“Sakin Ebeveyn”
“Sakin Ebeveyn”
Yasemin MERİÇ KAZDAL
“Sakin” kelimesinin büyülü bir tarafı var. Yazarken, okurken bile iyi geliyor insana… Peki siz değerli okurlarımız sakin kalabiliyor muyuz? Birey olarak ya da ebeveyn olarak… Günümüzde her yaş grubunun sorunu ” Sakin Kalabilmek”. Öfke kontrolünü sağlayabilmek… Üstelik geçen iki yıldan günümüze içinde bulunduğumuz gündem konuları, yaşananlar içinde sakin kalmayı başarabilmek ne büyük bir kazanım olurdu. Ya da zamanın su gibi aktığı, ruhumuzun bedenimizi, beynimizi üç beş yıl geriden takip ettiği bu dönemlerde bu farkındalığı oluşturabilmek aslında kilitleri açacak tek anahtar… Pause derginin bu sayısında “Sakin Ebeveyn” konusunda yeni çıkan kitabını konuşmak için bir araya geldiğimiz Yorum Psikolojik Danışmanlık’tan çok sevgili dostum Yasemin Meriç Kazdal sakin kalabilmek ve yeni kitabına yönelik sorularımızı siz değerli okurlarımız için yanıtladı. Keyifle okumalar dilerim
Öyle sanıyorum ki en fazla bu son iki yılda sakin kalabilmeyi öğrenmek gerekiyor. Ne dersiniz?
Tüm Dünya geçtiğimiz iki yılda oldukça zorlayıcı bir süreci deneyimledi. Hastalıklar, kayıplar, kapanmalar… Uzun süre boyunca sevdiklerimizi görememek, okuldan, işten, sevdiklerimizden uzak kalmak… Böyle ardı ardına sayınca bile insanın içi sıkılıyor, değil mi? Ama bu süreç boyunca sakin kalmayı seçmek, olanları kabul etmek ama ümitsizliğe kapılmamak elbette ki çok önemli oldu. Hatta ruhumuzu koruyan bir maske oldu sakinliğimiz. Herkesin, bu süreçte sakin kalmayı tam olarak yapamasa bile en azından sakin kalabilmenin önemini fark ettiğini düşünüyorum.
Biz Türkler genelde çocuklarımızı hayatımızın merkezine yerleştirdiğimiz için Odağımıza çocuğu alarak, evlatlarımızı mutlu edecek ve gelişimlerini destekleyeceğiz diye elimizden geleni yapıyoruz. Hal böyle iken Sakin bir ebeveyn olmak mümkün mü?
Aslında sakin bir ebeveyn olmak her zaman mümkün. Genelde “Sakin Ebeveynlik” denince insanların aklına durgun, duygularını belli etmeyen, öfkelenmeyen bir ebeveynlik modeli geliyordu fakat kitapla birlikte son birkaç ay içinde bu bakış açısını biraz olsun değiştirmiş olabildiğimi umuyorum. Sakin Ebeveynlik ilişkisel temelden gelen bir yaklaşım. Tüm duygulara kucak açmayı, sağlıklı iletişim kurmayı ve çocukla uyumlanmayı benimseyen bir yaklaşım. Ve asla ebeveyni olmadığı gibi davranmaya zorlamayan, duyguları ayırt etmeyen, hiçbir ruh halini dışlamayan bir yaklaşım. Ayrıca sakin ebeveynlerin çocukları her daim mutlu, sürekli gülen, hiç ağlamayan ve öfkesini dışa vurmayan çocuklar da değiller. Sakin ebeveynlerin çocukları tıpkı anne babaları gibi tüm duygularını kabul eden, duyguları üzerinde farkındalığı olan ve her koşulda sevildiğini bilen çocuklardır. Dolayısıyla evet, sakin bir ebeveyn olmak mümkün ve bunun için olmadığınız biri gibi davranmanıza gerek yok.
Bu yaptığımız doğru mu?
