Yalnızlık salgını
Son dönemde danışanlarımın yoğun bir şekilde yalnızlıktan yakınıyor olmaları kafamda şöyle bir sorunun belirmesine yol açtı: “Bir seneyi aşkın bir süredir mücadele ettiğimiz koronavirüs salgını bambaşka bir salgını başlatmış olabilir mi? Ve bu yeni salgına ‘Yalnızlık Salgını’ diyebilir miyiz?”
Pandemi dönemi boyunca güvende ve hayatta kalmak için aylarca süren karantina ve evlerde kalma süreçlerinde aile, arkadaş ve tanıdıklardan uzaklaşmak gerekince milyonlarca insanın ortak olarak yaşadığı duygulardan biri de yalnızlık oldu. Herkes dönem dönem kendini yalnız hissedebilir. Kısa süreli duygular ruh sağlığımızı olumsuz yönde etkilemez. Fakat özellikle içinde bulunduğumuz dönemde salgın ne kadar uzun sürer ve kronikleşirse eşlik eden olumsuz duygular, dolayısıyla yalnızlık da o kadar uzun vadeli olacaktır. Uzun süren ve müdahale edilmeyen yalnızlık değersizlik yargısını tetikler, depresyon, anksiyete ve stres dahil olmak üzere bir takım fiziksel, bilişsel ve ruhsal sağlık sorunlarında artışa yol açar. Kronik yalnızlık kalp hastalığı, Alzheimer ve intihara sebep olabilir. Kişiyi bir girdap gibi dibe çeken uzun süreli yalnızlığın ruh sağlığı üzerindeki etkisinin yönetilmesi bir hayli güçleşebilir.
İnsanoğlu her şeye rağmen dirençlidir. Pandemi sırasında artan yalnızlık duygusunu güvenli bir şekilde azaltabilmenin yolları vardır ve yalnızlığın yol açabileceği ruh sağlığı sorunlarının üstesinden gelmek için birtakım önlemler alınabilir. İnsanların kendi zihinsel sağlıklarını ve sosyal refahlarını iyileştirmek için neler yapabilecekleri konusunda farkındalık yaratmak önemlidir. Son dönemlerde yapılan araştırmalarda salgın sürecinde yetişkinlerin yalnızlıkla daha iyi başa çıktıkları, gençlerin ise çok daha fazla etkilendikleri görülmüştür. Okul, danışmanlar, aile ve arkadaşlardan oluşacak sağlam bir sosyal altyapı gençlerin yalnızlıkla mücadelesinde oldukça etkili olacaktır. Yalnızlığın bir damga ve utanç kaynağı olarak görülmemesi konusunda toplumun eğitilmesi de önemli bir unsurdur.
Salgın süresince iletişim için teknolojiye her zamankinden çok daha fazla güvenmek zorunda kaldık ve birtakım bedeller ödedik. Örneğin, ekrana bağlı yaşamanın sonucunda “Zoom Yorgunluğu” denen bir olguyla tanıştık. Yalnızlığı önlemenin en başta gelen yollarından biri aile ve arkadaşlarımızla ilişkiyi kesmemektir. Sosyal etkileşim sadece eğlence değil gerçekten ihtiyacımız olan bir olgudur. Dolayısıyla insanlarla bağlantı kurma biçiminizden tükenmiş hissediyorsanız farklı yöntemler deneyebilirsiniz. Küresel bir salgının iyi tarafını görmek zor olsa da yalnızlığı ve ruh sağlığı sorunlarını hafifletmek için yeni çözümler bulmaya zorlanmak pekala verimli olabilir. Video görüşmeleri yerine sesli aramalara geri dönmek, arama yapmak yerine mesaj veya sesli not göndermek, hatta mektup yazmak bağlantıda kalmayı ve insanların sizin onları düşündüğünüzü anlamalarını sağlar.
Söz konusu kendi yalnızlığınız olduğunda;
- Ailenizle birlikte zaman geçirmenin yollarını keşfedin.
- Çevrenizdekilerle düzenli etkileşimde bulunun ve ilişkilerinizi öncelik haline getirin.
- COVID-19’un yol açtığı yaşam değişiklikleri doğrultusunda sosyal olarak yaratıcı olun.
- Hislerinizi paylaşın.
- Uykunuza önem verin.
- “Ben zamanı” anlarınızı iyi değerlendirin ve zevk aldığınız daha fazla şey yapmaya çalışın.
- Yeni bir şeyler öğrenerek kendinizi meşgul tutun.
- Başkalarına yardım etmek için gönüllü olun
- Gevşeme egzersizleri ve spor yapın
- Çevrimiçi topluluklarda sosyalleşmeyi deneyin
- Her şeye rağmen şükretmeyi ihmal etmeyin.
- Bu değişikliklerin sonsuza kadar sürmeyeceğini, zorlu ve bazen yalnız geçecek bu dönemin muhakkak son bulacağını kendinize sıkça hatırlatın.
Koronavirüs salgını sırasında hepimizin sevdiklerimizden kopuk hissettiği anlar olacaktır. İnsan insana ihtiyaç duyar. Birbirimize değer vererek, yalnız insanlara ulaşmaya gönüllü olarak bir yalnızlık salgınını önlemeye yardımcı olabiliriz. Tek başına yaşayan komşunuza götüreceğiniz bir dilim kek ya da sıcak bir kase çorba ile o kişinin ruh halinde tahmin edemeyeceğiniz kadar olumlu bir fark yaratabilirsiniz. İnsanların genelde küçük aile ve arkadaş çevrelerine odaklanmayı tercih etmesiyle giderek artan “aşırı bireyci” bir dönemde yalnızlıkla mücadele etmek hepimizin insani bir görevidir. Dolayısıyla “Ben tek kişiyim, ne faydam olur?” diye düşünmeyin. Unutmayın ki yalnızlık çeken tek bir kişiye ulaşmanın bile paha biçilmez bir değeri vardır.
Şehnaz Tuna
Klinik Psikolog