Yazılar

Uyku esnasında kilo verebilirsiniz!

Uyku esnasında kilo verebilirsiniz!

Kilo vermek ve ideal kiloda kalmak sağlıklı bir yaşamın ilk basamağını oluşturuyor. İdeal kiloyu korumak kadar hareketli bir yaşam da pek çok ciddi hastalığın oluşmasını engelliyor. Günlük hayatta uygulanacak çok basit ve etkili yöntemler kilo vermede başarılı sonuçlar alınmasını sağlayabiliyor. Etkili yöntemlerle desteklenecek birkaç önemli ipucu ise sağlıklı bir yaşamın kapılarını aralayabiliyor. Memorial Dicle Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Dyt. Şilan Alyamaç, uyku esnasında kilo vermeyi sağlayan 12 etkili yöntem hakkında bilgi paylaştı.

Dyt. Şilan Alyamaç

Dyt. Şilan Alyamaç

Uyku halinde kilo verilebilir

Uyku halinde yağ yakımı mümkün olmaktadır. Yağ yakımının gerçekleşip gerçekleşmediğini anlamak için uyumadan önce ve uykudan sonra tartılarak durumu değerlendirip anlamak mümkündür. Bu tartılma yönteminde daha hassas bir terazinin kullanılması düşük kiloya sahip bireyler için işi kolaylaştıracaktır. Uyku 4 farklı evresinin mevcut olmasıyla birlikte yağ yakımının en yüksek gerçekleştiği evre delta dalgasıdır. Delta evresinde gerçekleşen growth hormonunun yoğun salınımı uyku halinde ki yağ yakımının ne büyük destekçisidir. Vücudun yağ yakabilmesi için 12 saat aç kalması gerekmektedir. Gerek diyet psikolojisinde gerekse aralıklı oruçla bütünleştirerek 16-8 beslenme metoduyla başlamanın ideal göründüğü bu beslenme yöntemiyle birlikte diyet yaparken tokluk hissinin oluşmasına gerek duyulması da bir diğer açıklamasıdır.

Uyku halinde yağ yakımı nasıl sağlanır?

Uyku süresi ve kalitesini artırmaya özen gösterilmesi gerekmektedir. Karanlık bir ortamda uyumak oldukça önemlidir. Karanlık alanda uyumanız melatonin hormonu salınımını artırmakla birlikte growth hormonunu da destekleyecektir. Cep telefonu veya bilgisayar başında yani mavi ışığa maruz kalarak uyunmamalıdır. Bunun yerine kitap okuyarak uykuya geçiş tercih edilebilir. 23:00’dan önce uyumaya özen gösterilmelidir. Biyolojik saatin çalışma şekli; 90 dk’lık ilk dalgayı kaçırılırsa bir sonraki uygu dalgasını beklenilmesi gerekecektir. Yani gece yarısından sonrasını beklemek zorunda kalabilirsiniz. Uyku problemi varsa B1 grubu vitamin takviyesinden faydalanılabilir. Özellikle bel ve sırt ağrıları çeken kişilerin D3 desteği alması uygundur. Sürekli uyanmalar kortizol seviyesinin yüksek olduğunu gösterir. Bu tarz devamlı uyanma durumlarına da çözüm getirebilmek için çinko desteği alınabilir. Memorial Dicle Hastanesi

  1. Nefesinize odaklanın, iyi bir nefes derin bir uyku demektir.
  2. Uykunun en büyük düşmanlarından biri strestir. Dışarı çıkın, doğayla iç içe kalın, fiziksel anlamda iş yapın ve vücut yorgunluğuna sebep olacak eylemlerde bulunun.
  3. Eğer sık idrar durumu yaşıyorsanız uykunuzda ketojenik veya aralıklı oruç gibi özel beslenme metotlarını kullanabilirsiniz. Gece geç saatlerde beslenmeyi ve atıştırmalıkları hemen bırakın.
  4. 19:00’dan sonra beslenmeme alışkanlığı kazanın.
  5. Egzersiz yapın. Yoğun, kısa süreli, bol dinlenmeli, aşırı olmayan egzersizlere başvurun.
  6. Geceleri protein, karbonhidrat ve şekerli bir besin tüketmeyin.
  7. Bir kronik rahatsızlığınız yoksa antrenmanlarınızdan önce ve sonra beslenmemeye özen gösterin. 3 saat önce ve sonra beslenmeyi durdurun.
  8. Organik ve temiz beslenmeye özen gösterin.
  9. Bir vitamin takviyesi alıyorsanız ve gün içerisinde egzersiz yapıyorsanız uykudan 4 saat öncesinde almış olun.
  10. Niasin ve arginin growth hormonunu daha kaliteli etkileyebilir ve daha fazla kilo vermeye yardımcı olabilir.
  11. Aralıklı orucu uykuyla birleştirmek uykuda yağ yakımını iyice destekler.
  12. Alkol tüketiyorsanız bırakın. İçilen alkol vücudun REM frekansına geçmesine engel olur.

