrıya neden olabilen ‘ganglion kisti’ olabilir!

Ellerin en sık görülen iyi huylu kistleri olan ganglionlar, eldeki tüm yumuşak doku tümörlerinin yaklaşık yüzde 50-70’ini oluşturuyorlar. Genellikle el bileğinin dorsal (sırt) ve volarının (el ayası) yanı sıra parmaklarda da gelişebiliyorlar. Çapı 1-2 cm büyüklüğe ulaşabilen bu kistlerin yaklaşık yüzde 50’si kendiliğinden geçebiliyor. Eğer kaybolmazlarsa tedavi gerektiriyor, zira kozmetik problem oluşturmalarının yanı sıra el bilek kullanımında şiddetli ağrıya ve akabinde fonksiyon kısıtlanmasına da neden olabiliyorlar.

Acıbadem Fulya Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji / El Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Kahraman Öztürk, el bileklerinde ve parmaklarında görülen ganglionların fark edildiklerinde hekime başvurmanın önemli olduğuna dikkat çekerek, “Bu kistler zamanla el bileğinin hareketlerini ciddi boyutlarda kısıtlayabilen şiddetli ağrıya yol açabiliyor. Ayrıca özellikle bağ yırtığı ile birlikte olan ganglionlar tedavi edilmezlerse karpal kemiklerde ilerleyici dejenerasyon ile el bileğinde instabiliteye, yani kararsızlığa, dengesizliğe neden olabiliyorlar.” diyor.

Pause Dergi

Prof. Dr. Kahraman ÖztürkYavaş büyüyen şişliğe dikkat!

Dünyada görülme sıklığı ile oranladığımızda ülkemizde her yıl yaklaşık olarak 25 bin kişide ‘ganglon kistleri’ teşhis ediliyor. Kimlerde nasıl ve neden ortaya çıkacağı bilinmeyen bu kistler kadınlarda daha sık görülüyor. Hastaların en az yüzde 10’unda önceden belirli bir travmatik hikaye oluyor ve tekrarlanan küçük travma, ganglion gelişimine yol açabiliyor. İçi müsin, bir başka deyişle sümüksü sıvı ile dolu bu kistler genellikle eklem kapsülü, karpal kemikler arası bağlar, tendon veya tendon kılıfının üzerinde oluşuyor. Kist düzgün sınırlı, beyaz ve yarı saydam görünüyor. Ganglionlar çoğunlukla yavaş büyüyen şişlik ile ortaya çıkıyor. Prof. Dr. Kahraman Öztürk, şişliğe ağrı, güçsüzlük ve kavrama kuvvetinde azalmanın da eşlik edebileceğini belirterek, “Hastalar sıklıkla, artan aktivite döneminden sonra şişliğin büyüdüğünden ve ağrının ilave olduğundan yakınıyorlar.” diyor.

Ağrının nedeni ‘gizli’ ganglion olabilir!

Özellikle el bileği dorsalinde, şişliğe yol açmadan ağrı ile ortaya çıkan gizli ganglionlar da sık görülüyor. Gizli dorsal el bilek ganglionları 5mm’den küçük oldukları için fark edilmeyen kistik lezyonlar olarak nitelendiriliyor. Prof. Dr. Kahraman Öztürk, gizli dorsal el bilek ganglionlarının gözle görülebilen ganglionlardan daha fazla ağrı şikayetine yol açabildiklerini vurgulayarak, “Gizli ganglionlar, açıklanamayan el bilek ağrısının sorumlusu olabiliyor ve orantısız bir şekilde hassas özellik gösteriyorlar. Bu tip ganglion kistleri el bileği üzerinde kalkma hareketi, kuvvetli kavrama, döndürme hareketi ve spor aktivitelerinde şiddetli ağrıya neden olabiliyor.” diyor.

Nasıl teşhis ediliyor?

Klinik olarak yumuşak kıvamda şişliğin olması, muayenede bastırınca kist sıvısının hareket etmesi ve kistin ışık geçirmesi (transülliminasyonu) genellikle tanı için yeterli oluyor. Kistin uzanımı ve büyüklüğünün değerlendirilmesi için ultrason ve karpal kemik tutulum değerlendirilmesi için radyografi yöntemine başvuruluyor. Manyetik rezonans görüntüleme daha çok “gizli ganglion” durumunda gerekli oluyor.

Pause Dergi

Tedavi ‘cerrahisiz yöntem’ ile başlıyor

Ganglion kistinin tedavisi cerrahi olmayan yöntemlerle başlıyor. El bilek istirahat atel kullanımı ve zorlu aktivitelerden kaçınma gibi ameliyatsız yöntemler ile ganglion kisti yüzde 40-50 oranında kendiliğinden düzeliyor. El bilek atelinin 3 ay devamlı kullanılmasıyla ağrı ortadan kalkabiliyor ve kist küçülebiliyor. Yine de yüzde 60 civarında nüks ihtimali bulunuyor. Kist içeriğinin ultrason eşliğinde boşaltılması şeklinde gerçekleşen tedavide de aynı oranda nüks gelişebiliyor. Prof. Dr. Kahraman Öztürk, volarinde atardamara komşu olan şişliğin istirahat ateli ile küçülmemesi veya büyümeye devam etmesi durumunda ise cerrahi tedaviye başvurulduğunu belirterek, “El bileğinin dorsal ganglionlarında aktivite ile ortaya çıkan veya spor sırasında artan ağrıda da cerrahi tedavi uygulanıyor.” diyor.