Aslında az önce bahsettiklerimle de bu soruya biraz değinmiş olduk. Ebeveynin görevi çocuğunun her an mutlu olmasını sağlamak değil zaten bu görev imkânsız! Ebeveyn, çocuğuna her duygusunu yaşayabilmesi ve kapsayabilmesi için güvenli bir zemin sunmalı. Zorlayıcı ve yoğun duygular yaşarken tıpkı bir paratoner gibi çocuğunun yanında olarak nasıl sakinleşeceğini modellemeli. Çocuğuyla samimi ve an’da kalarak oyunlar oynamalı, iletişimi yakın, açık ve net tutmalı. Fakat çocuğunu mutlu etmeyi kendine görev edinmemeli. Bu görevin altında yatan mesaj da aslında “Mutsuz olmak, üzgün olmak, kaygılı olmak kötü bir şey bu yüzden seni hep mutlu etmeye çalışıyorum.” gibi olabileceğinden çocuğun da duygularının her birine kucak açmasının önüne geçebilir. Dolayısıyla ebeveynin yapması gereken çocuğuyla önce güven üzerine inşa edilmiş, sınırları olan, koşulsuz sevgiden beslenen bir ilişki kurmak ve sonra da yine her gelişim dönemine has olan ihtiyaçları karşılayarak bu ilişkiyi güvenle devam ettirmek olacaktır.
Kitabınızdan bahseder misiniz?
Sakin Ebeveynlik, en temel ifadeyle ebeveynlere sunduğum bir rehber, bir harita. Kendi ebeveynlik deneyimlerimden, edindiğim teorik bilgi birikimimden, çocuk ve yetişkin danışanlarımın bana kattığı pratikten yola çıkarak geliştirdiğim bir yaklaşım. Kitabımın adı da dolayısıyla “Sakin Ebeveyn”. Kitabımda “Sakin Ebeveynlik” ne demektir, sakin bir ebeveyn nasıl olur, sakin ebeveyn ne yapar ne yapmaz detaylıca anlattım. Okurlarımın kendilerine bir iç görü geliştirebilmeleri, kendilerinin ve ebeveynlik tutumlarının farkına varabilmeleri için birçok ölçek ve tabloyu da kitabın içeriğine ekledim. Kitabımda var olan bir sorunu iyileştirmeyi, bir psikoterapi etkisi yaratmayı hiç amaçlamadım. Böyle bir düşüncenin işlevsiz ve imkânsız olduğunu söylemek isterim. Fakat okurlarım “Sakin Ebeveyn”in kapağını kapattıklarında nerede sorun yaşadıklarını, sorunun temelinde ne yattığını, çocuklarıyla olan ilişkilerinde onları neyin destekleyip neyin zorladığını daha iyi anlayabilecekler. Aynı zamanda kendi çocukluklarına, anne babalarıyla kurdukları ilişkiye ve bu ilişkinin tüm hayatları boyunca bir örüntü gibi nasıl karşılarına çıktığına dair bir farkındalık da kazanabilecekler. Kendilerine yardım edebilecek veya profesyonel bir desteğe başvurmaları gerektiğinde bunu anlayabilecekler. Yani, az önce de söylediğim gibi “Sakin Ebeveyn” okurlarıma bir yol haritası sunacak ve hiçbir okurum bu yolda yürürken olmadığı biri gibi davranmak zorunda hissetmeyecek.
Çocuklarla iletişimin modeli, kuralı olur mu?
