Yazılar

Lobide İsmail Acar dokunuşu

Lobide İsmail Acar dokunuşu

CVK Park Bosphorus Hotel yenilenen lobi alanını, dünya ünlü Türk sanatçı İsmail Acar’ın yağlı boya tablosu ile sanatla buluşturdu.

“Bir İstanbul Masalı” adlı yağlı boya tablosu ise konuklarını kentin tarihine bir yolculuğa çıkaran Ressam İsmail Acar, İstanbul’un birçok yüzünü bu tabloda buluşturdu.

Tuval üzerine yağlı boya tekniğiyle yapılan 264 cm x 664 cm ebatlarındaki bu eser, bugüne kadar bir otel lobisinde sergilenen ve İstanbul’u konu alan en büyük sanat eseri olma özelliği taşıyor. Dolmabahçe Sarayı’ndan Galata Kulesi’ne, Ayasofya’dan Aşkenaz Sinagogu’na, Süleymaniye Camii’nden Taksim Atatürk Cumhuriyet Anıtı’na kadar şehrin ikonik eserlerini benzersiz bir ahenkle bir araya getiren “Bir İstanbul Masalı”, artırılmış gerçeklik deneyimi de sunuyor. Sanatseverler, eser üzerindeki Yılanlı Sütun, Fatih Sultan Mehmet, İO ve Poseidon, Bulgar Kilisesi, Dört At Heykeli, İkinci Ayasofya ve Park Hotel gibi figürleri cep telefonundan tarayabilecek ve bu 6 farklı ikonun hikâyesini dinleyebilecek.

Ünlü sanatçı İsmail Acar onurlandırıldı!

Ünlü sanatçı İsmail Acar onurlandırıldı!

Türk Ressam İsmail Acar: Kültür Sanat Diplomasisinin Öncüsü ve Türk Kültür Elçisi olarak Kazakistan Devlet Akademisi tarafından altın madalya nişan ve diploma ile ödüllendirildi.

Dünya çapında tanınan ve eserleriyle Türk kültürünü en üst seviyede temsil eden ünlü ressam İsmail Acar, sanatının her alanında doğup büyüdüğü coğrafyanın değerlerini incelikle sunarak kültür sanat diplomasisi ile ülkemizin kurumsal marka elçisi gibi çalışmaktadır. Yıllardır vermeye devam ettiği emekleri, “sanatın diplomasisi ile devletlerin kuramadığı diyalogları kuruyoruz” diyerek, Türk kültür sanatına uluslararası alanda katkıda bulunmaktadır.

Türk kültür sanatına yaptığı katkılardan dolayı ve uluslararası alanda Türk kültürünü başarıyla tanıttığı için, Kazakistan Devlet Akademisi tarafından kendisine altın madalya nişanı ve fahri diploma verilerek onurlandırılmıştır. Ayrıca, daha önce BM tarafından “İnsanlık Elçisi” unvanı verilen ünlü ressam Acar, bu konudaki çalışmalarını başarıyla sürdürmektedir.

Ressam İsmail Acar’ın kültür sanat diplomasisi ve Türk kültürünü uluslararası alanda temsil etme konusundaki başarıları, ülkemizin marka iletişim stratejileri ve PR açısından büyük önem taşımaktadır. Acar’ın sanatı ve çalışmaları, Türk kültürünün zenginliğini ve derinliğini dünya genelinde etkili bir şekilde tanıtmaktadır.

Depremzede çocuklardan “Hayalimdeki Yarın” sergisi

Depremzede çocuklardan “Hayalimdeki Yarın” sergisi

Adıyamanlı depremzede çocuklar ünlü sanatçı İsmail Acar ile birlikte http://themaestrohotel.com The Maestro Hotel’de yapılan ortak sergide buluştu.

Yüz yılın felaketi olarak nitelendirilen ve 10 ilimizi neredeyse tamamıyla yerler bir eden depremin ardından yaralar sarılmaya devam ediyor. İlk günde bu yana hem maddi hem de manevi desteklerine devam eden Mirzaoğlu Holding çok özel projede Adıyamanlı depremzede çocuklarla buluştu.

