Yazılar

Akran zorbalığını önlemenin püf noktaları! 

Masum görünen şakalar, kırıcı davranışlar ya da şiddete varan eylemler… Son yıllarda akran zorbalığı dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de giderek artıyor. Acıbadem Fulya Hastanesi’nden Uzman Psikolog Sena Sivri, özellikle sosyal medya ve dijital iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla birlikte, zorbalığın çeşitlerinin okul koridorlarından cep telefonu ekranlarına kadar taşındığını belirterek “Bireyler arası empati eksikliği, aile içi iletişim sorunları, sosyal beceri gelişimindeki yetersizlikler ve medya aracılığıyla şiddetin normalleştirilmesi akran zorbalığının artışında büyük rol oynuyor. Akran zorbalığı; fiziksel şiddet, sözel zorbalık, sosyal dışlama ve siber zorbalığın (aşağılayıcı mesajlar, fotoğraf paylaşma) yanı sıra bazen de “Sen bizimle oynayamazsın çünkü sen farklısın” ya da “Senin kıyafetlerin çok ucuz” gibi ifadelerle gerçekleştiriliyor” diyor.

Zorbalığa maruz kalan çocukların derin duygusal yaralar alarak kısa vadede özgüven kaybı, okul başarısında düşüş, uyku bozukluğu, baş ya da mide ağrısı gibi sorunlar yaşayabildiğini belirten Sivri, uzun vadede ise depresyon, kaygı bozukluğu ve sosyal fobi gibi kalıcı etkiler ortaya çıkabildiğine dikkat çekiyor.

Zorbalığın önüne geçmek için; çocuğu iyi gözlemlemenin, okul, aile ve bireyler olarak bilinçlenmenin ve önlemler almanın kritik önem taşıdığı vurgulayan Uzman Psikolog Sena Sivri, okulda akran zorbalığına karşı alınabilecek 7 etkili önlemi anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Psikolog Sena Sivri

Psikolog Sena Sivri

  • Çocuğunuza bağırıp aşağılamayın!

Araştırmalar, ebeveynlerin kendi sosyal ilişkilerindeki tutumlarının çocuklar tarafından doğrudan model alındığını ortaya koyuyor.  Uzman Psikolog Sena Sivri “Evde bağırma, aşağılama gibi davranışların olmaması, çocuğun benzer tutumları benimsemesini engeller. Ebeveynler ve öğretmenler, saygılı ve şiddetten uzak iletişim biçimleriyle çocuğa örnek olmalıdır” diyor.

  • Yargılamadan konuşun ve açık iletişim kurun

Çocukla düzenli ve yargılamayan bir şekilde konuşmak, yaşadığı olumsuz deneyimleri anlatabileceği güvenli bir ortam sağlamak çok önemli. Araştırmalar, ebeveynleriyle düzenli iletişim kuran çocukların zorbalığa maruz kaldığında durumu daha çabuk paylaştığını gösteriyor. “Bugün okulda seni üzen bir şey oldu mu?” gibi açık uçlu sorular, kapalı sorulardan daha etkili olurken, çocuğun konuşmasını, yaşadığı bir zorluk varsa daha rahat anlatmasını sağlar.

  • Öğretmeni ve okul yönetimiyle temasta olun

Uzman Psikolog Sena Sivri “Okul yönetimi, öğretmenler ve veliler aynı dili konuştuğunda zorbalıkla mücadelede başarı artar. Yapılan bilimsel çalışmalar, zorbalık karşıtı okul politikalarının (örneğin; Sıfır Tolerans Programı) zorbalık oranını yüzde 20’ye kadar azaltabildiğini ortaya koyuyor. Veliler düzenli olarak öğretmeni ve okul yönetimiyle iletişimde olmalı, çocuğun sınıf içi ve sosyal ilişkileri takip edilmelidir” diyor.

  • Güvenli alanlar oluşturun

Okulda çocukların kendilerini güvende hissedebileceği alanlar (rehberlik odası, güvenli oyun alanları) zorbalık riskini azaltır. Ayrıca teneffüslerde yeterli sayıda öğretmen gözetimi sağlanması da önemlidir. Araştırmalar, gözetimin yüksek olduğu alanlarda zorbalık vakalarının yüzde 30 oranında düştüğünü gösteriyor.