Yağ yakımı kolaylaşıyor

Vücut yağı adipoz dokuda trigliseritler olarak depolanır. Bu moleküler form enerji mekanizması için hızla kullanılmaya uygun değildir. Enerji ihtiyacı duyan hücreler kan akışında bulunan bu bileşikleri alıp yakıt olarak kullanır ve CO² ve suya dönüştürür. Bu sayede bir bölgede yoğunlaşmış yağlanmayı sadece o noktaya odaklanarak azaltamayacağı bilgisini açıklar.  Yani karın kası egzersizi tek başına karın bölgesindeki yağlanmayı yakmanızda yeterli değildir. En iyi yağ yakımı hangi saatlerde olur sorusunun cevabı net bir cevap yerine şu şekilde belirtilebilir; 19:00 sularında beslenmenin durdurulduğu günlük rutinle birlikte verimli uyku sonrası güne başlayan bireyin uyanışın hemen ardından beslenmeyi tercih etmek yerine kalorisi olmayan sıvı ile açlık süresini uzatması durumunda günün ilk saatlerinde en iyi yağ yakım kombinasyonunu sağlamış olur.

İyi bir kahvaltı zihni güçlendiriyor

İyi bir kahvaltı zihni güçlendiriyor

Güne kahvaltıyla başlamak büyüyen vücut ve beyin için en gerekli şey. Özellikle beyin, glukoza yani şekere gereksinim duyuyor. Dengeli ve düzenli beslenme olmadığı zaman beyin de diğer sistemler gibi yeteri kadar verimli çalışamıyor. Özellikle çocuklarda, yeni şeyleri anlamakta zorlanmaya, odaklanma sorunlarına ve hatırlamayı sağlayan bellek kapasitesinde azalmaya yol açıyor. Liv Hospital Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Osman Karlı çocuklarda kahvaltının önemini anlattı.

Dr. Osman Karlı

Dr. Osman Karlı

Her sabah dengeli bir kahvaltı şart

Yeterli ve dengeli beslenme için dört temel besin grubundan her gün her öğünde tüketilmelidir. Bu dört temel besin grubu; süt ve ürünleri grubu, et -yumurta – kuru baklagiller grubu, sebze ve meyve grubu, ekmek ve tahıllar grubu olarak belirlenmiştir. Günün ilk öğünü olması sebebiyle kahvaltıyı yeterli ve dengeli bir şekilde yapmak oldukça önem taşır. Uluslararası dergilerde, kahvaltı yapan ve yapmayan çocukları kıyaslayan çok miktarda çalışma yayınlanmıştır. Kahvaltı yapan çocukların, yapmayan çocuklara göre hem bilişsel ve okul performanslarının daha iyi olduğu hem de dengeli bir şekilde kahvaltı yapan çocukların uzun dönemde obezite riskinin daha düşük olduğu belirtilmektedir.

Ne tür bir kahvaltı yapılmalı?

Kahvaltıda glisemik indeksi yüksek yani kan şekerini hızla yükselten-düşüren karbonhidrat ağırlıklı beslenmek yerine, proteinden zengin süt, yumurta, peynir; bağışıklığı güçlendiren vitamin, mineralden ve liflerden zengin taze sebze-meyve; günlük enerji ihtiyacının sağlamak amacıyla da tahıllı ekmek, yulaf, kinoa gibi besinler tüketilmelidir. Bu şekilde beslenme kan şekerinin daha dengeli bir şekilde kalmasını sağlamaktadır. Kahvaltı yapmayan çocukların derslerdeki konsantrasyonlarının ve algılamalarının düşük, dikkat sürelerinin kısa olduğu, öğrenmede güçlük çektikleri, teneffüs aralarında sağlıksız atıştırmalıkları daha çok tükettiği ve sağlıksız beslenme sonrasında kan şekerindeki hızlı değişlikler nedeniyle derslerde halsizlik ve uyuma isteği oluşabildiği bilinmektedir.

Dr. Osman Karlı

Kahvaltı sadece beslenme değildir

  • Ailedeki herkesin birlikte kahvaltıya oturması iletişimi güçlendirir.
  • Kahvaltıya yeterli zaman ayırabilmek için erken kalkmayı, yeterli uyku süresine ulaşmak için geç yatmamayı, 24 saatlik vücut döngüsünün daha düzenli olmasını sağlar, çocukların öz disiplininin gelişmesine katkı sağlar.
  • İleri yaşlarda obezite ve bunun getirdiği diğer sağlık problemlerinin önlenmesi açısından önemlidir.
  • Sağlıklı beslenen ve düzenli kahvaltı yapan çocuklar daha enerjik ve zinde olur.

Öfke normal hatta sağlıklı bir duygu ama!

Öfke normal hatta sağlıklı bir duygu ama!

