Ebru Döşekçi "Kadın Sanatçıların Baş Tacı Edildiği Dönemlerdeyiz"

Ebru Döşekçi “Kadın Sanatçıların Baş Tacı Edildiği Dönemlerdeyiz”

Ebru DöşekçiKadın Sanatçıların Baş Tacı Edildiği Dönemlerdeyiz

Pause derginin bu ay ki kapak konuğu; kendi sınırlarını atölyedeki bilinmezlik oyunları ile zorlayan bir heykeltıraş sanatçısı…

Sergilerinde yer alan eserlerindeki ışık, renk, gölgelemelerle adından söz ettiriyor. Hislerini keşfetmek için başladığı sanat kariyerinde, kendi tarzını yaratma konusunda eserleriyle izleyicilerini etkilemeyi başarıyor. Her bir heykel, duygusal bir hikâye anlatırken aynı zamanda güçlü kapalı içsel mesajlar taşıyor. Yurt dışında düzenlenen prestijli sergilere katılarak uluslararası arenada başarı elde eden bu Türk Kadın sanatçı, kadın dayanışması konusunda kurduğu ekiplerle sanatseverlerin dikkatini bu rol model tarafı ile de çekiyor. Yeni teknikler ve renkleri istediği tonda heykellerinde kullanabileceği malzemelerle deneyler, keşifler yapıyor. Cumhuriyetin yüzüncü yıl kutlamalarına denk gelen bu ilk röportajında Kimse Bilmez sergisinin yeni çıkan kitabını, sanat hayatını, nasıl başladığını, deneyimlerini, renklerin önemini, savunduğu hususları ve ilham kaynaklarını konuştuk. Kasım ayı kapak konuğumuz kıymetli ve çok sevdiğim Ebru Döşekçi ile sizler için yaptığımız bu keyifli söyleşiyi keyifle okumalar dileriz.

Ebru Döşekçi

Heykeltıraş olmaya sanatın bu dalına ilgi duymanız nasıl başladı?

İlk üniversitem iletişim fakültesi idi, o dönemler heykele ilgim olduğunu bilmiyordum.  Daha sonra ellerimle bu tarz çalışmalar yapmanın, bir şeyler üretmenin beni çok mutlu ettiğini fark ettim. Bunun üzerine heykel dersleri almaya başladım. Hatta ilk heykel hocam Seçkin Primdir. Bundan vazgeçemeyeceğimi de yıllar içinde anlayınca tekrar okula girdim ve tekrar okudum.  Profesyonel iş hayatında çalışıyordum. Sanat daha etkili oluyordu hislerimde ve önceden çalışıyor olduğum mesleğime bıraktım.

İlham aldığınız kaynaklar nelerdir? 

Gezdiğim yerler, müzeler, sergiler… Diğer sanatçıların yaptığı çalışmalar. Bu kimi zaman bir müzik, kimi zaman bir şarkı, bir şiir, kimi zaman doğanın tamamen kendisi diyebilirim. Bir sanatçı tek bir yerden, tek bir şeyden ilham almaz diye düşünüyorum. Gördüğüm yaşadığım her şey, her olay, başıma gelen içimde hissettiğim ne varsa benim için bir ilham kaynağı.

Ebru Döşekçi

Heykellerinizi oluştururken nasıl bir süreç izlersiniz? 

İşlerimi eskiye göre biraz farklı bir süreçte hazırlıyorum. Eskiden çizimi bitirdikten sonra atölye uygulamasına geçerdim.  Fakat daha sonra Kalanlar Sergisi ile beraber; yaptığım bir işin arkasında kalan parçanın aslında o iş kadar değerli ve anlamlı olduğunu fark ettim. Bunun üzerine bir aydınlanma yaşadım adeta… Bir şeyin heykel olup olmadığına ben nasıl karar verebiliyorum diye?  “Bir parçaya heykel diyorum, diğer bir parçayı kenara atıyorum. Bu heykel değil” diyorum. Bu düşünceyle atık parçalara yöneldim. Ve bütün o atık parçaları çok az müdahalelerle heykel haline getirdim. Bu da benim aslında çizerek değil de doğaçlama olarak heykel üretimime başlamama neden oldu.  Atölyeye tamamen ne yapacağımı bilmeden giriyorum.