  • Empati kazandırın

Uzman Psikolog Sena Sivri “Zorbalığı önlemenin en etkili yollarından biri çocuklara empati kazandırmaktır. Finlandiya’da uygulanan “KiVa” programı, empati eğitiminin zorbalık vakalarını ciddi oranda düşürdüğünü kanıtladı. Çocuklar, başkalarının duygularını anlamayı öğrendiklerinde zorbalığa yönelme olasılıkları azalır” diyor.

  • İnternette karşılaşabilecekleri tehlikeleri anlatın

Teknoloji ile büyüyen nesil için siber zorbalık ciddi bir risk. Çocuklara, internet ortamında karşılaşabilecekleri riskler ve bu durumda nasıl hareket etmeleri gerektiği öğretilmelidir. Çocuklara “görsel veya mesaj paylaşmadan önce iki kez düşün” alışkanlığı kazandırmak, siber zorbalığı önlemede kritik bir adımdır.

  • Belli etmeden gözlemleyin

Akran zorbalığının yalnızca bireysel değil toplumsal bir sorun olduğunu vurgulayan Uzman Psikolog Sena Sivri “Çocuğu ona belli etmeden gözlemleyerek zorbalığa uğradığını ya da arkadaşına zorbalık yaptığını erken fark etmek son derece önemlidir.  Zorbalığa maruz kalan ya da zorbalık uygulayan çocukların her ikisi de psikolojik destek almalıdır. Rehberlik servisi, okul psikoloğu veya çocuk psikiyatristi, yaşanan travmanın etkilerini azaltmada kritik rol oynar. Erken destek, ileride oluşabilecek ciddi ruhsal sorunları önleyebilir” diyor.

İlk çizimleri paylaşıldı

Hyundai, IONIQ alt markasının kompakt elektrikli otomobil konsepti Concept THREE’nin ilk tanıtım çizimini yayınladı.

Hyundai, IONIQ alt markasının ilk kompakt elektrikli konsepti olan Concept THREE’nin en yeni tanıtım çizimini yayınladı. Geçen hafta paylaşılan ilk tanıtım görsellerinin ardından Hyundai, modelin adını Concept THREE olarak resmen doğruladı. Otomobil, Münih’te düzenlenecek IAA Mobility 2025’te dünya prömiyerini gerçekleştirecek.

Yeni görsel, Concept THREE’nin geleceğe dönük tasarımını sergiliyor. Yan profili, Hyundai’nin “Art of Steel” tasarım diliyle şekillenen cesur ve enerjik bir duruş ortaya koyuyor. Çeliğin bükülme ve akışından ilham alan gövde; heykelsi yüzeyler, net hatlar ve belirgin karakter çizgileriyle hem hareketi hem de hassasiyeti vurguluyor. Bu etkileyici yan görünüm ayrıca, kompakt elektrikli siluetini yeniden yorumlayan “Aero Hatch” tasarım anlayışına da göz kırpıyor.

Detaylar şimdilik gizli tutulsa da Concept THREE, 9–14 Eylül tarihleri arasında Münih’te gerçekleşecek IAA Mobility 2025’te dünya sahnesine çıkacak. Hyundai’nin Avrupa’nın en büyük mobilite fuarına dört yıl aradan sonra geri dönüşü, markanın Avrupa pazarına olan bağlılığını ve sürdürülebilir inovasyondaki liderliğini yeniden teyit ediyor.

“Her bir eserim benim ruhumu taşır”

Heykelin sessiz diliyle konuşan bir ruh: Nurdan Uzel

Taşın, bronzun, kiliğin dili yoktur derler… Ama Nurdan Uzel’in ellerinden geçince hepsi anlatmaya başlar; bazen acıyı, bazen doğumu, bazen suskun bir çığlığı. Onun eserleri sadece şekil değil, his taşır. Biz de bu özel röportajda, Nurdan Uzel’in ellerinden çıkan formların ardındaki görünmeyen hikâyelere, duygulara ve iç dünyasına dokunmak istedik. Sadece sanatını değil, ona yön veren ruhu da konuştuk…

Röportaj: Ahu Çağdaş

Nurdan Uzel

Sanat yolculuğunuzda sizi en çok etkileyen dönüm noktası neydi?

