Hayatın Tadı Tuzu

Heinrich Böll’ün 1963’te ilk kez yayınlanan –kıssadan hisse– çocuk öyküsü “Balık Tutma Dersi”, mütevazi bir balıkçının dünya görüşü hakkındadır.  Hayatını idame ettirecek kadar tuttuğu balıkla yetinen balıkçı, arta kalan bolca zamanını iş geliştirmeye değil, keyif çatmaya ayırmayı tercih etmektedir. Bu durumu hayretle karşılayan bir turist, bir sürü “akıl çelici” soru ile balıkçıyı sorgular. Kendinden emin balıkçı ise turiste, sonuçta elde edilmek istenen nihai amacın halihazırda tadını çıkardığını bir nevi ispatlar. Hayatı yaşama biçiminin herkese uyan, herkesi memnun eden, herkesin tat alabildiği tek bir formülü yoktur elbette. Ancak bu öykü herkes için gerçekten neyin önemli olduğunu unutmamanın altını çizer.

Her tercih kişisel olduğu gibi, hayatta önemsediğimiz şeyler de kişiseldir ve birbirinden farklıdır. Dolayısıyla tat aldıklarımız da. Tat aldığınız ve tat almadığınız anlarınızı düşündüğünüzde arasında hangi farklar var? Dış koşullar ne kadar etkili? İç kaynaklar ne kadar etkili? Bazen minicik bir çikolata parçasından büyük bir keyif alabilirsiniz, kimi zaman ise leziz bir açık büfede hiç huzurunuz olmaz.

Zaman, yaşam hızla akmaktadır. Maddi/manevi hedefler koymak, odağı kaybetmemek ve ilerlemek için gerekli ve destekleyicidir. Ancak… Hedefe kilitlenip, yolculuğun tadını çıkarmayı ıskalamadan. Buna ek olarak, koyulan hedeflerin zaman zaman gözden geçirilmesi, revize edilebilmesi, ne pahasına bu hedefler için gayret gösterildiğinin farkında olunması gerekir.

Ne yapmak için yaşarsın?

Nasıl olmak için yaşarsın?

Neleri önemsersin?

Neyi başarmak önemlidir?

Başardığında bu sana ne sağlayacak?

Anlatmaktan mı dinlemekten mi tat alırsın?

Fikirlerini aktarmaktan mı farklı fikirleri keşfetmekten mi tat alırsın?

Başkalarıyla olmaktan mı kendinle olmaktan mı tat alırsın?

Başkalarından bahsetmekten veya dedikodudan mı tat alırsın?

Kendi yoluna odaklanmaktan mı tat alırsın?

Tadını kaçıran neler var?

İstenmeyen koşullara rağmen tadını kaçırmamak mümkün mü?

Nasıl?

Yolculuğun tadını çıkarabilmek için neler yapılabilir? Gereklilikleri, zorunlulukları gözden geçirin. Mecbur olduğunuzu düşündüğünüz her şeye gerçekten mecbur musunuz? Bunlar içinde eleme yapmak mümkün mü? Telaşlandığınızda, sakinleşebilmek için birkaç dakika durmaya izin verin. Mümkünse şunu fark etmeye çalışın: sizi telaşlandıran ne; bir duygu mu, düşünce mi, olaylar mı. Küçük molalar ile ilerleyin. Tat aldığınız anlarda telaşı, aceleyi bir kenara bırakıp, yavaşlamaya çalışın. En kötü senaryoda dahi bir dakika için zamanı dondurun. Ardından o senaryoya dışarıdan bakmaya çalışın. Başkalarını eleştirmek için değil, kalbinizi ve sevginizi büyütmek için gözlemleyin. Tat aldığınız ne varsa, ertelemeden gerçekleştirmeye çalışın. Tat alınacak büyük hedefler koymayın, küçük hedefler koyun veya mevcut koşullar içinde olabilecekleri fark edin. Kendinize ve çevrenizdekilere alan tanıyın, izin verin. Başkalarına da tat verin, ya da en azından tat kaçırmamaya çalışın. Kendinize iyi gelen, tat aldığınız minik bir pratik ne? Bir şarkı, bir şiir, bir kahve, elişi, toprakla haşır neşir olma, açık havada olma… Yakınlarınızla, ailenizle birlikte tat alabileceğiniz bir ortak zaman, ortak faaliyet, sürpriz bir not, bir telefon, mesaj… Küçük bir kaçamak belki, diyetinizden, ortamdan, işlerden güçlerden… Hep gönlünüzde olan, hiç fırsat bulamadığınız bir şey için adım atmak…

İyi halinizi önemseyin. İyi haliniz sadece size değil, çevrenize ve bütüne de iyi gelecektir!

Senem Tuğcuoğlu

Senem Tuğcuoğlu

WELL-BEING

DİĞER YAZILARI