Sanatın iyileştirici gücü üzerinden depremzede çocuklarla sanatsal bir bağ kuran Mirzaoğlu Holding’in bu projesine dünyaca ünlü Türk çağdaş resim sanatçısı İsmail Acar liderlik ediyor. Deprem sonrası Adıyaman’a giden şirket yetkilileri ve ünlü sanatçı İsmail Acar, orada kurduğu resim atölyesinde çocuklara buluştu. Bu atölye çalışmasından sonra depremzede çocukların eserleri ve çocuklar İstanbul’a getirildi. İlk defa İstanbul’a gelen çocuklar şehrin tarihi yerlerini gezme şansıda buldu.

The Maestro Hotel’de gerçekleşen serginin açılışını İstanbul Valisi Davut Gül yaptı. Çocuklar ile birlikte sergiyi dolaşan Vali Gül, onlarla sohbet edip gelecek hakkında konuştu. Sergiye devlet erkanı ve iş dünyasından katılım oldu.

Alibaba ve Trendyol grup başkanları cumhurbaşkanını ziyaret etti

Alibaba ve Trendyol grup başkanları cumhurbaşkanını ziyaret etti

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Alibaba Grup Başkanı Michael Evans ve Trendyol Grup Başkanı Çağlayan Çetin’i kabul etti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dünyanın önde gelen şirketlerinden Alibaba Grup’un Türkiye’ye yönelik kapsamlı yatırım planlarını öğrenmekten mutluluk duyduğunu söyledi.

Alibaba Grup Başkanı Michael Evans Türkiye’de yapmayı planladıkları yatırımlara ilişkin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bilgi vererek, bu kapsamda, Ankara’daki veri merkezi ile lojistik merkezi ve İstanbul Havalimanı’nda hayata geçirdikleri ihracat operasyon merkezi gibi yeni yatırımlara ilişkin detayları paylaştı.

Türkiye’ye duydukları güven neticesinde bugüne kadar Trendyol aracılığı ile Türkiye’ye 1,4 milyar dolarlık yatırım yaptıklarını anlatan Alibaba Grup Başkanı Michael Evans, Trendyol’un uluslararası büyüme stratejisini desteklediklerini aktardı. Evans Türkiye’nin, dünyanın lider e-ihracat ülkesi olma potansiyeline sahip olduğunu ifade etti. Evans, Türkiye’ye gelecek dönemde 2 milyar dolarlık yatırım planlarını olduğunu kaydetti.

Kabul sonrasında Alibaba Grup Başkanı Michael Evans ve Trendyol Grup Başkanı Çağlayan Çetin çağdaş Türk resim sanatçısı İsmail Acar’ın Trendyol Sanat’a özel olarak ürettiği “Kaftan” adlı eserini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a takdim etti.

Ünlü Ressam İsmail Acar depremzede çocuklarla buluştu

Ünlü Ressam İsmail Acar depremzede çocuklarla buluştu

Yüzyılın Afeti sonrası yaralarımızı farklı açılardan sarmak üzere Mirzaoğlu Holding, Adıyaman’da Özel bir etkinlik gerçekleştirdi. Mirzaoğlu Holding, yaşanan deprem felaketinin yaşandığı günden buyana hem nakti ve hemde ayni yardımlarına devam ederken çeşitli etkinlikle de depremzedelerin üzerinde elini hiç çekmiyor.

Dünyaca ünlü ressam İsmail Acar ve Mirzaoğlu Holding, Adıyaman Gölbaşı Mehmet Akif Ersoy İlkokulu öğrencileri ile bir resim atölyesinde buluştu. Sanatçı İsmail Acar ile birlikte resim çalışması yapan depremzede çocuklar resim yapma tekniklerini ustasında öğrendiler. Birlikte yapılan resim atölyesi çalışmasında hayli mutlu olan öğrencilere, Mirzaoğlu Yönetim Kurulu Başkanı Romel Ayyıldız ve Başkan Yardımcısı Lina Ayyıldız ile Holding CEO’su Mehmet Doğu Yılmaz hediye dağıtmayı da ihmal etmedi. Verilen hediyeler karşısında mutluluğunu gizleyemeyen çocukların, o anlarına şahit olan şirket yöneticileri duygusal anlar yaşadı.