Artroskopik cerrahi tercih ediliyor

Cerrahi işlem, ganglion kistinin açık veya artroskopik (endoskop ile gerçekleştirilen minimal invazif cerrahi) yöntemle çıkartılmasını içeriyor. Prof. Dr. Kahraman Öztürk, cerrahi eksizyon, yani kitlenin vücuttan alınmasının ganglion kistinin tedavisinde altın standart olmaya devam ettiğine işaret ederek, “El bileği dorsalinde şişlikle seyreden kistler ile gizli dorsal el bilek kistleri artroskopik eksizyon yöntemiyle başarılı bir şekilde tedavi edilebiliyor. Pedikül, bir başka deyişle kist sapı ve tüm ganglion yapısının çıkartılmasını içeren cerrahi teknikler sayesinde kistlerin nüks oranları da önemli ölçüde azaldı. Volar ganglionların nüks oranı ise biraz daha yüksek oluyor.” diyor.

Ortopedi ve Travmatoloji / El Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Kahraman Öztürk, ganglionun artroskopik olarak vücuttan çıkartılmasında açık cerrahi ile aynı başarı oranı elde edildiğini belirterek, sözlerine şöyle devam ediyor: “Ayrıca açık cerrahi sonrasında el bileğinde kısmi hareket kısıtlılığı, enfeksiyon, nöroma (sinirin iyi huylu tümörü), yara izi ve keloid görülebiliyor. Ganglionun artroskopik olarak çıkartılması sonrasında ise kozmetik olarak daha az yara izi kalıyor ve hasta el bileğini daha erken kullanmaya başlıyor.”             

“Omzum ağrıyor” deyip geçmeyin!

“Omzum ağrıyor” deyip geçmeyin!

Uzun saatler bilgisayar karşısında çalışma, diz üstü bilgisayar (laptop) hatta şarj aleti derken iyice ağırlaşan çantamızı sık sık omzumuzda taşıma, toplu taşıma araçlarında askılıklardan tutunurken olası bir yanlış hareket ya da parklarda omuzları hareket ettirme aletlerini bilinçsizce kullanma… Tüm bu nedenler ve daha fazlaları omuz sıkışmasından omuz yırtığına, kireçlenmeden ‘donuk omuz’a dek bir çok omuz hastalıklarına yol açabiliyor, şiddetli ağrılar ve hareket kısıtlılığı ile kişinin yaşam konforunu son derece olumsuz etkileyebiliyor! Acıbadem Dr. Şinasi Can (Kadıköy) Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Hakan Turan Çift, günümüzde yaşa bakmaksızın hemen herkesin omuz ağrıları ile karşılaşabildiğini, omuz ağrılarının günümüzde en sık görülen ağrılar arasında yer aldığını belirterek “Günlük yaşantımızda en sık kullandığımız eklemlerimiz olan omuzlarımız çok komplike bir yapıya sahiptir. Omuz deyince 4 eklemden bahsediyoruz ve çok hareketli olan bu eklemler travmaya çok açık. Ayrıca bazı yanlış yaşam alışkanlıkları sonucu da zamanla yıpranarak çeşitli sorunlar ortaya çıkarabiliyor. Çoğunlukla dayanılmaz şiddetli ağrılar ve hareket kısıtlılığı ile başvuran hastalarımızın öyküsünü dinleyerek, muayene ve gerekli tetkiklerin ardından çeşitli tedaviler uyguluyoruz. İlaç, enjeksiyon ya da fizik tedavinin yetersiz kalması durumunda hastalarımızı sağlığına kavuşturmak için artroskopi denilen kapalı ameliyata başvuruyoruz” diyor. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Hakan Turan Çift, omuz ağrıları hakkında bilinmesi gereken 5 önemli noktayı anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Pause Dergi

Prof. Dr. Hakan Turan Çift

  • Bu hatalar omuzları yıpratıyor!

