Yazılar

HSBC Türkiye’den iletişim kampanyası

HSBC Türkiye’den iletişim kampanyası

HSBC Türkiye, ‘Dünyamız Açık’ dediği yeni iletişim kampanyası ile dünyanın dört yanında hizmet veren bir banka olarak değişimi bir fırsat olarak görenlere, her zorlukta ilerlemeye inananlara, amaçlarına ulaşmak için hiç vazgeçmeyenlere sesleniyor.

HSBC Türkiye’nin yeni iletişim kampanyası yayına girdi. ‘Dünyaya Açık Olanlara Dünyamız Açık’ mesajını merkezine alan kampanya ile HSBC Türkiye, marka duruşu ve müşterilerinin değişen beklentileriyle uyumlu yeni ürün ve hizmetleriyle herkesi yeni fırsatlara, farklı bakış açılarına, yeni iş modellerine açık olmaları için cesaretlendiriyor.

Kampanya, HSBC Türkiye’nin sunduğu ürün ve hizmet iletişimleriyle yıl boyunca devam edecek. Farklı platformlarda yayına alınacak reklamlarda müşterilerin değişen talep ve ihtiyaçlarına cevap veren, hayatlarını kolaylaştıran, birikimlerini büyüten ve onları hayalleriyle buluşturan ürün ve hizmetler öne çıkarılacak. Bu ayrıcalıklı ürün ve hizmetler arasında, özellikle son dönemde artan ihtiyaçlara paralel olarak, HSBC Mobil ile her yerden yapılabilen yatırım işlemleri, HSBC Premier Miles Kredi Kartı ile hafta sonları yapılan e-ticaret alışverişlerinde %20 indirim ayrıcalığı ve HSBC Modern Hesap’ın hoş geldin faiziyle birikimlerin vadesi bozulmadan değerlendirilmesi yer alıyor. Bunun yanı sıra, sürdürülebilirlik stratejisi kapsamında iklim değişikliğiyle mücadeleyi desteklemeyi öncelikleri arasında belirleyen Banka, doğanın nefesini kendi nefesi kadar önemseyen müşterileri için sunduğu yeni Doğa Dostu Taşıt Kredisi’ne de yeni reklamlarında yer veriyor.

Bodrum Belediyesi’nden açıklama

 Bodrum Belediyesi’nden açıklama

Bazı basın yayın organlarında çıkan bir takım haberlere ilişkin Bodrum Belediyesi tarafından bir açıklama yayımlandı.

Yapılan açıklamada şu bilgilere yer verildi:

“Tüm dünyayı ve ülkemizi etkisi altına alan Covid-19 (coronavirüs) salgını nedeniyle alınan tedbirler kapsamında evlerinde kalmak zorunda olan vatandaşlarımızın, yaşanan bu zorlu süreçte kültürel, sanatsal ve yerel konularla ilgili aktivitelerden uzak kalmamaları,  salgın sürecinde neler yapmaları konularında bilgi sahibi olmaları açısından bir takım programlar düzenlenmiştir. Bodrum Belediyesi tarafından organize edilen, “Hayat Sohbetleri” adı altında canlı yayın programları, Belediyemizin düzenlediği bir etkinlik olduğu için kullanılan mekânlarla ilgili bir ücret alınması söz konusu olmamıştır.

Her yıl geleneksel olarak düzenlenen yılbaşı meydan konserleri bu yıl yaşanan pandemi süreci nedeniyle gerçekleştirilemediği için sosyal medya üzerinden yayınlanan bir eğlence programı hazırlanmıştır. Hazırlanan bu paket programda Bodrum ilçesinde yaşayan ve yıllardır yerelde faaliyet gösteren ses ve sahne sanatçılarına yer verilerek, bu zorlu pandemi sürecinde sanatçılarımıza bir kez daha destek olunmuş, destek olunmaya da devam edilecektir.

Belediye sosyal medya hesaplarından yaklaşık 10 bin kişinin erişim sağladığı yılbaşı özel eğlence programı Kenttv ekranlarından da ücretsiz olarak izleyiciler ile buluştu.

Öte yandan, bahse konu paylaşımlarda yer aldığı gibi Bodrum Belediyesi Ocak ayı Olağan Meclis toplantısı için canlı yayın satın alması yapılmamıştır.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.”