Sanat tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz?

Minimalizm ya da Postminimalizm diyebiliriz.  O yüzden de heykelleri tamamen bu akımın devamı niteliğinde oluşturuyorum da diyebilirim.

Ebru Döşekçi

Çalışmalarınızda genellikle hani malzemeyi kullanıyorsunuz? Neden?İşlerimde genellikle Cam elyafı olarak bilinen (fiberglas) ve polyester yani kompozit bir malzeme kullanıyorum.  Daha önce başka malzemeler de kullandım. Bronz yaptım. Pleksiyi işlerimin içine yerleştirdim. Başka malzemeler de kullandım elbette ama asıl kendimi özgür hissettiğim malzeme bu…

Neden?

Renk çalışmayı çok seviyorum. Bu malzeme renklendirme ve hatta istediğim renkte çalışma özgürlüğü kazandırıyor. Aynı zamanda malzemenin bütün sınırlarını biliyorum. Bu sınırlar içinde oynamak beni heyecanlandırıyor çünkü; bazen de yeniden keşfetmek duygusunu yaşıyorum.

Ebru Döşekçi

Kadın heykeltıraş sanat dünyasında karşılaştığınız zorluklar nelerdir? Bu zorluklarla başa çıkma yönteminiz nasıldır?

Kadın olarak çok şanslı bir dönemde sanat yapıyoruz. Kadın sanatçıların baş tacı edildiği dönemlerdeyiz. Dünyanın her yerinde kadın sanatçıların eserleri yer alıyor müzelerde, galerilerde…  Adeta kadın sanatçılar hususunda bir günah çıkarma söz konusu… Geçtiğimiz elli yıl öncesinden bugüne kadar sanat kurumlarının başındakiler, sanat tarihini yazanlar, koleksiyonerler, müzelerin en üst düzey yöneticileri kısaca bütün herkes erkeklerden oluşuyordu. Ayrıca; yine eskiden kadın sanatçılar günümüze nazaran çok az tercih ediliyordu. İleride sanatı bırakır mı? Evlendiğinde ya da çocuk doğurduğunda çalışmalarını bırakır mı? Evliliğinde erkeğin ön planda olduğu bir durum içinde kalır da bu kadın sanatçı işini bırakır mı gibi düşünceler neticesinde kadın sanatçılara erkeklerden çok daha az yatırım yapılıyordu.  Kadın sanatçılar yüzyıllardır var ama sesleri hep geride kalıyordu. Şu anda durumun böyle olduğunu düşünmüyorum. O yüzden ben; kadın sanatçılar için şanslı bir dönemde olduğumuzu düşünüyorum.

Yaptığınız heykellerde ki mesaj ya da anlatmak istediğiniz bir hikâye var mı?                                                                                                  

Minimalist sanat akımı çıktığı zaman, o dönem sanatçılar diyorlar ki; “biz hiçbir şey anlatmıyoruz. Biz sadece basit bir form yaparak bir dil oluşturmaya çalışıyoruz “… Postminimalizm de ise; “işlerde bir duygu olmalı. Sadece heykel veya resim bir formdan ibaret değildir ” deniyor.   Ben minimalist sanatçıların da sadece form yaptığını ve hiçbir duygu katmadıklarını düşünmüyorum. Çünkü ne yaparsak yapalım bir duygu ile yapıyoruz. Robot değiliz. Geçmiş birikimlerimiz var.  Hislerimiz var. En azından bir renk seçiyorsak,  bir heykelin rengine karar veriyorsak ya da bir resim, tuval boyuyorsak; neden o renge boyadığımızda ilgili bir his var içimizde. Dolayısıyla her yapılan sanat eseri bir duygu ile yapılıyor. Bu toplumsal bir sorun olabilir. Daha içsel bir şey olabilir.  Benim işlerim daha kendimle ilgili…

Ebru Döşekçi

Gelecekte hangi konulara odaklanmayı planlıyorsunuz? 

Bir senedir Londra’da yaşıyoruz. Orada yeni bir atölye kurduk. Aslında bebek adımlarıyla orada bir var olma çabamız var. O nedenle asıl planım daha yerleşik olarak Londra’da işlerimi gösterecek platformları bulmaya çalışmak.