“Hayalimdeki Yarınımı Resimliyorum “çalışmasını adı altına gerçekleşen resim atölyesi tamamlandıktan sonra çocukların çizdiği resimler İstanbul’da sergilenecek.

#LinaAyyıldız #RomelAyyıldız #İsmailAcar #MehmetDoğuYılmaz #MirzaoğluHolding #HayalimdekiYarınımıResimliyorum

Şatodaki yaz okulu 2021 kaldı

Şatodaki yaz okulu 2021 kaldı
Türkiye’nin başarılı ressamlarından İsmail Acar, 2008 yılında Fransa’nın şaraplarıyla ünlü şehri Bordeaux’da, 16’ncı, 18’inci ve 20’nci yüzyıllarda inşa edilmiş altı farklı yapıdan oluşan bir şato almıştı. 300 dönüm arazi içinde olan bu tarihi şatoyu önceleri otel yapmayı planlasa da zaman içinde planları sürekli değişti. Arazinin girişinde Türk bayrağının dalgalandığı şato 2020 yılında İsmail Acar sanat okulu olarak kapılarını açacaktı. Gerekli izinler alındı okul kayıtları yapıldı ama tüm dünyayı saran Corona-19 virüs engeline takıldı. Acar Türk sanatı tanıtmak ve bilgi ve becerilerini aktaracağı sanat okulu projesinden vazgeçmedi. 2021 hazırlıklarına şimdiden başlayan sanatçı farklı yaş gruplarına göre özel programlar hazırladı. Üzüm bağları içinde yer alan tarihi şatoda kursiyerlerin az sayıda olsa da konaklama şansıda olacak.

İsmail Acar “Devletlerin kuramadığı diyalogları sanatın diplomasisi ile kuruyoruz”

 

İsmail Acar, Devletlerin kuramadığı diyalogları sanatın diplomasisi ile kuruyoruz.

 Kültür sanat diplomasisi ile ülkemizin kurumsal marka elçisi gibi çalışarak, var olduğum coğrafyayı anlatmak için yıllardır emek veriyorum.  

—-Sanat son on yılda dünyada ve ülkemizde çok farklı müdahalelere maruz kaldı.  Özellikle yatırımcılar sanatı sanat eseri olmaktan daha çok bir yatırım aracı olarak görmeye başladılar.

—-Oysa sanatçının ana görevi; bir yatırımcıya bir imkan sağlayan alandan daha çok topluma, geleceğe, kendi toplumunun değerleri yönünde bir çıkarımı, kazancı amaç eden bir yapıdır.

—-Sermayenin sanata olan müdahalesine karşı durarak kendi alanlarımı oluşturmaya başladım. Sanatçı son nefesine kadar üretir.

—-Türkiye’nin dışında da farklı ülkelerde Türk bayrağımızın dalgalanabileceği, sanatın katkısıyla insani gelişimi destekleyen, sürdürülebilir yaşayan projelerin tarihte yerini alması için çok büyük emek veriyorum.

—-Eserleri dünya çapında kabul gören, doğup büyüdüğü coğrafyanın değerlerini sanatının her uğraşısında en üst seviyede öne çıkaran, bunları dünya platformunda incelikle sunan ünlü Türk ressam kıymetli kadim dostum İsmail Acar bu ayki kapak konuğumuz. Sanat projelerinin yanı sıra ülkeler arası kurduğu “kültür sanat eğitim” üçlüsünden oluşan proje köprüleri ile tam bir iletişim, diplomasi ustası. BM tarafından İnsanlık elçisi unvanı da olan ünlü ressam Acar’la sanat ve sanatçının son durumunu, sanatçı perspektifinden irdeledik.. Sanat eserlerimize evrensel açıdan bakıldığında Türk sanat kimliğinin oluşup oluşmadığı konusunda değerlendirmelerini ve dünyada bunu oturtmak için önce ne yapmamız gerektiğini siz değerli Pause City’s Dergi okurları için konuştuk. Okurken biraz durup düşünmenizi sağlayacak bu söyleşiyi keyifle okuyacaksınız.