Gün içerisinde kaç kere kendinizi ‘sesinizi yükseltmiş, çenenizi ve yumruklarınızı sıkmış, kaşlarınızı çatmış buluyorsunuz? Ya da kalp atışlarınız hızlanmış, sinirden aşırı terlemiş, başına ağrı saplanmış ve fiziksel olarak titrerken! Pek çok kişi ‘sayısız kere’ diyor şüphesiz; zira son yıllarda hızla yaygınlaşan, modern çağın yaygın endişesi haline dönüşen öfke sorunu 7’den 70’e herkesi etkisine almış durumda! Ancak dikkat! Acıbadem Maslak Hastanesi’nden Klinik Psikolog Oğuzhan Gürdoğan atalarımızın “Keskin sirke, küpüne zarar” sözü misali; aşırı öfkenin kişinin ruhsal ve fiziksel sağlığının yanı sıra, sosyal ilişkilerini ve kariyerini de tehdit ettiğini belirterek “Öfke aslında tamamen normal ve genellikle sağlıklı bir duygudur. Ancak öfkenin hayatımızın kontrolünü ele geçirmesine izin verdiğimizde yaptığımız her şeyi olumsuz etkiler. Sağlığımızı kaybetmemize neden olabilirken, sevdiklerimizle olan ilişkilerimiz zarar görür, çalışma hayatımızda sorunlara neden olabilir” diyor. Öfkeyle baş etmenin yollarını bulmanın çok önemli olduğunu, gerekirse uzman yardımı almaktan kaçınmamak gerektiğini vurgulayan Klinik Psikolog Oğuzhan Gürdoğan, öfkeyi kontrol etmenin 10 etkili yolunu anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Klinik Psikolog Oğuzhan Gürdoğan

Klinik Psikolog Oğuzhan Gürdoğan

Sebebini belirleyin

Öfkenizi tetikleyen unsurların farkına varın ve uzak durulması mümkün olan tetikleyici etkenlerle aranıza mesafe koyun. Eğer mesafe koymanız ya da hayatınızdan uzaklaştırmanız mümkün olmuyorsa, günlük yaşamda sık sık karşılaşmanız gerekiyorsa bazı öfke yönetimi tekniklerini uygulayabilirsiniz. Öfke kaynaklarının farkında olmak, gününüzü farklı şekilde yapılandırmaya ve tahammül sürenizi uzatmanıza yardımcı olabilir. Soğukkanlılığınızı koruyamadığınız için insanları veya dış koşulları suçlamamanız gerektiğini unutmayın.

Egzersiz yapın

Egzersiz yapmak yalnızca fiziksel sağlığınız için değil, aynı zamanda mental sağlığınız için de faydalıdır. Klinik Psikolog Gürdoğan “Öfke size bir enerji akışı sağlar. En iyi öfke yönetimi, kelimenin tam anlamıyla egzersiz yapmak ve fiziksel aktiviteye katılmaktır. İster hızlı bir yürüyüşe çıkın, ister spor salonuna gidin, egzersiz yapmak ekstra gerilimi yakabilir ve tahammül seviyenizi arttırabilir. Ayrıca egzersiz, zihninizi temizlemenize de olanak tanır. Uzun bir koşunun veya zorlu bir antrenmanın ardından, sizi neyin rahatsız ettiğine dair daha net bir bakış açısına sahip olduğunuzu fark edebilirsiniz” diyor.

Uyarı işaretlerinizi tanıyın

Öfkeniz arttığında hala uyarı işaretleri olması muhtemeldir. Bunları erken tanımak, öfkenizin kaynama noktasına ulaşmasını önlemek için harekete geçmenize yardımcı olabilir. Yaşadığınız öfkenin fiziksel uyarı işaretlerini düşünün. Belki kalbiniz daha hızlı atıyor ya da yüzünüz ısınıyor. Belki de yumruklarınızı sıkmaya başlarsınız. Ayrıca bazı bilişsel değişiklikleri de fark edebilirsiniz. Belki zihniniz yarışıyor ya da “kırmızı görmeye” başlıyorsunuz. Uyarı işaretlerinizi tanıyarak, anında harekete geçme ve daha büyük sorun yaratacak şeyleri yapmaktan veya söylemekten kendinizi alıkoyma fırsatına sahip olursunuz. Nasıl hissettiğinize dikkat etmeyi öğrenin; böylece uyarı işaretlerini tanıma konusunda daha iyi olursunuz.

Acıbadem Maslak Hastanesi

Mola verin

Kendinize bir mola verin. Başkalarından kendinizi soyutlayacağınız uygun zamanlar yaratın ve bu süreyi sessiz şekilde duygularınızı nötr hale getirmeye odaklayın. Hatta ister gece ister gündüz kendinize ayıracağınız bu zaman dilimini o kadar faydalı bulabilirsiniz ki, bunu günlük rutininize dahil etmek isteyebilirsiniz.

Meditasyon yapın

Yapılan bilimsel çalışmalara göre; meditasyonun öfke kontrolünü sağlamada ve insan duygularını kontrol etmede son derece faydalı olduğunu vurgulayan Klinik Psikolog Oğuzhan Gürdoğan “Derin nefes egzersizleri gibi basit meditasyon teknikleriyle işe başlayabilirsiniz. Günlük yaşantınıza mutlaka nefes egzersizlerini ekleyin” diyor.

Kin tutmayın

Affetmek güçlü bir araçtır. Öfkenin ve diğer olumsuz duyguların olumlu duyguları gölgede bırakmasına izin verirseniz, kendinizi kendi kırgınlığınız veya adaletsizlik duygunuz tarafından yutulmuş halde bulabilirsiniz. Sizi kızdıran birini affetmek, hem durumdan ders çıkarmanıza hem de ilişkinizi güçlendirmenize yardımcı olabilir.

