Pınar Tınç “Resimlerim hayatımın kolajı gibi”
Türkiye’nin ilk ve tek çini mürekkebi ressamı Pınar Tınç, yeni sergisi “Je t’aime! Seni Seviyorum” ile yeni egzotik adaların bin bir rengini sanatseverle buluşturuyor. Tınç, yazın Bodrum’a gidecek olan sergisini anlattı
Röportaj: Nazan Ortaç
Türkiye’nin ilk ve tek çini mürekkebi ressamı olarak biliniyorsunuz. Resimlerinizi bu teknikle yapmaya nasıl karar verdiniz?
2011 yılında Türkiye’den 10 bin km uzaklıktaki Hint Okyanusu’ndaki La Reunion adasına taşınma kararımız üzerine, orada kendime bir atölye kurdum. Okyanusya temalı resimleri üretmek için yağlı boya, akrilik boya ve diğerlerini denediğimde, hiçbirinde doğanın parlaklığını, saflığını, güzelliğini vermediğini, insan figürlerinde istediğim ruhu bu tekniklerle yakalayamadığımı gördüm. Büyük bir sanat ürünleri satan depoda Çin’den gelmiş yüzlerce ton çini mürekkebini gördüğümde ve onları tasarladığım resimdeki renk, ışık-gölge, derinlik ve çarpıcılığı yakaladığımda, sadece çini mürekkebiyle bunları yapabileceğimi anladım. Uzun yıllardır sadece mürekkeple işlerimi üretiyorum.
Eserlerinizi ortaya koyarken nelerden besleniyorsunuz?
Aslında ürettiğim işler, hayatımın minik bir kolajı gibidir. Doğduğum Bozcaada’da geçen çocukluğumun masum ve güzel anları, hazları; Bozcaada’nın masalsı doğası, rüzgarı, renkleri ve Ege Denizi’nin turkuazları, mavisi, kokusu, tuzu hikayeleri; çocuklarımın büyüme korkuları, rüyaları; Afrika’da geçen yıllarımızdan çarpıcı doğa görüntüleri, saflığı, güzelliği ve mutluluğu ifade eden çiçekler; Okyanusya motifleri; Okyanusya kültürünün mitolojik hikayeleri; zanaatkarların ürettiği objeler, desenler ve çarpıcı insan hikayeleri, resimlerimin konularını oluşturuyor…
Eserlerinizde çok renklilik dikkat çeken bir unsur. Bunun için ada hayatının bir yansıması diyebilir miyiz?
Kesinlikle öyle diyebiliriz. Renklerin bizi belli anlara ve zamanlara götürebileceğine inanıyorum. Afrika kültürünün renkli katmanlı motifleri ve doğası, insanları, hikayeleri izleyiciyi bambaşka bir dünyaya ve ışığa taşıyor. Renklerin verdiği enerjiyle bazen resimdeki konuyu bile hissedebiliyorsunuz. İşlerim gerçek hikayelerdir; başka birçok sanatçının işinin kopyası değillerdir. Bu yüzden samimi ve gerçek olmalarını, o anın o eşsiz olmasını renklerle yaratmaya çalışıyorum. Bu da bana inanılmaz bir hayat enerjisi ve mutluluk veriyor.
Bir de hep büyük tablolar yapıyorsunuz? Neden büyük boyutlu tablolar yapmayı tercih ediyorsunuz?
Işık ve renk kullanımının ve atmosfer yaratının büyük boyutlarda daha etkili olduğunu ve beni daha özgür, mutlu hissettirdiğini gördüm. İzleyici, büyük ebatlı resimlerin içinde kendilerini bulabiliyor ve hayallere dalabiliyorlar. Bu, izleyicinin gözleriyle kurulan kontaktın, onları yaşamlarındaki bir anı ya da anlara yükseltebileceği özel bir deneyim sunuyor. Büyük boyutlu işlerde derinlik ve konu bütünlüğü yakalamak mümkün oluyor.
“Je t’aime! Seni Seviyorum” adlı yeni serginizden de bahseder misiniz?
Yeni sergim, iki yıllık yazdığım bir hikâyenin bölümlerini içeriyordu. 20 hikâye bulunuyordu sergide. Hepsinin içinde saflık, yalınlık, doğallık, güzellik ve masumiyet duygularını yansıttım. Bu hikâye bütünüyle anlamlıydı. Şimdi yeni sergiler olacak. Bu yaz ağustos ayında Bodrum’daki Titanik Luxury içindeki Maji Art Galeri’de sergilemeyi planlıyorum.