Konu bazlı neler var?  

Şu anda  bir sergimiz var. Ankara’da 25 Kasım 2023’e kadar Pazar hariç her gün 11.00-19.00 saatleri arasında, Galeri Siyah Beyaz’da ziyaret edilebilir. Seçkin’le ortak yaptığımız “Blue Studio”…  Aslında bu  bizim için bir ilk. Sergimiz adını; Londra’da ortak üretim yaptığımız atölyemizden alıyor. “Blue Studio” malzeme, form ve renk açısından birbirini tamamlayan işlerden oluşuyor. İlk kez böyle bir çalışma gerçekleştirdik. Kimi parçalar var ki; Seçkin’e ait ama ben içine bir şeyler ekledim.  Kimisini ben yaptım Seçkin bir şeyler ekledi. Kimisinde iki ayrı iş yapıp, birbirimize sadece ebat vererek sırt sırta koyacağımızı söyleyerek, işleri inşa ettik ve daha sonra birine yasladık. Hayattaki gibi sırt sırta ve yan yana işler yapmaya çalıştık.   Bu çok heyecan verici oldu benim için… Daha sonra böyle bir çalışma tekrar devam eder mi bilmiyorum ama tadı damağımızda kaldı diyebilirim.

Ebru Döşekçi

Genç heykeltıraş adaylarına ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz? 

Heykeltıraşlık zor bir meslek… Mutlaka çalışmak için bir atölyeye ve malzemeye ihtiyaç duyuluyor. Bunlar da para demek. Dolayısıyla bu sanata yeni başlayan biri için cesaret işi…  Kendimden bir örnek verecek olursam ilk sergimi yaptığım zaman 2009 yılında, hiç param yoktu. Ve o ilk sergimde hiç satış yapmadım. Vazgeçmek benim için çok kolaydı. Zaten kimse beni tanımıyordu. Daha önceden yaptığım bir mesleğim de vardı. İstesem hemen para kazanabileceğim mesleğime devam edebilirdim. Ama bu öyle bir tutku ve sevgi ki; o zaman iki küçük çocuğum olmasına rağmen, bundan vaz geçmeyeceğime dair kendime söz vermiştim.  Çok büyük zorluklardan geçerek egzajere etmek istemiyorum ama eve ekmek götürecek para yokken bile heykelden vaz geçmeyeceğime dair söz vermiştim.  Küçük bir atölyenin kirasını ödeyemeyecek hatta ev kiramı ödeyemeyecek durumda olsam bile borç harç içinde heykel yapmaya devam ettim.  O yüzden genç heykeltraşlara önerim, gerçekten vaz geçmeyeceklerine eminlerse bu yola girsinler.

Kimse Bilmez serginizden ve yeni çıkan katalogdan bahseder misiniz?

“Kimse Bilmez/ No One Knows” benim altıncı kişisel sergim. Benim dönüm noktalarımdan biri diye görüyorum bu sergimi.  Normalde sanatçılar olarak sergilerimizi galeri ortamında açıyoruz. Galeriler de; mekânsal olarak kısıtlı yerler.  Ben ilk defa kendi sergimi kendim yaptım. Bir galeriye bağlı olmadan. A’dan Z’ye bütün detaylarıyla, prodüksiyonuyla kendim gerçekleştirdim. Beyoğlu Meşrutiyet caddesinde yer alan Alexandre Vallaury binasında, beş yüz metrekarelik bir alanda, büyük işler yapma ayrıcalığım, lüksüm oldu. İstediğim gibi büyük ebatlı işler. Hatta mekânsal yerleştirmeler, mekâna uygun üretimler ve mekana aitmiş gibi olan işler üretebildim.   Bu serginin temasına gelecek olursak; kimsenin bilmediği, içsel deneyimlerimin, hislerimden oluşan, sadece benim bildiğim duygulardı. Büyük prodüksiyon gerekti. Küratör danışmanlığını Ceren Erdem, sergi koordinatörlüğünü Esra Aysun yaptı. Bütün sergi boyunca çalışan fotoğrafçısından tasarımcısına bütün herkes kadındı. Bu benim için önemliydi. Çünkü ben kadın sanatçıları kendime örnek alıyorum ve aynı zamanda kadın gücünün desteklenmesine inanıyorum. Bizim bir arada dayanışma içinde olmamız gerektiğine inanıyorum. O nedenle tüm ekibi kadınlardan seçtim.