Omuzlarımız günlük yaşantımızda en sık kullandığımız, farkında olmadan en fazla yıprattığımız, travmaya en açık eklemlerimiz arasında yer alıyor. Özellikle 60 yaşına gelip de omuz ağrısı geçirmemiş bir kişi olmadığını belirten Prof. Dr. Hakan Turan Çift, bu ağrıların çok hafif olabildiği gibi ameliyata kadar da gidebildiğini belirterek “Günlük yaşantıda yapılan yanlış hareketler; örneğin bilgisayar karşısında uzun süre mola vermeden oturma, yanlış duruş pozisyonları, hareketsizlik, omuz kaslarını güçlendirici egzersizler yapmamak, baş üstü hareketleri (cam silme, rafa uzanma vb) sık ve uzun süreli yapmak, toplu taşıma araçlarında askılıkları tutarken yanlış bir hareket ya da parklarda omuz çevirme aletlerini hızlı ve yoğun şekilde çevirme gibi bilinçsizce yapılan uygulamalar ve özellikle çok yaygın olarak kullanılan spor salonlarında yapılan ağır egzersizler omuzlarda hasara yol açarak günlük yaşamı çekilmez kılan şiddetli ağrılara yol açabiliyor. Aynı şekilde; bir balkon yıkayacakken kovaya az az ve birkaç kez su doldurmak gerekirken, aceleci davranarak kovanın tümünü doldurup taşımak bir anda omuzlarda travmaya yol açarak tendon kopmasına bile neden olabiliyor. Omuzda ağır çanta taşınması hatta çantanın içine dizüstü bilgisayar, şarj aletleri gibi malzemeler doldurulup taşınması da omuzlara ağır hasarlar verebiliyor” uyarısında bulunuyor.

  • Sorunun nedeni ciddi bir hastalık da olabilir!

Omuz ağrılarına bazı hastalıkların da yol açabildiğine dikkat çeken Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Hakan Turan Çift şu bilgileri veriyor: “Çoğunlukla omuz sıkışma sendromu, omuz yırtıkları, omuz travmaları, kemik uçlarının sürtünmesini önlemeye yarayan ‘bursa’ adı verilen omuzlardaki keseciklerin iltihaplanması (bursit), omuzun kireçlenmesi (artrozu) halk arasında kulunç denilen fibromiyalji – boyundan yansıyan ağrılar ve nadir görülse de olası bir tümör omuz ağrılarına yol açabiliyor. Omuz ağrılarını ‘dinlenirsem geçer’ diyerek ihmal etmek altta yatan sorunun daha da ilerlemesine neden olduğundan, bir an önce hekime başvurmak ve konulacak tanıya göre tedaviye başlamak gerekir.”

Pause Dergi

  • Dikkat! Omuz çıkığını yerine oturtayım derken!…

Omuz çıkığında ilk müdahalenin mutlaka Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı tarafından yapılması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Hakan Turan Çift şöyle konuşuyor: “Toplumumuzda omuz çıkığında çok sık yapılan yanlışların başında ‘ben yerine oturturum’ diyen kişiler geliyor. Ülkemizde ne yazık ki doktor olmayıp doktor gibi davranan çok kişi olduğu için, bu tür müdahalelerle çıkığı yerine getireyim derken bu kez kırıklara da yol açılabiliyor! Bu nedenle acil servise dahi gidildiğinde mutlaka ortopedi uzmanına danışılmalıdır.”

  • Omuz hastalıklarının tedavisinde farklı yöntemler uygulanıyor

Omuz hastalıklarında farklı tedaviler uygulandığının altını çizen Prof. Dr. Hakan Turan Çift, sorunun altında yatan nedenlerin mutlaka hasta öyküsü dinlenerek ve muayene edilerek, gerekirse tetkiklerle desteklenerek belirlenmesinin ve tedavinin ona göre planlanmasının çok önemli olduğunu söylüyor. Prof. Dr. Hakan Turan Çift şu bilgileri veriyor: “Omuz yırtıkları, omuz sıkışması, donuk omuz ya da kireçlenme gibi sorunlarda medikal tedavi ya da fizik tedavi ile fayda görmeyen hastalarda cerrahi tedaviye başvuruyoruz. Ameliyatı artroskopi denilen kapalı yöntemle yaparak hastanın ameliyat esnasında ve sonrasında konforunu yükseltebiliyoruz. 4-5 delikten kameralı sistemle girerek gerçekleştirdiğimiz ameliyatla çok başarılı sonuçlar alıyoruz. Ancak ameliyatı son seçenerek olarak düşünüyoruz; pek çok hastada ameliyata gerek kalmadan medikal tedavi ya da fizik tedavi ile başarılı sonuçlar alabiliyoruz. Kireçlenme sorunu ileri seviyedeyse proteze de başvurulabiliyor.”

  • Omuz sağlığını korumak için basit ama etkili önlemler!

Acıbadem Dr. Şinasi Can (Kadıköy) Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Hakan Turan Çift omuz sağlığını korumak için bazı basit ama etkili önlemler olduğunu belirterek, omuz kaslarını güçlendirici egzersizleri düzenli olarak yapmak, yukarı uzanırken dikkatli olmak, ağır çanta ya da ağır poşet taşımaktan kaçınmak, bir seferde ağır kaldırmak yerine örneğin kovaya birkaç sefer ama az su doldurmak, poşetleri tek elde değil iki kola bölüştürerek taşımak, otururken ve yürürken dik durmaya dikkat etmek ve bilgisayar başında çalışırken mola vermeyi ihmal etmemek gerektiğini söylüyor. Yapılan bilimsel çalışmaların; omuz yırtığının kaynamasında sigaranın olumsuz etkisi olduğunu ortaya koyduğunu belirten Prof. Dr. Hakan Turan Çift, bu nedenle sigaradan uzak durmanın genel sağlık açısından önemli olduğu gibi omuz sağlığında da çok önemli olduğunu vurguluyor.