Sağlıklı beslenin

Günümüzde çok sayıda bilimsel çalışmanın, beslenme-öfke bağlantısının geçerliliğini desteklediğini belirten Klinik Psikolog Oğuzhan Gürdoğan şöyle konuşuyor: “Örneğin; trans yağ asitlerinden zengin bir beslenme, artan saldırganlıkla doğrudan bağlantılıyken, omega 3 eksikliği de sinirliliğe yol açabilen depresyonla ilişkilendirilmiştir. Avusturalya’da araştırmacıların üç aylık bir denemesinde ise; sağlıksız beslenen ve orta/ şiddetli depresyonla mücadele eden katılımcılar izlenmiş; Akdeniz diyetine yönelen kişilerin yüzde 32’sinin depresif belirtilerde tamamen gerileme yaşadığı, sağlıksız beslenen ancak genel grup terapisi alanlarda bu oranın yüzde 8 olduğu görülmüştür.”

Klinik Psikolog Oğuzhan Gürdoğan

Öz farkındalığınızı geliştirin

Öfkenin en yaygın öncülleri arasında; stres, kaygı, korku, depresyon, yorgunluk veya incinme yer alır. Özfarkındalık geliştirerek duygularımızı tanımayı ve etiketlemeyi öğrenebilirsek, bu farkındalık bize öfke duygularına en iyi nasıl tepki vereceğimizi belirlememiz için zaman verecektir. İnsanın öfke duygularına nasıl tepki vereceğini genellikle kendi ailesinden öğrendiğini belirten Klinik Psikolog Gürdoğan “Öğrenilen herhangi bir davranış unutulabilir ve duygusal zekadaki becerilerin geliştirilmesi öğretilebilir. Özfarkındalık için profesyonel bir destek almak etkili olabilmektedir” diyor.

Tepki vermeden önce 1 saniye durun ve!

Sizi sinirlendiren bir durumla karşılaştığınızda tepki vermeden önce bir saniye durun ve kendinize ‘sakin olmanız’ gerektiğini hatırlatın. Kendinizi sakinleştirmek için nefes alış-verişinize odaklanabilir veya sakinleştiğinizi hissedene kadar saymayı deneyebilirsiniz. Eğer öfkenizi bastıramıyorsanız konuşmanızı bir süre erteleyin.

Yeterli ve kaliteli uyuyun

Yapılan bilimsel çalışmalar; uyku yoksunluğu ile artan öfke ve saldırganlık gibi ruh hali değişiklikleri arasındaki bağlantıyı destekliyor. Klinik Psikolog Oğuzhan Gürdoğan; her gece yeterli miktarda ve kaliteli uykunun öfke ve saldırganlığı azalttığını belirtiyor. Kaliteli bir uyku için yatağınızı, televizyon izlemek ya da yemek yemek için değil uyku aracı olarak kullanmanız, uyku rutini oluşturmanız ve odanızın karanlık olmasına özen göstermeniz gerekiyor.

Divan’dan kış lezzetleri

Divan 4 Mevsim Divan’ın kış menüsü 4 Aralık itibarıyla servise sunacak.

Divan Grubu restoranları, 4 Mevsim Divan projesi kapsamında misafirlerine yılın her dönemine özel hazırlanan menüler sunuyor.

Mevsim döngüleri ve ürünlerinin başrol oynadığı 4 Mevsim Divan menüleri, her sezon birbirinden farklı lezzetleri bir araya getiriyor. Mevsimleri aynı zamanda kültürel anlamda yansıtan bu menüler, her tat arayışına ve beslenme türüne cevap verebilecek reçeteleri ve bütüncül sürdürülebilirlik konseptiyle Divan misafirlerini keyifli bir lezzet yolculuğuna çıkarıyor. Divan Grubu executive şefi Giancarlo Gottardo’nun liderliğinde mevsim döngülerine ve yerel ürünlere bağlı kalınarak hazırlanan menülerde yer alan her bir tabak, Divan’ın uzman şeflerinin elinde gerçek birer sanat eserine dönüşüyor.

Kışlık menüsünde neler var

Ayva kereviz çorbasından, palamut gravlax’a, kekikli bal kabağı cannola’dan dana yanağa, sole balığı meniere’den kızarmış hindiye, tambur oriental pirinç ile kavrulmuş hamsiden meyve confit’e uzanan muhteşem tatlar Divan kış menüsünde yer alan favori mevsimsel lezzetlerden sadece birkaçı…

Can Oflaz “Yeniden”

Can Oflaz “Yeniden”

Can Oflaz’ın heyecanla beklenen yeni albümü “YENİDEN”, Sony Music Türkiye etiketiyle tüm dijital platformlarda yerini alıyor.

Tekliler halinde, albümün sinyallerini veren sanatçı, şimdi sözü, müziği ve düzenlemesi tamamen kendisine ait olan ilk albümü “YENİDEN” ile hikayeyi tamamlıyor.

Albümün isminin ‘YENİDEN ‘ olması, aslında hem Can Oflaz’ın kariyerine bu albüm ile yeniden başlamasını hem de sanatçının kendisini tekrar keşfederek yeni bir yolculuğa çıkmasını vurguluyor. Can Oflaz’ın müzikal kariyerinde önemli bir yere sahip olan bu albüm farklı şehirlerde ve ülkelerde bestelenerek kaydedildi. Bodrum, Roma, Berlin, İstanbul, Marmaris, Londra ve Datça gibi şehirlerden ilham alan albümün yapımı 4 yıl sürmüş olmasına rağmen, Can Oflaz onu hayatının en önemli işi olarak tanımlıyor.