Sanatçı gözüyle “sanat ve sanatçı” nın içinde bulunduğumuz dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz? Sanat son on yılda dünyada ve ülkemizde çok farklı müdahalelere maruz kaldı.  Özellikle yatırımcılar sanatı sanat eseri olmaktan daha çok bir yatırım aracı olarak görmeye başladılar. Bu nedenle de asıl olan şey sanatken, sadece onun kattığı katma değerden hareket ederek sanata çok büyük yatırımlar yapıldı ve halen de yapılıyor.  Ve maalesef sanatçıların bin bir zorlukla ürettiği eserler, sadece depolarda, kapalı karanlık mahzenlerde tutuluyor. Neden? Bunlar yarın bir gün daha da değer kazanacak diye. Oysa sanatçının ana görevi; bir yatırımcıya bir imkan sağlayan alandan daha çok topluma, geleceğe, kendi toplumunun değerleri yönünde bir çıkarımı, kazancı amaç eden bir yapıdır. Bu anlamda eskiden ben çok fazla sergiler yapıyordum gerek Türkiye’de gerekse yurtdışında… Türkiye’deki sergileri çok aza indirdik. Ülkemizdeki ekonomik kriz de buna bir etken ama yurtdışı etkinliklerim oldukça artarak devam ediyor. .

Türk çağdaş ressamlarımızdan eserleri dünyaca kabul gören nadir isimlerden biri olarak  İsmail Acar siz sanata yapılan bu müdahaleli dönemi nasıl karşılıyorsunuz? Sermayenin sanata olan müdahalesine karşı durarak kendi alanlarımı oluşturmaya başladım. Mesela gittiğim yerlerden binalar satın almaya başladım. Bunlardan birisi Ukrayna’da Şevçenko, Tolstoy gibi klasik dönemlerin önemli yazarların yaşadığı eveler müze yapılmış ve bunların orta bölgesinde Poltava’da bir yerler satın alındı. Ova ve orman içinde çok şiirsel alanlar olarak önce sanat atölyeleri sonra müzelere dönüşecek yerler. O bölgedeki Rus ve Ukraynalı sanatçılarla da entegre çalışarak hazırlanıyor.  Bununla birlikte Bordeaux ’da ikinci dünya savaşında Charles de Gaulle’ ün kullandığı bir şato satın aldım. 300 hektar üzüm bağıyla… Şimdi bağ söküldü. Tekrar dikilecek ve fabrika bölümleri, sanat atölyeleri, müze, yaz okuluna ve galerilere dönüşecek çok büyük mekânlar. Buralar; büyüklük olarak bir İsmail Acar’ı da çok aşan, ileride de müze olarak kalabilecek, ülkeler arası  Kültür Sanat  köprüsü niteliğinde yaşayan projeler olarak tarihte yerini alsın istiyorum.

Başka nerelerde kültür sanat projelerinizle varsınız? Çin’de doğal kültürel bir kalkınma projesine neden olduk. Tarım yapılmayan bırakılmış pirinç tarlalarını satın aldık. Yatırım unsuru olarak Lotus ekmeye başladık ve oldukça kazançlı bir iş oldu. Tarım arazileri içinde oldukça binalar var. Buralara da sanat atölyeleri belki bir yine yaz okulu mantığında süreli eğitim veren bir okul ve akabinde de müzeler olması yönünde düşüncelerimiz oldu. Burada da bir şirket kurduk. Çin’deki partnerimiz Komünist Partisi aslında şirketin tamamı bana ait ve onlar için çalışan üzerinde sanat ekleyerek gerçekleştirdiğimiz bu doğal kültürel kalkınma projesi bölgede çok büyüdü.   Çin, Ukrayna ve Fransa’da sanat, doğal ve kültürel periyotta varlık gösteriyoruz.