İlk üç parmakta karıncalanma varsa… Dikkat!

İlk üç parmakta karıncalanma varsa… Dikkat!

Elinizde güçsüzlük ve çabuk yorulma sorunundan yakınıyor musunuz? Özellikle ilk üç parmağın tamamında ve 4. parmağın yarısında karıncalanma hissi oluyor mu?  Bu şikayetleriniz genellikle geceleri sizi uyandıracak kadar şiddetleniyor mu? Yanıtınız ‘evet‘ ise dikkat edin, zira nedeni klavye ile mouse’u sık kullanan kişileri daha çok tehdit eden ve tedavi edilmezse yaşam kalitesini oldukça düşürebilen ‘Karpal tünel sendromu’ olabilir!

Karpal tünel sendromu; el parmaklarının hareketi ile hissinin sağlanmasında önemli rol oynayan ve ‘median sinir’ olarak adlandırılan yapının el bileği hizasında sıkışmasıyla ortaya çıkan tabloya deniyor. Özellikle klavye ve mouse kullanımı sırasında el bileğini sürekli bükülü pozisyonda tutmak zorunda kalan veya el ile el bileğine sık yük oluşturan işlerde çalışanları tehdit ediyor. Karpal tünel sendromu başlangıçta çok önemsenmeyen şikayetlere neden olsa da, ilerleyen dönemlerde parmaklarda gece uykudan uyandıracak şiddette uyuşma ve ağrıya yol açabiliyor. Tedavide geç kalındığında ellerde kalıcı sinir ve kas kaybına neden olarak yaşam kalitesini ciddi boyutlarda düşürüyor. Öyle ki hastalar yazı yazmak ve nesneleri tutmak gibi aktiviteleri yapmakta büyük sorun yaşıyor; hafif bir poşet dahi taşıyamaz hale gelebiliyorlar. Bu nedenle karpal tünel sendromuna erken dönemde müdahale edilmesi son derece önem taşıyor. Acıbadem Bakırköy Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Özgür Çetik geç kalınmadığı takdirde karpal tünel sendromunun ameliyata ihtiyaç duyulmadan tedavi edilebildiğine dikkat çekerek, “Bu nedenle 1. 2. ve 3 parmaklarda karıncalanma hissedildiğinde vakit kaybetmeden bir ortopedi uzmanına başvurmak gerekiyor. Erken dönemde ilaç ve fizik tedaviyle hastalığın ilerlemesi önlenebiliyor, hatta tam iyileşme sağlanabiliyor.” diyor.

Pause Dergi

Prof. Dr. Özgür Çetik

Uzun süreli basınca maruz kalınca…

Median sinirinin görevi; başparmak, işaret parmağı ve orta parmağın tamamı ile yüzük parmağının ½ dış yarısının hissetmesini sağlamak. Ayrıca parmakların birtakım ince hareketleri yapmaları ile kasların çalışmasında da rol alıyor. Median sinir, el bileğinin iç kısmında, parmakları hareket ettiren tendonlar ile beraber karpal tünel denen dar bir alan içinden geçiyor. Bu sinirin karpal tünel içinde bir şekilde uzun süreli basınca maruz kalması karpal tünel sendromuna neden oluyor.

İlk üç parmakta karıncalanma varsa, dikkat!

Karpal tünel sendromunun belirtileri genellikle yavaş gelişiyor. Başlangıç döneminde ilk bulgular çoğunlukla elde güçsüzlük, çabuk yorulma ve özellikle ilk üç parmağın tamamında ve 4. parmağın yarısında karıncalanma hissi oluyor. Prof. Dr. Özgür Çetik, ilerleyen dönemlerde ağrının şiddetlenmesinin yanı sıra parmaklarda uyuşmaların da başladığını belirterek, “Ağrı ve uyuşukluk hissi genellikle geceleri hastayı uykudan uyandıracak kadar şiddetli olabiliyor ve belirtiler hasta elini salladığında ya da bileğini hareket ettirdiğinde azalıyor” diyor. Çok ilerlemiş durumlarda ise başparmak tabanının çevresindeki kaslarda erime ve buna bağlı başparmakta güçsüzlük sorunu başlıyor.

El bileğinizi çok sık kullanmayın

Karpal tünel sendromu kadınlarda ve 40-60 yaş arasında daha sık görülüyor. Ancak çoğunlukla belirgin bir sebep bulunamıyor. Karpal tünel boşluğunda median sinirini sıkıştıran ya da tahriş olmasına yol açan hemen her etken bu sendroma yol açabiliyor. El bileğinin çok sık kullanılması en sık görülen nedenini oluşturuyor. Sendrom ayrıca median sinirine hasar verebilen veya baskı yapabilen diyabet, romatoid artrit, hipotiroidi, obezite ve gut gibi çeşitli hastalıkların etkisiyle de oluşabiliyor. Hamilelik döneminde vücutta ödem artışı karpal tünel içinde basınç artışına, bu tablo da geçici olarak karpal tünel sendromu belirtilerinin oluşmasına yol açabiliyor.