Elvis Presley evinde klip çekti

Elvis Presley evinde klip çekti

Yapımcı Ramiz Özbay, dünyada bir ilke imza attı. Hollywood Efsaneleri serisi kapsamında gerçekleştirdiği yeni projesinde, efsane sanatçı Elvis Presley’in evi Graceland’da çekim yapan ilk kişi oldu.

Özbay, yaptığı ‘Elvis’ şarkısına aynı anda hem klip hem kısa film çekti. Klipte Elvis Presley’in eşi Priscilla Ann Presley de rol aldı.

Yapımcı Ramiz Özbay, Hollywood Efsaneleri serisi kapsamında Terminatör ve Kara Şimşek’in ardından, Elvis projesini de hayata geçirdi. Çektiği klip ve kısa filmlerde, filmlerin gerçek oyuncularını kullanan Özbay, yaptığı işin dünyada benzerinin olmadığını ifade etti.

Son olarak serinin 3’üncüsünü ‘Elvis’ şarkısına çeken Ramiz Özbay, Elvis Presley’in eşi Priscilla Ann Presley’i de oynattı. Elvis Presley’in evi Graceland’da çekilen klip hakkında konuşan Özbay, “Daha önce çekilen bir Elvis filmi yapıldı ve 2022’de Oscar’a adaydı, fakat alamadı. ‘Priscilla’ filmi de yapıldı, 4 Kasım’da vizyona girdi yurt dışında. Ancak bizim projemizin en önemli özelliği Elvis Presley’in yaşadığı evde çekilen ilk proje olması. Bu zamana kadar hiçbir klipte ya da filmde bu evden görüntüler yer almamış. Bunu ilk gerçekleştiren biziz. Klipte gördüğünüz her şey orijinal. Elvis’in arabaları, uçakları, motorları, kıyafetleri, ayakkabıları, aksesuarları ve evinin birçok köşesini klibe yansıttık. Bütün klibi de Prescilla’nın bana imzaladığı Elvis’in iki gitarıyla çektim. Benim için olağanüstü bir deneyimdi.” Dedi.

Kahve hem Alzheimer hem de Parkinson iyi geliyor

Kahve hem Alzheimer hem de Parkinson iyi geliyor

Kişinin yaşam tarzı ve alışkanlıklarının kafeinin vücuttaki metabolizmasını değiştirebildiğini dile getiren uzmanlar, sigara içen kişilerde sigara içme oranıyla ilgili olarak kafeinin etkisinin azaldığına işaret ediyor. Makul dozlarda kafein ya da kahvenin hem yaşa bağlı bilişsel azalmaya iyi geldiğini, hem de Alzheimer ve Parkinson’a iyi geldiği yönünde güçlü kanıtlar olduğunu vurgulayan Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Sultan Tarlacı, “Belleği iyileştiriyor. Yani genel sağlık açısından bakıldığında oldukça olumlu etkileri var.” dedi.

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Nöroloji Uzmanı , kahve ve beyin sağlığı ilişkisini değerlendirdi.

Prof. Dr. Sultan Tarlacı

Prof. Dr. Sultan Tarlacı

Kafein 120 dakikada neredeyse tamamen bağırsakta emiliyor

Prof. Dr. Sultan Tarlacı, her türlü besin ya da içeceğin birçok yolla hem kimyasal hem de epigenetik faktörlerle sinir sistemine ya da bedene doğrudan ya da dolaylı etki edebildiğini ifade ederek, “İçecek olarak kahve güne ayakta başlamamızı sağlıyor. İnsanların yüzde 80’i kahvenin veya kafeinin herhangi bir türünü tüketiyor, dünyada kahve sudan sonra en çok içilen içecek. Aslında kahve diye bahsettiğimiz kafein çok hızlı emiliyor. Bazı kaynaklarda, 120 dakikada neredeyse tamamen bağırsakta emildiği söyleniyor.” dedi.

Bilindiği üzere kan beyin bariyeri var olduğunu ve bu bariyerin birçok kimyasalın geçişin izin vermediğini fakat kafeinin kan beyin bariyerinden tıpkı alkol ve etanol gibi serbestçe geçtiğini anlatan Prof. Dr. Sultan Tarlacı, “Kandaki kafein oranı ne ise beyindeki kafein oranı da aynı oluyor. Bu sebepten dolayı herhangi bir sınırlamaya maruz kalmadığı için gebe kadınlarda da annenin kanındaki kafein oranıyla plesantadaki oran aynı olarak gözüküyor, oradan da bütünüyle geçiyor.” diye konuştu.

Filtre kahvelerde yaklaşık 100 mg, Türk kahvesinde 3mg kafein bulunuyor

Kafeinin moleküler olarak bakıldığı zaman kahveye esas olarak etki eden kimyasal olduğunu hatırlatan Tarlacı, şöyle devam etti:

“Kahvede 800 – 900’e yakın kimyasal var, birçoğunun işlevi tam olarak bilinmiyor, ama esasında ağırlıklı olarak kahve ve içindeki kafein etkin moleküldür. Kafein kaynakları kahve çekirdek çeşitlerinden dolayı farklılık gösterebiliyor. Ortalama bir hesaba göre filtre kahvelerde yaklaşık 100 mg, Türk kahvesinde 3mg, espressoda 25-30 gram kafein bulunabiliyor.”