Sanat yolculuğunda beni en çok etkileyen Riva’daki atölyemde bilgi ve becerilerim den faydalanmak isteyen iki dostumla eğitmenlik hayatıma atılmamdır. Çünkü o güne kadar duygularımı düşüncelerimi maddeye dönüştürmek, çamurun, ahşabın, metalin kalbinde saklı olan özgürlüğü dışarıya çıkarmaktı yolculuğum.

Fakat bir başkasına bir şeyler öğretebilmek, onun başarısıyla mutluluğuna şahit olmak bambaşka bir duygu.

Suskunlukların dışa vurumu inanılmaz bir his yaratıyor.

11 yıldır birçok hayata dokunmak, onların kendi gelişimlerine kendilerinin bile inanmadığı bir sürece şahitlik etmek beni çok etkilemiştir.

Heykel yaparken sizi en çok ne motive eder? Sessizlik mi, müzik mi, bir duygu mu?

Heykel yaparken olmazsa olmazım klasik müziğimdir. Benim en sevdiğim çalışma şeklim, benim bile bilmediğim bir yolculuğa çıkmak. Çamuru yığarak elimin beni özgürce götürdüğü yere gitmektir. Buradaki bana yoldaş klasik müziğimdir.

Nurdan Uzel

Sanat eğitimi verirken öğrencilerinizde en çok neyi geliştirmeye çalışıyorsunuz?

Öncelikle atölye de geçirdikleri 4 saatin kendilerine inanılmaz bir hediye olarak görmelerini isterim. Çünkü dışarda bu kadar çok uyaran varken tüm engellere rağmen gelip vakit geçirmeleri çok kıymetli. Ben özellikle çamura boyut kazandırırken, zamana iz bıraktıklarını, aslında günümüzün en ciddi problemi sabırsızlığın aşınmasını çok önemsiyorum. Her şeyin çok çabuk elde edildiği bu dönemde saatlerce bir göz ile uğraşıp, sonunda başarabildiği hissini onlara yaşattığım da çok mutlu oluyorum.

Görünmezi görünür kılmak inanılmaz bir his, bunun da zamana sair emekle olduğunu kabul edip terapiye dönüşmesini görmek en mutlu anım.

Sizce heykel sanatı Türkiye de yeterince değer görüyor mu?

Türkiye de heykel sanatı gün geçtikçe hakkettiği yere doğru sağlam adımlarla ilerliyor. Özellikle gençlerin ilgisi artış göstermekte. Ancak sadece sergilere müzelere gidince görülebilir bir disiplinden çıkıp sokaklarda daha da fazla heykel görmek isterim. Malzeme çeşitliliği ile teknolojinin entegrasyonu ve birçok uluslararası bağımsız sanatçının projeleriyle ülkemizde heykelin gün geçtikçe yerini bulmaya çalıştığını görüyoruz.

Nurdan Uzel

Toplumun sanatla ilişkisini güçlendirmek için sizce neler yapılmalı?

Öncelikle sanata genç yaşta ulaşılabilirliği arttırmak çok önemli. Okullarda daha fazla sanatsal etkinlikler olmalı. Ben köy okulları dahil birçok kez ilkokullarda workshoplar yaptım. Onların vizyonlarını biraz olsun geliştirmek ilerde potansiyel heykeltıraşları gelecekte görmemizi sağlar. Sanatın ulaşılabilirliği çok kıymetli. O yüzden park ve bahçelerde daha fazla heykel görmeliyiz. Birde dijital sanatın küçük yaşlarda eğitimi de çok değerlidir. Sanatı hayatın doğal bir parçası haline getirdiğimiz de toplumla bağı inanılmaz güçlenecektir.

Sizin için başarılı sanatçı tanımı nedir?

Sanatçı öncelikle kendini ifade etmesiyle başlayan yolculuğunda değişik malzemelere ruh katarak dokunulmaz düşünceye dokunabilir kılık ve görünebilirlik sağlamakta. Değişim ve dönüşüm içinde olan sanatçı zaten fark edilse de edilmese de bir başarı için değil kendi yolculuğu için bu yoldadır. Topluma dokunabilir orda hele insanlığa kattığı farklı düşünme biçimleriyle zaten başarıyı içinde yakalamıştır. Hayatta iz bırakmak çok kıymetli. Birde zamana meydan okuyup güçlü bir etki yaratabiliyorsa harika bir iş başarmış oluyor bence.

Nurdan Uzel

Gelecekte gerçekleştirmek istediğiniz bir proje yada hayaliniz var mı?