Pandemi çiftler arasını açıyor

Pandemi çiftler arasını açıyor

Günlük yaşam alışkanlıklarımızı derinden sarsan yüzyılın salgın hastalığı Covid-19 pandemisi şüphesiz zor ve benzerine rastlanmayan bir süreç. Dışarının tehlikeli ve bazen yasak olduğu bir dünyada; ofis, yemek arası, kahve molası, okul, okul bahçesi, restoran, sinema salonu, terapi odası, spor salonu ve diğer her yaşam alanı eve, içeriye sıkıştı. Aynı evde yaşayan bireyler birbirlerini ilk defa bu kadar sık ve yakından görüyor, birbirlerinin günlerine, bedensel ve ruhsal olarak her haline bu denli tanıklık ediyor. Hal böyle olunca aynı çatı altında çift ilişkilerinde problemler de giderek artıyor. Acıbadem International Hastanesi’nden Uzman Klinik Psikolog Deniz Keskin “Araştırmalar; dünyanın her yerinde; kültürel ve sosyoekonomik düzeyden bağımsız şekilde, boşanma oranlarının arttığını, ilişki problemlerinin şiddetlendiğini, ebeveyn-çocuk ilişkilerindeki sorunların yoğunlaştığını gösteriyor. Covid-19 öncesi zamanlarda beraberlikleri yolunda ilerleyen çiftlerin dahi, karantina süreçleri içinde çeşitli çatışmalar yaşamaya başladığı, ilişkisel şikayetlerle psikoterapiye başvurduğu gözlemlenmekte. Oysa bu hızlı ve hazırlıksız değişimin, her çift için zorlayıcı etkileri olması doğaldır ve bu karmaşık zamanlardan geçerken, bağları güvenli, içeriyi korunaklı tutabilmeye ihtiyacımız var” diyor. Peki aynı çatı altında huzuru artırmanın, bir arada sağlıklı bir iletişim sürdürebilmenin yolları neler? Uzman Klinik Psikolog Deniz Keskin bu yolları anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Birbirinizin kişisel alanlarına ve “kötü” hislerine izin verin

Çift olmak her şeyi birlikte yapmak ve her deneyimi aynı hislerle yaşamak anlamına gelmez. Yakınlık, bazen aynılık yanılsamasını beraberinde getirir. Fakat birlikteliği sağlıklı yapan en önemli şeylerden biri iki kişinin arasındaki alana ve farklılıklara yer açabilmektir. Pandemi döneminin başlamasıyla birlikte çok farklı duygular, bedensel ve ruhsal tepkiler vermeye başladık. Hem siz hem partnerinizin kötü hissedebilirsiniz. Bunu ifade etmeye ve duymaya izin verin. Korku, panik, takıntılı davranışlar, yadsıma, öfke, donuklaşma, huzursuzluk, uykusuzluk, iştah artışı ya da kaybı gibi pek çok duygu ve tepkiyi deneyimliyoruz. Dahası, örneğin siz aynı haber ya da durum karşısında soğukkanlı bir tutum içinde kalırken, partneriniz yoğun bir panik ya da kontrol ihtiyacı yaşayabilir. Kendi duygunuzu söylerken, partnerinizin iç dünyasına da alan açar şekilde yaklaşmaya çalışın, ona ne hissettiğini sorun. Koronavirüs salgını başlayalı uzun bir zaman olmuş olsa da, pandemi gibi tekinsiz ve beklenmedik bir olguyla baş başa kalmak herkes için hala yeni.

Az yargılayın, bol takdir edin

Yakınlık, dikenli tellerle mümkün değildir. Pandemi döneminde, artan stres ve sıkışmışlık hisleri iç dünyamızda pek çok farklı duyguyu tetikleyebilir ve karşımızdakine yönelen suçlayıcı tutumları artabilir. Öte yandan benzer kırılganlıkları ve karışık duyguları partnerimizin de yaşayabileceğini unutmamak önemli. Yargılamadan önce her zamankinden biraz daha fazla düşünüp takdir edilesi küçüklü büyüklü her şeyi vurgulamak, ilişkide güvende ve değerli hissetmemize yardımcı olacaktır. Bunu bir oyuna dönüştürüp her gün sonunda partnerinizde o gün size iyi gelen, hoşunuza giden üç şeyi zihninizde canlandırabilir, yatmadan önce bunları onunla paylaşabilir, bu “oyununuza” onu da davet edebilirsiniz.