Kafeinin molekül yapısını değerlendiren Tarlacı, “Kişinin yaşam tarzı ve alışkanlıkları da kafeinin vücuttaki metabolizmasını değiştirebiliyor. Sigara içen kişilerde sigara içme oranıyla ilgili olarak kafeinin etkisi azalıyor. Gebe kadınların daha düşük oranda kafein tüketmesi tavsiye ediliyor.” dedi.

Kafein duygusal ve fiziksel iyilik halini artırıyor

Kafein kanda belli bir seviyeye ulaştığı zaman (yaklaşık 3 fincan kahveye denk geliyor) dikkat artışı, uyanıklık artışı, fiziksel enerji artışı ortaya çıkabildiğini anlatan Tarlacı, şöyle devam etti:

“Kafein duygusal ve fiziksel iyilik halini artırıyor. Özellikle bazı kanser tiplerinde pozitif etkileri olduğu, karaciğer yağlanmasının azaldığı görülüyor.

Nöropskiyatri açısından bakıldığı zaman Parkinson hastalığı ile ilgili çalışmalar var ve Parkinsonla ilgili oldukça önemli pozitif etkileri olduğu görülüyor. Alzheimer Demansı ve normal yaşa bağlı bilişsel azalma üzerinde pozitif etkileri ile ilgili de birçok çalışma var.

Baş ağrısında kafeinin ağrı kesici ve profilaksi (hastalığı önleme) olarak kullanımı ile ilgili bilgiler vardır ve günlük pratikte kullanılıyor. Fakat diğer yandan da tremoru (titreme hastalığı) artırdığı da biliniyor.  Uykuya dalma sorunu gibi bazı yan etkileri de bulunuyor. Kaygı, anksiyete bozukluğuna neden olabiliyor. Taşikardi ve aritmiklerde artışı tetikleyebiliyor ve beden ısısını yükseltebiliyor. Özellikle kadınlarda aşırı kafein alımı hem diüretik etkisi olduğu hem de kalsiyumu kemikten serbestleştirdiği için osteoporoza eğilimi artırıyor.”

Kadınlarda görülen baş ağrısını gideriyor

Kahve tansiyon ilişkisini de dile getiren Tarlacı, bazı kişilerde özellikle hipometabolizması olan kişilerde hipertansif (yüksek tansiyon) varsa kafeini tüketme konusuna dikkatli olmaları gerektiğini, 2011’de yapılan bir çalışmada sistolik kan basıncını yükselttiği, beden ısısını arttırdığının gözlemlendiğini ifade etti.

Kahvenin baş ağrısı tedavisinde yaygın olarak kullanıldığını, birçok aneljezik içerisinde 150-200 mg kafein olduğunu kaydeden Tarlacı, “Daha çok kadınlarda görülen hipnik baş (uykuda görülen) ağrısını gideriyor.” dedi.

Kahve tüketimi Alzheimer demans oranını 10’da 7 azaltıyor

Kahve tüketiminin Alzheimer demans oranını 10’da 7 azalttığını da vurgulayan Tarlacı, şöyle devam etti:

“Kafein tüketiminin Parkinson hastalığının ortaya çıkışında etkili olduğu gözlemlenmiştir. Ne kadar çok kafein alıyorsanız Parkinson olma olasılığınızın o kadar düşük olduğu tespit edilmiştir. Yüzde 25-30 oranında azalttığı gözlemlenmiştir. Parkinson hastalığında ani uyku atakları olur bunları azaltmak içinde kafein kullanılır. Green 2A geni varsa Parkinson hastalığında kafein hastalık riskini azaltabiliyor. İlginç bir şekilde kafein felç ve inme riskini de azaltıyor.

2012’de yapılan bir meta analizine göre, günde 6 fincan kahve içmek inme riskini yüzde 17 azaltıyor. 479 bin 689 katılımcıyla yapılan bir başla meta analizde günde 2 ile 8 fincan kahve tüketiminin inme riskini yüzde 7 ile yüzde 14 arasında azalttığı ortaya çıktı. 2014 yılında 36 bin 352 kardiyovasküler hastada yapılan çalışmada ise kafeinin felç riskini yüzde 5 azalttığı gözlemlenmiştir.”

Günde 6 fincan kafein almak, MS hastalığı riskini yüzde 30 oranında azaltıyor

Kafeinin oluşturduğu uykusuzluğun epilepsiyi tetikleyebildiğini dile getiren Tarlacı, şunları da kaydetti:

“Ama genel bakıldığında hayvan modellerinde ve deneylerinde akut ani kafein uygulamasında nöbet eşiğini düşürüyor. Epilepsi hastalarında kafein kullanımını yasaklamayı doğru bulmuyorum.