Türkiye’nin kurumsal bir kültür sanat marka elçisi gibi çalışıyorsunuz… Altmışa yakın ülkede 100 den fazla sanat atölyesinde ve ülkeler arası kültür sanat köprüsü kuracak yapıda projeleri hayata geçirmek zor olmuyor mu? Zor tabi..  Türkiye dışında üç farklı ülkede sanat şirketini idare etmek oldukça güç ama işler bir şekilde yürüyor. Buralarda sanat düşünen, doğayı ön planda tutarak sanatı bu temanın içine aplike eden, insani gelişmenin etkisini arttıracak,  sanatçı değerini koruyarak üretimler yapmak kolay olmayan büyüklükte yatırımlar.  Özellikle Türkiye’de ciddi ekonomik bir daralma var. Gerçi bunu fırsata çeviren çok fazla insan da var ama yine de bundan en başta sanat etkileniyor. Bu çerçeve içinde ben İsmail Acar olarak gittiğim her yerde gerek kendi kültürümü, kendi stilimi, ekolümü o bölgelere de taşıyorum. Mesela  29 Ekim’de Fransa’da şatoya bir Türk bayrağı asıyorum ya da Çin’in Şiamen bölgesinin tam orta yerine.. Ve o insanlar bizim oralara gitmemizden çok memnunlar ve bununla beraber ortak ilişkiler de doğmaya başlıyor.  Dediğiniz gibi ülkemizin kurumsal bir marka elçisi gibi hatta daha hassas bir diplomasi ile güvenli ilişkiler kuruyoruz.  Çin’deki o diyaloglarımızla bu çalışmaların bir uzantısı olarak, oradaki dostlarımızla önümüzdeki haftalarda Pera müzesinde açılacak çok anlamlı bir sergiye aracılık yaptık. İki toplumun çok önemli o kadar çok ortak özelliği var ki aslında hep ayrılmışız ama mesela çok güzel yazı yazmayı onlar da biliyor bizde biliyoruz. Hat sanatını biz Orta Asya’dan getirmişiz buraya ve biz Kuran-ı Kerim’i çok iyi yazıyoruz. O kadar çok ortak bellek var ki birlikte olan biraz da bu işleri yaparken ortak kültürel birliktelikleri de sanatla öne çıkartmaya çalışıyorum.

Sermayenin sanata müdahalesi karşında ne kadar yerinde bir tutumla ne güzel kalıcı projeler başlatmışsınız?… Baktığımız zaman bizim ömrümüz toplamda 720 bin saat, 30 bin gün. dünyada kalamayacağımızı bile bile dünyanın sonsuz sahibiymişiz gibi davranıyoruz. Ben bu son dönemlerde hayatı insani olarak da sorguluyorum. Bir yüzleşme dönemimden sonra kendimce bir yolculuğa başladım. Bu yolculuklar aslında hiç de şaka yolculuklar değil çünkü dünyanın bir ucundan yaklaşık neredeyse ara uçuşlarla toplamda 18 saat uçarak gidiyorsunuz. Orada neredeyse dünyanın en büyük belediyesine verdiğiniz bilgilerle projeler yapıyorlar. Ve oradaki insanlar Türkiye’ye sergiler yapmaya geliyor. Aracı oluyoruz. Dünyanın birçok farklı yerine bilinirlik anlamında Türk sanatçı olarak ulaşıyoruz. Yani bir Japon karikatürist;  beni etiketleyerek bir karikatür çizmiş. Bir baktım;  nar kafalı bir adam ve bir tane de şalı var. Yani Japonya’daki bir karikatüriste bile ilham verebiliyorsak biraz daha da sorumluluklarla yaşamız gerekiyor.