Günlerinizi planlayın ama planlar sizi sıkıştırmasın, size yol göstersin

Pandemi öncesi dönemde planlar ve çerçeveler bize dışarıdan verilen somut şeylerdi. Başka bir yerde olmak, trafiğe göre kendini planlamak, dışarı ve içerinin ayrı kıyafetleri olması gibi örneklerle en genel çerçeveleri konuşabiliriz. Evde olmak ise bu çerçeveyi bulanıklaştırdı. Mesai saatleri bir sınır sunsa da hem iş günleri hem de serbest zamanlarda günü planlamakta her birey zorluk yaşamakta. Özellikle çocuğu olanlar için uzaktan eğitimle beraber, evdeki okul ve teneffüs zamanlarının karıştığı gözlenmekte. Evde eğitim aslında tüm ailelere örtük ve hazırlıksız yakalanılan bir yük yükledi. Hem çiftler birbirine karşı rollerinde hem de çocuklara karşı anne-baba rollerinde yeni sorumluluklar eklendi. Bu gerçekliğin içinde, günü planlamak her zamankinden daha değerli. İlk olarak hafta sonu, evdeki her bireyin daha serbest olduğu zamanlardan başlayarak günü haritalandırmak koruyucu bir sınır sunacaktır. Bir Pazar gününden başlayarak günü planlamayı deneyin. Herkesin bireysel ve birlikte zamanlarının olduğu bir çizelge önerilebilir. Burada en kritik noktalardan biri yine herkesin birbirinin alanına, meraklarına, rahatlama ihtiyacına saygı duyması ve bir plan yapıldığında esneme ve değişikliklere yer açmak olacaktır.

Tartışmalar yersiz değildir, ama yeri önemlidir

Uzman Klinik Psikolog Deniz Keskin “Tartışmalar elbette olacak. İlişkilerde çatışmalar pandemiden önce de vardı, şimdi de olacak. Öte yandan tartışmaların nasıl yapıldığı kadar nerede yapıldığı da bir o kadar önemli. Bebekler, çocuklar ve gençler anne-babalarının duygularını, aralarındaki gerilimleri hissederler. Çiftin tartışmaları, çocukların gözü önünde olmasa da o eve aittir ve evdeki herkesi etkiler. Diğer yandan, çocuğu olan çiftlerin ilişkinin her boyutuna yer açabilecek, her konuda konuşabilecekleri alanlarını korumak da ilişkinin sağlığı için önemli. İletişimi tıkamadan, partnerinizle meseleleri rahatça tartışabilmek için molalar yaratın. Eşinizle bir yürüyüşe çıkıp hem hava değişikliği yapıp hem de onunla konuşmak istediğiniz özel konulara zaman ayırabilirsiniz” diyor.

Ev işlerinde dengeyi bulun

Her evde iş bölümü, partnerler arasındaki görev dağılımı farklıdır. Toplumumuzda ağırlıklı olarak kadınlar ev ve çocuk bakım görevlerini üstlenmekte; bu görev kadınlara atfedilmektedir. Öte yandan hem erkek hem kadın için eşitliksiz bir güç dinamiği doğuran bu durum, evde çatışmalara, pasif agresif eylemlere sebep olabilir. Her çift kendine özgüdür ve her evin özelinde bir denge planlanması önemlidir. Eşinizle birlikte bir iş bölümü çizelgesi oluşturmayı deneyin. Eğer çocuklarınız varsa, yaşlarına göre onlara da sorumluluklar verin, ekipler kurun, görevlerini en düzenli tamamlayan için ufak ödüller belirleyin. Sadece çocuklar için değil, yetişkinler için de oyun bir ihtiyaçtır.

Varsayımlara değil meraka alan açın

Covid-19 pandemisi ile birlikte, pek çok yeni sorumluluk ve kısıtlama girdi hayatımıza. Bu dönemde, partneriniz yeterince çaba ya da özen göstermiyor gibi hissedebilir ve ona karşı her zamankinden daha öfkeli olabilirsiniz. Unutmamak gerekir ki, anksiyeteyi tetikleyen olağanüstü durumlar, bizi hatalara ve kazalara daha açık hale getirir. Partnerinizle ya da çocuklarınızla ilişkinizde aklınızı kurcalayan ilişkisel bir mesele gördüğünüzde, varsayımlarda bulunmayın. En yakınımızdaki insanın dahi zihnini okuyamayız. Ancak ona ne düşündüğünü sorabiliriz, onu merak edip dinleyebiliriz. Basitçe sizin gözünüzden ne olduğunu, bunun size ne hissettirdiğini ve onun neden böyle davrandığını merak ettiğinizi söyleyin. Ve karşınızdakini dinleyin. Dinlemek, kompleks bilişsel becerilerimizi harekete geçiren, göründüğünden çok daha fazla eksikliğini yaşadığımız ve kaçındığımız bir eylemdir. İçinde bulunduğumuz dönemde, stres seviyesi arttıkça da, ters orantılı biçimde dinlemenin azaldığı görülmektedir. Hâlbuki birlikte düşünmeye, ilişkiyi derinleştirmeye imkân bulmanın en etkili yolu karşımızdakini dinlemekten geçer.