Kafein günde 6 fincan olarak almak, MS hastalığı riskini yüzde 30 oranında azaltıyor ve koruyucu etki oluşturuyor gibi gözüküyor. Bizim kahve içmek demekle batıdaki kahve içme arasında ciddi bir ayrım var. Amerika’da bu hesaplandığı zaman 948 mililitreye günlük denk geliyor, yani bir litre kahve tüketiyorlar ortalama olarak.

Bir de otonom yetmezlik var. Amerika ve İsviçre’de 263 kişide günde 4 fincan ve üzeri kahve alımı depresyon riskini yüzde 10 aralığında azalıyor. Kahve ve intihar arasında da bir ilişki var, kahve tüketiminin intihar oranını azaltıldığı görülüyor.”

Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Sultan Tarlacı, sağlık profesyonelleri ile ilgili yapılan bir çalışmada da günde 3 fincan tüketenlerde intihar riskinin yüzde 50 oranında daha az tespit edildiğini kaydederek, kalp ve nöropsikiyatrik hastalıklara olumlu etkilerine de işaret etti.

Kahveyi ne kadar tüketmek gerekiyor?

Yan etkilerinin de var olduğunu, bütün alınan ilaçlar ya da maddelerin belli bir dozu geçince duygu, düşünce ve davranışları değiştirdiğini anlatan Tarlacı, şöyle dedi:

“Ne kadar tüketmek gerekiyor bu kahveyi? Tabii burada kahve miktarının aksine kafeini düşünmek gerekiyor, çünkü kaynaklar farklı olabiliyor. Tek tüketimde 800 miligramın kullanılması; anksiyete bozukluğu, sinir, gerginlik, uykusuzluk, taşikardi ve titreme yapabiliyor.

Özellikle kaygı bozukluğu olanlar da kafein kaynaklarını sorgulamak gerekiyor, sadece bunu kahve olarak düşünmemek lazım siyah çikolata, kola da dahil. Günde 2-3 litre kola içen insanlar var. Enerji içeceklerinin içerisinde yüksek oranda kafein bulunuyor.

Kahve içme isteği bağımlılık mı?

Sigara bir bağımlılık, ‘Kafeini sürekli tüket isteği bağımlılık mı?’ diye bir soru var hepimizin aklında. Kafein kullanım ve tüketimini klasik bir bağımlılık olarak ele almıyoruz. İçilmediğinde baş ağrısı, yorgunluk, güçsüzlük, enerji kaybı, uyku bozukluğu ortaya çıkabiliyor.

Yine bizim sıklıkla gördüğümüz şizofreni hastalarının çay ve kahve tüketiminin fazla olması. Kafein şizofreni semptomlarını arttırıyor.

Makul dozlarda kafein ya da kahve hem yaşa bağlı bilişsel azalmaya iyi gelir, hem Alzheimer ve Parkinson’a iyi geldiği yönünde güçlü kanıtlar var. Hipnik baş ağrısında bir numaralı tercih. Belleği iyileştiriyor. Yani genel sağlık açısından bakıldığında oldukça olumlu etkileri var.”

Fazla kilo reflüyü tetikliyor

Fazla kilo reflüyü tetikliyor

Hareketsiz yaşam tarzı, hazır ve işlenmiş gıdaların ağırlıkta olduğu beslenme alışkanlıkları, obezitenin ülkemizde ve dünyada giderek artması reflü hastalığının görülme oranını artırıyor.

Reflü yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor ve kişinin günlük yaşamını kısıtlayabiliyor. Reflüye sebep olan faktörler ortadan kaldırılarak reflü tedavi edilebiliyor.  Memorial Şişli Hastanesi Gastroentereoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Yaşar Çolak reflü hastalığında neler yapılmalı ve nasıl tedavi edilmeli soruları hakkında bilgi verdi.

Prof. Dr. Yaşar Çolak

Prof. Dr. Yaşar Çolak

Reflü çok sık rastlanılan bir hastalık

Reflü hastalığı genellikle göğüste yanma, ağza acı su gelmesi, yediklerinin geri gelmesi, gece uykudan uyandıran öksürükler gibi şikayetlere yol açmakta ve kişinin yaşam kalitesini oldukça etkilemektedir. Günlük yaşamı oldukça kısıtlayabilen bu durumlar sonucu hasta birçok kez doktora başvurmak veya ilaç kullanmak zorunda kalabilmektedir. Günümüzde neredeyse %35 yani her 3 kişinin birinde reflü hastalığı mevcuttur. Reflü hastalığının tanısı hasta hikayesi ve endoskopik incelemeler sonucu konmaktadır. Tanıda yemek borusuna ne kadar asit kaçtığının ölçüldüğü PH metreden de yararlanılmaktadır. Tedaviler bu tanıların sonuçlarına göre planlanır.