Yakın gelecekte uluslararası bir platformda yer almak hedefim. Kızım Aleyna bu sene Parsons School of Design Dan mezun oldu. Onunla sanat üzerine sanatın dünyadaki yeri ve gelişimi üzerine çok konuşuyoruz. Başka bir dil ve üslupları var. Bayılıyorum ve onlara ayak uydurmak çok enteresan bir süreç benim için. Kendimi ve sanatımı entegre etme surecim çok keyifli. Ben hayatta yaşanan tüm süreçlerin bizleri bugünkü bizler yaptığına inanıyorum. O yüzdendir ki sanatı başka boyutlarda sorgulayan ve biçimleyen bir nesille çalışmak çok keyifli. Ayrıca hala daha öğrenmeyi çok seviyorum. Bu arada benim tüm hayallerim gerçekleşir çünkü olacağına inanırım ve bu yolda emek veririm. Dolayısıyla çalışalım ve görelim diyorum…

Sanatınızın bir gün bir müze de sergilenmesi mi, yoksa sokakta halkla buluşması mı sizi daha çok heyecanlandırır?

Tabi ki ikisi de çok kıymetli ancak ben her zaman herkesin ulaşabileceği yerlere heykeller koymak istiyorum. Hayatım boyunca herkese bir şekilde dokunmuşluğum vardır.

Bu yolculuğumda sanki bana ihtiyacı olanın beni kolaylıkla bulup gelmesi bendeki bir ihtiyacı da hep besledi. Dolayısıyla meydanlarda bu duygum inanılmaz tatmin olur diye düşünüyorum. Her eserim bulundukları yere bir beni götürüyor o yüzden sokaklar çok daha beni çekiyor.

Nurdan Uzel

Heykele ilk dokunduğunuz anı hatırlıyor musunuz? O an sizde neyi tetikledi?

Heykel her zaman insanları ürküten bir sanat dalıdır. Çünkü çok da kolay değildir. Ancak doğru ellerdeyseniz yolculuğunuz daim olur. Ben ilk çamura dokunduğumda inanılmaz bir bağ duydum ve bu bağ 25 yıldır devam etmekte. Sabrımın çok sınandığı zamanlar oldu tabi ki ama hiç vaz geçmedim. Hobim işim oldu dolayısıyla severek yaptığım iş bana başarı ve mutluluk getirdi. Ben özgürlüğüne düşkün bir insanım heykel benim sonsuz özgürlük alanımdır. Canımın istediğini o an yapmak ve yapabileceğimi bilmek büyük bir lüks. Hayattan korkmamayı da bu sayede öğrendim.

Taşa, kile yada bronza ruh üflediğiniz bir esriniz var mı?

Her bir eserim benim ruhumu taşır. Ben sadece kendi ruhumun ve bedenimin yansımalarını çıkartıyorum. Onlar yeni mekanlarında nasıl görünüyorlarsa öyle varlar.

Dolayısıyla eserlerimdeki ruh benim üflediğim değil ona bakanın hissettiği gibidir.

Nurdan Uzel

Bir heykelin doğuşu sizin için nasıl başlar? Önce bir fikir mi, yoksa bir form mu?

Açıkçası her heykelde farklıdır benim için. Bazen kendiliğinden ellerimin götürdüğü yolda yürüyorum ve görmek istediğim formu yakalayınca bambaşka bir hal almasını izliyorum.

Bazen de bir projede yol alıyorsam oraya gidip oranın ruhunu hissedip ben burada olsaydım nasıl bir form olmak isterdi mi diye düşünürüm eskizlerle yoluma devam ederim.

Heykellerinizde yüz ifadeleri ve beden dili çok güçlü. Bu anlatımı nasıl kurtuluyorsunuz?

Güçlü bir anatomi bilgisine sahipseniz heykelde ifadeleri vermek aslında çok da zor değil. Mesela büstlerde burun kanatlarının ince ve kalın olması daha sınırlı veya yumuşak ifadeyi yansıtıyor. Burun dudak arasındaki mesafe gençlik yaşlılık ifadesinde çok önemlidir. Dudakların gerginliği öfkeyi yada sabırla bastırılmış acıyı çağrıştırır.

Heykelin dokulu veya pürüzsüz olması gerilimi yada huzuru hissettirir. Figüratif eserlerimde anlatımının doğru kurgulanması ile gerçeklik çok daha çarpıcı olur.