Kaybolduğunuzu hissettiğinizde destek almaktan çekinmeyin

Uzman Klinik Psikolog Deniz Keskin “Klinik araştırmalarında, boşanan çiftlerin çoğunun, ayrılık öncesi psikolojik destek almaktan kaçındığı belirtilmekte. Kimi zaman sorunları görmezden gelmek, ortada bir problem olduğunu dile getirmekten çok daha kolay görünür. Yardım istemenin güçsüzlük ya da çaresizlik çağrışımlarına mahkum edildiği toplumsal bir baskı içinde yaşıyoruz. Halbuki yardım istemek kuvvetli; destek almak da umutlu olan adımdır. Çatışmalar, o güne dek denediğiniz yöntemlerle çözümlenememiş ve sizi sıkışık hisler içinde bırakmış olabilir. Kimi zaman profesyonel bir üçüncü gözün, tarafsız bir bakışın çifti duyması, dinlemesi, ilişkideki sorunlara yönelik kritik bir çözüm yoludur. İhtiyaç hissettiğinizde yardım almaktan çekinmeyin.” diyor.

Diyabet kalıcı görme kaybına neden olabilir

Diyabet kalıcı görme kaybına neden olabilir

Diyabet tüm dünyada ve ülkemizde sıklığı katlanarak artan bir sağlık sorunu. Öyle ki günümüzde her 11 kişiden 1’nin diyabet hastası olduğu belirtiliyor. 2013 yılında dünyada diyabetli hasta sayısı 382 milyon iken bu sayının 2035 yılında 592 milyona ulaşacağı belirtiliyor ki bu da yüzde 55’lik bir artışı gösteriyor. Tüm dokular ile organları tahrip edebilen ve başta kalp damar hastalıkları olmak üzere pek çok hastalığa yol açabilen diyabet gözleri de tehdit ediyor! Diyabetin gözlerde oluşturduğu hasarlardan en önemlisi olan diyabetik retinopati tedavi edilmezse; ciddi görme kaybına, hatta körlüğe kadar gidebiliyor. Gözlerde önemli bir sorun oluşturuncaya dek belirti vermeyen diyabetik retinopati, diyabet süresi 15 yıla ulaşan diyabetlilerin yüzde 10’unda ciddi görme kaybı, yüzde 2’sinde de körlüğe neden oluyor. Diyabetin iyi kontrol altında olmaması ve tedaviye uyulmaması bu riski çok artırırken, süreyi de öne çekiyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Nur Acar Göçgil, diyabetik retinopatide erken teşhis ve tedavinin önemine dikkat çekerek, “Diyabetik retinopatinin erken dönemde tespit edilmesi, gerekli tedavinin erken ve zamanında uygulanmasına olanak sağlıyor. Böylece diyabet hastasında kalıcı görme kaybı önleniyor veya azalıyor. İleri evre retinopatisi olan hastalar bile uygun tedaviyi zamanında alabilirlerse görme yetenekleri yüzde 95 korunabiliyor. Bu nedenle yıllık düzenli göz muayenesi asla ihmal edilmemeli” diyor.

En sık görülen körlük nedeni

Diyabetik retinopati; diyabet hastalığına bağlı olarak gelişen ve gözün ‘retina’ denilen sinir hücrelerinden oluşan ağ dokusunda hasarlanma ve görme kaybına neden olan bir göz hastalığı olarak tanımlanıyor. Göz küresinin içine giren ışık milyonlarca sinir hücresinden oluşan retina tarafından algılanıyor; görme siniriyle beyindeki görme merkezine iletiliyor. İyi çalışabilmeleri için tıpkı beyin gibi retina hücrelerinin de iyi beslenmeleri, oksijenlenmeleri, dolayısıyla kan dolaşımı çok önem taşıyor. Zaman içinde retinayı besleyen ince kılcal damarların dolaşımının bozulmasıyla, sinir hücrelerinin de işlevleri azalıyor. Bu tablo görmenin azalması ve körlüğe kadar gidebilen görme kaybıyla sonuçlanıyor. Gelişmiş ülkelerde görme kaybının en sık nedeni olan diyabetik retinopati 20-64 yaş aralığındaki aktif ve üretken yaş grubunda da en sık görülen körlük sebebini oluşturuyor.

Belirti vermeden sinsice ilerliyor

“Diyabetik retinopati sinsi bir hastalıktır” uyarısında bulunan Prof. Dr. Nur Acar Göçgil, sözlerine şöyle devam ediyor: “Retinopati retinanın net görme merkezi olan sarı noktayı (maküla) etkilemediği sürece merkezin görme yeteneği bozulmuyor ve hasta hiçbir şey fark etmiyor. Retinada kanamalar başlasa da belirti vermiyor, hastanın görmesi azalmıyor. Bu kanamalar sadece damlayla kişinin gözbebeği büyütüldükten sonra, bir göz doktoru tarafından yapılan detaylı muayene sonucu yakalanabiliyor” Prof. Dr. Nur Acar Göçgil diyabetik retinopatinin ancak merkez retinadaki sarı noktayı etkilediğinde görmede azalma, bulanık görme, düz çizgileri eğri ve kırık görme ile renkleri soluk görme sorunlarının geliştiğini söylüyor. 

