Yazılar

“Oyunculuk benim nefes alma biçimim”

Tiyatrodan sinemaya, dönem dizilerinden modern projelere… Ayça İnci, 30 yılı aşkın oyunculuk kariyerinde tutkuyla yol alan, sahiciliğiyle dikkat çeken bir isim. Yeşilçam efsanesi Bilal İnci’nin torunu olsa da, bu meslekte kendi adını tırnaklarıyla kazıyarak var etti. “Kuruluş Osman” dizisindeki Esenbike Hatun karakteriyle izleyiciyle buluşan İnci ile oyunculuk serüvenini, set tecrübelerini, hayallerini ve genç oyunculara tavsiyelerini konuştuk.

Röportaj: Nazan Ortaç

Ayça İnci

Oyunculuğa adım atma süreciniz nasıl gelişti? İlk set deneyiminiz nasıldı?
Ortaokul ve lise çağlarımda mankenlik, fotomodellik ve oyunculuk yapmaya başladım. Gaye Sökmen Ajansı’na bağlıydım. Kamera önündeki ilk deneyimlerim müzik klipleriyle başladı. Daha sonra 15 yaşımdayken “Borsa” adlı dizide, Kartal Tibet’in yönettiği bir yapımda küçük bir rol aldım. Evin hizmetçi kızını canlandırıyordum. Bu, benim ilk profesyonel oyunculuk işimdi ve oyunculuktan ilk kez para kazandım. Set ortamı büyülü gelmişti. O yaşta, profesyonel bir ekiple çalışmak hem çok heyecan vericiydi hem de kararımı netleştiren bir deneyim oldu.

Dedeniz, Yeşilçam’ın duayenlerinden Bilal İnci… Dedenizin oyuncu olması, sizin kariyerinizi nasıl etkiledi?
Dedemin oyuncu olması, benim oyuncu olmama vesile olmadı. Hatta tam tersi dedem bu sektöre girmemi çok istemiyordu. Yeşilçam’dan gelen biri olarak zorluklarını biliyordu. Aslında ben iç mimar olmak, dekorasyon alanında ilerlemek ve hatta yurt dışına gitmek istiyordum. Ama oyunculuk beni adeta fethetti. Sonrasında Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde eğitim almaya başladım. Kendimi bu alanda ifade edebilmek, nefes almak gibiydi. Dedemin çok iyi bir karakter oyuncusu olması, onun disiplini bana ilham verdi hep ama bırakın torpili, bazen tam tersi bile oldu. Dedemden çekinen insanlar, bana rol vermemeyi bile tercih etti. Ama ben sebat ettim, çok eğitim aldım, çok geliştirdim kendimi, çok okudum. Hâlâ bu yaşta öğrenmeye devam ediyorum. Dedem sonradan çok mutlu oldu, çok destekledi, “Benim gibi gözlerinde oynuyorsun, çok iyi karakter oyuncusu olacaksın” derdi.

Ayça İnci

Hem tiyatro, hem dizi hem de sinema projelerinde yer aldınız. Bu üçü arasında sizin için en özel olan hangisi ve neden?
Hepsinin yeri ayrı ama tiyatroda canlı izleyiciyle o bağı kurmak, o anı birlikte yaşamak bambaşka. Sinema ise sinematografik anlamda çok büyülü, kalıcılığı yüksek. Dizi ise uzun soluklu bir yolculuk… O karakterle uzun zaman geçiriyorsunuz. Ama sahnede o ilk nefesi almak, o canlı tepkiyi duymak… Sanırım tiyatro kalbimde hep bir adım önde.

Sinema ve televizyon projelerinde çalışma süreci çok farklı olabiliyor. Set ortamında en çok hangi türde projede kendinizi rahat hissediyorsunuz?
Dönem işlerinde kendimi çok daha güçlü ve motive hissediyorum. Modern yapımlarda da rahatım ama dönem işlerinin atmosferi beni daha çok içine çekiyor. Tarihi kostümler, aksiyon sahneleri, atmosfer bana ayrı bir enerji veriyor. Sarayda da olabilir, arazide de, ama ruhu olan bir iş olması benim için en önemlisi.

Ayça İnci

Sinema dışında başka bir sanat dalıyla ilgileniyor musunuz? Resme olan ilginiz devam ediyor mu?
Evet, resimle hâlâ ilgileniyorum. Bunun dışında yazmak da ilgimi çekiyor. Küçük hikâyeler kaleme alıyorum. Bir gün belki bir kitap olur. Dansla da aram iyidir. Yani sanatın birçok dalıyla bağ kuruyorum ama hepsi odak ve konsantrasyon gerektiriyor.

Yoğun iş temposunda kendinize zaman ayırmak için neler yapıyorsunuz?
Doğayı çok seviyorum. Ayvalık’ta geçirdiğim zamanlar bana çok iyi geldi. Deniz, yürüyüş, piknikler… İstanbul’da da fırsat buldukça Sultanahmet, Balat, Adalar gibi yerlere giderim. Hâlâ İstanbul’da turist gibi gezerim. Ayrıca yüzmeyi, spor yapmayı, ev dekorasyonu ile ilgilenmeyi severim. Set için sabah 6:30’da kalktığım çok oluyor ama zaman yaratmayı başarıyorum.

Ayça İnci

Oyunculuk dışında yapmak istediğiniz ama henüz gerçekleştirmediğiniz bir hayaliniz var mı?
Evet, deniz kenarında, iskelesi olan bir tatil köyü hayalim var. İçinde restoran, tasarım ürünlerin satıldığı bir alan, şiir ve müzik dinletileri, sinema gösterimleri, workshoplar… Yani bir kültür-sanat tatil köyü. Hem ruhu olan hem de üretimi teşvik eden bir yer olmasını istiyorum. Daha önce de iki mekan işlettim, tecrübeliyim ama artık çok yorulmak istemiyorum… Güzel bir ekiple bu hayalimi gerçekleştirmek istiyorum.