Son çare ameliyat oluyor!

Karpal tünel sendromunun başlangıç döneminde, el bileği hareketlerinin ateller ile kısıtlanması ve antiinflamatuar ilaçların yanı sıra ultrason ile elektriksel sinir uyarısı gibi fizik tedavi yöntemleri semptomları hafifletebiliyor. Steroid enjeksiyonları da sinir çevresindeki şişlikleri azaltarak semptomların gerilemesine yardımcı olabiliyor. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Özgür Çetik, birkaç ay süresince geçmeyen ve bileklik gibi konservatif önlemlere rağmen devam eden karpal tünel sendromlarında ise çözümün ameliyat olduğunu belirterek, şöyle devam ediyor: “Avuç içi ile el bileği arasında yapılan 3 cm’lik bir kesiyle karpal tüneline ulaşılıyor. Ardından tünelin çatısını oluşturan transvers karpal ligament tamamen kesilerek tünel açılıyor. Böylece sinir üzerindeki baskı ortadan kalkıyor. İlerlemiş tablolarda ise median sinirinin kalınlaşmış sinir kılıfına mikroskop altında sinir serbestleştirilmesi yapmak gerekiyor.”

Pause Dergi

İyileşme süresi 3-6 ayı buluyor

Ameliyatın ardından ilk aydan sonra şikayetlerde belirgin bir azalma hissediliyor. İyileşme dönemi sinirdeki hasara bağlı olarak 3-6 ay arasında değişiyor. Karpal tünel sendromunda ameliyat ile genellikle tam iyileşmenin mümkün olduğunu belirten Prof. Dr. Özgür Çetik, “Ancak bazı çok ağır ve geç kalınmış tablolarda ameliyattan sonra şikayetler azalsa da tümüyle geçmeyebiliyor. Ayrıca hastanın sigara içmesi, yeterince beslenmemesi ve ileri yaşta olması gibi faktörler cerrahi tedaviden alınacak sonucu olumsuz olarak etkileyebiliyor.” uyarısında bulunuyor.

Karpal tünel sendromuna karşı 7 öneri!

  • Klavye ve mouse kullanırken bileklerinizi uzun süre bükülü tutmamaya özen gösterin.
  • Mouse tutarken bileğinizi uzun süre basıya yol açacak şekilde masanın kenarında tutmayın.
  • Uzun süreli mouse kullanımı gerektiren işlerde bilek destekli mouse pedler veya joystick şeklinde tasarlanmış mouseları tercih edin.
  • Ellerinizi ve dirseğinizi yoracak şekilde ağır yük kaldırmaktan kaçının. Ellerinizle çok sık yük taşımayın.
  • Uzun süre hareketsiz kalmak da sinirleri sıkıştırabildiği için sık sık hareket edin.
  • Düzenli spor yaparak eklem, kas ve bağlarınızın güçlü kalmasını sağlayın.
  • Diyabet ve tiroit hastalıklarınız varsa mutlaka kontrol altında tutun.

Kalça sıkışması nedir?

Kalça sıkışması nedir?

Şiddetli kasık ağrısı, oturup kalkarken, çömelirken keskin ve batıcı bir ağrı ya da kalçanızı hareket ettirdiğinizde bir tıklama, kilitleme sesi… Bu ve benzeri şikayetler, son yıllarda giderek yaygınlaşan kalça sıkışma sendromunun en sık görülen belirtileri arasında yer alıyor. Acıbadem Ataşehir Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Safa Gürsoy, kişinin yaşam kalitesini büyük ölçüde olumsuz etkileyen kalça sıkışma sendromunun bazı kişilerde ise hiçbir belirti vermeden ilerleyebildiğini, tedavi edilmediği durumlarda kalçada kireçlenmeye yol açarak ciddi yürüme sorunlarına neden olabildiğini söylüyor. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Safa Gürsoy, kalça sıkışma sendromu hakkında bilinmesi gereken 5 önemli noktayı anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Pause Dergi

Doç. Dr. Safa Gürsoy

Bu şikayetleriniz varsa!

Kalça sıkışma sendromu, kalça ve kasık ağrısının en yaygın nedenleri arasında yer alıyor. Günümüzde her 5 kişiden 1’inde görülen kalça eklemindeki kemik fazlalıklarının neden olduğu hastalık, bazı kişilerde herhangi bir soruna yol açmayıp sinsice ilerleyebilirken, bazılarında ise şiddetli ağrılar ve hareket kısıtlılığı ile günlük yaşam kalitesini büyük ölçüde olumsuz etkileyebiliyor. Doç. Dr. Safa Gürsoy kalça sıkışma sendromuna bağlı olarak sıklıkla görülen şikayetleri; şiddetli kasık ağrısı, arabaya binerken veya inerken, sandalyeye oturup kalkarken, çömelirken ya da dönerken keskin ve batıcı bir ağrı, uzun süre oturma ya da yürüme sonrası oluşan donuk bir ağrı, kalça hareket ettirildiğinde duyulan tıklama veya kilitleme sesi, eklem hareketlerinde kısıtlılık, sertlik ve topallama olarak sıralıyor.