Her yıl retina muayenesi şart!
Diyabetik retinopatiyi önlemenin ve aslında geciktirmenin en önemli yolu; hastanın ilaç tedavisine, diyetine ve egzersizlerine düzenli olarak devam ederek kan şekerinin kontrol altında olmasını sağlaması. İkinci önemli kural ise düzenli göz muayenesini ihmal etmemesi. Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Nur Acar Göçgil zamanında yapılan retina taramaları ve doğru tedaviyle yeni retinopati gelişiminin yüzde 90 oranında önlenebildiğini belirterek, “Tip 2 diyabet tanısı konan her hasta mutlaka retina muayenesi olmalı ve bu taramalar en az yılda bir devam etmeli. Çok daha nadir görülen Tip I diyabette retina taramasına 5 yıl sonra başlanması ve en az yılda bir devam etmesi öneriliyor. Retinopatinin derecesine göre retina uzmanı takip süresini kişiye özel belirliyor” diyor.
Bu yöntemlerle ‘görme kaybı’ önlenebiliyor
Diyabetik retinopatinin tedavisinde; argon lazer fotokoagülasyon tedavisi, göz içi ilaç enjeksiyonları ve vitrektomi yöntemlerine başvuruluyor. “Tüm bu tedavi yöntemleriyle hedefimiz retinadaki kanamaların çekilmesi, kanayacak olan yeni gelişmiş damarların kaybolması, özellikle görme için en önemli merkez retinanın (makülanın) sağlıklı kalması. Bu sayede görmenin korunması, kaybın önlenmesidir” diyen Prof. Dr. Nur Acar Göçgil, şöyle devam ediyor: “Tedaviler zamanında ve doğru şekilde uygulandığında, hasta diyabet kontrolünü düzenli yaptırdığında retina stabil hale geliyor. Böylelikle hastanın görme yeteneği korunuyor ve artıyor”
Prof. Dr. Nur Acar Göçgil diyabetik retinopati tedavisinde başvurulan yöntemleri şöyle anlatıyor:
Argon lazer fotokoagülasyon tedavisi: Yeni gelişmiş, anormal ve kanayan damarları veya merkeze yakın sızdıran küçük damar genişlemelerini durdurmak amacıyla uygulanıyor. Lazer ışınını retina üzerine odaklayan bir mercek kullanılıyor; işlem ağrısız oluyor ve tedavi birkaç seansta tamamlanıyor.
Göz içi ilaç enjeksiyonu: Özellikle sarı nokta bölgesinde retinanın merkezindeki ödem ve kalınlaşmaları azaltmak, görmeyi artırmak için uygulanıyor. Çok etkili olan bu uygulamanın, ilacın özelliğine göre 1-4 ay arasında tekrarı gerekiyor ve sızıntı bitene kadar devam ediyor.
Vitrektomi: Göz küresinin içini dolduran kanamaları, retinayı çekiştiren zarları temizlemek ve retinayı yatıştırmak amacıyla uygulanan bir mikrocerrahi yöntemi. Bu yöntemde işlemler göz küre boşluğunda tıpkı laporoskopik cerrahide olduğu gibi, ancak çok ince (0.4mm) mikrokanüllerle gerçekleştiriliyor.

 

Montenegro Airlines krize dayanamadı 

Montenegro Airlines krize dayanamadı

Karadağ’ın milli havayolu şirketi Karadağ Havayolları’nın (Montenegro Airlines) yaşanan kriz durumunda dolayı kapanacağı bildirildi.

Karadağ Sermaye Yatırımları Bakanı Mladen Bojaniç dün düzenlediği basın toplantısında yaptığı açıklamada, Karadağ Havayolları’nın kurtarılamayacağı anda kapatılacağını duyurdu.

Yapılan açıklamalar sonrasında havayolu uçuşları durdurdu.

Yeni bir havayolu şirketi kurulacak

Bakan Bojaniç tüm yönetim kurulunun görevden alınacağı ve yeni bir havayolu şirketinin kurulacağını belirtti.

Havayolu kurtarma için yeterli zamanın kalmadığını belirten Bojaniç, “Rekabet açısından, havayolunu finansal olarak kurtarmak yasa dışı olacaktır. Yatırımcıları çağırdık, Avrupalı danışmanlarla devlet yardımı konusunda görüştük ancak çözüme ulaşmak için yeterli zamanımız yok” dedi.