“Kural” ifadesi bana çok köşeli ve zorlayıcı gelmiştir hep. Ezberlenmesi gereken davranışlar gibi… Ve iletişim kurarken ezbere, zorlama davranışlar göstermemenin iletişimin en temel basamaklarından birini oluşturduğunu söyleyebilirim. Etkin iletişim; açıklık, netlik ve samimiyet ister. Özellikle çocuklarla kurduğumuz iletişimde bu durumları daha fazla önemsiyorum. Çünkü özellikle ebeveynlerin çocuklarıyla kurdukları iletişim onların yetişkinlik dönemlerinde sergiledikleri tutumları haline geliyor. Yani bizim çocuklarımızla kuruduğumuz iletişimin belli bir kurallar çerçevesinde olmaktan ziyade değil sağlıklı olması gerekiyor. Peki nasıl sağlayabiliriz bu “sağlıklı” iletişimi? Öncelikle çocuğumuzun gelişimin dönemine uygun bir yerden ona yaklaşarak… Ne konu üzerine konuşuyorsak bunu, onun yaşına uygun yeterli ve gerekli şekilde açıklamak oldukça önemli. “Senin yaşına göre değil bu…” gibi bir yaklaşım çocukla olan iletişimi temelden zedeler. Örneğin pandemi boyunca çocukların yanında aşı, hastalık, virüs ve kayıplardan bahsedildi. Ve çocukların da büyük bir kısmı kaygıyla izledi olan biteni. Biz her zaman çocuklara ne olup bittiğinin anlatılması gerektiğini söylerken bu iki noktaya vurgu yaptık: “Yeterli ve gerektiği kadar bilgi verin.” Çocuğun yaşına, gelişim dönemine uygun basitlikte, açıklayıcı ama gereksiz ve endişe verici detaylara girmeden. İletişim kurarken sadece söylediklerinizin değil ses tonunuzun, bakışınızın, vurgunuzun da çok önemli olduğunu unutmayın. Yapmacıklık sağlıklı bir iletişimin en büyük engelidir. Yapmacık bir sakinlikte olursanız çocuğunuz bunu fark eder zaten. O nedenle çocuklara değil ebeveynlere sakin kalmayı anlatıyorum sürekli. Mış gibi yapmasınlar diye.
Çocukla uyumlanmak sağlıklı iletişimin bir diğer ayağıdır. Uyumlanmak ise çocuğun duygusunu gerçekten anlamaya çalışmak ve ona eşlik ederek kendi duygularının farkına varmasına ve duygularını kabul edip onlara kucak açmasına yardımcı olmaktır. Yani, çocuğumuz üzgünken, kızgınken veya canı acıyorken ona “Yok bir şey! Tamam, geçti! Ağlayacak ne var bunda…” gibi şeyler söylemeden onun yaşadığı duyguya odaklanmak iletişimi sıkı tutan en önemli unsurlardandır. Bu, çocuğumuzun duygularını bastırmaya ihtiyaç duymadan yaşamasına yardımcı olur. Ve zorlayıcı destekleyici fark etmeksizin her duygusuyla kabul göreceğini bilen çocuk ebeveynlerine de aynı kabul ve açıklıkla yaklaşacaktır. Ayrıca “Yok bir şey!” demenin hiç samimi olmadığını ve asla işe yaramadığını hepimiz biliriz… Ve tabii ki etkin dinlemenin öneminden bahsetmeden sağlıklı bir iletişimden söz etmek mümkün olmaz… Çocuğumuzu dinlemek, ne anlattığına dikkat etmek ve ona kendisini dinlediğimizi gösteren “Hımm… Evet… Hadi ya…” gibi iletişim ifadeleri kullanmak da oldukça önemlidir.
Çocuklarımızın bizim ya da öğretmenlerinin istediği şekilde davranmalarını istemek, beklemek doğru bir talep mi?
Ben, böyle bir talebimiz olduğunda ebeveynler olarak kendimize şu soruları sormayı öneriyorum: “Ben çocuğumdan nasıl davranmasını istiyorum? Bunu neden istiyorum?” “Bçyle davranırsa çocuğumunu nasıl bir çocuk olacağına inanıyorum?” Uslu çocuk, başarılı çocuk, ideal çocuk..? Çünkü çoğu zaman çocuğumuzdan beklediklerimiz aslında kendi ebeveynlik tutumlarımızın sonuçlarından beklediklerimiz oluyor. Çocuğun “uslu” davranmasını beklemek, çocuğun “kuralları” takip etmesini ve onlara uymasını beklemek, ödevlerini yapmasını beklemek… Kurallar elbette ki toplumda düzeni sağlar, ödevler elbette ki öğrendiklerimizi pekiştirmeyi sağlar. Uslu olmak ise toplumdan onay almayı sağlar sanki, değil mi? Ama mesele bunlar değil. Asıl önemli olan çocuğumuzun duyguları ve ihtiyaçları. Burada çocuktan doğru davranışı arayıp bulup onu seçmesini beklemek yerine çocuklarımıza sağlıklı sınırlar çizebilmek önemli. Nerede nasıl davranırız, ders ve teneffüs arasında ne gibi farklar var ve bunların önemi nedir… Yüksek bir yere çıkmak, koltukta zıplamak neden tehlikeli olabilir, kötü bir sözü neden hiçbir yerde ve kimseye karşı kullanmayız… gibi birlikte düşünülmüş, üzerinde konuşulmuş ve ortak kararlar verilmiş sağlıklı sınırlar çizmek çocuk için en işlevsel ve faydalı olandır.