Önümüzdeki dönemde hayal ettiğiniz bir karakter var mı? Hangi tür projelerde yer almak istersiniz?
Dönem işleri beni çok etkiliyor ama özellikle Cumhuriyet tarihinden önemli kadın kahramanları, yazarları canlandırmak isterim. Biyografik projeler ilgimi çekiyor. Zor karakterleri oynamayı seviyorum. İçimden “Bunu da başardım,” dedirten roller beni heyecanlandırıyor. Kendi sınırlarımı zorlamak, yeni taraflarımı keşfetmek çok keyifli.

Ayça İnci

Genç oyunculara ve oyuncu olmak isteyenlere verebileceğiniz en önemli tavsiye nedir?
Çok okusunlar, çok gözlem yapsınlar. Felsefe, sanat tarihi, mitoloji, sosyoloji… Her şeyden beslenmeleri lazım. Türkiye’nin her bölgesinde lehçeler, beden dilleri değişiyor. Araştırmacı bir ruhla hareket etmeleri gerek. Öğrenci gibi kalmaları şart. Ayrıca bu işin kolektif olduğunu unutmasınlar. Saygı, sevgi, sabır… Ve tabii ki maneviyat. Para, şöhret gelip geçici ama yaptığınız işten ruhsal olarak tatmin olmak çok daha kıymetli.

“Kuruluş Osman” dizisinde Esenbike Hatun karakterini canlandırıyorsunuz. Esenbike Hatun’u oynarken sizi en çok zorlayan veya heyecanlandıran şey ne oldu?
Esenbike Hatun enteresan bir karakter, hiç bana uymayan, benim mizacımda olmayan bir karakter. Bayağı kibirli, herkesi küçük gören, yalnızca kendi doğrularıyla yaşayan biri. Bu kadar sert ve katı bir karakteri canlandırmak başlangıçta beni zorladı çünkü kısa sürede sete dahil oldum. Bir alışma sürem neredeyse hiç olmadı. Ama kostümler, atlar, kılıç ve dönemin atmosferi bana çok güç verdi. Karakterin ruhunu hissettiğim anda her şey yerine oturdu. Zorlayıcı ama bir o kadar da öğretici bir deneyimdi.

Ayça İnci

Tarihi bir dizide oynamanın, modern yapımlara göre en büyük farkı sizce nedir?
Tarihi projeler, sizi hem fiziksel hem de ruhsal olarak bambaşka bir dünyaya taşıyor. Modern yapımlarda gündelik hayata daha yakınsınız, ama dönem işlerinde atmosferle, kostümle, dil ile dönüşüyorsunuz. Tarihi dizilerde karakterle bütünleşmeniz daha yoğun oluyor. Hele ki at binme, dövüş sahneleri, ağır kostümler derken hem bedensel hem zihinsel bir hazırlık gerekiyor. Ama o dünyaya adım attığınızda, etkisi bambaşka oluyor.

Rolünüz için özel olarak aldığınız bir eğitim (at binme, kılıç kullanma vb.) oldu mu?
Evet, 12 yıl önce de benzer bir dönem işi için at binme, kılıç ve ok eğitimi almıştım. “Kuruluş Osman”da bu bilgi ve becerilerimi tazeleme fırsatım oldu. Set dışında da çiftliğe gidip antrenman yaptım. Aralarda herkes dinlenirken ben kılıç çalışıyordum. Bu tarz fiziksel hazırlıkları çok seviyorum, karaktere başka bir derinlik katıyor. Hâlâ haftada bir gün binicilik derslerine devam ediyorum.

Ayça İnci

Set ortamı nasıl? Oyuncu arkadaşlarınız ve ekip ile uyumunuzdan bahseder misiniz?
Disiplinli bir set ortamımız var. Herkes işine konsantre, saygılı ve çok özverili. Bu da oyuncu olarak sizi besliyor. Güzel bir denge var. Bana herkes “Ayça Abla” diyor, bu da aramızdaki sevgi ve saygının bir göstergesi. Böyle bir ekip içinde olmak çok kıymetli.