2016 yılında beri vergileri ödemeyen yada geç ödeyen havayolunun devlete 50 milyon avroya mal olacağı bilgisi verildi.

Yeni havayolunun operasyonlarına 2022 yılının ilk çeyreğinde başlayacağı belirtiliyor.

OBSESSO & Chill reklamına Kristal Elma

OBSESSO & Chill reklamına Kristal Elma

DİMES’in soğuk kahve markası OBSESSO için gerçekleştirdiği OBSESSO & Chill reklamı, Kristal Elma 2020’de gümüş ödülünü kazandı.

Yerli sütten üretilen soğuk kahve OBSESSO için Bubble Project iş birliğinde gerçekleştirilen “OBSESSO & Chill” projesi, Türkiye reklam ve pazarlama sektörünün en köklü yaratıcılık yarışması Kristal Elma’da, Medya Kullanımı – En Yenilikçi Teknoloji / Dijital Medya Kullanımı kategorisinde Gümüş Ödülün sahibi oldu.

İçinde bulunulan anı pekiştiren ve iletişimde keyfi sahiplenen soğuk kahve markası OBSESSO, evdekal günlerinde sıkılan tüketicilerine yalnız olmadıklarını ve evde keyifli vakit geçirmenin mümkün olduğunu göstermek; arkadaş marka olarak her zaman onların yanında olduğunu hissettirmek için yola çıktı.

Ünlü avukattan şiir kitabı

Ünlü avukattan şiir kitabı

Önder Hukuk Bürosu’nun kurucusu ünlü avukat Edip Önder, yaşamı boyunca yazdığı tüm şiirleri bir kitapta topladı.

Sanat ve edebiyata merakı ile bilinen Edip Önder, 35 yıllık avukatlık mesleğinde gösterdiği başarı ve sosyal hayatta adında sıkça söz ettirmiş bir isim. Galatasaray Spor Kulübü bir dönem yöneticilikte yapan Önder, yazdığı şiir kitabı “Bence” nin gelirini kurucusu ve başkan yardımcısı olduğu Engelsiz Yaşam Vakfı’na bağışlıyor.

Domino’s Dürümos’a ödül geldi

Domino’s Dürümos’a ödül geldi

Domino’s, hayata geçirdiği Dürümos kampanyası ile ödüle layık görüldü.

İstanbul Marketing Awards 2020’de “Yeni Kategori Oluşturma” kategorisinde gold ödüle layık görülen Domino’s, Dürümos kampanyasıyla farklı ve prestijli yarışmalarda toplam 6 ödül almış oldu.

İzmirli minikler için

İzmirli minikler için

The Ritz-Carlton, Istanbul’un her yeni yılda çocukların hayallerini gerçekleştirdiği Dilek Ağacı projesi, bu yıl İzmir depreminde zarar gören çocuklar için kuruldu.

The Ritz-Carlton, Istanbul’un gelenekselleşen Dilek Ağacı projesi, çocukların hayallerini gerçekleştirmeye devam ediyor. Proje kapsamında çocukların dilekleri her yıl aralık ayı boyunca kar küreleriyle The Ritz-Carlton, Istanbul’un lobisindeki yılbaşı ağacına yerleştiriliyor. Çocukların heyecanla beklediği hediyeler, yardımsever otel çalışanları ve misafirleri tarafından hazırlanıyor. Dilek Ağacı projesinin 18. yılında, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yönlendirmesiyle depremde zarar gören küçük çocuklar hediyelerine kavuşuyor.

Dilek Ağacı projesine destek vermek; The Ritz-Carlton, Istanbul ekibine telefonla ya da e-mail yoluyla ulaşarak da mümkün olabilecek.

Dünyada her yıl 17 milyon kişi inme geçiriyor

Dünyada her yıl 17 milyon kişi inme geçiriyor

İnme tüm dünyada ölüm ve sakatlığın önde gelen nedenlerinden arasında yer alıyor. Her yıl dünya genelinde 17 milyon kişi inme (felç) geçiriyor ve 6 milyon kişi bu nedenle hayatını kaybediyor. İnme nedeniyle vücudunda kalıcı hasar kalanların sayısı ise 5 milyonu buluyor. Türkiye’de yılda yaklaşık 200 bin kişinin inme geçirdiğini belirten Acıbadem Ankara Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Esra Mıhçıoğlu, inme nedenlerinin büyük bir kısmının önlenebilir olduğuna işaret ederek hareketsiz yaşamdan, fazla kilodan, sigara ve aşırı alkol tüketiminden, diyabet ve kolesterolü artıran alışkanlıklardan durulması çağrısında bulunuyor.