Soyut eserlerde ise daha keskin ve köşeli hatlarla modernliği yakalayabiliyorum

Özellikle Tangram adlı eserimde bu çok belirgindir.

Aslında önemli noktalardan biriside eserin doğru malzemeyle buluşmasıdır.

Figuratif işlerde daha çok bronz tercih ederim. Çünkü iş doğru malzemeyle kendini daha iyi ifade eder.

Nurdan Uzel

Bir formu oluştururken mi, yoksa bozarken mi daha çok kendinizi hissediyorsunuz?

Formu ilk oluşturduğumda daha kütlesel oluyor ama o kütleden keserek parçalayarak yaptığın zaman tabii ki o daha çok beni yansıtıyor. Her neyi hissediyorsam kütleden bozduğumda Tam da beni hissettiriyor, sonlara doğru Tam da kendime yaklaştığımı hissederim.

Sanatınızda hiç kimsenin fark etmediği gizli bir imza, sembol ya da tekrar eden bir tema var mı?

Hayır benim her bir eserim birbirinden bağımsız. O an ne hissediyorsam o çıkıyor. Tabii ki abstract işlerimde çizgim çok daha belirli. Bence 25 yıllık sanat yolculuğunda her bir eserimde o dönem yaşadığım olumlu veya olumsuz tüm duygularım mutlaka eserlerime yansır.

Sizi en çok etkileyen boşluk bir tuvalin mi, bir kütlenin mi, yoksa bir insanın mı içindeki boşluk?

Bence insanın içindeki boşluk en etkileyici. Çünkü bizler içimizdeki boşluğu bir şekilde kapatmak isteriz, kimisi yemekle doldurur duygusal boşluğunu, kimisi işiyle kimisi sanatıyla. Ben heykel yaparken hayatla bütünleştiğimi hissederim doğal akışında birbirimizi tamamlarız.

Nurdan Uzel

Kadın bir sanatçı olarak malzemeye hükmetmenin en zor ve en keyifli yanı sizce ne?

Ben heykel hayatıma girdiği an itibarıyla doymak bilmeyen bir eğitim hayatı geçirdim. 4 yıl İrfan Korkmazlar, 4 yıl Yunus Tonkuşla ve daha sonra kaynağı da Bülent Çınar’la çalışarak yaklaşık 10 yıl değişik malzeme ile haşır neşir oldum. Kendi gücüm yettiğince birçok işi altına girdim. Gerçekten öyle bir an geliyor ki yapamayacağım hiçbir şey yok gibi hissediyorum. Yaptığım eserlerde final aşamaları beni çok heyecanlandırır kadın olarak bu güçte olmak hoşuma gitmiyor değil.

Bir duyguyu   bir bedenden daha güçlü anlatan bir heykeliniz oldu mu?

Evet çok sevdiğim bir eserim Reenkarnasyonda dünyaya defalarca gelmek ve farklı deneyimlerle dolu yaşamlar sürmeyi bu heykelde çok güçlü bir şekilde anlattığımı hissederim.

Hangi eserinize geri dönüp onu kırmak, değiştirmek ya da yeniden doğurmak isterdiniz?

Her eserim o dönemki bilgi, beceri ve duygumu barındırır. Her birinin bendeki yeri farklıdır. Ben geriye bakmak yerine anda kalmayı çok önemsiyorum. Dünü, yarını değil anı düşünür ve yaşarım. O yüzden hiçbir eserimi yeniden yaratmak istemem eğer farklı bir şey yapmak istiyorsam o benim yeni başlangıcım olur.

Nurdan Uzel

Heykelleriniz hiç konuşsaydı, hangisinin sesi sizi en çok ürpertirdi?

Covid dönemi yaptığım bir eserde, herkesin korkuyu yaşama şeklinin farklı olduğunu hissettirmiştim yaptığım bir eserde, Ölüm korkusunu bambaşka duygularla yaşayan evden çıkmayan bir anneanne ve kulaklıklarıyla devamlı müzik dinleyen torunu yapmıştım. İşte o eserin sesi beni ürpertirdi.

Bir eserinizi tamamladığınızda hissettiğiniz ilk duygu genellikle ne olur?