Çocuk kendisinden beklenilen doğru davranışı sergilemediklerinde ne yapmalıyız?
Az önce de bahsettiğim gibi “doğru veya yanlış” davranış diye bir şeyin olmadığını söylemek istiyorum. Ancak sonucunda çocuğumuzun veya bir başkasının zarar gördüğü davranışlar olabilir ve bunların tekrarı olmaması adına çocukla bahsettiğimiz “sağlıklı iletişim” içerisinde sınırları belirlemek gerekir. Öncelikle, ebeveynin burada sakin bir tutum sergilemesi oldukça önemli. Çocuğunun bir davranışıyla ebeveyn üzülebilir, hayal kırıklığına uğrayabilir veya kızabilir. Ebeveyn, önce kendi duygusuna odaklanıp regüle olmayı seçerse sistem iyi bir şekilde ilerler. Sonrasında çocuğu yargılamadan, sert ve eleştirel bir tutum sergilemeden onunla konuşabilir. Davranışın sebebini gerçekten anlamaya çalışmak, oradaki ihtiyacı fark etmek ve sonuçlarından konuşurken oradaki ihtiyaç başka türlü nasıl karşılanırdı diye düşünerek alternatifler geliştirmek faydalı olacaktır.
Kişisel ya da çocuk üzerinde otoriteyi sağlamanın en verimli yolu nedir? Nasıl sağlanır? Bir formülü var mıdır?
Emin olun ki otorite sağlamayı hedeflememek en iyisi. Otorite böylesi yakın ve derin ilişkilerde hedefleyeceğimiz son şey olmalı belki de. Yakın, samimi, birbirinin duygularına alan açan, kabul eden, sınırları olan bir ilişkiyi sağlamak ve sürdürmek çok daha iyi. Bu noktada “sınırlar” büyük önem taşıyor. Sınırları net bir şekilde belirlemek ve sürdürmek otoriteye gerek olmadan sağlıklı bir ilişkiyi yaşamak için kritik nokta. Anne babalar çocuklarına sınır koymadıkları için ya da koydukları sınırları korumadıkları için sıkıntılar yaşıyorlar. Aynı sıkıntıyı çocuklar da yaşıyor aslında. Belirsiz ya da değişken sınırlar çocukların da kendilerini güvensiz hissetmelerine neden oluyor. Mesela öfkeli hisseden bir çocuğun duygusunu kabul etmek, “bunda öfkelenecek kızacak bir şey yok” dememek ama öfkeli ve zarar verici davranışına sınır koymak gerekir.
İyi bir ebeveyn olmanın formülü var mıdır? Bir ölçütü var mıdır?
Ben, iyi ebeveynlik diye bir şey olduğunu düşünmüyorum. Tam da bu sebeple kitabımın da yaklaşımımın da ismi “Sakin Ebeveyn” çünkü iyi, kötü; doğru, yanlış gibi ifadelerin sınırları, çerçeveleri oldukça silik ve içinde yargı barındıran ifadeler bunlar. Tüm ebeveynler eminim ki kendileri ve çocukları için en iyi ebeveynlerdir. Her anne babanın arzusu iyi bir ebeveyn olmaktır fakat “iyi” bir ebeveyn olup olmadığımıza kim, nasıl karar verebilir? Dolayısıyla iyi bir ebeveyn olmanın formülü de ölçütü de yok bana göre. Fakat benim bakış açımla “Sakin Ebeveyn” olabilmenin elbette ki yolları var ve kitabımda bunu basamak basamak anlattım. Bu basamaklar çocukla uyumlanmaktan ebeveynin kendi öz sınırlarını çizmesine kadar ilerliyor. Fakat bana sakin bir ebeveyn olmanın en önemli adımı nedir diye sorarsanız, tüm duygulara olduğu haliyle kucak açabilmek ve anda kalabilmek diyebilirim.