Sanatçının başarısı ölçülebilir mi? Bir sanatçının başarısı sübjektif bir şey… Eserinin çok satması başarı mıdır, moda mıdır iyi çalışılmış bir PR mıdır bilmem, bununla da hiçbir şekilde ilgilenmiyorum. Sanatçılar keşke çok güzel hayatlar yaşasa ve hepsi de çok tanınsa…  Özellikle plastik sanatlarla uğraşanlar çok zor bir hayat sürüyorlar yaşadıkları sürece…   Başarı ölçmek benim işim değil ama bana göre bir kriter var. Bir sanatçı sadece sanatçı değil entelektüellerde de bu sorunu gözlemliyorum. Kendi ülkesine ait değerleri kullanmıyorlar. Bana göre nasıl ki bir kiraz ağacı belli özellikte bir toprakta yetişiyorsa, bir sanatçıda yetiştiği coğrafyanın değerlerini sanatında öne çıkarmalı.  Ama bizim Türk sanatçılarımız ya fazla frankofon veya Batı hayranlığı içindeler ki bir grup entelektüelimiz de sadece Osmanlı, Doğu İran ve Farsçı… Oysa bizlerin yapması gereken;  tek özelliğimiz olan yaşadığımız coğrafyanın karakterlerini sanatımızda öne çıkarmak.

Osmanlı zamanından günümüze uzanmış ve oturmuş bir sanat kimliğimiz var mı? Örneğin bir esere bakınca Avrupalı bir sanatçı mı, Asyalı bir sanatçı mı çalışmış belli oluyor. Bizim oturmuş bir sanat kimliğimiz oluşmuş mu? Maalesef hayır. Bizim bir milli kültür politikamız yok. Bu olmadan oturmuş bir sanat kimliği nasıl olacak? Resim yaptığım ilk zamanlarda Fransa’ya gitmiştim ve bir baktım bütün Türklerin yaptığı eserlere meğerse Fransız gibi resim yaparlarmış. Amerika’ya gidince Amerikalılar sadece Amerikalı gibi resim yapıyor.  Fransızlar da Fransız gibi resim yapıyor ama Türkler Amerikalı gibi de resim yapıyorlar. Mesela insanlar İstanbul’da boğazda yaşıyorlar Ayasofya’ya bakıyorlar ama eserlerinde New York’un gök delenlerini çiziyorlar.  Ne kadar saçma?  Aynı şekilde bir Türk yazar Fransız gibi yazıyor ya da yazmaya çalışıyor. Onun için biraz kendimiz olmayı, diğer kültürlere açık ama doğru mesafede olmayı başarmalıyız.  Ne Arap ne de Avrupalıyız… Biz aslında Asyalıyız.   11 bin yıllık Anadolu topraklarına yerleşmiş buraların tek sahibiyiz. Ve bu toprakların bütün önemli özelliklerini barındırıyor yaşatıyor olmamız lazım. Bizim resmimize,  bizim hikayemize, bizim mimarimize bakıldığı zaman bunlar İstanbullu, bunlar Anadolulu, bunlar Türk denmeli.  Ama bugün bizim mimarimize baktığımız zaman Dubailiyiz diye düşünüyorum. Gökdelenlere baktığım zaman burası Dubai’den kalma bir yer gibi.. Edebiyatımıza baktığımız zaman bunlar Fransız deriz. Bu günkü popüler siyaset hakimiyetine baktığımız zaman da bunlar Osmanlı döneminde kalmış biraz da Arap olmuşuz deriz. Oysa bunların hiç biri değiliz ve  her kültürün kendine özgü çok güzel özellikleri var.

Nereden kaynaklanıyor bu sorun?  Benim diğer sanatçıları eleştirmek diye bir lüksüm asla olamaz ama maalesef biz eğitim sistemimizden kaynaklanan problemlerden dolayı sor diye yazıyor.  Ya da dünya çapında tanınmış bir yazarımız kendi ülke tarihi aleyhinde yazarak bir yerlere varmaya çalışıyor. Onun için aslında bizim biraz kendi enerjimize kendi gücümüze ve kendi değerlerimize inanmamız gerektiği bir dönemdeyiz. Sonuçta herkes kendi topraklarından besleniyor ve bunu farklı şekiller de ifade ediyor. Bana göre önce bir yaratıcılık lokal olmadan asla evrensel olamaz. Bugün baktığınız zaman Mevlana kendi bulunduğu o bölgenin dilinde yazdı ama bütün dünya onu okuyor.  Bir Shakespeare, Tolstoy… Bunların hiçbiri tanınmak için başka dillerde yazmadı. Hiçbir şey lokal olmadan evrensel asla olmaz. Onun için maalesef bizim ne entelektüelimiz ne yazarımız ne de bazı sanatçılarımız bunun çok farkında değiller. Elbette çağdaş güncel dünya değerlerini de ortaya koyarak ki bunun en güzel ifadesi de Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk. İnancımızı da içimizde muhafaza ettiğimizde çağdaş ve insanlığa, kendi toplumumuza fayda sağlayan bireyler olabiliriz. Gençler bu konuda  çok daha iyi..