“İnme beynin bir kısmına oksijen bakımından zengin kan akışının engellenmesi ile oluşan hasarlanmadır” açıklamasında bulunan Acıbadem Ankara Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Esra Mıhçıoğlu sözlerine şöyle devam ediyor:

“Oksijenlenemeyen beyin hücreleri birkaç dakika sonra ölmeye başlıyor. Ortaya çıkış nedenleri ise iki ana grupta toplanıyor. Birincisi tıkanma, beyne giden damarların veya beyinin içindeki damarların çeşitli şekillerde tıkanması veya daralması (iskemik inme). İkinci mekanizma ise beyin dokusu içinde meydana gelen kanama (hemorajik inme). Tüm inmelerin yaklaşık yüzde 87‘si iskemik inmelerdir ve ana nedeni ateroskleroz adı verilen damar duvarlarını kaplayan yağ birikintileridir.”

İlk 4.5 saat hayati önemde

İnme acil bir tıbbi durum olduğunu ve tedavide hiç zaman kaybedilmemesi gerektiğini vurgulayan Dr. Esra Mıhçıoğlu, “Kişi ne kadar kısa sürede tedavi edilirse o kadar az hasar meydana gelecektir. İskemik inmeler için kullanılan trombolitik ajan, pıhtıyı çözüp kan akışını iyileştirerek çalışır. Üç saat içinde (ve bazı uygun hastalarda dört buçuk saate kadar) uygulanırsa felçten kurtulma şansını artırabilir” diyor. Uygun hastalarda beyindeki tıkalı kan damarı bölgesine kateter ile pıhtıyı giderici tedaviler uygulanıyor. Ayrıca “geçici iskemik atak” olarak tanımlanan ve beynin kan ile beslenmesinin geçici olarak kesintiye uğradığı durumlarda da “mini inme” yaşanıyor. Bu durumun şiddetli bir inmenin belirtisi olabildiğini hatırlatan Dr. Esra Mıhçıoğlu, “Geçici iskemik ataklar da kesinlikle ciddiye alınmalıdır” diye konuşuyor.

Ani gelen belirtiler

İnme belirtileri genellikle aniden geliyor ve kol, bacak veya yüzün bir kısmında uyuşukluk, güçsüzlük, yutma güçlüğü, baş dönmesi, konuşma ve başkalarını anlamada zorlanma, görme bozukluğu ve şiddetli baş ağrılarıyla kendini gösteriyor. Beynin sağ tarafının vücudun sol kısmını aynı şekilde sol yarıküresinin de vücudun sağ tarafını kontrol ettiğini hatırlatan Nöroloji Uzmanı Dr. Esra Mıhçıoğlu “Bu nedenle sağ beyinde meydana gelecek hasar, vücudun sol tarafında etkisini gösterir. Yaş ilerledikçe inme riski de artar. 55 yaşından sonraki her on yılda bu risk 2 katına çıkıyor. Kardiyovasküler hastalıklar da ileri yaştaki erkeklerde bu riski ve ölümü artırıyor” diyor.

İnmenin önlenmesinde en önemli unsurun risk faktörlerinin doğru değerlendirilmesi olduğuna dikkat çeken Dr. Esra Mıhçıoğlu, “Bazı risk faktörlerinizi değiştirebilir veya tedavi edebilirsiniz. Değiştiremediğiniz etmenleri de düzenli kontrollerle izleyebilir, inme riskini azaltabilirsiniz. Kalp kapak hastalıkları oral kontraseptif (doğum kontrol ilaçları) ilaçlar içinde içindeki östrojen miktarı arttıkça ve kullanım süresi 5 yılı geçtikçe risk artıyor diyebiliriz.”

Gebelikte inme riskine dair önemli açıklamalarda bulunan Mıhçıoğlu “Her 100.000 gebelikte 8.1 oranında görülüyor.   Gebelikte inme riskini artıran etmenler: Obezite, hipertansiyon, diyabet, kal kapak hastalığı, pıhtılaşma bozukluğu (orak hücreli anemi, lupus gibi), migren, sigara ve uyuşturucu kullanımı. Sadece hipertansiyon göz önüne alındığında hipertansiyonu olmayan gebelere göre inme riski 6-9 kat artıyor.

Önlenebilir risk faktörlerini sıfırlamak önemli

İnmeye yol açan nedenlerin başında yüksek kan basıncı yani hipertansiyon geliyor. Yüksek tansiyonun aynı zamanda kalp hastalığı riskini de artırdığına değinen Dr. Esra Mıhçıoğlu, “Kan basıncı ne kadar yüksekse, inme riski de o kadar yüksek demektir. Kan basıncınızı bilin ve uygun sıklıkta kontrol ettirin. Normal kan basıncı 120/80’in altındadır. Tansiyonunuz düzenli olarak 140/90 ve üzerindeyse yüksek tansiyonunuz olduğunu düşünmelisiniz. Doktorunuz, kan basıncınızı düşürmek için diyet veya yaşam tarzı değişiklikleri veya belirli ilaçlar önerebilir” diyor.