Tanısı üç temel unsura dayanıyor

Anatomik olarak karmaşık bir yapıya sahip olan kalça ekleminde ağrının kaynağının doğru bir şekilde tespit edilmesi bazen zor olabiliyor. Kalça sıkışma sendromunun doğru tanısı için hastanın şikayetlerinin çok iyi dinlenmesi, fiziksel hareketlerle test edilmesi ve son olarak da sıkışmaya neden olan kemik fazlalıklarının röntgen, manyetik rezonans inceleme ve bilgisayarlı tomografi gibi görüntüleme yöntemleri ile radyolojik olarak gösterilmesi gerekiyor. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Safa Gürsoy, kalça sıkışma sendromunun tanısında ileri görüntüleme yöntemleri ile sıkışmaya neden olan kemik deformitelerinin 3 boyutlu değerlendirilmesinin mümkün olabildiğini söylüyor.

Tedavisi adım adım planlanıyor

Toplumda kalça sıkışmasına neden olabilecek kemik fazlalıklarına sahip olan ancak herhangi bir şikayeti olmayan birçok kişi bulunuyor. Kalça sıkışma sendromunu hafif yaşayan hastalarda cerrahi dışı tedavilerde iyileşme sağlanabildiğini belirten Doç. Dr. Safa Gürsoy “Bu tip hastalarda tedavide ilk aşamayı ağrıya neden olan hareketlerden kaçınmak, fizik tedavi veya anti-enflamatuar ilaçlar oluşturuyor. Kemik fazlalıklarına bağlı bir kalça sıkışma sendromunda, fizik tedavi sırasında zorlayıcı hareketlerden kaçınmak büyük önem taşıyor. Cerrahi dışı tedaviler fayda sağlamadığında ameliyat zorunlu oluyor” diyor.

Pause Dergi

Kalça artroskopisi ameliyatı tedavi sürecini kısaltıyor

Cerrahi tedavi genellikle günübirlik veya bir günlük yatış ile gerçekleştirilebilen, ‘kalça artroskopisi’ denilen; kapalı yöntemle, kamera ve özel el aletleri yardımı sayesinde minimal girişimli bir operasyonla yapılabiliyor. Kalça artroskopisi, kalça ekleminin karmaşık yapısından dolayı daha fazla uzmanlık gerektiriyor. Çoğunlukla genel anestezi ile yapılan ameliyat sırasında hastalığa neden olan kemik fazlalıklarının tıraşlanarak giderilirken, yırtıklar özel dikişler yardımıyla dikilerek tamir ediliyor. “Hastaların büyük çoğunluğu bu ameliyatın sonuçlarından çok memnun oluyor. İyi bir fizik tedavi programı ile ameliyattan 4-6 ay sonra herhangi bir sınırlama olmaksızın hasta eski aktivite düzeylerine dönebiliyor. Spora dönüş branş ve sporcu bazlı değişmekle birlikte genellikle 6-8 ay arasında oluyor” diyen Doç. Dr. Safa Gürsoy, tamir edilemeyecek derecede gecikmiş veya büyük hasar almış durumlarda, kişinin kendi tendonları veya kadavradan alınan tendonların kullanılması gerektiğini, kalça eklem kıkırdağında hasar olması durumunda, tedavi için kıkırdak yenileyici ek metotlar da uygulanabildiğini söylüyor.

Tedavi edilmezse kireçlenmeye yol açabiliyor!

Kalça sıkışma sendromu genç ve aktif hastalarda kalça ve kasık ağrısının başlıca nedenini oluştururken, tedavi edilmediğinde erken eklem hasarına yol açabiliyor. Kalça ekleminde sıkışmaya neden olan kemik fazlalıklarının nedenlerine yönelik sınırlı sayıda çalışma olduğunu belirten Doç. Dr. Safa Gürsoy, bu sorunun genetik ya da gelişimsel olarak görülebildiğini belirterek şöyle konuşuyor: “Genetik yatkınlığın yanı sıra gelişme çağında yarışmalı sporlara aktif katılım gibi faktörlerin bu deformitelerin görülme sıklığında artışa neden olabildiği düşünülüyor. Hastalık tedavi edilmediği taktirde ilerleyerek kireçlenmeye ve yürümede ciddi güçlüklere de yol açabiliyor.”

Masa başı çalışanlara spor uyarısı!

Masa başı çalışanlara spor uyarısı!