 

Eserlerinizde tarihi hatırlatan referansları çok kullanıyorsunuz. Bunun özel bir nedeni var mı?   Bunun bir sebebi var aslında. Bu eski Anadolu ya da bir Osmanlı hayranlığımdan kaynaklanmıyor.  Ya da kaligrafi kullanıyor olmam bir Arap Kültürüne olan özenti değil.  Aslında benim istediğim şey bellek arayışı… Biz Türkler Orta Asya’da çok iyi söz söyler ve çok iyi yazılar yazardık.  Bugün Çin’de bunu görüyorsunuz. Dünyanın en başarılı kaligrafi sanatçıları Çin’de yaşıyor. Bunları bizler unuttuk. Türk olmaktan çıkıp Araplaşmaya başladık. O zaman ben de dedim ki güzel yazı yazma sanatımız orta Asya’dan geliyor. Kaligrafiyi bu sebeple daha çok kullanıyorum. Güzel yazı yazma sanatı Türklerin eski gelenekleridir. Cumhuriyetle birlikte özellikle geçmişe ait olan bütün unsurlarımızı yok saydık. Bu anlamda Türkler bu coğrafyada 1923’ten itibaren yaşamıyorlar. Türkler bu coğrafyada Selçukludan önce yaşamaya başladılar.  Bu dönem aslında tam cumhuriyet döneminin de sorunu değil. Birinci meşrutiyetle birlikte batı hayranlığı başladı. Batıya sanatçılar, yazarlar ve entelektüeller gönderildi ve o hayranlık içinde bir gelişim sergiledi bu coğrafya. Cumhuriyette bu mirası aynen devam ettirdi. Bir o kadar da Osmanlı karşıtı olarak bunu devam ettirmeye başladı. Bu yüzden de geçmiş kuşaklarla geçmiş kültürlerle ve ülkenin geçmişte biriktirdiği her şeyle çatışır bir hale geldik.

 

İranlı yedi büyük kişiden biridir”

İnsanların giyim tarzları ile uğraşmaya başladık en son hatta bununla birlikte insanların içki içtiklerinde çağdaş içmedikleri zaman da gerici oldukları kanısına vardık en son. Bu süreçleri hep birlikte yaşarken ben de dedim ki bir dakika bizim belleğimizi bulmamız, keşif etmemiz gerekiyor.  O zaman bir padişah portresi yapma gereği duydum.  Neden olmasın? İstanbul’u fetih eden Fatih Sultan Mehmet’ten daha büyük Türk var mı? Ya da Cumhuriyeti kuran bir Atatürk’ten daha büyük Türk var mı? Bir Atatürk resmi çiziyordum, muhafazakarlar nedir bu diyorlardı? Bir Kanuni resmi çiziyordum cumhuriyetçiler padişahlık mı istiyorsun diyorlardı. Dolayısıyla toplum öyle karmaşık hale gelmişti ki ben bunu barışçıl metotlarla hep sağladım.

Sizce ülkemizin sanatsal yönden en güzel değerleri nedir? Ülkemizin en güzel değerleri mimarisi… Mimari yapıların çoğu da İslami eserler… Türklerin de 1100 yıldır ürettiği bütün kültür ve sanat aslında İslam adı altında yapıldı ve Çağdaş Cumhuriyet bunu görmezlikten gelmeye çalıştı. Bunu görmezlikten gelirsen sen 1923’te doğmuş sayılırsın. Oysa Atatürk bile son bir Osmanlı subayıydı.  Ve son Osmanlıdır Atatürk.  Onun için Atatürk Osmanlı’nın reformlarını da bir anlamda gerçekleştirdi.  Yok olan bir devletin son anında yeni bir devlet kurmayı da bildi. Bu anlamda çok değerli işler de yaptı. Ancak sonraki Cumhuriyetçiler bunu başka bir yere taşıdılar ve başka bir yere getirdiler.