Polen alerjisinden korunmanın yolları

Bahar aylarında doğanın yenilenmesi insanın içini açarken, alerjik bünyeye sahip çocuklar ve yetişkinler içinse kabusa dönüşebiliyor. Zira havada yoğun şekilde uçuşan polenler gözlerde kaşıntı ve sulanma, burun tıkanıklığı, art arda hapşırık ve öksürük gibi alerjik reaksiyonları tetikleyerek yaşam kalitesini önemli ölçüde düşürüyor. Acıbadem Bakırköy Hastanesi Kulak, Burun ve Boğaz Hastalıkları Uzmanı Dr. Artunç Kaan Turanoğlu “Doğanın adeta uykudan uyandığı bahar aylarında özellikle polenler yaygın olarak dolaşmaya başlıyor ve rüzgarlar yoluyla çok uzak mesafelere kolaylıkla taşınıp evlerimizin içine kadar giriyor, kıyafetlerimize yapışıyor. Bu nedenle özellikle Mart ile Haziran ayları arasında alerjik şikayetler yoğunlaşarak çoğu kişi için kabusa dönüşebiliyor” diyor. Alerjik hastalıkların son yıllarda gerek çocuklarda gerekse yetişkinlerde hızla yaygınlaştığını belirten Dr. Turanoğlu, tedavide en etkili yolun, alerjiye neden olan etkenlerden korunmak olduğunu vurguluyor. KBB Uzmanı Dr. Artunç Kaan Turanoğlu polen alerjisine karşı 7 etkili önlemi sıraladı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Parfümler, deterjan kokuları, kimyasallar, hava kirliliği… Bu ve benzeri etkenler alerjik bünyeye sahip kişilerde art arda çok sayıda hapşırma, gözlerde sulanma ve kızarma, burun tıkanıklığı ve öksürük gibi şikayetlere yol açarak yaşam kalitesini büyük ölçüde düşürüyor. Bir de polenler gibi doğanın kendini yenilemesinden kaynaklanan etkenler var ki, özellikle bahar aylarını bu kişiler için tam anlamıyla kabusa dönüştürebiliyor! Acıbadem Bakırköy Hastanesi Kulak, Burun ve Boğaz (KBB) Hastalıkları Uzmanı Dr. Artunç Kaan Turanoğlu “Bahar aylarında pek çok kişi açık havada zaman geçirmeyi tercih ettiğinden, atmosferde yoğunlaşan ağaç ve çayır çimen polenlerinden kaçınmak çok mümkün olmuyor. Hal böyle olunca alerjik bünyeye sahip kişiler çoğunlukla alerjinin burunda yol açtığı etkilerle, burun akıntısı/tıkanıklığı, burunda kaşıntı, geniz akıntısı ve öksürük şikayetleriyle bize başvuruyor. Alerji, genetik yatkınlığı olan kişilerde çevresel faktörlerin etkisiyle ortaya çıkıyor. Modern çağda sağlıksız yaşam alışkanlıkları, ev içinde daha çok vakit geçirme, hareketsizlik, doğal olmayan ürünlerle beslenme ve aşırı hijyen nedeniyle bağışıklık yanıtının değişmesi alerjik hastalıkların son yıllarda gerek çocuklarda gerekse yetişkinlerde hızla yaygınlaşmasına neden oluyor” diyor.

Dr. Artunç Kaan Turanoğlu

Dr. Artunç Kaan Turanoğlu

Soğuk algınlığı ile karıştırılıyor!

Alerjinin yol açtığı şikayetlerin çoğu zaman grip ve soğuk algınlığı gibi hastalıklarla benzerlik gösterdiğinden kolaylıkla birbirine karıştırılabildiğini belirten Dr. Turanoğlu şöyle konuşuyor: “Oysa alerjiyi diğer hastalıklardan ayırt etmenin en kolay yolu süresine ve ilave semptomlara bakmaktır. Üst solunum yolu enfeksiyonları yaklaşık bir haftada geçerken alerjik reaksiyonların yol açtığı şikayetler alerjen maruziyetine göre daha uzun bir döneme yayılmaktadır. Hastanın şikayetleri dinlenirken, alerjiye işaret edebilecek noktalara dikkat etmek çok önemlidir. Detaylı bir hikaye alınması, tanının doğru konulmasına yardımcı olacaktır. Solunum yolu enfeksiyonlarında etkene göre daha çok halsizlik, ateş, kas ve eklem ağrıları, boğaz ağrısı vardır ve öksürük çoğunlukla bir hafta içerisinde geçer. Ama alerjide genellikle burun akıntısı, burun tıkanıklığı, art arda hapşırma, gözlerde kızarıklık ve sulanma gibi şikayetler öne çıkar ve öksürük bir türlü geçmez.” Alerji tedavisinde geç kalınmasının sinüzit, orta kulakta sıvı toplanması ve buna bağlı işitme kayıpları, dikkat dağınıklığı, konsantrasyon bozukluğu ve uyku bozuklukları gibi birçok soruna yol açabildiğini belirten Dr. Turanoğlu “Alerjik hastalıkların tedavisinden iyi sonuç alabilmek için alerji uzmanının önerdiği tedavinin aksatılmadan uygulanması, semptomlar azaldığında ya da ortadan kalktığında tedavinin doktora danışılmadan yarıda bırakılmaması çok önemlidir” diyor.

Polen alerjisine karşı etkili önlemler!

Kulak, Burun ve Boğaz (KBB) Hastalıkları Uzmanı Dr. Artunç Kaan Turanoğlu, alerjik reaksiyonlara yol açan etkenlerden korunmanın, tedavide başlıca rolü oynadığını vurguluyor. Dr. Turanoğlu, polen alerjisine karşı 7 etkili önlemi şöyle sıralıyor;

  • Polenler özellikle sabah saatlerinde çok daha yoğundurlar. Bu nedenle sabahları dışarı çıkmak zorundaysanız polen maskesi ve geniş çerçeveli güneş gözlüğü kullanarak maruziyeti azaltabilirsiniz.
  • Burnunuzun dış kısmına ve gözlerinizin etrafına ince bir tabaka vazelin sürerek polenlerin vücuda girişini azaltabilirsiniz.
  • Polenler sabah erken saatlerde ve akşam geç saatlerde yoğunlaştığından evinizi havalandırmak için öğle vakitlerini tercih etmeye çalışın. Güneşli ve rüzgarlı günlerde polenizasyon arttığından böyle günlerde dışarıda fazla vakit geçirmemeye özen gösterin ve pencerelerinizi kapalı tutun.
  • Polen mevsiminde balkonda çamaşır kurutmayın.
  • Aracınızla işe gidiyorsanız pencereleri kapalı tutun, havalandırma için klima kullanmaya özen gösterin ve klimanın polen filtresi bakımlarını ihmal etmeyin.
  • Dışarıdan eve girince ılık suyla duş alın ve burnunuzun içini polenlerden temizlemek için tuzlu suyla hazırlanmış spreyler kullanın.
  • Yatak örtülerinizi her hafta en az 60 derece sıcaklıkta yıkayın.

Doğadan ilhamla tasarlanan Korkmaz Luna Collection

Baharın taze rüzgarlarıyla uyanan doğa gibi, sofralar da Korkmaz Luna Collection Kahvaltı Serisi ile canlanıyor.