Sabah erken saatlerde masa başına geçip akşam mesai bitimine kadar saatlerce oturarak çalışmak… Masa başında çalışanların en büyük sorunu uzun süre aynı pozisyonda hareketsiz kalmak oluyor. Hareketsizlik ise zor bir durum, zira aynı pozisyonu sürdürebilmek için kaslarımızı devamlı kasmamız gerekiyor. Bu durum da özellikle omuz, kol ve el bölgesinde çokça ağrılara neden oluyor. Acıbadem Altunizade Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Arel Gereli, masa başında çalışanların omuz, kol ve ellerinde oluşan ağrıları spor yaparak hafifletebileceklerine dikkat çekerek, ”Ancak bilinçsiz yapılan spor faydadan çok, zarara yol açabiliyor. Örneğin, masa başında çalışanların kaslarını güçlendirmek için yaptıkları ağırlık ve direnç gibi egzersizler tendon, kas veya kapsül yırtıklarına yol açabiliyor. Dolayısıyla ağırlık ile direnç egzersizlerinden çok yürüyüş, koşu veya pilates gibi egzersizleri yapmakta fayda var” diyor. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Arel Gereli, 26 Eylül – 2 Ekim Ofiste Sağlık ve Farkındalık Haftası kapsamında, masa başında çalışanların spor yaparken sakatlanmamaları için önemli öneriler ve uyarılarda bulundu.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Prof. Dr. Arel Gereli

Ani yüklenmelerden kaçının

Spor yaparken ani ve patlama tarzı yüklenmelerden kaçınmanız da dikkat etmeniz gereken bir başka önemli kuralı oluşturuyor. Prof. Dr. Arel Gereli, masa başında çalışanlarda duruşa bağlı olarak özellikle omuz ile kol bölgesi kaslarının boyunun kısaldığını belirterek,  “Spor sırasında bu kaslara yönelik ani yüklenmeler kasın boyunun aniden uzamasına ve zaten sertleşmiş olan kasın kemiğe yapışma yerinden kopmasına yol açabiliyor. Bu durumda cerrahi müdahale kaçınılmaz oluyor.” diyor.

Isınmadan spora başlamayın

Tüm spor aktivitelerinde yüklenmeye başlamadan önce en az 20 dakika ısınma hareketleri yapmak büyük önem taşıyor. Bu sayede kasların esnekliği korunuyor ve sakatlanma riski azalıyor. “Ancak ofis çalışanlarında yoğun iş temposunda spor yapmak sadece kısıtlı zamanlarda mümkün oluyor” diyen Prof. Dr. Arel Gereli, şöyle devam ediyor: “Bu nedenle çoğu kez ısınma kısmı atlanarak doğrudan spora başlanıyor. Yeterince ısınmayan kasa yapılan yüklenmeler de kramp, ağrı ve hatta kasın kopması ile sonuçlanabiliyor”

Güçlendirme değil esneklik hedefleyin

Masa başında çalışanların omuz ile kolları gün içerisinde uzun süre hareketsiz kalırken, eller ve el bileklerinde tekrarlayan hareketler yapılıyor. Bu durum omuz ile kol kaslarında spazm, el ve önkol kaslarında ise yorgunlukla sonuçlanıyor. “Unutmayın ki masa başında çalışan kişilerde görülen el, kol ve omuz ağrısının esas nedeni güçsüzlük değil, aşırı kullanımdır” uyarısında bulunan Prof. Dr. Arel Gereli, sözlerine şöyle devam ediyor: “Aşırı kullanılan ve devamlı kasılan dokular sertleşerek esnekliklerini yitirirler. Bu dokuları güçlendirmek adına yük altına sokanlarda tendon, kas veya kapsül yırtıkları sıklıkla görülebiliyor. Bu nedenle masa başında çalışan kişilerin ağırlık ve direnç egzersizlerinden ziyade pilates, yürüyüş ve koşu gibi esneklik ile kan dolaşımını artıran egzersizlere ağırlık vermeleri son derece önemlidir.”

Pause Sağlık, Pause Dergi

Uzun süre aynı pozisyonda sabit kalmayın

Hareketli bir yaşam kas sağlığımız üzerinde kilit bir rol üstleniyor. Zira uzun saatler hareketsiz kalıp arkasından ağır yüklenmeler yapmak sakatlanma riskini artırıyor. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Arel Gereli, “40 dakikalık çalışma sonrası 5 dakika yürümek, oturduğumuz yerde omuzları geriye alarak esneme hareketleri yapmak, parmaklar, el bileği ile dirseklerimizi gererek esnetmek ağrıyı azaltırken, kasların yumuşaklığını da koruyor. Yumuşak kalan kaslar da sportif yüklenmelere daha iyi adapte oluyor” diyor.

Duruş pozisyonuna dikkat edin

Uzun süre omuzları öne alarak durmak kola giden sinirlerin omuz önünde sıkışmasına ve kürek kemiği çevresindeki kasların sertleşmesine yol açabiliyor. Dolayısıyla masa başında çalışırken dik pozisyonda ve omuzlarınızı geriye alarak durmalı, kollarınızı yumuşak bir zemine koyarak çalışmalısınız. Dik pozisyonda dururken gözünüz hangi hizada ise ekranın aynı seviyede olmasına da dikkat edin.

Vücutta oluşan şişlikleri göz ardı etmeyin!

Vücutta oluşan şişlikleri göz ardı etmeyin!