Tütün kan damarlarınıza zarar veriyor. Bu da damar tıkanıklıklarına yani inmeye yol açıyor. Dr. Esra Mıhçıoğlu, tütün kullanımının önlenebilir inme nedenleri arasında önemli bir yeri olduğunu belirterek “Yıllardır sigara içmiş olsanız bile, şimdi bırakarak riskinizi yine de azaltabilirsiniz.

Diyabet hastası olmak da inme riskini artıran faktörler arasında. Bu nedenle kan şekerinin kontrol altında tutulması gerektiğini vurgulayan Dr. Esra Mıhçıoğlu, yüksek kolesterol seviyesine de dikkat çekiyor:

“Kandaki büyük miktarlarda kolesterol, birikerek kanın pıhtılaşmasına neden olarak inmeye yol açabilir. Ayrıca, iyi kolesterol olarak bilinen HDL’nin düşük düzeyde olması erkeklerde inme için bir risk faktörü. Hareketsiz bir yaşam tarzı HDL kolesterolü düşürür. Bu nedenle fiziksel aktivite önemlidir. Haftada en az 150 dakika orta yoğunlukta aerobik egzersiz hem kolesterolü hem de yüksek tansiyonu düşürmek için yeterli olur. 20 yaşın üzerinde iseniz kolesterolünüzü test ettirin ve kolesterol seviyenizi gerektiği gibi ayarlamak için doktorunuza danışın.”

Hareketsiz yaşam tarzı ve fazla kilolu olmanın kalp damar hastalığı riskini artırdığını, beyne giden kanın önemli bir bölümünü taşıyan boyundaki atardamarlarda biriken yağlı tabaka ile tıkanabildiğini ve inmeye yol açtığını belirten Dr. Esra Mıhçıoğlu, diğer nedenleri de şöyle sıralıyor:

  1. Geçici iskemik atak: İnme benzeri belirtilerle ortaya çıkan geçici iskemik atak durumunda acil tıbbi yardım istemek gerekiyor.
  2. Atrial fibrilasyon (AF) ve diğer kalp hastalıkları: AF durumunda kalp boşlukları organize ve ritmik bir şekilde kasılamıyor. Kan kalp boşluğunda göllenme ve pıhtılaşma yaptığı için inme riski beş kat artıyor. Düzensiz kalp atışınız (atriyal fibrilasyon), kalp kapakçıklarında hastalık, konjestif kalp yetmezliğiniz varsa veya yakın zamanda kalp krizi geçirdiyseniz, doktorunuz kanınızı sulandırmak veya kolesterol seviyenizi düşürmek için ilaç yazabilir.
  3. Bazı kan hastalıkları: Yüksek alyuvar miktarı pıhtı oluşumu ihtimalini artırarak inme riskini yükseltir. Orak hücreli kansızlık hastalığı hasta hücrelerin atar damar duvarlarına yapışarak tıkanıklığa neden olması nedeniyle inme riskini artırabilir.
  4. Aşırı alkol alımı: Kadınlar için ortalama bir kadeh ve erkekler için ortalama iki kadeh içkinin üzerinde içki tüketimi kan basıncınızı artırabilir. Aşırı alkol tüketimi inmeye neden olabilir.
  5. Uyuşturucu madde kullanımı: Damar içi madde kullanımı yüksek inme riski içerir.. Uyuşturucu madde kullanımı çoğunlukla kanamalı inmelere neden olur.
  6. Doğum kontrol hapları: Zamanla çok daha güvenli hale gelseler de doğum kontrol hapı kullanan kadınların başka inme riskleri de varsa fazladan önlem alması gerekiyor. Bu nedenle kadınların doğum kontrol hapı kullanmadan önce yüksek tansiyon taraması yaptırması ve bu hapları kullandıkları dönemde sigara içmemesi gerekiyor. Doğum kontrol ilaç kullananlarda inme riski ileri yaş, hipertansiyon, sigara kullanımı ve auralı migren öyküsü durumunda artıyor.
  7. Uyku alışkanlıkları: Son araştırmalar, iyi dinlenmiş insanların daha düşük kalp hastalığı ve inme risklerine sahip olma eğilimini ortaya koyuyor. Sağlıklı uyku düzenini destekleyen alışkanlıklar edinmeniz sizi koruyabilir.