Çiçek desenleriyle bezeli bu özel koleksiyon, sıcak yaz günlerinin en göz alıcı renkleri olan pembe, mor ve sarı tonlarıyla hayat buluyor. Adeta bir tablo gibi özenle işlenmiş çiçek motifleri, sofralara yalnızca göz alıcı bir güzellik katmakla kalmıyor, aynı zamanda ruhunuzu da besliyor.

Hem günlük kullanımda hem de özel günlerde sofralarına zarif bir dokunuş katmak isteyenler için kusursuz bir alternatif sunan Korkmaz Luna Collection Kahvaltı Takımı, 25 parçadan oluşuyor. Geniş ürün yelpazesiyle, 6 adet servis tabağı, 4 adet reçellik, 2 adet kayık tabak, 1 adet zeytinlik, 6 adet çay bardağı ve 6 adet çay tabağıyla bu şık set, kalabalık sofralara yaz mevsiminin canlılığını ve neşesini getiriyor.

Yeni zayıflatıcı ilaçlara dikkat!

Dünya genelinde ve Türkiye’de obezite oranlarının baş döndürücü bir hızla artması, bu hastalığın toplumsal sağlık sorununa dönüşmesine yol açıyor. Obezitenin günümüz ve geleceğin sağlık gündeminin ilk sıralarında yer alan bir durum olacağına dikkat çeken Acıbadem Üniversitesi Diyabet Araştırma ve Uygulama Merkezi (DİYAM) Koordinatörü Prof. Dr. M. Temel Yılmaz, obezitenin önlenmesi kadar tedavisine de önem verilmesi gerektiğini belirterek, artış hızı ve nedenleriyle ilgili önemli bilgiler verdi!

2022 yılı itibariyle, 18 yaş üstündeki dünya nüfusunun 2.5 milyarının fazla kilolu, 890 milyonunun ise obezite sorunu yaşadığı biliniyor. Yapılan çalışmalar; dünya üzerindeki her 8 kişiden 1’inin obez olduğunu ve son 30 yılda bu oranın erişkinlerde 2’ye katlandığını gösteriyor. Üstelik obezite sadece günümüzün bir sorunu olmanın ötesinde. Gelecek için de tehlike çanları çalıyor. Çünkü, dünyada obezite artış hızı en çok çocuk ve ergenlerde yüksek. Öyle ki son 30 yılda çocuklarda obezite artışı 4’e katlandı! Çocuk ve gençlerdeki obezitenin adeta bir salgın gibi katlanarak artması, gelecekte de obezitenin yol açtığı hastalıkların daha büyük bir sorun olarak yaşanacağını gösteriyor.

Prof. Dr. M. Temel Yılmaz

Prof. Dr. M. Temel Yılmaz

Türkiye obezite artış oranında Avrupa’da birinci sırada!

Dünyadaki bu yüksek artış, ülkemize de yansıyor. Araştırmalar, obezite artış oranında Avrupa’da birinci sırada yer aldığımızı gösteriyor. Türkiye’de 30 yaş üzerindeki nüfusta fazla kilo oranı yüzde 60, obezite oranı yüzde 30 olarak saptanmış.  Bu rakamlar, ülkemizde her 3 kişiden birinin obezite sorunu yaşadığını gösteriyor! Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre; 18 yaş altı nüfusta her 3 çocuktan 1’i ya obez ya da fazla kilolu. Bu da gelecekte obeziteye bağlı sorunların daha çok yaşanacağının işareti kabul ediliyor.

Obezite sağlığı ciddi şekilde tehdit ediyor!

Obezite, bireylerin sağlığını ciddi şekilde tehdit ediyor. Öyle ki obezite sorunu yaşayan bireylerde; diyabet, insülin direnci, hipertansiyon, inme ve kalp krizi gibi kalp damar hastalıkları daha sık görülüyor. Ayrıca, birçok kanser türünde risk artışı, uyku apnesi, yağlı karaciğer ve safra yolu hastalıkları, eklem ve kemiklerde mekanik problemler, infertilite (kısırlık), gebelik komplikasyonları, psikolojik rahatsızlıklar ile sosyal izolasyon gibi sorunlar da obeziteye bağlı olarak ortaya çıkabiliyor.

Küresel ekonomiyi de olumsuz etkiliyor!

Obezite, sadece bireylerin sağlığını değil, aynı zamanda küresel ekonomiyi de olumsuz etkiliyor. 2020 yılında obezite ile ilişkili sorunlara dünya çapında harcanan 1.96 trilyon doların, 2035 yılında 4.32 trilyon dolara çıkacağı öngörülüyor. Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. M. Temel Yılmaz, “Dolayısıyla obezite tedavisinde başarı oranlarının artırılması, hem bireysel sağlık hem de küresel ekonomik yük açısından büyük önem taşımaktadır” diyor.

Tedaviye dirençli obezite neden artıyor?

Obezite oranı hızla yükselirken tedavisinde büyük ilerlemeler kaydedildiğini söyleyen Prof. Dr. M. Temel Yılmaz, bu kez karşılarına çıkan ve  ‘tedaviye dirençli obezite’ olarak tanımlanan önemli bir soruna da dikkat çekerek şu bilgileri veriyor:

“Tedaviye dirençli obezitede görülen artışın üç önemli nedeni var; birinci neden, yeni kuşak zayıflatma ilaçlarının (GLP-1 analogları) reçetesiz ve kontrolsüz satılarak, hekim takibi olmaksızın kullanımıdır. Bu durum ilaca direnç, yetersiz etki veya zaman içinde etkinlikte azalmaya yol açmaktadır. Yani yeni zayıflatıcı ilaçların bilinçsiz kullanımı bir süre sonra ilaca duyarsızlık yapmaktadır. İkinci neden, zayıflama ameliyatlarının kontrolsüz ve endikasyonsuz uygulamaları sonucu bir süre sonra verilen kiloların geri gelmesidir. Üçüncü neden ise bilinçsiz diyet uygulamaları ve hatalı diyet reçetelerinin obeziteyi yeniden tetiklemesidir.”