Diplomasiyi önemsediğinizi düşünüyorum.. Doğru mu?  Diplomasi benim için çok önemli bir şey. Türkiye gibi bir yerde yaşarken de, komşunuzla,  arkadaşınızla ve ailenizle olan ilişkilerinizde de önemli. Bunları çok iyi gözlemlediğim için artık gittiğimiz her yerde bunu sağlıyoruz. Örneğin Mountain üni. Bize bir sergi ya da bir konu ile ilgili davette bulunuyor.  Sonra Türkiye konsolosu gelip “ siz burada nasıl sergi yaptınız” diye soruyor? “Hem Atatürk’ü hem de Kanuni Sultan Süleyman’ı sergilediniz ve Mountain Üniversitesi size bunları yapmanız için izin verdi” dediler. Çok basit ben Atatürk ya da Kanuniyi sergilerken orada Mountain de unutmadım.. Çikolatadan bir büstünü yapıp koydum.  Mountain  de  beni onurlandırdı ve bu sergimi kendi üniversitesinin kapağı yaptı sosyal medyasında…  Buna devlet yetkililerimiz çok şaşırdı… Diplomasi önemli ve buradan sağladığımız ilişkilerle Mountain ile yaz okulu konusunda ortak çalışmalarımız olacak. Yani gittiğimiz bulunduğumuz her yerde elçiliklerin sağlayamadığı o diyalogları kurabildik.  Böyle sayabileceğim çok örnek var.

Diplomasiyi sağladığımız yerlerde;  güven, itibarla ortaya koyduğumuz işler gereği birçok devletin kurmadığı güzel ilişkileri kurabiliyoruz.  Yaptığımız her çalışma dünya medyasında yer buluyor. Örneğin Floransa’da yada suudi Arabistan’da yada başka bir yerde yaptığımız sergiler mutlaka o günkü günlük gazetelerde yer alıyor. Çünkü bizim amacımız yaptığımız iş en üst düzeyde ifade etmek..

Son dönemde beğendiğiniz iyi işler dediğiniz neler var?  Tasarım bienalleri Türkiye’de yapılış olan en doğru lokomotif projeler. Bu etkinlikler çok daha iyi ama çok iyi sergileri son zamanlarda Türkiye’de göremiyoruz.  Müzeler açısından da maalesef Türkiye çok başarılı değil…  Baktığınız zaman İstanbul nüfusu Yunanistan nüfusu ile mukayese edilirken müzeler açısından baktığınızda Atina’da var olan müzelerin onda biri bile kadar olamıyoruz.

Son olarak içinde bulunduğumuz bu şahane mekandan da biraz bahseder misiniz? Şehrin içinde tasarlanmış yeni ve gizli bir yaşam alanı. Biz buraya Aslı Tunca evi diyoruz. Eski 12, 13.yyıldan kalan bir Ceneviz evi… Elimize aldığımızda birkaç duvardan çok bir şeyi kalmamıştı. Marangozhane olarak alıp, restore edilerek çok özel bir alan haline getirdik. Dekorasyonunda da yer aldığımız bu mekanın dört çok özel tasarım odası bulunuyor. Günümüzde daha çok uluslararası bazen yerli organizasyonlarda kapılarını misafirlerine açan bu Ceneviz evi dünyaca birçok ünlüyü ağırlayarak The New York Times’tan,  Wall Street Journal’a kadar basında haberine yer verilmiş bir yapı haline dönüştü. Hatta Amerika’dan Avusturalya’dan mimarlık öğrencileri fikir almak için gelip geziyorlar. Sergi, davet,  özel toplantı ve misafirler için kiralanan bizim şirketimize ait şehrin içinde yeni bir yaşam alanı tasarlanmış gizli bir yer.