Vücudumuzda yer alan sert yapıdaki kemik ve kıkırdak dokularının dışında kalan kaslar, tendonlar, kan damarları, sinirler ile eklemi çevreleyen dokular (sinovya) ‘yumuşak dokular’ olarak sınıflandırılıyor. Bu dokularda gelişen kötü huylu tümörlere de yumuşak doku kanserleri, tıp dilindeki adıyla ‘sarkom’ deniliyor. Bu tümörlerin yüzde 60 gibi yüksek bir oranı kollar, bacaklar ve kalçalarda oluşurken, yüzde 40’ı da göğüs, batın, baş ile boyunda gelişiyor. Nedeni henüz tespit edilemeyen yumuşak doku tümörleri genellikle genç erişkinlerde ve çocuklarda ortaya çıkıyor. Öyle ki çocukluk çağı kanserlerinin yüzde 15’ini sarkomlar oluşturuyor. Acıbadem Dr. Şinasi Can (Kadıköy) Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Selami Çakmak, kötü huylu yumuşak doku tümörlerinin hasta tarafından fark edilecek boyuta ulaşana dek ağrısız bir şekilde büyüyebildiği uyarısında bulunarak, “İlk belirtiler de sinsi başlayabiliyor; künt ve sürekli hafif bir ağrı şeklinde olabiliyor. Erken tanı için özellikle bu ağrıların dikkate alınması son derece önemlidir” diyor.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Prof. Dr. Selami Çakmak

Nedeni henüz bilinmiyor

Yumuşak doku tümörlerinin oluşum nedeni henüz kesin olarak bilinmese de DNA’da meydana gelen mutasyonların bu kanserin gelişiminden sorumlu olduğu düşünülüyor. Ayrıca aileden geçen bazı kalıtsal hastalıklar, lenfödem, HPV gibi bazı virüsler, radyoterapi, arsenik gibi bazı endüstriyel kimyasallar, bazı travmalar ve böcek ilaçları riski artıran faktörler arasında yer alıyor.

Vücuttaki şişlikleri önemseyin!

Yumuşak doku tümörleri uzun süre herhangi bir belirti vermeden büyüyebiliyor. Tümör vücudun hangi bölgesini tutmuşsa belirtiler de o yere göre değişiyor. Genellikle de kollarda, bacaklarda veya gövdede oluşan şişlik veya kitle ile sinyal veriyor. Prof. Dr. Selami Çakmak, şişliğin ağrılı veya ağrısız olabildiğini belirterek, “Kötü huylu tümör yakınında bulunan kemik veya sinir dokusuna yaslanmış ve ona hasar vermişse; ağrı, uyuşma, karıncalanma ya da yangı şeklinde karşımıza çıkabiliyor. Ancak ağrılar sinsi başlayabiliyor; ilk başlarda künt ve sürekli hafif bir ağrı şeklinde olabiliyor. Hareket ile aktivite artışıyla şiddetlenmeyen ağrı istirahat halindeyken de gelişebiliyor. Akşam saatlerinde ve geceleri kötüleşebiliyor. Tümör yerleştiği kemikte dokunun zayıflamasına yol açmışsa basit bir düşme veya hafif bir travmayla kemik kırılabiliyor” diyor. Bu belirtilere ateş ve gece terlemeleri de eşlik edebiliyor.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Biyopsi tedavinin başarısını etkiliyor

Hastadan alınan detaylı öykü ve muayene sonrasında başvurulan röntgen, ultrason, tomografi ve MR gibi vücut görüntüleme yöntemleriyle sorunun kaynağı, tümörün vücuttaki yeri ve varsa soruna neden olan kitlenin özellikleri hakkında bilgi ediniliyor. Prof. Dr. Selami Çakmak, tümör tedavisinin karar ile planlama sürecinde ilk ve en önemli aşamalardan birinin ‘biyopsi’ yöntemini planlamak olduğuna dikkat çekerek, “Çünkü hatalı alınan biyopsiler tedavi sonucunu negatif yönde etkileyebiliyor. Biyopsi sonucunda tümörün kötü huylu olduğu belirtilmişse vücudun diğer bölgelerini de inceleyecek kemik sintigrafisi ve PET-CT gibi tetkiklerin ardından hemen tedavi aşamasına geçiliyor” diyor.

Multidisipliner yaklaşım çok önemli 

Yumuşak doku kanserinin ana tedavisi, geniş sınırlarla yapılan, yani tümörün vücutta hiçbir kalıntısı kalmayacak şekilde çıkartıldığı cerrahi yöntem oluyor. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Selami Çakmak, “Bazı durumlarda ameliyattan önce veya ameliyat sonrasında tedaviye ek olarak kemoterapi veya radyoterapi eklenebiliyor” diyerek, şöyle devam ediyor: “Bu tedavi yöntemlerinin hangisinin önce yapılacağına ortopedist, tıbbi onkolog, radyasyon onkoloğu ve plastik cerrahi uzmanından oluşan bir takım çalışmasıyla karar veriliyor. Tedavinin planlaması baştan iyi yapıldığı takdirde cerrahi tedaviden daha iyi sonuçlar alınıyor. Dolayısıyla tedavinin başarısında multidisipliner yaklaşım ve iyi bir planlama kilit rol üstleniyor.”