Tedavi ancak multidisipliner ekipler ile mümkündür!

Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. M. Temel Yılmaz, obezitenin doğru ve hedefe yönelik tedavisinin ancak multidisipliner ekiplerle mümkün olabileceğine işaret ediyor. “Sürdürülebilir obezite tedavisinde, önce altta yatan medikal problemlerin doğru tespit edilmesi ve bu tespitler ışığında tedavinin hastaya özel planlanması esastır” bilgisini veren Prof. Dr. Temel Yılmaz, sözlerine şöyle devam ediyor: “Öncelikle tedaviye dirençli obezite hastalarının tedavi edilmesi amaçlanmaktadır.  Bunun için bir durum analizi yapılmakta, obezite ve obeziteye neden olan etkenlere dair risk haritası çıkarılmaktadır. Tedaviye ihtiyacı olan kişilerde önce obeziteye yol açan sağlık sorunlarının tespit edilmesi lazım. Bu nedenleri saptamak içinse biyokimyasal, radyolojik ve diğer ileri tetkiklerin yapılması gerekebilmektedir. Ardından bireyler tüm uzmanların hazır bulunduğu multidisipliner konseyde değerlendirilmekte ve objektif tedavi seçeneği önerileri ortaya konmaktadır.”

Çocukları tehdit eden hastalık menenjit!

Beyin ve omuriliği çevreleyen zarların iltihaplanması olarak tanımlanan menenjit hayati tehlikeye de yol açabilen ciddi bir rahatsızlıktır. Özellikle 1 yaş altı bebekler, ergenler, genç erişkinler, bağışıklık sistemi zayıf olan bireyler, dalağı olmayanlar veya işlevsiz olanların daha yüksek risk altında olduğu bu hastalığa karşı aşılanma hayat kurtarıcı olmaktadır. Memorial Bahçelievler Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Pınar Karadeniz, menenjit ve menenjit aşısı hakkında bilgi verdi, ebeveynlere önemli önerilerde bulundu.

Meningokok menenjiti, Neisseria meningitidis bakterisinin neden olduğu ciddi bir beyin zarı iltihabıdır. Ayrıca bu bakteri kan dolaşımına geçerek ağır sepsis ( meningokoksemi) tablosuna neden olabilir. Meningokok menenjiti, nadir bir hastalıktır ancak hızlı ve ciddi seyretme potansiyeli nedeniyle büyük önem taşır. Salgınlar halinde veya kapalı topluluklarda daha sık görülebilir. Tedavi edilmediğinde ölüm oranı yüksektir ve hayatta kalanlarda kalıcı hasarlar bırakabilir. Erken teşhis ve tedavi, hastalığın seyrini belirlemede kritik öneme sahiptir.

Dr. Pınar Karadeniz

Dr. Pınar Karadeniz

Menenjitin belirtilerini önemseyin

  • Ateş: Genellikle ani başlayan yüksek ateş görülür.
  • Baş ağrısı: Şiddetli ve sürekli bir baş ağrısı olabilir.
  • Ense sertliği: Baş, öne doğru eğildiğinde ense kaslarında sertlik hissedilir.
  • Işığa duyarlılık (fotofobi): Gözler, parlak ışığa karşı hassas hale gelir.
  • Mide bulantısı ve kusma: Özellikle çocuklarda sık rastlanır.
  • Peteşi-purpura-ekimoz: Genellikle ciltte küçük, kırmızı-mor noktalar şeklinde başlar ve basmakla solmaz. Zamanla bu döküntüler birleşerek daha büyük, morumsu lekelere dönüşebilir.

Bunların dışında, huzursuzluk, bilinç bulanıklığı, havale gibi belirtiler de olabilir. Özellikle bebeklerde ve küçük çocuklarda belirtiler daha belirsiz olabilir; bu nedenle ateş, sürekli ağlama, bombeleşmiş bıngıldak, beslenme güçlüğü gibi belirtiler de dikkate alınmalıdır.

Çocuklara nasıl bulaşıyor?

Meningokok bakterisi, genellikle hasta veya taşıyıcı kişilerin solunum yoluyla salgıladığı damlacıklar aracılığıyla bulaşır. Öksürme, hapşırma veya yakın temas (örneğin öpüşme) sırasında bakteri bir kişiden diğerine geçebilir. Kapalı ve kalabalık ortamlarda, örneğin okullar, yurtlar veya askeri kışlalar gibi yerlerde bulaşma riski artar. Taşıyıcı olan kişiler, herhangi bir belirti göstermeden bakteriyi taşıyabilir ve yayabilirler.

Enfeksiyon birkaç saat içinde ciddi ve hatta ölümcül hale gelebilir. Temas süresi de önemlidir. Kısa süreli ve yüzeysel temaslarda bulaşma riski düşüktür. Ancak, uzun süreli ve yakın temaslarda risk artar. Eğer meningokok menenjiti olan biriyle yakın ve uzun süreli temas ettiyseniz, derhal bir sağlık profesyoneline danışmalısınız. Koruyucu antibiyotik tedavisi gerekebilir ve aşı durumu gözden geçirilmelidir.

Yüksek risk altındaki çocuklara dikkat!

