

Tantuni ile pizzanın buluşması!

Sevgili Pause Dergi okurları, sizlere mutfakların sınır tanımayan çılgın çocuğu Pizza Italiante’den bahsedeceğim. Hani bazı lezzetler vardır, ilk duyduğunuzda “Yok artık, bu da mı oldu?” dersiniz. İşte Tantuni Pizza tam da öyle bir şey. Mersin’in sokak lezzetiyle İtalya’nın taş fırın romantizmi bir pizzada buluşmuş. Evet, yanlış duymadınız: Tantuni Pizza.
Pizza Italiante’nin mutfak şefleri belli ki bir gün mutfağa girip “Bugün biraz delirelim” demiş. Sonuç? Geleneksel tantuni harcı, bolca mozarella peyniri, taze maydanoz, nane ve misket limonla servis edilen bir pizza. Yani hem kebapçıya hem pizzacıya borçlu hissediyorsunuz kendinizi.
Her ısırıkta Mersin’in sıcak sokaklarıyla Napoli’nin taş fırınları arasında mekik dokuyorsunuz. Bir yanda tantuninin baharatlı flörtü, diğer yanda mozarellanın yumuşak kucaklayışı. Üstüne bir tutam nane, biraz maydanoz, bir de misket limon… Bu pizza değil, bu resmen bir kültürel birleşme töreni!
Pizza Italiante bu özel lezzetle Dünya Pizza Yarışması’na katılmayı da planlıyormuş. Vallahi jüri üyeleri pizzayı yerken “Bu ne şimdi?” diyecek, sonra ikinci dilimde “Hmmm…” deyip üçüncüde “Biz bunu sevdik galiba” noktasına gelecekler. Çünkü bu pizza, damakta değil; doğrudan kalpte yarışıyor.
Sonuç, Tantuni Pizza bize şunu söylüyor: Mutfakta sınır yoktur. Yeter ki cesaretin, biraz da limonun olsun.

Eylül geldi, ruhun Spa’ya gitti
Yaz bitti, şehir seni bekliyor. Ama önce bir termal havuzda gevşeyelim, bir Türk hamamında buharlaşalım, sonra da Mövenpick Bursa’nın spa terapistlerine teslim olup “Ben artık başka biriyim” diyelim.
Şehrin göbeğinde, beş yıldızlı konforla sunulan termal su, sauna, masaj ve misket limonsuz ama bolca huzurlu bir yenilenme seni bekliyor. Çiftlere özel spa deneyimi mi? Var. “Sadece dinlenmek istiyorum” modu mu? O da var.
Sonbahara Mövenpick’te başla, şehir hayatına tazelenmiş olarak dön. Hem bedenin hem ruhun “Hoş geldin Eylül” desin.

Makarnanın soy ağacı: Pasta Mancini Türkiye’de!
Sevgili okur, makarna deyip geçmeyin. Bu öyle market rafında bekleyen sıradan bir karbonhidrat değil. Bu, 1938’den beri kendi buğdayını eken, bronz kalıpla şekil veren, sosu öyle bir tutan ki tabakta değil, kalpte iz bırakan bir makarna: Pasta Mancini.
İtalya’nın Marche bölgesinden kalkıp Bevanda Group’la Türkiye’ye gelen bu gurme güzellik, Spaghetti’den Penne’ye, Calamarata’dan Tuffoli’ye kadar her çeşidiyle “Ben buradayım” diyor. Her yılın hasadına özel, mevsimlik lezzet mi olurmuş demeyin; Mancini çiftliği bunu başarıyor.
Yani artık soframızda sadece makarna değil, İtalyan tarımının ruhu da var. Afiyetle değil, saygıyla yenir.

Moskova’da kaşıklar buluştu, dünya şaştı!
14–24 Ağustos’ta Moskova, mutfağın pasaport istemeyen haliyle karşımıza çıktı: Rusya’nın Lezzetleri festivali! Türkiye’den, Taymır’dan, Baltık’tan kim varsa geldi; mantıdan yengeç çorbasına kadar her şey tadıldı.
5.000’den fazla ürün, Başkurt bavursak’tan Lukhovitsy yayın balığına kadar sofraya dizildi. Buryat buuz mu? Var. Çiğ çikolata mı? O da var. Kola Yarımadası’ndan Uzak Doğu’ya kadar Rusya’nın mutfak haritası, kaşıkla gezildi.
Kısacası, Moskova bu festivalde sadece yemek sunmadı; kültür, gelenek ve bolca iştah da ikram etti.

Sürdürülebilirlik mi dediniz? Lil’a tam da bu işin kalbinde!
Museum Hotel’in içinde yer alan Lil’a, Anadolu’nun unutulmaya yüz tutmuş lezzetlerini alıyor, çağdaş mutfakla harmanlayıp yepyeni bir hikâyeye dönüştürüyor. Indigo Group’un doğaya saygılı ve yerel değerlere bağlı vizyonu sayesinde, Lil’a sadece bir restoran değil, aynı zamanda bir kültür elçisi gibi çalışıyor.
Şef Saygın Sesli’nin dokunuşuyla…
Lil’a’nın mutfağında her şey özenle seçiliyor. Menüdeki ürünler, Kapadokya’nın köy pazarlarından, yerel üreticilerden ve Indigo Group’un 400 dönümlük ekolojik tarım alanından geliyor. Bal mı lazım? Yumurtalar mı? Hepsi kendi üretimleri. Yani “topraktan masaya” anlayışı burada laf değil, gerçek!
Geçmişin tatları, bugünün sunumları
Peravu, yahni gibi neredeyse unutulmuş yemekler, modern tekniklerle yeniden hayat buluyor. Hem nostaljik hem yenilikçi! Lil’a, sadece karnınızı doyurmuyor; sizi Anadolu’nun mutfak tarihine doğru bir yolculuğa çıkarıyor.
Her tabak bir hikâye anlatıyor
Kapadokya’nın eşsiz doğası ve kültürel dokusu, Lil’a’nın her sunumunda kendini gösteriyor. Bu yüzden Lil’a, sürdürülebilir gastronominin, yerel üreticiyle kurulan bağın ve kültürel mirasın zarif bir temsilcisi olarak öne çıkıyor.

+90 544 455 22 63