Ebru Döşekçi

Minimalizm nesnelerin gerçek dünyadaki şekillerinden alıp alışılmışın dışında bir duruşu var. Anlatır mısınız sizde bu süreç nasıl ilerliyor?

İşlerim minimalist yapılar. İki boyutlu geometrilerle, üç boyutlu geometrileri birleştiğim çalışmalar. Bunlar deneysel işler. Üçgen, daire, dikdörtgen gibi tanımlı geometrilerle, tanımsız geometrileri birleştirdiğim ama yine de geometri sayılabilecek formlar hazırlayıp kullandığım işler var. Mıknatıslı bir iş var. Görmüş olabilirsiniz… İş kendi içinde hareket ediyor, dönüyor ve ışığını ve gölgesini farklı farklı ifade ediyor.  Atölyede oyun oynamak gibi… Atölyeye girdiğim zaman ne yapacağımı bilmemek ve sonucunda beğenip beğenmeyeceğimi, çıkan iş ile ilgili bir karara varıp ya da varamayacağımı bilmemek  gibi… Bu süreçleri; yaşadığım oyun aşamasında, belki de sonuçlanmış bir oyun gibi görebiliriz… Mıknatıslı işim bu oyunlu süreçten çıkan tarzda bir iş…  Renk kullanımı, ışığı yansıtma, çok mat, çok parlak yüzeyler kullanma, bunlar heykelin birer malzemesi, birer planı haline getirilmesi… Bu da üç boyutlu çalışan sanatçı için kafa yorması gereken konular. Matlık parlaklık, yüzeyler, yüzeylerdeki kırılmalar, birbirinin üzerine düşen gölgeler boşluklar… Benim için renklerin yansımaları birbirlerinin üzerine etkisi çok önemli. Bütün bunları düşünerek işleri üretiyorum. Geometrik yapılar hislerimin birer ifadesi, soyut dışavurumları şeklinde düşünebilirsiniz. Bu sergim de bunlardan oluşuyor.

Benim için heykel bir palet gibi…

Ressamın paleti var.  Heykellerimin bazı da benim paletim. Renkleri çift renk, üç renk kullanmayı seviyorum. Kimi zaman da; tek bir renk kullanıyorum. Bembeyaz yaptığım bir heykelin altından bir fosfor sarısı, kırmızısı çıkarabiliyorum. Bunu yaparken rengi görmeden yansımasıyla bir etki yaratmaya çalışıyorum. Bu umut mu evet…

Kimse Bilmez Sergisi’nde Ben Buradayım  diye bir iş vardı. Üst üste binmiş, küp benzeri formlar düşmek üzereymiş gibi duruyor. Alttan da ufak bir sarı ışık çıkıyordu. O ışık da aslında işin tabanını boyadığım için o tabandan dışarıya yansıyan renkti… Bu aslında evet  “umut”…  Üst üste binmiş hayatın koşulları, bizim yaşadıklarımız, başımıza gelenler, sorumluluklarımız, işimiz, çocuklarımız her şey üst üste bizi meydana getirirken, hatta tek ayak üzerinde dengede durmaya çalışırken, hala bir umut var. Bir renk var içimizde diyebiliyoruz. Belki dünya olarak da söyleyebiliriz. Belki dünya olarak da söyleyebiliriz. Bir sürü dertler herşey var ama halen bir umut var. O yüzden o rengi bir yerden çıkarmak ve bir yerden kendini göstermesini sağlamaya çalışıyoruz.

Sizce başarının sırrı nedir?

Kararlılık, vazgeçmemek ve çok çalışmak.

Çalışmayı bırakmasınlar çünkü; ben % yüz yeteneğe inanmıyorum. İlham ya da yetenek çalıştıkça geliyor. Her gün atölyeye gidince çalıştıkça daha çok fikriniz oluyor, eliniz ve beyniniz gelişiyor. Genç sanatçılara önerim kesin kararlı olsunlar ve çalışmaktan vazgeçmesinler.