Meningokok menenjiti hastalığına herkes yakalanabilir ancak bazı çocuklar daha yüksek risk altındadır. Bunlar arasında:

  • 1 yaş altı bebekler: Bağışıklık sistemleri henüz tam gelişmediği için enfeksiyonlara karşı daha savunmasızdırlar.
  • Ergenler ve genç yetişkinler: Özellikle 16-23 yaş arası bireyler, kapalı ve kalabalık ortamlarda (okul, yurt, askeri kışla gibi) yaşadıkları için risk altındadır.
  • Bağışıklık sistemi zayıf olanlar: Orak hücre hastalığı, dalağı alınmış bireyler veya bağışıklık sistemini baskılayan durumlara sahip olanlar.
  • Belirli coğrafi bölgelerde yaşayanlar: Meningokok hastalığının yaygın olduğu bölgelerde, örneğin Sahra-altı Afrika’nın “menenjit kuşağı” olarak bilinen bölgelerinde yaşayanlar.

Meningokok menenjitinden korunmak için en etkili yol aşılama

Aşılar, bağışıklık sistemini güçlendirerek, meningokok bakterisinin neden olduğu enfeksiyonları büyük ölçüde önler.

Bunun dışında;

  • Kalabalık ortamlarda hijyen kurallarına dikkat edilmesi
  • Hasta kişilerle yakın temastan kaçınılması
  • Gerekli durumlarda antibiyotik profilaksisi uygulanması (örneğin, hastayla yakın temasta bulunan kişilere) gibi önlemler de bulaşı azaltabilir.

Meningokok aşıları, Neisseria meningitidis bakterisinin neden olduğu enfeksiyonları önlemeye yönelik geliştirilmiştir. Başlıca iki tür meningokok aşısı bulunur

  1. MenACWY aşıları: Bu aşılar, meningokok bakterisinin A, C, W ve Y serogruplarına karşı koruma sağlar.
  2. MenB aşıları: Bu aşılar, meningokok B serogrubuna karşı koruma sağlar.

Her iki tip aşının da yapılması, meningokok hastalığına karşı yüksek oranda koruma sağlar ancak bağışıklık zamanla azalabilir. Risk gruplarına göre doktor kontrolünde rapel doza gerek duyulabilir. Aşılama sonrası beklenmedik bir reaksiyon gözlemlendiğinde doktorla iletişime geçmek önemlidir. Unutulmamalıdır ki aşının sağladığı koruma, nadir görülen ciddi yan etkilerinden çok daha fazladır.

Toplumda her 4 kişiden 3’ü iklim değişikliği etkileri konusunda endişeli!

İklim krizinin etkileri artık yalnızca bilimsel verilerle değil, günlük hayatın içinde de hissediliyor. Ipsos tarafından gerçekleştirilen “İnsan ve İklim Araştırması”, kamuoyunun iklim değişikliğine ilişkin farkındalığını, kaygı düzeylerini ve bireysel sorumluluk anlayışına dair bulguları ortaya koyuyor. Dünyanın önde gelen lider araştırma şirketi Ipsos’un; Global Advisor araştırma dosyasındaki verilere göre « toplumun büyük bir kısmının iklim değişikliğini ciddi bir tehdit olarak gördüğünü  ancak bu farkındalığın davranışa dönüşme oranının halen düşük seviyelerde olduğunu gösteriyor

Ipsos Türkiye

Geçtiğimiz yıl, dünya genelinde sıcaklıklar ilk kez 1,5˚C hedefinin üzerine çıktı. BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin yalnızca %17’sine ulaşılabildi. Aşırı hava olaylarının sayısı ve şiddeti artarken, küresel çapta kaygılar da büyüyor.

Ipsos Türkiye

Raporda öne çıkan bazı bulgular:

– Bireylerin büyük bir bölümü, son on yılın tarihteki en sıcak dönem olduğunun farkında.

Ipsos Türkiye

– Katılımcıların %74’ü, ülkelerindeki iklim değişikliği etkilerinden endişe duyuyor.

Ipsos Türkiye

– 1,5˚C hedefinin korunmasının önemine inanılıyor; ancak bireysel düzeyde harekete geçme isteği geçtiğimiz yıllara göre düşüşte.

Ipsos Türkiye

Araştırmada olumlu gelişmeler de dikkat çekiyor. Temiz enerji yatırımları artıyor, birçok ülke iklim hedeflerini yeniden yapılandırıyor.

Ipsos Türkiye

İklim krizinin etkileri artık yalnızca bilimsel verilerle değil, günlük hayatın içinde de hissediliyor. Ipsos tarafından gerçekleştirilen “İnsan ve İklim Araştırması”, kamuoyunun iklim değişikliğine ilişkin farkındalığını, kaygı düzeylerini ve bireysel sorumluluk anlayışına dair bulguları ortaya koyuyor. Dünyanın önde gelen lider araştırma şirketi Ipsos’un; Global Advisor araştırma dosyasındaki verilere göre « toplumun büyük bir kısmının iklim değişikliğini ciddi bir tehdit olarak gördüğünü  ancak bu farkındalığın davranışa dönüşme oranının halen düşük seviyelerde olduğunu gösteriyor »

Ipsos Türkiye

Geçtiğimiz yıl, dünya genelinde sıcaklıklar ilk kez 1,5˚C hedefinin üzerine çıktı. BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin yalnızca %17’sine ulaşılabildi. Aşırı hava olaylarının sayısı ve şiddeti artarken, küresel çapta kaygılar da büyüyor.

Ipsos Türkiye

Raporda öne çıkan bazı bulgular:

– Bireylerin büyük bir bölümü, son on yılın tarihteki en sıcak dönem olduğunun farkında.

– Katılımcıların %74’ü, ülkelerindeki iklim değişikliği etkilerinden endişe duyuyor.

– 1,5˚C hedefinin korunmasının önemine inanılıyor; ancak bireysel düzeyde harekete geçme isteği geçtiğimiz yıllara göre düşüşte.

Araştırmada olumlu gelişmeler de dikkat çekiyor. Temiz enerji yatırımları artıyor, birçok ülke iklim hedeflerini yeniden yapılandırıyor.