Siz sakin bir ebeveyn misiniz? Bunu nasıl başarıyorsunuz?
Sakin Ebeveyn olduğumu düşünüyorum ve öyle kalmak için özen gösteriyorum. Sakin Ebeveyn olmak ya da başka herhangi bir yaklaşım ebeveynlik olarak idealdir diyemem. Ebeveynliğin ideali olduğuna inanmıyorum. Önemli olanın öncelikle çocuklarımıza zarar vermeden onların büyüme serüvenlerine eşlik edebilmemiz. Sonrasında sahipleneceğimiz tutumlar sizin sakin bir ebeveyn olup olmadığınızı belirliyor. Sakin Ebeveyn olmaya dair kitapta anlattığım hemen her şey hem psikoloji biliminin bize öğrettikleri hem güncel araştırmaların sonuçları hem de benim klinik deneyimlerim ve annelik yolculuğum sırasında kazandığım birikimlerle oluştu. Bunca bilgi ve deneyimle haşır neşir halde geçiyor hayatımın neredeyse tamamı. Hal böyle olunca zihnimin bir tarafında sürekli dönüp duruyor kitapta anlattıklarım. O nedenle aksini yapmam pek mümkün olmuyor. Aklım hep bir sorgulamada, algım bu konuda oldukça açık, yani çocuklarımın duygularına karşı çok hassas ve dikkatliyim. Ama elbette bu benim ideal bir anne olduğum anlamına gelmiyor ki zaten öyle bir şeye de pek inanmıyorum. Çocuklarıma zarar vermeden, onları tüm duygularıyla kabul eden ve kapsayan, ihtiyaç duydukları sınırları çizebilen, eğlenceli bir anne olmak benim önceliğim. Yani aslında bir Sakin Ebeveyn olduğumu düşünüyorum. Tabi bu konuda en gerçek cevap çocuklarımda saklı. Oğlum şu an 13 yaşında ve aslında ben sakin ebeveyn olma serüvenimi onun yaşamının tamamı olan bu 13 senede adım adım deneyimledim. Şu an olsa bambaşka davranacağım zamanlar olmuştur mutlaka. Mavi, yani kızım, 3 buçuk yaşında ve o biraz daha olgunluk zamanıma denk geldi. Hatta Sakin Ebeveynlik yaklaşımı kızımdan yaş olarak daha büyük. O nedenle özellikle kızım kitapta okuduğunuz tüm yaklaşımları deneyimliyor diyebilirim
Günün ağırlığından, gündemlerden biriken düşünsel toksini siz nasıl atıyorsunuz?
Sihirli bir formülüm yok. Düşünsel toksinle başa çıkma yöntemim o güne, o ana, duygularıma, yaşamımdaki duygusal yüküme, hormonal sistemimdeki dalgalanmalara göre değişiklik gösteriyor. Bazen yürümek çok iyi geliyor bana ama böyle harala gürüle bir yürüyüş değil. Uzun, sakin ve mümkünse deniz kenarında yapılan yürüyüşler zihnimi boşaltmama çok yardımcı oluyor. Müzik dinlemek ve dans etmek benim için çok rahatlatıcı bir etkiye sahip. Eşimle, çocuklarımla ve az sayıdaki dostumla uzun uzun sofra keyfi yapmak, muhabbet etmek de mental toksinden temizlenmeme çok yardımcı oluyor. Bazen de durmak. Sadece durmak bile iyi geliyor. Hiçbir şey yapmadan öylece durmayı neredeyse çoğumuz unutmuş durumdayız. Belki de bu nedenle bana ara sıra durmak çok iyi geliyor. Siz de deneyin bence.