Reflüde öncelik hastayı doğal yollarla tedavi etmek

Reflü hastalığında öncelik hastayı doğal yollarla, herhangi bir ilaç tedavisi ve mümkünse hiçbir girişimsel müdahalede bulunmadan tedavi edebilmektedir. Bu amaçla hastaya

yaşam tarzı ve beslenme alışkanlıklarında değişiklikler yapması ve varsa fazla kilolarından kurtulması yönünde öneriler verilmektedir. Bu değişiklikler fayda etmediğinde ise

ilaç tedavileri gündeme gelmektedir. Genellikle burada kullanılan ilaçlar mide asidini azaltıcı diğer bir ifadeyle mide koruyucu diye tabir edilen ilaçlardır. Ancak bu ilaçlar belirli süreler zarfında kullanılmalıdır. Çok uzun vadede kullanılan mide koruyucu ilaçların birtakım yan etki potansiyelleri bulunmaktadır. Uzun vadeli kullanımlar ilaç bağımlılığını da beraberinde getirebilmektedir. Sürekli kullanılan mide ilacı bırakılmaya çalışıldığında mide “rebound asit sekresyonu” denilen normalin 3-5 katı şiddetli asit salgılamaya başlar. Bu da hastanın aslında midesinde hiçbir şikayeti olmasa bile mide şikayetleri hissetmesine yol açmaktadır. Hasta 1-2 gün ilaç almayınca midesinin kötü olacağını düşünüp, tekrar ilaç kullanır ve bu kısır döngü aslında bir anlamda ilaç bağımlılığına yol açabilmektedir.

Tedavi nedeni bulmakla başlar

Midede soruna yol açan durumlar; gastrit, ülser, helikobakter pilori denilen mide bakterisi ya da mideyle yemek borusunu birleştiren kapakçıkta bir gevşeklik olabilmektedir. Altta yatan sebebin ortaya çıkarılması gerekmektedir. Eğer hastada helikobakter pilori bakterisi varsa antibiyotik tedavisi yapılır, alkol ve kahve tüketimi azaltılıp, fazla kilo varsa bu kilolar verilerek durum düzeltilebilmektedir. Ancak bazı hastalar sürekli ilaç kullanma ihtiyacı duyabilmektedir. Bu durumun da en sık sebebi yemek borusuyla mideyi birleştiren kapakçığın gevşek olmasıdır. Bu gevşekliği ilaçla düzeltmek maalesef çok da mümkün değildir. Son yıllarda girişimsel yöntemlerle endoskopik olarak, ameliyatsız bir şekilde düzeltilebilmektedir. ARMA (Antireflü Mukozal Ablasyon) yöntemi reflü hastalığında en sık yapılan tedavilerin başında gelir.

ARMA yöntemi ameliyatsız endoskopik bir işlem

ARMA, hastanın günlük şikayetlerini ortadan kaldıran hem de ilaç bağımlılığından kurtaran ameliyatsız, tamamen endoskopik bir yöntemdir. Argon plazma denilen cihazla yemek borusuyla mideyi birleştiren kapakçığa yüzeysel bir yakma işlemi uygulanmaktadır. Bu yüzeysel yanık alanı iyileşirken daralarak iyileşmektedir. Yaklaşık bir ay gibi bir zaman zarfı içinde kapakçık sıkılaşır ve tamamen normal hale gelir. Böylece asidin yukarı kaçması önlenmiş olur. Oldukça kolay uygulanan bir işlemdir. Tedavi başarısı da son yıllarda oldukça yüksektir. Dünyada 3-5 yıldır yapılan bu yeni yöntem ülkemizde de yaklaşık 2-3 yıldır uygulanmaktadır. Bu işlemlerin tam teşekküllü hastanelerde, uzman hekimler tarafından yapılması gerekmektedir.

Hilton Istanbul Maslak’ta ruhunuzu ve bedeninizi dinlendirin

Hilton Istanbul Maslak’ta ruhunuzu ve bedeninizi dinlendirin

Hilton Istanbul Maslak, kış mevsimi tüm güzelliğini yaşayabileceğiniz hem de ruhunuzu ve bedeninizi dinlendirebileceğiniz bir deneyime davet ediyor.

Hilton Istanbul Maslak’ta konaklayan tüm misafirlerine Ocean Club Fitness&Spa’da yüzde 20 indirim, Aralık ayına özel çiftlere VIP odalarda ise yüzde 25 indirim imkânı sunan otel, konforu ve huzuru bir arada yaşatıyor.

Bilgi: 0212 305 1000

Adres: Maslak Mahallesi, Büyükdere Caddesi No:233 Sarıyer İstanbul

Lenovo; ThinkStation P8, performansda sınırlarını zorluyor

Lenovo, yeni ThinkStation P8 tower iş istasyonunu tanıttı. Lenovo, AMD Ryzen Threadripper PRO 7000 WX Serisi işlemcilere ve NVIDIA RTX GPU’lara sahip yeni ThinkStation P8 tower iş istasyonunu duyurdu. İş istasyonlarından maksimum performans bekleyen profesyoneller için benzersiz performans, güvenilirlik ve esneklik sağlamak üzere tasarlanan yeni iddialı ThinkStation P8, dünyanın AMD Ryzen Threadripper PRO işlemcili ilk iş istasyonu olan ödüllü P620’nin başarısından güç alıyor.

Aston Martin’den ilham alan çok yönlü bir kasada optimize edilmiş termal tasarıma sahip ThinkStation P8, Lenovo’nun efsanevi güvenilirliğini, müşteri deneyimini ve inovasyonunu AMD ve NVIDIA tarafından geliştirilen yenilikçi işlem mimarisiyle birleştiriyor. ThinkStation P8, sonuç odaklı iş akışı çevikliğine yoğunlaşan birden fazla segmentte yoğun iş yükleri için çıtayı yükseltiyor.