Ipsos Türkiye

IPSOS TÜRKİYE CEO’SU SİDAR GEDİK VERİLERİ ŞÖYLE YORULADI

“Ipsos’un İnsan ve İklim Araştırması raporu ile iklim krizinden kaynaklanan risklere ilişkin algıları ve iklim değişikliğine karşı harekete geçme sorumluluğu üzerinde görüşleri mercek altına aldık.

Geçtiğimiz yıl sıcaklıklar ilk kez 1,5˚ C hedefinin üzerine çıktı. BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin yalnızca %17’sine ulaşıldı, aşırı hava olaylarının etkisi de giderek artıyor. Ancak olumlu gelişmeler de var. Dünya artık temiz enerjiye çok daha fazla yatırım yapıyor, birçok ülkede küresel iklim hedeflerine ilişkin taahhütler yeniden düzenliyor. Ipsos raporunun sonuçlarında görüyoruz ki bireyler son on yılın kayıtlardaki en sıcak on yıl olduğunun farkında ve sıcaklıkları 1,5 derece hedefinin altında tutmamızın önemli olduğuna inanıyor. Ancak, bir diğer yandan bireyler daha az eylem odaklı ve bu konuya karşı geçtiğimiz yıllara göre daha az ilgili. İklim değişikliğinin etkisine ilişkin endişeler artıyor. Her dört kişiden üçü (%74) ülkelerindeki iklim değişikliğinin etkilerinden endişe duyuyor. Bu soruyu en son sorduğumuzda  2022 yılı ile karşılaştırıldığında, ankete katılan 27 ülkeden 18’inde endişenin arttığını görüyoruz. İklim değişikliğinden daha fazla risk altında olan ülkelerde endişe daha yüksek. Türkiye’de de endişe düzeyi ülkeler ortalamasının üstünde. Bireyler 1.5°C sıcaklık artışının büyük bir sorun olduğunu kabul ediyor. %17’si küresel sıcaklıkların 1.5°C’den fazla artmasının o kadar da büyük bir sorun olmadığı konusunda hemfikir olsa da, %53’ü bu düşünceye katılmıyor. İklim değişikliği ile mücadele konusunda ülkeler ortalamasında on kişiden altısı daha fazla adım atılması gerektiğini belirtiyor. Türkiye’de ise bu oran daha yüksek. Ülkemizde yaşayan her on kişiden yedisi daha fazla adımın atılması gerektiği görüşünde. Ancak bu oran, 2021 yılına kıyasla %17 oranında daha düşük. Bir diğer yandan da bu konuda yapılan fedakarlıkların çok fazla olduğunu düşünen bir kesim var. Ülkeler ortalamasında bireylerin %36’sı kendilerinden çok fazla fedakarlık beklendiğini düşünüyor. Türkiye’de de toplum benzer görüşte. Ülkelerin hükümetlerden beklentisi yüksek ancak hükümetlerin bu konuda net bir planı olduğunu düşünenlerin oranı düşük. Türkiye’de de bireylerin %28’i hükümetin bu konuda planı olduğuna inanırken toplumun yaklaşık yarısı net bir plan olmadığını düşünüyor. İklim değişikliğinin en önemli konularından biri de yenilenebilir enerji. Bireyler farklı konularda yenilenebilir enerjinin olumlu etkisinin olacağını düşünüyor. Ülkeler ortalamasında yenilenebilir enerjinin en olumlu etkisinin hava kalitesi üzerinde olacağı belirtilirken, Türkiye de hava kalitesi, hayvanlar, sağlık, gıda güvenliği, doğal afet, istihdam, güvenlik, yoksulluk, salgın hastalıklar konularının tümünde olumlu etki yaratacağı düşünülüyor. Enerji konusunun önde gelen konularından biri olan elektrikli araçlarda ise farklı görüşler var. Avrupa ülkelerinde elektrikli araçlara karşı olumsuz görüş oldukça yüksek denilebilir. Türkiye’de ise olumsuz görüşlerin oranı daha düşük. Her 4 kişiden biri elektrikli araçların benzinle çalışan araçlar kadar çevreyi kötü etkilediğini düşünüyor.

Tüm bu bulgular, iklim değişikliğine yönelik farkındalığın ve endişenin küresel ölçekte arttığını ancak bu kaygının her zaman eyleme dönüşmediğini gösteriyor. Bireylerin, kurumların ve hükümetlerin birlikte, kararlı ve sürdürülebilir adımlar atması, iklim krizine karşı mücadelede kritik önem taşıyor. “

IPSOS TÜRKİYE CEO’SU SİDAR GEDİK

İlklere imza atan Dardanel 41 yaşında

Türkiye’de deniz ürünleri sektörünün öncü markalarından Dardanel, 41. kuruluş yıl dönümünü çeşitli etkinliklerle kutluyor.

1984 yılında Çanakkale’de kurulan Dardanel Türkiye’yi ton balığı ile tanıştırarak başladığı yolculuğuna bugün 39 ülkeye ihracat yapan uluslararası bir başarı hikayesiyle devam ediyor.

Kuruluşundan bu yana deniz ürünleri alanında uzmanlaşan Dardanel, 9 farklı kategoride sunduğu pratik, sağlıklı ve besleyici ürünleriyle milyonlarca tüketiciye ulaşmayı sürdürüyor. Ton balığı, dondurulmuş deniz ürünleri, hazır yemekler, paketli sandviçler ve sushi gibi inovatif ürünlerle sektöre yön veren Dardanel, üretim gücünü Çanakkale’nin yanı sıra İstanbul ve Yunanistan’daki tesislerinden alıyor.