Bittiğini düşünmem demek o işle vedalaşmam demektir. Çünkü ben bitirdiğimde artık Eser sadece bana ait değildir. Bağımsız bir varlık gibidir benim gözümde, sanırım gurur duyarım. Kalıcı bir eser daha bıraktım duygusu beni çok mutlu eder. Defalarca doğum yapmış hissini yaşatan heykellerimle her zaman gurur duyarım. Çünkü yeni bir doğuma hazırlanma süreci de beni ayrıca çok heyecanlandırır.

Nurdan Uzel

Sizce yetenek mi, sebat mı?

Yetenek doğuştan gelir veya erken yaşta fark edilen bir potansiyeldir. Sabır ve sebat ise o potansiyeli, emekle, sabırla ve disiplinle sonuca erdiren yolculuktur. Ben hep öğrencilerime derim ki yetenek eseri başlatır ama Sebat bitirir.

Sanatta gelinebilecek en yüksek mertebe yetenek ile Sebat’ın kesiştiği noktadır.

Heykel uzun soluklu bir iş olduğu için kararlılıkla devam etmek, yılmadan direnmek ve azim ister. O yüzden yetenekle birleşirse işte o zaman harika olur.

Gaye Özen’in yeni sergisi “Nefes”

Gaye Özen’in minyatür sanatından ilham alan sergisi “Nefes”, Maison Magi’de sanatseverlerle buluşuyor.

Sanatçı Gaye Özen’in minyatür ve tezhip sanatına getirdiği özgün bakışıyla şekillenen sergisi “Nefes”, 29 Ağustos-13 Eylül 2025 tarihlerinde Eski Datça’nın sanat rotası Maison Magi’de ziyaretçilerini bekliyor.

Ankara, Tiflis seferleri Ekim’de  başlıyor

AJet, Ankara’dan uluslararası uçuş ağını genişletmeye devam ediyor. 1 Ekim itibarıyla Ankara–Tiflis seferleri haftada 4 kez gerçekleştirilecek.

AJet, Ankara’yı 24 ülkede 31 şehre bağlamış olacak. Ekim sonunda Madrid ve Barcelona uçuşlarının da başlamasıyla bu sayı 25 ülke, 33 şehre çıkacak. Brüksel, Milano ve Roma hatları için de çalışmaların sürdüğü belirtildi.

AJet, Ankara’dan uluslararası uçuş ağını genişletmeye devam ediyor. 1 Ekim itibarıyla Ankara–Tiflis seferleri haftada 4 kez gerçekleştirilecek.

AJet, Ankara’yı 24 ülkede 31 şehre bağlamış olacak. Ekim sonunda Madrid ve Barcelona uçuşlarının da başlamasıyla bu sayı 25 ülke, 33 şehre çıkacak. Brüksel, Milano ve Roma hatları için de çalışmaların sürdüğü belirtildi.

Payam Latifi “Seyr ü Sefer” sergisi ile sanatseverler buluşuyor

Umay Art Hub, Eylül ayını Payam Latifi’nin Seyr ü Sefer sergisi ile karşılıyor. Sanatçı hem kişisel hem de manevi bir yolculuğa odaklandığı bu sergisinde yol, yön, hareket ve iz sürmek gibi kavramları sembolik ve görsel metaforlarla ele alarak izleyiciyi düşünsel bir yolculuğa davet ediyor.

Seyr ü Sefer’de seramik, resim ve cam altı teknikleriyle üretilmiş eserler yer alıyor. Latifi, sergideki imgeler aracılığıyla günümüzün acı ve ıstıraplarına küçük de olsa bir teselli sunmayı amaçlıyor.

Payam Latifi’nin “Seyr ü Sefer” isimli kişisel sergisi, 2–30 Eylül tarihleri arasında Umay Art Hub’da ziyaret edilebilecek.

“Tat ve Sanat: Lezzetli Resimler” Ankaralılarla buluşuyor

İstanbul’a veda eden “Tat ve Sanat: Lezzetli Resimler” sergisi, 16 Eylül’den itibaren İş Sanat Ankara Sanat Galerisi’nde sanatseverlerle buluşacak.

Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi’nin verimli topraklardan, denizlerin bereketinden, doğanın cömertliğinden ve paylaşılan sofralardan ilham alan süreli sergisi “Tat ve Sanat: Lezzetli Resimler” 20 Ağustos itibariyle İstanbul ayağını tamamladı. Prof. Dr. Gül İrepoğlu’nun küratörlüğünde hazırlanan sergide, 90 sanatçıya ait 200’ü aşkın sanat eseri yer aldı. Sanatseverler, sergide Osman Hamdi Bey, Şeker Ahmed Paşa, Selahattin Teoman, Cevat Dereli, Nazlı Ecevit, Eren Eyüboğlu, Hikmet Onat, Hasan Vecih Bereketoğlu ve Mehmed Muazzez gibi Türk sanatının önemli isimlerinin eserlerini izledi.

İstanbul’da 70 bin ziyaretçiye ulaşan, tematik konferansları ve çocuklara özel sanat atölyeleriyle de büyük ilgi uyandıran sergiden geniş bir seçki 16 Eylül’den itibaren Ulus’taki İktisadi Bağımsızlık Müzesi bünyesinde yer alan İş Sanat Ankara Sanat Galerisi’nde ziyarete açılacak.

Bir karma bir solo sergi

Kuruluşunun 20. yılında sanatseverleri art arda sergilerle buluşturan Pera Müzesi, sonbaharı iki yeni sergiyle karşılıyor.

Ortak Duygular: British Council Koleksiyonu’ndan Yapıtlar, 29 sanatçının eserleri aracılığıyla koleksiyon ve kurumların yalnızca geçmişi muhafaza etmekle kalmayıp günümüzün toplumsal ve politik dinamikleriyle güçlü ilişkiler kurma potansiyeline odaklanıyor. İsveçli sanatçı Åsa Jungnelius’un Türkiye’deki ilk kişisel sergisi Toprak, Ateş, Su ve Havayla Yazılmış Bir Dize ise cam ve taşın etkileşiminden yola çıkarak malzeme ile insan arasındaki ilişkiyi araştırıyor.

Pera Müzesi’nin kuruluşunun 20. yılında sanatseverlerle buluşturmaya hazırlandığı Ortak Duygular: British Council Koleksiyonu’ndan Yapıtlar ve Åsa Jungnelius: Toprak, Ateş, Su ve Havayla Yazılmış Bir Dize sergileri 16 Eylül 2025 – 18 Ocak 2026 arasında ziyaret edilebilecek.

Qualia Spa’dan cilt bakımı, masaj ve hamam üçlüsünde %40 indirim!

Qualia Spa, “Şehre Dönüş Kampanyası” kapsamında her şubesine özel hazırladığı bakım paketlerini %40 indirimle sunuyor.

Qualia Spa’nın 14 şubesinde uygulanan kampanyanın içeriği, şube özelliklerine göre farklılaşıyor. Hamam bulunan lokasyonlarda hamam bakımı + masaj + cilt bakımından oluşan özel üçlü paket sunulurken, hamam olmayan şubelerde ise masaj ve cilt bakımı kombinasyonunda %40 indirim uygulanıyor. Böylece her şubede, misafirlerin ihtiyaçlarına uygun şekilde tasarlanmış bir “şehre dönüş ritüeli” sizi bekliyor.

Cildiniz ve Ruhunuz İçin Kapsamlı Bir Sezon Hazırlığı Geleneksel Türk hamam ritüeliyle başlayan bakım, vücuttaki ölü derilerden arınmanızı sağlarken, ardından gelen derin kas masajı tüm yaz yorgunluğunu silip atıyor. Son olarak uygulanan cilt bakımı ile cildiniz mevsim geçişine ışıldayarak hazırlanıyor.

Tüm Qualia Spa şubelerinde geçerli
İstanbul’da 14, Bodrum’da ise Radisson Collection Hotel Bodrum bünyesinde yer alan Aspat Koyu’ndaki yeni lokasyonuyla hizmet veren Qualia Spa, misafirlerini Eylül ayı sonuna kadar geçerli bu ayrıcalıklı kampanya ile yaza veda edip yenilenmeye davet ediyor.

İstanbul’un prestijli otellerinde hizmet veren Qualia SPA; Radisson Blu (Ottomare ve Şişli), The Galata Hotel MGallery, Novotel Galataport, DoubleTree by Hilton Moda, Mövenpick Marmara Sea, Delta Hotels by Marriott Levent gibi 14 farklı noktada misafirlerini ağırlıyor. “Wellness Sanatı” yaklaşımıyla hareket eden marka, misafirlerine sadece geçici çözümler değil, bütünsel sağlık ve uzun vadeli iyilik hali sunmayı hedefliyor.