41. Kuruluş yıldönümüne özel açıklamada bulunan , “41 yıl önce bugün 16 Nisan 1984’te üretime başladık. Niyazi Önen Holding çatısı altındaki toplam 11 şirket ile faaliyetteyiz.  Raflarda kaliteli ve yenilikçi 20’nin üzerinde markamız ve 4000’in üzerinde çalışanımız var. Yıllık 400 milyon $ ciro ve 50 milyon $’ı aşan ihracatımız ile Türkiye’nin önde gelen gıda şirketleri arasındayız”

Türkiye’de İlklerin Öncüsü

Türkiye’de gıda sektörüne kazandırdığı ilklerle adından söz ettiren Dardanel, ton balığının yanı sıra Mr. NO markasıyla Türkiye’nin ilk paketli sandviç üretimini gerçekleştirdi. Tüketicilere sağlıklı ve pratik yeme alternatifleri sunan Mr. NO, sandviç-atıştırmalık pazarının lider markası konumuna geldi.

Yenilikçilik vizyonunu farklı kategorilere taşıyan Dardanel, 2022 yılında Türkiye’nin ilk paketli sushi markası Sushida ile bir başka ilki daha gerçekleştirdi. Kısa sürede tüketicilerden büyük ilgi gören Sushida, 2024 yılında bir önceki yıla göre beş kat büyüme gösterdi. Artan talep doğrultusunda 11 milyon dolarlık yatırımla Çanakkale Organize Sanayi Bölgesi’nde yeni bir sushi fabrikasının yapımına başlandı. Çok yakında açılması planlanan tesis, Dardanel’in üretim gücünü ve pazardaki liderliğini daha da pekiştirecek.

Dünyada Büyüyen Marka: Kallimanis

2021 yılında Yunanistan’ın lider deniz ürünleri markası Kallimanis’i satın alarak uluslararası büyümesini hızlandıran Dardanel, bu stratejik adım sayesinde Avrupa pazarındaki konumunu güçlendirdi. Yapılan yatırımlar ve genişleyen ürün gamıyla Kallimanis, 2024 yılında yüzde 150 oranında büyüme gösterdi. Kasım 2024’te devreye alınan yeni sushi fabrikasıyla Yunanistan’daki üretim tesisi sayısı üçe çıktı.

Nebahat Karyağdı’nın yeni sergisi “Novum Infantem” sanatseverlerle buluşuyor

Bi’Nevi Galeri, temsil ettiği sanatçılardan Nebahat Karyağdı’nın son dönem çalışmalarından oluşan “Novum Infantem” başlıklı kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor.

Dünya Sanat Gününe özel olarak ziyaretçilere açılan sergi, 26 Nisan’a kadar görülebilecek. Sanatın evrensel gücüne işaret eden bu özel gün, Nebahat Karyağdı’nın yeni üretimlerini ilk kez izleyiciyle buluşturmak için anlamlı bir tarih olarak seçildi. Bu buluşma, yalnızca bir sergi değil, aynı zamanda sanatın dönüştürücü etkisine bir davet niteliği taşıyor.

“Novum Infantem”, sanatçının soyut sanat üzerinden yürüttüğü içsel ve kavramsal bir keşfi n izlerini taşır. Karyağdı, bu serisinde figüratif resimlerindeki mekânsız arka planlardan yola çıkarak, soyut formlarla yeni bir görsel düzlem kuruyor.

“Novum Infantem”, yeni bir doğuşa, algının dönüşümüne ve sanatın çok katmanlı gücüne tanıklık etmek isteyen herkesi Bi’Nevi Galeri’ye bekliyor.

Sergi Detayları

Tarih: 15 – 26 Nisan 2025

Ziyaret Saatleri:

Pazartesi-Cuma: 11.00-18.00

Cumartesi: 11.30-18.00

Adres: Teşvikiye Mah. Muradiye Bayırı Sok. No.:45 D.:2 Şişli, İstanbul

 

Atasun gözünde gözler üstünde!

Atasun Optik’in yeni reklam filmi, “Atasun gözünde gözler üstünde” sloganıyla ekranlarda yerini aldı.

Her yıl yaz aylarına keyif katan reklam filmleri ile karışımıza çıkan Atasun Optik’in güneş kampanyası başladı. Mağazalarında 50’ye yakın dünya markasını ve 2000’e yakın modeli tüketicilerle buluşturan Atasun Optik’in yeni reklam filmi, “Atasun gözünde gözler üstünde” söylemiyle dikkat çekiyor. Marka, reklam filminde güneş gözlüğünün verdiği özgüven, stil ve dikkat çekici olmanın enerjisini bir araya

Künye:

Reklamveren: Atasun Optik

Reklamveren Temsilcileri: Erdem Altay, Sema Şener, Gaye Şengüler, Esra Özkaya, Ahmet Utku Özkul, Ada Çavdarlı, Özge Çarkçı, Beyza Sarıca, İrem Berra Turgut, Dilara Uğrak, Güniz Cenkçi,

Reklam Ajansı: Tribal Worldwide İstanbul

Yaratıcı Başkan: Arda Erdik

Ajans Başkan Yardımcısı: Başar Bellisan

Yönetici Yaratıcı Yönetmen: Güldeniz Şeşen Bilginer

Yaratıcı Grup Lideri: Ali Harun Sevinç, Yiğit Tümer

Yaratıcı Ekip: Okan Pahlı, Damlasu Demirtaş, Ozan Ateş, Doğa Varol, Kaan Kıraç

Müşteri İlişkileri Direktörü: Pelin Önal

Müşteri İlişkileri: Nazlı Polat, Elif Dilara Güneş

Stratejik Planlama Direktörü: Ceren Şehitoğlu

Stratejik Planlamacı: Göktuğ Yurt

Ajans Yönetici Prodüktörü: Ümit Bak

Ajans Prodüktörü: Beyzat Alper Öz

Prodüksiyon Şirketi: Riders Film

Yönetmen: Hami Özkan

Müzik: Hey! Douglas

Fotoğraf: Deniz Özgün